13 Şubat 2017

GEZİ: SERHAT ŞEHRİ KARS

Hoş Gelişler Ola Serhat Şehri Kars'a...


2005 yılında katıldığımız Doğu Anadolu turunda, Kars şehrini pek beğenmiş ve ızgara planlı sokaklarını, Ani Harabelerinin heybetini, satın aldığımız kaşar peynirinin lezzetini zevkle anlatmıştık. Yıllar geçti; Tempo Tur'un kışın trenle Kars turu başlattığını duyunca, Kars şehrini bu kez de karlar altında görmeyi istedik. Gezi planımıza aldık ve aylar öncesinden heyecanını yaşamaya başladık. Gezinin keyfine ortak etmek istediğimiz arkadaşlarımız da “Tamam” deyince, geriye sadece termal çoraplar ve kalın pantolonlar almak kalmıştı...


Kemaliye turunda yataklı treni tecrübe etmiştik ve pek hoşumuza gitmişti. O yüzden Kars’a giderken hem tura adapte oluruz hem de kış manzarasının tadını çıkarırız diye treni, dönüşte de yorgun oluruz diye uçağı seçtik. 


Trende okunacak kitaplarımızı ve yolluk kurabiyelerimizi hazırlayıp garda buluştuğumuzda 2012 yılının ilk turuna çıkıyor olmanın mutluluğuyla çocuklar gibi şendik...


Tren rahat ve sıcaktı. Yemekli vagonun yemekleri pek başarılı sayılmazdı ama yol boyu kaç tane saydığımızı unuttuğumuz tilkiler, Erzincan' lı zurnacı Erduran' ın canlı müzik ziyafeti, insana "Bura nire, ben kimim?" dedirten manzara görülmeye değerdi. 


29 saatlik yolculukta, treni tercih eden katılımcılar olarak tanışmış, kaynaşmış ve sevgili rehberimiz Serhan'dan ilk bilgileri almıştık: Kars,  dağ ve yaylalarıyla yurdumuzun en yüksek şehirlerinden biri. Türk kavimlerine Anadolu yolu, Selçuklu Sultanı Alparslan' ın, 1064'te Kars'ı ele geçirmesiyle açılmış. Adını buraya yerleşen Türk boyu Karsaklar' dan alması nedeniyle Türkçe il adına sahip ilk şehir Kars. Osmanlı döneminde Ruslar' la yapılan savaşlarda gösterdiği kahramanlıktan dolayı da "Gazi" unvanı almış ilk şehrimiz... 


Uçakla gelen arkadaşlarımızla yaptığımız ilk kahvaltının ardından yola koyulduk. Programda Ani Harabeleri ve Sarıkamış vardı. Ani Antik Kenti, Kars'a 42 km uzaklıktaki Ocaklı Köyü sınırları içinde, volkanik bir tüf tabakası üzerine kurulmuş bir ortaçağ şehri... Türkiye - Ermenistan sınırını ayıran Arpaçay Nehrinin batısında yer alıyor; karşıda Ermenistan'ın boş gözetleme kuleleri var. 


Antik kent surları, kapıları, kiliseleri, hamam ve sarayıyla görülmeye değer. Anadolu'daki ilk Türk camisi olan Ebul Menuçehr Camisi Ani'de yer alıyor. Tarihi İpek yolu üzerinde kurulmuş Anadolu'daki ilk ticaret kenti olan Ani'ye yılda 30.000 ziyaretçi geliyormuş. İlk ziyaretimizde buradaki fotoğraf çekme yasağı yeni kalkmıştı. 


Bu kez de karlar altındaki Ani'de bol bol fotoğraf çekip, surların dibinde çaylarımızı içtik, çocuklara şeker dağıtıp Kars'a döndük.


Kars Müzesi'nde, herhangi bir müzede görebileceğimiz çanak, çömlek, taş eserler ve etnoğrafik eserler dışında çok özel bir şey var: Müze yanında döşenen kısa ray üzerinde, Rus komutan Keker'in Kazım Karabekir Paşa'ya armağan ettiği vagon sergileniyor. 17 m. uzunluğunda, yataklı, banyolu, büfeli ve yazı / çalışma masası, kitaplığı da bulunan Kazım Karabekir Paşa tren salonu ziyaretçilerin çok ilgisini çekiyor. 


Sarıkamış, 7 yıl önce nasıldıysa hala öyle.. Hiç bir gelişme göremedik. Hatta o zaman tuvalet bile bulamamıştık da, Belediye'ye gitmiştik. Tuvaletin kilitli olduğunu görünce temiz olacağını düşünmüştük ama açıldığında hayal kırıklığına uğramıştık.. :(
Sarıkamış Kayak Merkezi ise kış sporları bakımından Türkiye’nin birinci derecede öncelikli beş merkezinden birisiymiş. 


Kayak için ideal kar çeşidi olan "kristal kar"a sahip ve özellikle 'Alp ve Kuzey Disiplini' kayak uygulamaları ile 'kayak safari' ve 'kızaklı geziler' için çok uygun olduğu söyleniyor. Çevresi ünlü sarıçam ormanları ile kaplı, 2 adet telesiyejin olduğu merkezin günlük kapasitesi 15.000 kayakçı.. 


Kars, Türkiye'nin ilk planlı kenti olarak biliniyor, il merkezi eski ve yeni olmak üzere 2  bölümden oluşuyor. Eski Kars, kuzeyde, kale içinde yer alıyor. Kars Kalesi şehre hakim konumundan öte, hiç onarım görmeden bugüne gelmiş olmasıyla önem taşıyor. 


Kalenin etrafındaki Taş Köprü, hamamlar, Evliya Camii ve Fethiye Camii de görülmeye değer eserler. Yine bu bölgedeki Havariler Kilisesi, Selçuklular tarafından camiye dönüştürülmüş ve Kümbet Camii adını almış. 


Gezerken etrafımızda dolaşan çocuklar bize rehberlik yapmaya çalışırken bir tanesi Havariler'in adını sayınca gülmekten ısındık: "Büyük Yakup, Küçük Yakup, Patos, Cheetos, Andreyas, Tomas..."
Rus işgalinden sonra güneyde geniş caddeleri, büyük parkları ve ızgara planıyla çağdaş bir kent oluşturulmuş. Kuzeyden güneye uzanan 4 cadde, doğudan batıya uzanan 4 cadde ile kesişince 16 blok oluşmuş. Yollar boyunca yer alan, Rus döneminden kalma Baltık mimari stilinde birçok ev ve bina kente düzenli bir görünüm kazandırmış.


Vali Konağı, PTT Binası, Ortodoks Kilisesi (Merkez Camii), Demir Köprü, İsmet Paşa İlköğretim Okulu, Hekim Evi (Opera Binası), Fevzi Paşa İlköğretim Okulu bunlardan birkaçı...


Şehrin sokaklarını yürüyerek gezince yorulduk ve üşüdük. Otele dönmeden önceki son durağımız 1 asırlık Ariş Ticaret'ti. Kaşar tekerleri arasında kendimizi kaybettik; soba üstünde ısıtılan lavaş arasına koyduğumuz kaşar peyniri, bal ve kaymağı çay eşliğinde kısa sürede tükettik. Evlerimize kargo ile gönderilmek üzere peynir, bal ve kaz siparişlerimizi verip otele döndük.


Ertesi gün buz tutmuş Çıldır Gölü'nde balık avlama heyecanıyla yola çıktığımızda başımıza ne geleceğinden habersizdik: Çıldır'a 38 km kala yolda kaldık! Allahtan "her yerde adamımız var" diyen sevgili rehberimiz Serhan hemen İl Turizm Müdürü'nü aradı, karayollarının aracı çok kısa sürede geldi ve uzunca bir süre bize eşlik etti. Böylece Serhan hocanın sözünün doğruluğu da test edilip onaylanmış oldu :)


"Buzlar kırılır da göle düşer miyiz?" nidaları arasında Çıldır Gölü'ne düşe kalka indik. :) 


Balık ağları göl buz tutmadan önce atılıyor ve şamandıralar konarak yerleri işaretleniyormuş.  Buzlar kırıldı ve balıklar avlandı, fotoğraflar çekildi, sonra da Atalay'ın Yeri'nde balık yemeye gittik. 


Sıcak şarapla iyice ısınıp, buz tutmuş göl üzerinde atlı kızaklara bindik. Atların süsleri o beyazlıkta öyle güzel görünüyordu ki..  

       
Bu gezide bir an bile boş geçmedi; gezilen görülen yerler ve yapılan her şey değişik ve eğlenceliydi. En duygulu anları ise Sarıkamış Şehitliği'nde yaşadık. Enver Paşa Rusları Allahüekber dağlarından aşarak vurmayı ve Kars'ı geri almayı hedeflemiş. Ama Mısır'dan yazlık üniformalarla gelmiş Türk askerleri, Allahuekber dağlarında soğuğa ve yanlış stratejilere yenilmişler. Kardan topraklara gömülen binlerce şehit bahar gelip de karlar eriyince  kardelen çiçekleri gibi ortaya çıkmış. O yüzden Sarıkamış, kardelen şehitlerinin yurdu olarak biliniyor. 1914 yılında Sarıkamış'ta donarak şehit olan askerlerimiz anısına yapılan şehitlikte bedenlerimizden çok yüreklerimiz üşüdü...


Akşam yemeğinden sonra aşıkların atışmalarını izlemek üzere KarStore'daydık. "Dudak değmez" ustaları Kars türkülerini söylemeden önce hepimize tek tek "hoşgeldiniz" dediler. Herkesin adını, işini ve memleketini öğrenip başladılar söylemeye: "Sizlere ısındı canım / iliğimde damarımda kanım  / Amasya'dan Çiğdem Hanım / Serhat Kars'a hoşgeldiniz, Kars'ımıza hoşgeldiniz..." Ve tabii bu sıcak hoşgeldinin karşılığını da aldılar.


Kars'ta lezzetli yöresel yemeklerin tadına bakma imkanımız da oldu: "Oklava" erişte aşı çorbası, hangel, kaz, kavurma ve diğer yemekleri ve tatlılarıyla damaklarımızda güzel bir tat bıraktı. Son akşam yemeğimizi yediğimiz "Hanımeli"nde ise nefis yemeklere dükkan sahibi Dilek Hanım'ın eşinin çaldığı akordiyon ve tar eşlik etti.


Ve dönüş: Uçuşumuz hava muhalefeti nedeniyle iptal edilince, gittiğimiz gibi trenle döndük Kars’tan… Gidiş dönüş 60 saat tren yolculuğu sohbetle, kitap okumakla, etrafı seyretmekle ve uyumakla geçti.. 2 günlük gezi için 2,5 gün yol yaptık; uçak, tren, minibüs, atlı kızak ve telesiyej olmak üzere 5 farklı seyahat aracımız oldu :)
Her ne kadar uzun ve karlı Ankara kışından bunalsak ta,  karlı Kars teneffüs gibi geldi bana.. İnka tapınaklarına çıkan Avrupalıların hikayesindeki gibi, bizler de çoğu zaman ruhlarımızın bedenlerimize yetişemediğini unutup koşturmaya devam ediyoruz. 


Durup soluklanmaya, etrafa bakmaya, iç sesimizi dinlemeye vaktimiz yok. Hayat alelacele geçiyor. Oysa hayat biz nasıl istersek öyle geçiyor, hızlı ya da yavaş… Trende etrafı seyrederken, Kars sokaklarında dolaşırken hep bunu düşündüm. Yıllar geçmiyor, ömrümüz geçiyor ve zamanı genişletip ömrümüzü uzatacak şey bizim seçimlerimiz.. Siz de arada teneffüs yapmak için kendinize izin verin bence...

Tempo Tur'a, sevgili rehberimiz Serhan ve şoförümüz Sevdakar'a teşekkürlerimizle...


Kaynak: ÇİĞDEM ATABEY - BATURHAN ATABEY