23 Ekim 2018

İĞNEADA LONGOZ ORMANLARI MİLLİ PARKI GÖRÜLMEYE DEĞER

longoz-ormanlari1













İğneada ve civarında yaptığımız gezinin son durağı, aslında en çok görmek istediğim Longoz Ormanları Milli Parkı oluyor.  Otelde milli parka düzenlenen rehberli turlar, ATV safari/bisiklet vb. turlar olduğunu gösteren bir broşür görmüştüm; ama ücretleri yüksekti ve nasılsa biz arabayla gideceğiz diye çok önemsememiştim. Gerek hiçbir şey bilmeden kendi kendimize gitmemiz gerekse tüm günün yorgunluğu üstüne en son akşam saatine kalmasından (eşimin isteksizliği de eklenince) benim için verimsiz bir gezi olduğunu söyleyebilirim. Oysa çeşit çeşit kuşlar, orman hayvanları, sulak alanlar, harika bir doğa güzelliği görmeyi umuyordum (kısmen gördüm).
Demirköy-İğneada yolu üzerinde İğneada’ya 5 km kala aşağıdaki fotoğraftaki tabeladan sağa dönerek 3155 hektarlık milli parka giriş yaptığımızda saat 17:00’yi geçiyordu. Orman yoluna girer girmez bol çukurlu zor bir yolla karşılaştık. Akşam saati zaten çok yorgun olan eşim, in-cinin top oynadığı bu ıssız mekanda arabaya bir şey olur da kalırız buralarda diye oldukça tedirgin biraz daha ileri gitmek istemezken, ben en azından Mert Gölü‘ne kadar gitmeyi kafaya takmıştım. Arabayı ben kullandığım için yavaş yavaş gidiyor hem etrafa bakıp hem de arabanın altını vurmadan ilerlemeye çalışıyordum.
Yolun bozukluğu bir yana yol kenarındaki ormanlık alan da çok bakımsız görünüyordu. Bu alanda en güzeli yürüyerek ya da ATV ile gezmek iyi olurdu diye düşündüm. Daha güzeli de rehberli gezmek tabi…
longoz-ormanlari3
longoz-ormanlari2
Yol boyu dümdüz ilerlerken solda “Mert Gölü 2,5 km” tabelası gelince hemen o tarafa döndüm. Öncekinden daha da beter bir yolla karşılaştım ve hatta eşimi çok endişelendirecek şekilde arabanın altını da vurdum. Ben bu durumu önemsemeyip çevrede uçuşan kuşlara, meşe vb. ağaçlara bakarken birden önümüzden çok güzel bir hayvan hızla geçip ormana daldı. Tilki olamayacak kadar güzeldi; ama başka hiçbir hayvana da benzemiyordu. En sonunda yavru ve sevimli bir tilki olduğuna karar verdik. Ben ısrarla Mert Gölü’ne kadar gitmek için mücadele ederken bu sefer beni durduran eşim değil, doğanın ta kendisi oluyor! Yüksek boylu ağaçların bittiği, sazlıkların ve bataklıkların başladığı bu görüntü ilerleyişimizin de sonu oluyor.
longoz-ormanlari
sari-kuyruksallayan
Sarı kuyruksallayan
Göl mü bataklık bilmediğim bu suya arabayla giremediğim için orman içinde bu noktadan öteye gidemiyoruz. Oysa önceden hazırlıklı gelseydim (çizme vs.) ve de buralarda yürümeye istekli birisiyle(!) çok keyifli olabilirdi. Bense yol kenarındaki bataklığa girmeden arabayı döndürüp aynı bozuk yoldan geri dönmek zorunda kalıyorum. Bu son noktanın güzel sürprizi ise yukarıda fotoğrafta fark edilmeyen; ama göl kenarına yıkanmaya gelen bir sarı kuyruksallayan oluyor.
İğneada Longoz Ormanları, ülkemizin en önemli ekosistemlerinden biri. Bunun ne anlama geldiğini anlamak için önce longozun ne olduğunu iyice anlamak gerekiyor. Öğrendiğime göre longozu şöyle tanımlayabiliriz: Yıldız (Istranca) Dağları’ndan Karadeniz sahillerine doğru akan derelerin taşıdığı alüvyonların birikmesi ve mevsimsel olarak sular altında kalması sonucunda longoz ormanları oluşmuş. “Longoz” tipi (Su basar) ormanlık alanı, kışları sularla kaplanan ormanlık alandır. Dünyada Amazon, Afrika Kongo Havzası ve İğneada – Kıyıköy sahil şeridi longoz tipi ormanlıklarmış.
Bu alanda zengin sucul bitki örtüsüne sahip beş göl bulunuyor. Erikli Gölü, yaz aylarında denizle bağlantısı kesilen bir lagün. Bizim gitmeye çalıştığımız Mert Gölü ise Çavuşdere’nin denize döküldüğü yerde oluşmuş. Alanın en güneyinde bulunan Saka Gölü, orman ve kumullar arasında bulunan içlerindeki en küçük göl. Hamam Gölü ve Pedina Gölü ise iç tarafta kalıyormuş.
Erikli, Mert ve Saka Göllerinin önlerindeki kumul engeli nedeniyle denizle bağlantıları kesilince ilkbaharda fazla gelen sular geriye doğru taşıp düz araziyi kaplıyormuş. Bu taşkın alanlar subasar alanlarını ve birbirinden farklı deniz, göl ve orman ekosistemlerini oluşturuyor. Kış ve ilkbaharda tamamen sularla kaplı olan ve yaz-sonbaharda suyu çekilen bu ormanlık alan 8-15 metrelik karışık ağaç türleriyle zengin bir floraya sahip (Dişbudak, kayın, saplı meşe, sapsız meşe, akağaç, üvez, ıhlamur, kızılağaç, karaağaç, gürgen vb. burada yer alan longoz bitkilerini oluşturuyor ve mevcudiyetlerini korumaları yüksek taban su seviyesine bağlı).
İğneada Milli Parkı; lagün, göl ve dere gibi farklı sulak alanlarda bilinen 30 balık türüsu ve bataklık bitkileri (göl kestanesi, nilüfer, su sümbülü, kamış vb); memeliler (geyik, karaca, yaban domuzu, kurt, tilki, çakal, yaban kedisi, sansar, orman faresi, porsuk, yarasa, su samuru); soğanlı bitkiler(ters lale, orkide türleri, iki yapraklı ada soğanı, siklamen vb.); longoz bitkileri (dişbudak, kayın, saplı meşe, sapsız meşe, akağaç, üvez, ıhlamur, kızılağaç, karaağaç, gürgen vb.); 194 kuş türü310 böcek türü ve kumul bitkileriyle (kum incisi, peygamber çiçeği, hindiba, kum zambağı, güneş çiçeği, Karadeniz salkımı vb.) çok zengin fauna ve floraya sahip. İşte bu nedenle de çok özel bir ekosistem…
İğneada Longoz Ormanları Milli Park alanı, 03.11.2007 tarihli bakanlık 0luru ile 26699 sayılı Resmi Gazetede yayımlanarak daha önce Tabiatı Koruma Alanı, Doğal Sit, Yaban Hayatı Koruma Sahası gibi çeşitli statülere sahip ve birbirinden ayrı parçalar halinde yer alan korunan alanların, daha geniş bir alanda milli park şemsiyesi altında birleştirilmesiyle ülkemizin 39. Milli Parkı olarak ilan edilmiş.
Umarım bir gün -hatta ilkbaharda- bu bölgeye rehberli ve yürüyerek bir tur yapabilirim. Milli Parktaki -mecburen- kısa gezintinin sonunda İstanbul’a dönmek üzere yola çıkıyoruz. Gezi rotası için buraya bakabilirsin.
Kaynak: http://www.geziyazilari.net/igneada-longoz-ormanlari-milli-parki/

SİNOP NOKULU'NU DENEDİNİZ Mİ?


Sinop’un meşhur lezzetleri arasında mantısı ve Şen Pastaneleri dışında bir de Nokul var. El açması hamurla yapılan bir tür börek diyebiliriz sanırım. Geleneksel olarak kıymalı ya da üzümlü-cevizli olarak evlerde yapılan bir tat iken yakın zamanda artık Sinop’ta pek çok fırın ve pastanede yapılmaya başlandığı için daha ulaşılır bir tat olmuş. Her sabah otelde kahvaltı yaparken otelin yan tarafındaki iki fırından kıymalı, üzümlü-cevizli ve ıspanaklı çeşitlerinden alıp denemişliğimiz var. Yedik güzeldi, ama çok da özel bir tat gibi gelmedi bize. Ya da ben gözümde çok büyütmüşüm dedim, ama her sabah ısrarla farklı bir çeşidini de denedim.












Son gün, uçağa binmeden önce nokulu çok güzel yaptığını bir blogtan okuduğum Örnek Fırını’na uğradık (Ayhan Kotra’nın yanında, şimdiki ismi Sinop Örnek Mantı). Eve dönerken birer tane alıp paket yaptırdık. Paketin sıcaklığından fırından yeni çıktığı belliydi; ama o sırada aç olmadığımdan hiç ellemedim. Uçak yolculuğu, İstanbul’da eve ulaşma trafiği derken ancak saat dokuz gibi nokulun tadına bakabildik. Bir çay demleyip yanına kıymalı ve üzümlü-cevizliyi dilimleyip sofraya getirdiğimde “işte nokul buymuş” dedim.
Diğer yediklerimden -üstelik saatlerce beklemiş olmasına rağmen- çok çok daha güzeldi. Örnek Fırınının nokulu çok güzeldi; şu sıralar daha çok mantısıyla ön plana çıkıyor sanırım. Dükkanın adı, Sinop Örnek Mantısı olmuş zaten (mantısını denemedik).
Kaynak:http://www.geziyazilari.net/sinop-nokulu/