Budapeşte’nin sadece kartpostalları süsleyen güzelliklere sahip olduğunu düşünüyorsanız yanılıyorsunuz. Çünkü Budapeşte tahmin edilenin aksine daha fazlasına sahip. Bu yazımda Budapeşte’nin Londra ile yarışacak huzurdaki parklarından bahsedeceğim.
Seyahatlerimde yaz kış demeden mutlaka görmek istediğim yerlerden biri de şehrin parklarıdır. Kimisi şehrin ortasında olup, kimisi de en fazla yarım saat yürüme mesafesi uzaklığında olan bu parklarda, yorulan ayaklarımı dinlendirirken şehrin geri kalanını keşfetmek için enerji topluyorum. Özellikle seyahat ettiğim bahar ve yaz aylarında, marketten aldığım meyveler eşlik ediyor bana. Soğuk havalarda ise kahvemi kapıp oturuyorum bir banka.
Adeta küçük bir ormanı andıran bu parkları seyahatlerinizde mutlaka gezi programınıza alın ve tarihi meydanlardan sonra huzurun, temiz havanın ve yeşilin tadını çıkarın. Ağaçları izleyin, kuşların cıvıltısını dinleyin, gözlerinizi kapatın ve güzel hayaller kurun… Meyvenizi, kitabınızı yanınıza almayı da unutmayın.
Millenaris Park
Budapeşte’de çok sayıda park var. Bir günde üç tanesini görebildim fakat görmek isteyip zamanımın kısıtlı olmasından ötürü göremediğim diğer parkları da yazdım. Budapeşte seyahati inanılmaz yorucuydu fakat bu parklar sayesinde yorgunluğumdan eser kalmadı.
Budapeşte ile ilgili gezi yazılarında karşınıza çıkmayacak kadar ünlü olmayan bu park benim favorim. Millenaris Park, içindeki sergi salonları, galeri, tiyatro ve konser alanlarıyla modern ve kültürel bir merkez. İçinde çok sayıda küçük gölün olduğu bu parkta bir de kafe var. Dilerseniz yorgunluk kahvenizi içip parkın keyfini çıkarabilirsiniz.
Parkta bazı akşamlar “Midnight Music” mottosuyla Budapeşte Orkestrası sahne alıyor. Orkestranın bu etkinliği yapmasının sebebi sanatı seven gençlere farklı deneyimler yaşatmak. Eğer yolunuz bir gün Budapeşte’ye düşerse bu deneyimi yaşamanızı tavsiye ederim. Bu parkın bir diğer sıra dışı etkinliği ise “The Invisible Exhibition” Alman bir adamın görme engelli eşinin hayatını nasıl yaşadığını deneyimlemek adına yarattığı bu sergide ziyaretçiler yedi farklı odayı ziyaret ediyor ve odalar bizlerin normal yaşantısını anlatıyor. Karşıdan karşıya geçmek zorunda olduğunuz bir cadde, heykellerle dolu bir müze, pubda biranızın parasını ödediğiniz anlar gibi ve her yer karanlık. Karanlıkta bir grup insanla bu deneyimi yaşamak isterseniz bir gün öncesinden rezervasyon yapmanız gerektiğini hatırlatmak isterim.
Adres: Kis Rókus utca 16-20, park 24 saat açık.
City Park (Városliget)
Budapeşte’deki diğer favori parkım; City Park. Macarlar bu parka “Városliget” diyorlar. Dünyanın ilk şehir parkı olma özelliği taşıyan bu parkta ilk ağaçlar 1751 yılında dikiliyor. Budapeşte’nin en büyük parkı olan şehir parkı aynı zamanda Budapeşte Hayvanat Bahçesi, Transilvanya kalelerinin replikası olan Vajdahunyad Kalesi ve Szechenyi Hamamına ev sahipliği yapıyor. İçinde bulunan göl, yaz aylarında kürek çekmek için, kış aylarında ise buz pisti olarak kullanılıyor.
Şehrin en eski restoranlarından biri olan Gundel Restoran da yine bu parkta yer alıyor. Fakat daha az bütçe ile karnınızı doyurmak isterseniz parktaki teraslı kafelerde de yemek yiyebilirsiniz.
Biz bu parka vardığımda yorgunluktan ayaklarımı dahi hissetmiyordum. Kendimi yavaşça çimlerin üzerine atıp gökyüzünü kaplayan ağaçları seyre daldım…
Nasıl gidilir?
M1 (sarı hat) metrosuna binip, Hösök Tere durağından çıkınca parkın girişi tam karşınızda. 20 ve 30 numaralı otobüs veya 70,72 numaralı troleybüs de yine bu parkın yakınından geçen diğer ulaşım araçları.
Adres: Varosliget, Pest, District 14
Margaret Adası / Margitsziget
Bu ada ismini 13. yüzyıl Mongol istilasından sonra şehri yeniden inşa eden IV. Kral Bela’nın kızı Prenses Margit’ten alıyor.
Tuna Nehrinin ortasında bulunan bu adaya Arpad köprüsünden yürüyerek ulaşabilirsiniz. Eğer çok kısıtlı vaktiniz varsa ve “Bu parklar arasından hangisine gideyim?” diye soracak olursanız Margaret Adası derim. Büyük ağaçlarla, süs havuzlarıyla, çiçek bahçeleriyle kaplı bu adada tüm gününüzü bile geçirebilirsiniz fakat Budapeşte’ye üç gün ayırmanız koşuluyla.
Margaret adasına araçla girmek yasak. Dilerseniz adanın girişinden bisiklet kiralayarak bu parkın keyfini çıkarabilirsiniz. Adanın içindeki en popüler bahçelerden biri içinde küçük göllerin de bulunduğu Japon Bahçesi. Adada açık hava konserlerinin verildiği “Müzik Çeşmesi “(Music Fountain) ve “Müzik Kulesi” (Music Tower) UNESCO tarafından korunmakta olup akşamları adaya akın eden Budapeştelilere müzik ziyafeti veren sanatçılarla dolup taşıyor.
Ben adaya vardığımda süs havuzunda ışık gösterileri ve akşamki konser için hummalı bir hazırlık vardı. Adanın içinde biraz dolaştıktan sonra dönüş yolunu Tuna Nehri kıyısından yapayım istedim fakat Budapeşteliler akşam sporu için nehir kenarını çoktan doldurmuştu bile. Bu görüntüyü gerçekten çok seviyorum. Sporun yaşamın bir parçası haline getiren milletlere hayranlık duyuyorum.
Füvészkert Botanik Bahçesi
Zaman sıkıntısından dolayı gidemediğim fakat aklımda kalan ve eğer zamanınız olursa mutlaka gitmenizi tavsiye edeceğim diğer bir park ise Füveszkert Botanik Bahçesi. Macaristan’nın en eski botanik bahçesi olan Füveszkert’in tarihi 1771 yılına dayanıyor. İçinde 7000 çeşit bitkiye ve 150 yıllık orkideye ev sahipliği yapan bu botanik bahçe romanlara bile konu olmuş. Ulusal Kültür Mirası koruması altında olan bu botanik bahçesini görmeden tavsiye edebilirim zira doğayı seven her insanın botanik bahçesini keyifle gezeceğinden eminim.
Ziyaret Günleri ve Saatleri: Pazartesi-Perşembe 9-16, Cuma günleri 9-12, Cumartesi ve Pazar günleri 10-12 ve 13-15 arası açık.
Adres: Illés utca 25., district VIII
Budapeşte’nin parklarında ben çok keyifle gezdim. Eğer yolunuz bir gün Budapeşte’ye düşerse marketten bir paket çilek alın ve bu parklardan birine gidip doğanın huzuruna kendinizi bırakın.