31 Ocak 2018

DİKKAT ROBOT ARILAR GELİYOR!..


Arı gibi çalışacak robotlar geliyor

Mühendisler aynı böcekler gibi hareket eden, sarı benzeri uçan robot böcekleri programlamayı başardı.
Cornell Üniversitesi mühendislerinden oluşan grup, böcek beyninin nasıl çalıştığını taklit eden yeni nesil programlar üzerinde çalışıyor. Normalde bir robot arının kanatları çırpmak, rüzgarı hesaplamak , uçuşu ayarlamak ve bir çiçeğe iniş yapabilecek rotayı hesaplaması için, masaüstü bilgisayar kadar bir bilgisayar taşıması gerekiyor.
Intelligent Systems and Controls Laboratuvarı’ndan makine ve havacılık mühendisi Prof. Silvia Ferrari, bunu nöromorfik bilgisayar çipleriyle çözebileceğini düşünüyor. Normal bilgisayar çipleri 1-0 ikili sisteminde çalışırken, nöromorfik çipler elektrik akımının ateşlenmesiyle çalışan kompleks kombinasyonlarla, aynı beyindeki nöronların ateşlenmesi gibi çalışıyor. Nöron Gibi Çalışan Çip Ferrari’nin laboratuvarı yeni nesil “olay bazlı” hissetme ve kontrol algoritmalarıyla nöral aktiviteyi taklit edebilecek şekilde geliştirmeler yapıyor. Bu sistemler nöromorfik çiplere eklenecek.








Çünkü bu çipler, normal çiplere göre çok daha az enerji tüketiyor, böylece aynı boyutta daha fazla yükleme yapılabilecek. Harvard Mikrorobotik laboratuvarı’nın geliştirdiği 80 mikrogramlık RoboBee (robot arı) ile birlikte çalışıyorlar. Robotta optik akış,görme ve hareket sensörleri var. Robot arı kabloya bağlı olsa da, araştırmacılar yeni güç kaynakları ile bunun üstesinden gelmeye çalışıyor. Cornell ‘in algoritmasıyla ağırlık çok artmadan, daha otonom ve kompleks çevrelerde robot çalışabilecek. “Hafif bir yel veya kapı çarpması küçük robotların kontrolünü kaybetmesine neden olabiliyor. İşte bu nedenle RoboBee için çarpmalardan kaçabilecek sensörler ve algoritmalara geliştirerek, halen uçmasını sağlamaya çalışıyoruz.
Önceki modellemelere dayanan bir robot yapamazdık, bu nedenle her durumu öğrenerek adapte olabilecek bir sistem geliştirmek istiyoruz,” diyor Prof. Ferrari. Taylor Clawson tarafından koşullara göre hız ayarlayabilen bir sanal simülatör geliştirildi. Fizik tabanlı simülatör RoboBee’nin her kanat çırpmasındaki maruz kaldığı aerodinamik kuvvetleri simüle ediyor. Sonuç olarak RoboBee kompleks uçuşlardaki hareketi tam olarak tahmin edebiliyor.
Tasarlanan otonom uçuş kontrolü aynı sinir ağı gibi çalışıyor. Bu ağ robotun üretimi esnasında olabilecek düzensizlikleri  tanımlayarak, bunu gerçek zamanlı olarak öğrenebiliyor. Prof. Ferrari , büyük otonom ve esnekliğe ilave olarak mikro kameralar ve dokunsal geri alımlı bir anten ve ufak tüyle gibi kontakt sensörleri ilave etmeyi planlıyor. Harvard’ın bu gezici robotu 17 mm uzunluğunda ve 3 g’dan az ağırlığa sahip. Saniye 44 mt hıza sahip olan robotu Ferrari’nin laboratuvarı yeni algoritmayla geliştirerek çeviklik sağlanmaya çalışıyor.
Ferrari’nin çalışması 4 yıllık Deniz Kuvvetleri Araştırma Ofisi’nden 1 milyon dolar fon ile devam ediyor. 

30 Ocak 2018

ÇOCUKLARIN HAYAL DÜNYASINI GELİŞTİRİN

Her çocuğun izlemesi gereken 10 film

Konu çocuklar olunca, film seyretme meselesi ikiye ayrılıyor: Sizin ona izlettirdikleriniz ve sizin ona izlettirmedikleriniz... 
Miniklerin, henüz seçme şansı olmadığını unutmayın. İşte bizden öneriler...
KEŞKE 30 OLSAM
Kimler izlemeli: 12 yaş ve üzeri
Neden: Bir an önce büyümek isteyen çocuklar, ‘Sahiden istiyor muyum?’ sorusuyla karşı karşıya kalacak.


Gönülden isteyerek tutulan dileklerin, umulmadık bir anda gerçek olabileceğini anlatan keyifli bir film. Jenna’nın, 13’üncü doğum günü partisinde, en yakın arkadaşı Lucy’nin muzip bir oyunuyla her şey alt üst olur. Hoşlandığı erkek Matt ile ilgili alay konusu olann Jenna, 30 yaşına gelene dek saklanmak ister. Ve elindeki dilek tozu sayesinde umulmadık bir biçimde isteği gerçek olur. Fıstık gibi bir vücut, rüya gibi bir daire, muhteşem bir gardrop, atlet bir erkek arkadaş, muhteşem bir iş, yıldız arkadaşlar… Bundan daha iyi bir hayat olabilir mi? Ne yazık ki Jenna, istediğinin bu olmadığını fark eder. Tek ihtiyacı olan, bir zamanlar partisini mahveden, çocukluk arkadaşı Matt’dir. Onun yetişkin haliyle karşılaştığında, tanıdığı eski Matt olmadığını fark eder.













PATENCİ KIZLAR
Kimler izlemeli: 15 yaş ve üzeri
Neden: Ergenlik döneminde özgürlük mücadelesi veren çocuklar, kötü giden anne-çocuk ilişkilerini gözden geçirebilir.


Teksas’taki yaşam Bliss Cavendar’a iki seçenek sunar: Futbol ya da güzellik yarışması. Bu iki kategori, cinsel rollere göre paylaştırılmıştır.Bliss bu monotonluktan ve seçeneksizlikten bunalmaktadır. Eski güzellik kraliçesi olan annesi, Bliss’in de aynı yoldan gitmesini ister. Daha sert ve erkeksi özelliklere sahip olan Bliss’in ise planları çok başkadır.










MİLYONLAR
Kimler izlemeli: 9 yaş ve üzeri
Neden: Etik, insan olmak ve ruh kavramları bu filmde kayda değer bir biçimde ön plana çıkıyor.

İngiltere, yakılmak üzere götürülen paralarla yüklü bir trenin soyulması için bir hayduta fırsat tanıdığı sırada para birimini Pound’dan Euro’ya dönüştürmek üzeredir. Ancak hırsızlık esnasında 7 yaşındaki Damien’ın oyun evine bir bavul dolusu para düşer. Damien, ağabeyi ile birlikte bu paraları ne yapacağına karar verecektir. Parayı kullandıkça çocuklar, dünya ve etrafındaki insanların özde neyden yapıldıklarını görmeye başlarlar.
LEGO FİLMİ
Kimler izlemeli: 6 yaş ve üzeri  
Neden: Aslında her yaş grubu için çok eğlenceli! Bu yıl ‘en iyi animasyon’ dalındaki Oscar adaylığını kıl payı kaçırdı.

Legolar evreninde geçen filmde, sıradan bir adam olan Emmet, beklemediği bir anda dünyayı kurtaran bir kahraman olma şansını yakalar. Legoların yaşadıkları dünya zorba ve kötücül bir lego tarafından tehdit edilmekte ve parçalarına ayrılmaktadır. Bu yıkımı durduracak kişi ise yanlışlıkla olağanüstü MasterBuilder ile karıştırılan Emmet'tir. Emmet bu talihsiz yanlış anlaşılmayı gidermek yerine kahraman olmayı seçer ve dört kişilik bir ekip kurar. Görevleri ise parçalarına ayrılan evrenlerini birleştirerek yapıştırmaktır.
İNANILMAZ AİLE                                                                    Kimler izlemeli: 7 yaş ve üzeri
Neden: Aile, cesaret ve kimlik temalarında olumlu mesajlar içeriyor.


Mr Incredible adı altında kötülüklerle mücadele eden ve insanları kötücül şeylerden korumaya çalışan Bob Parr, dünyaca meşhurdur. Bir süre sonra emekliye ayrılmak ister. Eşi ve çocukları ile beraber daha sakin ve sıradan bir yaşam düzenine geçer. Çok geçmeden bu düzenden de sıkılır çünkü sigortacılık gibi bir iş onu pek kesmemektedir. Evren niyet ve isteklerini duyar ve ona bir mesaj iletilir. Bir adada artık gizli bir görevin sahibidir…
OYUNBOZAN RALPH
Kimler izlemeli: 7 yaş ve üzeri
Neden: Sadakat ve şefkat duyguları ön planda. Hayatta karşımıza çıkabilecek çeşitli zorluklara cesaretle göğüs germeyi öğütlüyor.


Atari oyununun bina yıkan 'kötü adamı' rolündeki Ralph, hem yıllardır aynı işi yapmaktan sıkılmış hem de oyunun iyi adamı tamirci 'Felix' gölgesinde kalmaktan bıkmıştır. Bu arada da tüm övgüleri Felix toplar. Ralph artık iyi bir kahraman olmak ister ve diğer video oyunları arasında gidip gelmeye başlar. Fakat oyundan oyuna atlarken yol açtığı bir kaza Sugar Rush oyununu tehlike altında bırakan bir düşmanı serbest bırakır. Şimdi kahraman olma fırsatı onda mıdır?
SEVİMLİ CANAVARLAR
Kimler izlemeli: 5 yaş ve üzeri
Neden: 
Çocukların 3D teknolojisiyle tanışması için eğlenceli bir alternatif. Tabii canavarlardan korkmuyorsa!

CGI teknolojisi ile ve Disney ortaklığıyla gerçekleştirilen Monsters Inc., Canavarlar Dünyası adlı kendilerine has bir diyarda yaşayan ve enerji toplamak için arada bir insanların bulunduğu ortamlara gelmek zorunda kalan canavarların öyküsünü anlatıyor. Geliyorlar, çünkü Canavarlar Dünyası'nın enerji kaynağı, canavarlar tarafından korkutulan insanların attığı çığlıklar. Gerçekte kötü niyetli olmayan bu tuhaf yaratıklardan Sully günün birinde kazara küçük bir kızı da Canavarlar Dünyası'na getirince, tek gözlü arkadaşı Mike başta olmak üzere tüm canavarlar dehşete kapılıyor. Neden mi? Çünkü Canavarlar Dünyası'ndaki inanışa göre insanlar toksik etki yapıyorlar ve küçük kızın varlığı onlar için bir salgın hastalık tehdidi anlamına geliyor...
PARANORMAN
Kimler izlemeli: 9 yaş ve üzeri
Neden: Hoşgörü ve takım çalışması konularında sorun yaşayan çocuklar için birebir…

Norman ölü insanların ruhlarını görebilen, onlarla konuşup iletişime geçebilen 10 yaşlarında, sevimli bir çocuktur. Bir gün yaşadığı kasabayı zombiler basar ve çok korkmuş olan kasaba halkının ondan başka yardım isteyecek kimsesi yoktur. Üstelik bu her zamanki gibi başa çıkabileceği bir durum değildir; kasabanın üzerine yüzyıllardır süren bir lanet musallat olmuştur ve Norman'ın bu meseleyi çözmesi için sadece zombilerle değil hayaletler, cadılar ve laftan anlamayan yetişkin insanlarla da uğraşması gerekecektir. Hayaletlerle konuşabilme yeteneği, onun paranormal güçlerinin başka diyarlardaki sınırları zorlamasına yol açacak mıdır?
KAYIP BALIK NEMO
Kimler izlemeli: 5 yaş ve üzeri
Neden: Bu filmde geleneksel ‘kötü karakter’ler  yok. Tabii bazı korkutucu anlar yaşanıyor (koca dişler, ana karakterlerin ölümü gibi) ama arkadaşlık, kararlılık ve bir babanın çocuğuna duyduğu derin sevgiyi işlemesi açısından benzersiz, klasik bir yapım.


Uçsuz bucaksız okyanus evreninde yaşayan sevimli balıkların dokunaklı ve sevimli hallerine tanık olduğumuz film, Nemo isimli küçük bir balığın başından geçen macerayı ele alır. Nemo yaşadığı yere karşı konulamaz bir ilgi ve merak duyuyor. Ancak bu büyülü dünyanın güzellikleri olduğu kadar tehlikeleri de çoktur, ve bu tehlikelerden Nemo'yu korumak isteyen babası çocuğunu büyük bir titizlikle koruyor. Ancak bir gün aniden ortadan kaybolan Nemo'nun başına türlü talihsizlikler gelecek, babası da ardından tehlikeli bir yolculuğa çıkacaktır.
TAVUKLAR FİRARDA
Kimler izlemeli: 7 yaş ve üzeri
Neden: Sevimli ve zevkli bir komedi.



Bir çiftlikte yaşayan Bay Tweedy ve karısının başları tavuklarıyla derttedir. Kümeslerinde yaşayan onlarca tavuktan dördü Ginger, Bunty, Fowler ve Babs her ne pahasına olursa olsun tel örgüleri aşıp kümeslerinden kaçmaya çalışmaktadırlar. Tweedy'ler kümesten firar eden tavuklar için 'kızartma' cezası uygulasalar da bu ceza dört tavuk için yıldırıcı olmayacaktır. Umutsuzca planlar yapan dörtlü başta olmak üzere tüm kümesin kaderi Rocky isimli karizmatik horozun gelişiyle birlikte değişecektir! 

29 Ocak 2018

3 YAŞINDAKİ KIZINI DOĞADA BÜYÜTÜYOR

3 YAŞINDAKİ KIZIYLA DOĞAYI KEŞFEDİYOR: "O benim en iyi arkadaşım ve ilham kaynağım"
25 yaşındaki Morgan Brechler, 3 yaşındaki kızı Hadlie’yi Doğa Ana’nın kucağında büyütüyor. Hadlie henüz birkaç aylıkken başladığı seyahatlerinde, Amerika’nın en ünlü doğa parklarını ziyaret ederek yeşille tanışmış. Şimdiden Joshua Tree ve Büyük Kanyon gibi ulusal parkları gören Hadlie, Meksika ve Hawaii’de annesiyle birlikte keşfe çıkmaya bayılıyor!
3 yaşındaki kızıyla doğayı keşfediyor 4
Kendini bir doğa hayranı olarak nitelendiren Brechler, Hadlie’yi sırtına alarak tırmanışlar yapıyor, 18 aylık olmasından itibaren evdeki tırmanış duvarında pratik yapan Hadlie ise hâlinden oldukça memnun.

3 yaşındaki kızıyla doğayı keşfediyor 6
“Çocuklar için doğanın içinde olmak, onunla temas etmek çok önemli. Teknolojinin duvarları arkasında kayboluyoruz. Hadlie’nin hayatı değerlendirmesini istiyorum, bunu ancak doğa yapabilir. Büyüdüğünde Toprak Ana’yla dost olabildiği için minnet duyacak”
 diyor Brechler. “Seyahatlerimiz, kamplarımız ve tırmanışlarımız sırasında biriktirdiğimiz anıların her birini çok seviyorum.”

“O benim en iyi arkadaşım ve ilham kaynağım”

Brechler, çocuk sahibi olunduğunda hayatın sona erdiği düşüncesinin çok yanlış olduğuna inanıyor: “Hayatım, Hadlie ile başladı. O benim en iyi arkadaşım ve ilham kaynağım. Bu macerayı onun dışında paylaşmak isteyebileceğim biri olamazdı.”
Haftanın beş günü sürdürülebilir tarımla ilgili dersler alan Brechler, bir şirkette peyzaj tasarımları yapıyor. Hafta sonlarını ise Hadlie ile keşif yapmaya ayırıyor. “Hadlie henüz küçük olduğundan, seyahatlerimiz göründüğü kadar kolay olmuyor. Neyse ki çoğu zaman uyumlu hareket edebiliyoruz. Bana göre, Hadlie ile yaptığımız şey insanlara ilham veriyor. Fotoğrafları gördüklerinde, bize eşlik ettiklerini hissediyorlar.”
3 yaşındaki kızıyla doğayı keşfediyor 5
“Doğayla kurduğu temas onun karakterine ve ileride kim olacağına yön verecek.”
Brechler, yemyeşil ve ilham dolu fotoğrafları Instagram hesabı üzerinden de paylaşıyor.



3 yaşındaki kızıyla doğayı keşfediyor 83 yaşındaki kızıyla doğayı keşfediyor 113 yaşındaki kızıyla doğayı keşfediyor 103 yaşındaki kızıyla doğayı keşfediyor 93 yaşındaki kızıyla doğayı keşfediyor 123 yaşındaki kızıyla doğayı keşfediyor 133 yaşındaki kızıyla doğayı keşfediyor 13 yaşındaki kızıyla doğayı keşfediyor 23 yaşındaki kızıyla doğayı keşfediyor 3

BUDAPEŞTE'NİN HUZURLU PARKLARI



Budapeşte’nin sadece kartpostalları süsleyen güzelliklere sahip olduğunu düşünüyorsanız yanılıyorsunuz. Çünkü Budapeşte tahmin edilenin aksine daha fazlasına sahip. Bu yazımda Budapeştenin Londra ile yarışacak huzurdaki parklarından bahsedeceğim.
Seyahatlerimde yaz kış demeden mutlaka görmek istediğim yerlerden biri de şehrin parklarıdır. Kimisi şehrin ortasında olup, kimisi de en fazla yarım saat yürüme mesafesi uzaklığında olan bu parklarda, yorulan ayaklarımı dinlendirirken şehrin geri kalanını keşfetmek için enerji topluyorum. Özellikle seyahat ettiğim bahar ve yaz aylarında, marketten aldığım meyveler eşlik ediyor bana. Soğuk havalarda ise kahvemi kapıp oturuyorum bir banka.
Adeta küçük bir ormanı andıran bu parkları seyahatlerinizde mutlaka gezi programınıza alın ve tarihi meydanlardan sonra huzurun, temiz havanın ve yeşilin tadını çıkarın. Ağaçları izleyin, kuşların cıvıltısını dinleyin, gözlerinizi kapatın ve güzel hayaller kurun… Meyvenizi, kitabınızı yanınıza almayı da unutmayın.
Millenaris Park 
Budapeşte’de çok sayıda park var. Bir günde üç tanesini görebildim fakat görmek isteyip zamanımın kısıtlı olmasından ötürü göremediğim diğer parkları da yazdım. Budapeşte seyahati inanılmaz yorucuydu fakat bu parklar sayesinde yorgunluğumdan eser kalmadı.
Budapeşte ile ilgili gezi yazılarında karşınıza çıkmayacak kadar ünlü olmayan bu park benim favorim. Millenaris Park, içindeki sergi salonları, galeri, tiyatro ve konser alanlarıyla modern ve kültürel bir merkez. İçinde çok sayıda küçük gölün olduğu bu parkta bir de kafe var. Dilerseniz yorgunluk kahvenizi içip parkın keyfini çıkarabilirsiniz.
Parkta bazı akşamlar “Midnight Music” mottosuyla Budapeşte Orkestrası sahne alıyor. Orkestranın bu etkinliği yapmasının sebebi sanatı seven gençlere farklı deneyimler yaşatmak. Eğer yolunuz bir gün Budapeşte’ye düşerse bu deneyimi yaşamanızı tavsiye ederim. Bu parkın bir diğer sıra dışı etkinliği ise “The Invisible Exhibition” Alman bir adamın görme engelli eşinin hayatını nasıl yaşadığını deneyimlemek adına yarattığı bu sergide ziyaretçiler yedi farklı odayı ziyaret ediyor ve odalar bizlerin normal yaşantısını anlatıyor. Karşıdan karşıya geçmek zorunda olduğunuz bir cadde, heykellerle dolu bir müze, pubda biranızın parasını ödediğiniz anlar gibi ve her yer karanlık. Karanlıkta bir grup insanla bu deneyimi yaşamak isterseniz bir gün öncesinden rezervasyon yapmanız gerektiğini hatırlatmak isterim.
Adres: Kis Rókus utca 16-20, park 24 saat açık.

City Park (Városliget)

Budapeşte’deki diğer favori parkım; City Park. Macarlar bu parka “Városliget” diyorlar. Dünyanın ilk şehir parkı olma özelliği taşıyan bu parkta ilk ağaçlar 1751 yılında dikiliyor. Budapeşte’nin en büyük parkı olan şehir parkı aynı zamanda Budapeşte Hayvanat Bahçesi, Transilvanya kalelerinin replikası olan Vajdahunyad Kalesi ve Szechenyi Hamamına ev sahipliği yapıyor. İçinde bulunan göl, yaz aylarında kürek çekmek için, kış aylarında ise buz pisti olarak kullanılıyor.
Şehrin en eski restoranlarından biri olan Gundel Restoran da yine bu parkta yer alıyor. Fakat daha az bütçe ile karnınızı doyurmak isterseniz parktaki teraslı kafelerde de yemek yiyebilirsiniz.
Biz bu parka vardığımda yorgunluktan ayaklarımı dahi hissetmiyordum. Kendimi yavaşça çimlerin üzerine atıp gökyüzünü kaplayan ağaçları seyre daldım…
Nasıl gidilir?
M1 (sarı hat) metrosuna binip, Hösök Tere durağından çıkınca parkın girişi tam karşınızda. 20 ve 30 numaralı otobüs veya 70,72 numaralı troleybüs de yine bu parkın yakınından geçen diğer ulaşım araçları.
Adres: Varosliget, Pest, District 14

Margaret Adası / Margitsziget

Margaret Adası / Margitsziget, budapeşte
Bu ada ismini 13. yüzyıl Mongol istilasından sonra şehri yeniden inşa eden IV. Kral Bela’nın kızı Prenses Margit’ten alıyor.
Tuna Nehrinin ortasında bulunan bu adaya Arpad köprüsünden yürüyerek ulaşabilirsiniz. Eğer çok kısıtlı vaktiniz varsa ve “Bu parklar arasından hangisine gideyim?” diye soracak olursanız Margaret Adası derim. Büyük ağaçlarla, süs havuzlarıyla, çiçek bahçeleriyle kaplı bu adada tüm gününüzü bile geçirebilirsiniz fakat Budapeşte’ye üç gün ayırmanız koşuluyla.
Margaret adasına araçla girmek yasak. Dilerseniz adanın girişinden bisiklet kiralayarak bu parkın keyfini çıkarabilirsiniz. Adanın içindeki en popüler bahçelerden biri içinde küçük göllerin de bulunduğu Japon Bahçesi. Adada açık hava konserlerinin verildiği “Müzik Çeşmesi “(Music Fountain) ve “Müzik Kulesi” (Music Tower) UNESCO tarafından korunmakta olup akşamları adaya akın eden Budapeştelilere müzik ziyafeti veren sanatçılarla dolup taşıyor.
Ben adaya vardığımda süs havuzunda ışık gösterileri ve akşamki konser için hummalı bir hazırlık vardı. Adanın içinde biraz dolaştıktan sonra dönüş yolunu Tuna Nehri kıyısından yapayım istedim fakat Budapeşteliler akşam sporu için nehir kenarını çoktan doldurmuştu bile. Bu görüntüyü gerçekten çok seviyorum. Sporun yaşamın bir parçası haline getiren milletlere hayranlık duyuyorum.

Füvészkert Botanik Bahçesi

Budapeşte Park
Zaman sıkıntısından dolayı gidemediğim fakat aklımda kalan ve eğer zamanınız olursa mutlaka gitmenizi tavsiye edeceğim diğer bir park ise Füveszkert Botanik Bahçesi. Macaristan’nın en eski botanik bahçesi olan Füveszkert’in tarihi 1771 yılına dayanıyor. İçinde 7000 çeşit bitkiye ve 150 yıllık orkideye ev sahipliği yapan bu botanik bahçe romanlara bile konu olmuş. Ulusal Kültür Mirası koruması altında olan bu botanik bahçesini görmeden tavsiye edebilirim zira doğayı seven her insanın botanik bahçesini keyifle gezeceğinden eminim.
Ziyaret Günleri ve Saatleri: Pazartesi-Perşembe 9-16, Cuma günleri 9-12, Cumartesi ve Pazar günleri 10-12 ve 13-15 arası açık.
Adres: Illés utca 25., district VIII
Budapeşte’nin parklarında ben çok keyifle gezdim. Eğer yolunuz bir gün Budapeşte’ye düşerse marketten bir paket çilek alın ve bu parklardan birine gidip doğanın huzuruna kendinizi bırakın.

NEYDİ PİRAYE'DE NAZIM OLMAK?


Belki de en zoru aşka âşık bir adamı sevmek ama öyle alelade değil, hudutsuzca sevmek. Karşılık beklemeden, birçok şeyi görmezden gelerek, içinin en derinlerinden geldiği için sevmek. Bir türlü gidememek ya da zaten hiç gitmek istememek. İşte Piraye de böylesine büyük bir tutkuyla gönülden bağlıydı Nazım’ına.
Şu ana kadar hep Nazım’ın Piraye’ye olan sevgisine şahitlik ettik. O muhteşem şiirleri okudukça bir adam nasıl böyle sevebilir? Bir kadın nasıl bu kadar mükemmel olabilir? dedik. Bu büyük aşkın kahramanlarına özendik. Kimi zaman Piraye olup, o güzel şiirlerin kendimize yazıldığını hissetmek istedik. Kimi zaman ise böylesine şiirler yazdıracak sevdaları yaşayıp, Nazım olmak istedik. Yazılan şiirlerin duygusuna kapılarak, bu büyük aşka imrendik. Peki bu aşkın kahramanlarından Piraye’yi yeterince yakından tanıyabildik mi? Neydi Piraye’de Nazım olmak? Bir adamın geri dönmeyeceğini bile bile hiç eksilmeden, hudutsuzca sevmek neydi?
Gidemezsin. Dönmeyeceğini sandığın hiçbir yola gidemezsin sen. Gittiğini sandığın hayatların içerisinde, olmadık bir anda gözünün önüne gelecek gözlerim. Çaresizliklerinde beni anacak, bir korku ile hatırlayacak, bir meyve ile duygulanacak, belki de bir şarkı ile ağlayacaksın benim için ve kimse bilmeyecek içinde açan yaprakları kanlı, gövdesi yaralı Piraye çiçeğini.
Piraye, Nazım Hikmet’in kızkardeşinin arkadaşıdır. Kocasından ayrılmış, bir erkek ve bir kız çocuğu sahibi dul bir kadındır. Nazım, Piraye’yi görür görmez ona aşık olur. 1935’de kimseye haber vermeden evlenirler. İstanbul’a yerleşirler. Ama birlikte uzun süre yaşayamadan Nazım Hikmet’in mahpusluk günleri başlar. O dönemde Nazım, Piraye için bir sürü şiir yazar. Saat 21 den sonra Nazım için Piraye saatleridir. O saat diliminde tüm kelimeler Piraye için kağıda dökülür. Şüphesiz bu bir kadın için inanılmaz bir duygudur. 1946 da Bursa Mahpushanesi’nde yatarken dayısının kızı Münevver’in ziyaretleri sıklaşmaya başlamıştır. Ve Nazım- Münevver aşkı doğmaya başlar. Nazım bu durumu tüm açıklığıyla Piraye’ye anlatır. Ve Piraye kahrolur ama dik duruşunu elden bırakmaz. Münevver bir çocuk sahibi ve evli bir kadındır ve kocası boşanmayı istemez. Hal böyle olunca Nazım- Münevver sevdası zora düşer. Nazım, Piraye’ye mektup yazar ve eğer gelmezse intihar edeceğini söyler. Açlık grevine başlar ve sağlık sorunları sebebiyle hastaneye kaldırılır. Elbette ki Piraye kıyamaz Nazım’ına ve hastaneye gider. Ve hatta çıktıktan sonra evine geri gelebileceğini söyler. Ancak bu sırada içeriye Münevver girer ve Nazım-Piraye birlikteliği fiilen sona erer. Bu Piraye ve Nazım’ın son görüşmesi olur. Sonrasında Piraye’nin yazdıklarından çekip giderek pişmanlık duyduğunu anlaşılıyor.
Piraye, Nazım’ı hudutsuzca sevdi. Ömrünün Nazım’a rastladıktan sonra  başladığını söyleyip, öncesinin yalandan hayat oyunları olduğunu dile getirerek sevdasını ölümsüzleştirdi. İnsanlar ölümlü ama duygular ölümsüz. Tıpkı Nazım öldükten sonra Piraye’nin ona olan aşkının devam etmesi gibi. Nazım’ın ölümünden sonra Piraye’nin hayatı da bir nevi sonlanmıştı ama sonsuz sevgisi eksilmeden devam edecekti. Nazım Hikmet’in ölmeden önce yazdığı son şiire ithafen; Piraye, Nazım’dan sonra hayatına kimseleri sokmaz, evlenmez. Ancak Nazım aşka âşık bir adam olarak hayatına başka kadınları alır. Ama şu bir gerçektir ki bu kadınlar içerisinde Piraye, Nazım’la en uzun süre evli kalmış, adına sayısız şiirler yazılmış, Piraye saatleri diye bir zaman dilimine sahip olmuş özel bir kadındır. Nazım’ın hayatına giren kadınların en büyük ortak özelliği kendinden emin, güçlü kadınlar olmalarıdır. Onun dışında bu kadınların hiçbir özelliği birbirine benzemez. Ama hepsi Nazım sayesinde edebiyata ilgi duymuşlardır. Hatta Vera Nazım ile olan anılarını esprili bir şekilde kaleme almış, Piraye de bu yazıları tüm detaylarıyla okuyarak Vera’yı daha yakından tanımak istemiştir.
“İçinde yaşamayı hayal etmediğim bir cennetti seninle olmak. “ Gel” dedin geldim hakikaten, fırtına, deprem, tipi ne olursa olsun “ kal” dedin, kaldım. Her şeye rağmen daima “gül” dedin, güldüm. Şimdi senden çekip gidiyorum “öl” dedin öldüm sevgilim."
İşte Piraye Nazım’a böylesine yürekten, böylesine tutkuyla bağlıydı. Biz onu hep şiirlerden, meşhur kızıl saçlarından, Nazım’dan tanıdık. Bu sefer bizleri Piraye’de Nazım olmaya davet eden sese kulak verelim.
“Hep anlattınız, hep yazdınız, iftira ettiniz, kendinizce yargıladınız ama bana hiç sormadınız. Nazım’dan, eşinden, dostundan beni dinlediniz. Ben de Nazım olmak ne demek hiç anlamadınız. Şimdi sıra bende. Sessiz çığlıklarımın yankıları yüreklerinizi titretecek. Susmak yok artık. Haykırıyorum. Seni hudutsuzca seviyorum Nazım…” Nazım’ın Pirayesi.*
*Nazan Arısoy “Piraye’de Nazım Olmak" kitabı tanıtım yazısı.
SO RICH İSTANBUL BOUTIQUE - Karşıyaka / İZMİR