09 Aralık 2018

EMILIE DU CHÂTELET


Beyninin hızından kuvvet doğuran bilim kadını: Émilie Du Châtelet 17 Aralık 1706’da dünyaya geldiğinde Gabrielle-Émilie Le Tonnelier de Breteuil ismini alan, evlendikten sonra soyadı değişen, yayınlarını Madam la Marquis Du Chastellet adıyla yayınlandığı, daha sonra ise Émilie Du Châtelet’i olarak tanınan filozof, matematikçi, fizikçi, çevirmen, yazar olan bilim ve düşünür kadınını selamlarken, yüzyıllar öncesine giderek beyin kıvrımlarında kıvrılalım mı?

Evde eğitim gören Émilie daha küçük yaşlarda birden fazla dile hakimdi. Babası şansıydı. Yüksek rütbeli bir memur olması nedeniyle dönemin önde gelen bilim adamları ve matematikçilerinin evlerine sık ziyaretleriyle Émilie matematik ve bilim karşısında büyülendi. Babası ise annesinin aksine bu büyüyü engellemedi ve kızının geleceğini kendisinin belirlemesine katkıda bulundu. Kadın olanların eğitime ve bilimle ilgilememelerine hak tanımayan bir yüzyıla düşmüştü. Fakat bu sizce Châtelet’i durdurabilmiş midir? Ben birkaç yüzyıl sonra bu yazıyı yazmaya sürüklendiğime göre tabii ki durdurulamamıştır. Hadi başlayalım…
Émilie yaşadığı çağda 18 yaşına geldiğinde evlenmiştir ve iki çocuk sahibi olmuştur. Fakat bu bilime olan merakını ya da bilim karşısında büyülenişin önüne geçememiştir. Dönemin önde gelen matematikçilerinden özel ders almıştır. Sosyal yönü sayesinde geniş bir bilim çevresine sahip olurken bilgisine bilgi katmıştır. Sahip olduğu çevrede, toplantılarda yasak aşklar da çalmıştır hayatının kapısını… Her ne kadar fizikçi matematikçi olarak tarih içinde adından söz edilse de, kendisi aynı zamanda bir bir filozof, düşünürdür. Doğa felsefesi, tanrı, din konularında kendisine ait birçok felsefi makale ve kitap yayınlamıştır. Bunun yanında çekim yasasından yola çıkarak Ay ve Dünya arasındaki ilişkide yorum yapabilecek astronomik bilgilere de sahiptir.
Émilie bilginin deneyimle doğrulanmasının gerekliliğini vurgular. İnsan bilgisini ve eylemini ön planda tutan evrensel ilkeler evrensel bir varsayımın gerekliliğini iddia eder, çünkü böyle bir başlangıç yoksa tüm bilgimiz görecelidir.
Birçok bilim dalını, alanı ilgilendiren enerji kavramına gelelim… Gottfried Wilhelm Leibniz vis visa (yaşam gücü) olarak tanımlayarak hayatımıza dahil eder. Ve tabii birçok farklı görüşü, tartışma konusunu da beraberinde getirir. Hatta dönemde ünlü vis visa tartışmaları düzenlenirdi. Size şaşırmayacağınız bir şey söyleyeyim hemen burada… Tabii ki bu tartışmalar sadece erkekler katılabiliyordu. Çünkü kadınlar bilimle uğraşamazdı, biliyorsunuz. Émilie bu tartışmalardan birine katılmak istemiştir ve cinsiyeti yüzünden tartışma salonuna alınmamıştır. Bu sizce kendisini durdurabilmiş midir? Duyamadım? Tabii ki hayır Émilie erkek kıyafeti giyerek bu tartışmalara katılan ilk kadın olmuştur.
Leibniz, kütleyle hızın karesinin çarpımının (mv2 ya da bunların toplamının) gücün (enerjinin) gerçek ölçüsü olduğuna inanıyor ve savunuyordu. Isaac Newton’a ise hızın kendisi ile orantılı olduğunu savunuyordu. Bu iki bilgiyi yorumlayan Émilie Leibniz’i savunurken birçok tepki de aldı. Evinde bir gün, ağır kurşun topları bir kil yatağına attı. Kilin iki katı hıza vuran topların kilin içine dört kat daha fazla girdiğini gördü; hızın üç katı olanlar ise dokuz kat daha büyük bir derinliğe ulaştı. Ve böylece Émilie Leibniz’in teorisini kanıtlamış oldu. Einstein’in ünlü formülünü E=mc²‘yi kendisinden 150 yıl önce fikrini doğuran annesine merhaba diyelim… Merhaba Émilie…
1740 yılına geldiğimizde Émilie, Newton’ın Philosophiae Naturalis Principia Mathematica’sı (çoğunlukla Principia olarak anılacaktır) çevirmeye başlamıştır. 1949 yılına geldiğimizde uykusuzluk, yoğun çalışmalar ile olağanüstü başarılarından olan çevirisini kendisinin de yorumlarını katarak tamamlamıştır. Kitabı tamamladığı yıl hayata erken gözlerini kapamıştır. Çevirisi kitabı tamamlamasından 10 yıl sonra yayımlanmıştır. Fransa’nın Newton’u tanımasında etkili olmuş ve hala günümüzde Newton’un çalışmalarını anlatan en iyi çeviri ve temel kitap olarak gösterilmektedir.
Ahlak konusunda bir çalışma olan Mandeville’in Arıların masalsı İngilizce’den Fransızca’ya çevirmiştir. Arıların Masalını tercümesinde önsözü kendisi kaleme almıştır ve, du Châtelet, kadınların iyi bir eğitimden mahrum bırakarak, toplumun kadınların sanat ve bilim alanında itibar kazanmasını önlemesi üzerinde durmuştur. Kaleme aldığı yazıya göz gezdirecek olursak; kadın hakları için muhteşem cesur bir yazı olduğunu görürsünüz.
‘‘Bizi evrensel olarak bilimlerden dışlayan önyargının tam ağırlığını hissediyorum; hayatın her zaman beni şaşırttığı çelişkilerden biri, yasaların büyük ulusların kaderini belirlememize izin verdiğini görüyoruz, ama düşünmemiz gereken bir yer yok. Yüzyıllar boyunca hiçbir zaman, iyi bir trajedi, iyi bir şiir, saygın bir öykü, güzel bir resim, fizik üzerine iyi bir kitap, hiç kadın tarafından üretilmemiştir. Niçin anlayışı erkeklerinkine benzer her şekilde göründüğü bu yaratıklar, karşı konulmaz bir güç tarafından durdurulmuş gibi görünmektedir, ancak onlar yapana kadar, kadınların eğitimlerini protesto etmek için bir sebebi olacaktır. … Pek çok kadının, eğitimindeki bir hatadan dolayı yeteneklerinden habersiz olduklarına ya da entelektüel cesaret istemek için önyargıları nedeniyle onları gömdüklerine ikna oldum. Benim kendi deneyimim bunu doğrular. Şans bana arkadaşlık elini uzattıran mektuplarla tanıştı… sonra bir akılla bir varlık olduğuma inanmaya başladım …’’
Hak ettiği itibarı yüzyıllar sonra kazansa da, hala tarihte daha çok Voltaire ile yaşadığı yasak aşkla ön plana çıkarılması sizce ne derece doğru bir yaklaşım olabilir ki?
Kendisinin dile getirdiği bir cevap burada…

“Beni kendi meziyetlerimle ya da meziyetlerimin olmaması ile değerlendirin, fakat, beni şu büyük generalin, bu büyük bilginin, Fransa’da bir parlayan bir yıldız veya meşhur bir yazara eklenti olarak görmeyin. Ben kendi doğrumla tüm söyledikleri ve yaptıkları ile sadece kendisine sorumlu olan bütün bir kişiyim. Henüz karşılaşmamış olmama rağmen benden bilgisi daha fazla olan metafizikçi veya filozoflar olabilir. Ancak, onlar da beşeri zaafiyetleri olan insanlardır.’’
Du Châtelet, kadınların düşünen bir varlık olarak görülmediği ve haklarının olmadığı bir çağda tarihe adını yazdırmıştır. Bir filozof, bir fizikçi, bir matematikçi, bir çevirmen, bir kadın hakları savunucusu olarak karşımıza çıkar. Hepsinde ve daha fazla tarakta bezi vardır incelerseniz. Eğer ki ışığı içinizde hissediyorsanız ilerleyin. Du Châtelet yolundan gidin durmayın…

ANNE - BABALAR VE EĞİTİMCİLER DİKKAT!

Anketlere göre, Amerikalıların neredeyse yüzde 70’i çocukların arada sırada bir tokadı hak ettiğine inanıyor. Bu cümleyi yazmak bile midemi bulandırmaya yetiyor: Çocuklara vuran onca yetişkin… Daha da kötüsü, bazı araştırmacılar bize okul öncesi çağdaki çocukların yüzde 90’ından fazlasının, bir yaşın altındaki çocukların ise yüzde 30’unun en az bir kere bir yetişkin tarafından tokatlandığını söylüyor. Kim bir bebeğe vurabilir ki?
Tokat atmak dayaktır. Dayak şiddettir. Şiddet ise etik olarak yanlıştır ve bence tüm ülkeler, tokatlamayı kanunen yasaklayan diğer 48 ülkenin arasına katılmalıdır. Çocukların fiziksel olarak cezalandırılmalarının kanunen yasak olduğu ülkeler
YARARDAN ÇOK ZARARI VAR
Bir öğretmen olarak karşılaştığım insanların bazıları, değer yargılarıma aldırış etmeyip tokatlamanın ‘işe yaradığı’ konusunda ısrar ediyordu. İşe yarayan ama benim asla denemeyeceğim bir sürü şey var. Sizinle aynı fikirde değilsem, sesimi yükseltip sizi susturmak işe yarar ama mantık çerçevesinde tartışmak daha verimli olmaz mı? Paraya ihtiyacım varsa, hırsızlık yapmak işe yarar ama yüksek bir gelir için fazladan çalışmak daha iyi olmaz mı? Önümde duruyorsanız, sizi itmek işe yarayabilir ama sizden kibarca bana yol vermenizi istemek daha doğru olmaz mı? Evet, tokat atmak işe yarayabilir ama daha iyi yollar da var. Sadece daha fazla çaba istiyorlar.
Görünen o ki, çoğu yetişkin benimle aynı fikirde değil ve yetişkinlerin çocuklara vurmasının sadece kabul edilebilir değil, aynı zamanda gerekli de olduğu görüşündeler. Bu yazıyı paylaştıktan sonra bütün günümü, çocuklara vurmayı kesmelerini istediğim için bana sinirlenen insanlardan gelecek yorumları okuyarak geçireceğimi de biliyorum. Şaplak atmanın dayak olmadığını söyleyecekler, ki bence bunu tartışmanın anlamı bile yok. Tokatlamanın eğer ‘sevgi ile’ yapılıyorsa bir sorun olmadığını söyleyecekler, bundan da dünyada sevginin ne olduğunu bilmeyen bir sürü insan olduğunu anlayacağım. Tokat atmanın itaati öğretmenin tek yolu olduğunu savunacaklar, ancak ben böyle bir amacı çalışma hayatım boyunca reddettim. Bana, ‘Ebeveynlerim de bana tokat atardı ama bak, sonunda iyi bir insan oldum,’ diyecekler, ben de onlara ‘Emin misin? Küçük çocuklara vuruyorsun,’ diye cevap vereceğim.
Kişisel değer yargılarım bir yana, araştırma sonuçları da apaçık ortada: Tokat atmak yarardan çok zarar veriyor. New Hampshire Üniversitesi sosyoloji onursal profesörü Murray Straus, kırk yılı aşkın bir süredir yürüttüğü araştırmalarının sonuçlarını ortaya koyduğu The Primordial Violence (İlkel Şiddet) isimli kitabında şöyle diyor:
TOKAT, ZİHİNSEL GELİŞİMİ YAVAŞLATIYOR
“Araştırmalar, tokat atmanın kötü davranışları düzelttiğini gösteriyor. Ama aynı zamanda tokat atmanın, mola verme, açıklayarak anlatma veya çocuğun ayrıcalıklarını elinden alma gibi diğer düzeltici yöntemlerden daha çok işe yaramadığını da gösteriyor. Ayrıca, araştırmalara baktığımızda tokatlamanın faydalarının nelere mal olduğunu da görebiliyoruz. Bunların arasında çocuk ile ebeveyn ilişkilerinin zayıflaması ve çocuğun arkadaşlarına ya da ebeveynlerine vurma ve ileride de sevgili veya eşlerine şiddet uygulama ihtimalinin artması da bulunuyor. Tokat atmak ayrıca zihinsel gelişimi de yavaşlatıyor ve çocuğun okulda başarı gösterme ihtimalini azaltıyor… Tokat atmanın yan etkilerini ortaya koyan 100’den fazla çalışma var ve bu çalışmalar kendi aralarında yüzde 90’dan fazla fikir birliği gösteriyor. Ebeveynlik ve çocuk davranışları alanında sonuçların bu kadar tutarlı olduğu başka bir konu yoktur herhalde.”
Benim bakış açıma göre, çocuklar şiddet mağduru olmamak gibi temel bir insan hakkına sahipler. Aynı şeyi bir yetişkin başka bir yetişkine yaptığında buna ‘saldırı’ diyoruz. Tokat atmak, hem çocuklara hem de topluma zarar veren bir şiddet eylemidir. Mola verme ve diğer cezaların verimliliği gibi konuları tartışırken, bu arada en azından çocuklara vurmayı bırakamaz mıyız? 
Kaynak: https://teachertomsblog.blogspot.com/2018/11/spanking-is-violent-act-that-does-real.html? fbclid=IwAR1o_rA74xED2vwU7_pBkfpP14aJdRVywqGP4EjmU9Wte4lrSvTo3oIh05w#.W9rzq_I-fn0.facebook