Türkiye Milli Olimpiyat Komitesi 2009/2010 sezonu ŞEREF ÖDÜLÜ sahibi olan eğitimci, çevreci ve doğa tutkunu FARUK SÜKAN ile anları ve anıları konuştuk.
Niksar Çamiçi
Yaylasındaki mütevazı yaşamıyla olduğu kadar çevreci protestolarıyla ve doğayı
koruma bilincini yaygınlaştırmak amacıyla yaptığı etkinliklerle de tanınan
Eğitimci Faruk Sükan 91 yaşında bir delikanlı.
Drama, Kavala’dan
Tokat’a gelen mübadele göçmeni bir ailenin çocuğu olarak 1 Temmuz 1927 tarihinde
Malkayası’nda doğan Faruk Sükan’ın tüm çocukluğu bir bağ evinde yoksulluk
içinde geçti. Babasını iki yaşında yitiren Faruk Hoca, bir yandan eski
fotoğrafları karıştırırken bir yandan da çocukluk günlerini anlattı
okurlarımıza.
“Babamlar Tokat’a gelince devlet
yetkilileri, ‘Şehirde ev mi yoksa
Malkayası’nda zengin bir Ermeni’ye ait bağ var, onu mu istersin?’ diye sormuşlar. Babam, tercihini bağdan yana
kullanmış. Meyve, sebze, bağın içinde su kuyusu, yanında kebap ocağı olan 20-25
somunluk bir fırın hatırlıyorum; mahallenin bütün kadınları ekmeği bizim
fırında yaparlardı.”
İçinde beş ocağı bulunan
büyük bir bağ evinde babasız ve yalnız annesiyle çocukluğunu yaşayan Faruk
Sükan 5 kardeşin en küçüğüymüş.
“Günlük sütü
ineğimizden, yumurtaları kümesteki tavuklardan taze taze alırdık. Bağda, yedi
çeşit armudumuz vardı. Limon Armudu, Güzbeyi Armudu, Kış Armudu, Laliye Armudu,
Göğsulu Armudu bahçemizdeki armut çeşitlerimizdi. 13 çeşit üzümümüz, 5-6 çeşit
elmamız bulunuyordu.
Malkayası bağlarının yukarısında Geksi adlı bir köy var.
Kaynağı o yerleşkede olan bir dere Tokat’a doğru uzanır, bağların içinden
geçer, eski Turhal yolunun altından ırmağa karışır. O dönemde, dere boyunda
herkesin sahiplenmeye çalıştığı Hüdai Nabit denen (kendiliğinden yetişmiş)
ceviz ağaçları vardı. Çocukluk bu ya, ‘Bu cevizlerde bizim de hakkımız var’
diye gidip cevizleri çalar, sonra gidip ceviz oynardık. 4-5 mt uzağa çakılan
bir çivinin üzerine konan parayı cevizle düşürme oyununa ‘Ceviz Oyunu’
deniyordu o yıllarda.
İlkokulu İbn-i Kemal
ilkokulunun karşısındaki Cumhuriyet İlkokulunda ve Sulusokak’taki Kurtuluş
İlkokulunda okudum. 1930’lu yıllarda Malkayası Bağları ile şehir arasında 2
km.’lik ıssız bir yol vardı. Kışın kurtlardan korkar ve yol kenarındaki iri bir
ağacın gövdesinde saklanırdık. Ağaçların tepelerinden inmezdim. Çocukluğum hep
yaramazlıklarla geçti. Hatta, sonradan duydum, yaramaz çocukları ‘Selime
hanımın oğluna benziyor’ diye bana benzetirlermiş.”
diye belleğindeki anılarını tazeliyordu.
Tokat’taki
sıkıntılı çocukluk günleri geride bırakan Faruk Sükan, ilkokuldan sonra Leyli
Meccane (Parasız yatılı) olarak ortaokulu ve liseyi Sivas Kongre Lisesi’nde
okudu. Altı yıl sonra, liseyi bitirince Olgunluk sınavına giren Sükan’ın amacı
Orman Mühendisi olmaktı. O günleri şöyle anlatıyor;
“Sınav sonucum bir iyi,
bir pekiyi olunca Orman Fakültesini kaçırdım. Baktım olmuyor, ben de Gazi
Eğitim Enstitüsüne başvurdum, sınavı kazanarak spor bölümüne kaydımı yaptırdım.
Öğretmen çıktıktan sonra Konya Seydişehir’de öğretmen olarak askerlik görevimi
tamamladım. Sonra ver elini Sivas”..
Faruk Hoca, Sivas Pamukpınar Köy Enstitüsü’ne spor
öğretmeni olarak tayin edildiğini ve o yıllarda, yaygın olarak Köy
Enstitülerinin kapanacağı söylense de atölyeler ve eğitimin devam ettiğini
anlatıyor söyleşimizde. Eğitimi örneklendirmesini istediğimizde gülümseyerek
anlatmayı sürdürüyor;
“Sabah sporları folklor
figürleriyle halk oyunları biçiminde yapılırdı. Yani öğrenciler spor yaparken
aynı zamanda Anadolu halk danslarını da öğrenirlerdi”
diyor.
Uygulamalı ve yaratıcı
eğitime gönül vermiş bir öğretmen olarak bisiklet tutkusu Faruk Sükan’ın
yaşamında özel yeri ve anlamı olan bir olgu.
“6 yaşındayken,
Tokat’ta en fazla 10 bisiklet bulunduğu o yıllarda, eniştem bana bir bisiklet
armağan etmişti. Hatta ayağım yetişmediğim için ayağımı aradan sokar öyle
pedala basardım. Biniş o biniş.. 1958 -1959 yıllarında Türkiye’de pedal
basmadığım il kalmadı. Türkiye’de her gün 45-50 km. gidebiliyordum, çünkü doğru
dürüst yol yoktu. Bazen sadece bir katırın geçebileceği darlıkta, sarp, bir
yanı uçurum yollardan geçmek zorunda kaldım.” diyen Faruk
öğretmenin tüm yaşamı farklılıklarla dolu.
1955 yılında, çadır bezinden yaptığı ilkel bir kano ile Tozanlı Çayında 50 Km. Tokat’tan Turhal’a ustaca Rafting yaptığını ve bu nedenle Türkiye’nin “İlk Raftingcisi”, hatta “Raftingin Dedesi” olduğunu söyleyen Faruk Sükan, 2009 /2010 yılı Türkiye Milli Olimpiyat Komitesi ŞEREF ÖDÜLÜ sahibidir.
Her
ortamda, “erozyonla mücadele” ve “doğanın korunması” gibi çevreci
duyarlılıklardan söz eden Faruk Hoca, 1961 -1962 yıllarında üç ay Kuzey Avrupa,
üç ay Güney Avrupa olmak üzere 12 ülkeyi bisikletle dolaştı. O dönemde uyku
tulumu ve kamp çadırının bile olmadığını, Almanya’da çalışan bir arkadaşının
verdiği çadırla uzun süre idare etmeye çalıştığını anlatan 91’lik Faruk Öğretmen,
bisikletin, doğa dostu ve çevreci bir taşıt olduğuna dikkat çekiyor.
“Bisikletle
yaptığım Avrupa turlarımın amacı çağdaş Türkiye’yi tanıtmaktı. Özellikle o
dönemde Avrupa ülkelerindeki insanların Türkiye’ye bakışı pek olumlu değildi.”
1965-1966 yıllarında
Niksar Ortaokulunda Beden Eğitimi Öğretmenliği de yapan Sükan, disiplinli
tutumu, öğretimdeki farklı yöntemleri ve sıra dışı uygulamalarıyla adından
sıkça söz ettirmeyi de başarmıştır. Doğada çok sayıda izci kampları açan Sükan,
bir kitap çalışması için 1966-1967 yıllarında Tokat’ın 149 köyünde incelemeler
yapmak üzere pedal basmış.
Silifke
Cennet Cehennem mağarasına iple indiği gibi Ağrı Dağına da defalarca tırmanan Eğitimci
Faruk Öğretmenin dağcılık sporu kadar kış sporları (Kayak) öğretmenliği de var.
Çamiçi Yaylasında verdiği kayak kurslarıyla kar tutkunlarını da mutlu eden
Sükan, insan yapısının doğal olmadığını ifade ederek gerekçesini şu tümcelerle
açıklıyor;
“Zararlı
gazlarla hava kirlendi, nükleer ve endüstriyel atıklarla denizler kirlendi,
evsel atıklarla akarsular ve yeraltı suları kirlendi, kimyasallarla ve
zehirlerle toprak kirlendi, toprakta yetiştirilen ürünler kirlendi, nükleer
sızıntı, radyasyon ve elektromanyetik yayılımla atmosfer kirlendi.. Bu denli
yoğun kirlilik içinde insanın kirlenmemesi, sağlıklı kalabilmesi mümkün değil.
O nedenle, üzülerek belirtmeliyim ki; yaşayan, günümüz insanı maalesef sağlıklı
değil. Bizler hastalık üretmeye hazır mahluklara dönüştük. Sağlık söz konusu
olduğunda gelecek kuşaklar adına kaygılanmamak söz konusu değil.
Doğa dostu, alternatif
enerji kaynaklarını kullanma yerine akarsu yataklarına yapılan Hidroelektrik
Enerji Santralleri vb. uygulamalarla doğal dengeleri bozarsanız, birçok uygar
ülkenin terk ettiği ve toplu ölümlere neden olabilme riskini göz ardı ederek Nükleer
Enerji Santralleri kurarsanız, doğayı bilinçsizce kullanmaya kalkarsanız,
ormanları yok ederseniz, petrol atığı gazlarla atmosferi kirletirseniz başınıza
gelecek küresel felaketten kurtulamazsınız.”
Faruk Sükan, 91 yaşında
delikanlı kalabilmeyi başarmış bir doğa tutkunu, uygar bir kültür insanı, çevreci
ve çağdaş bir eğitimcidir..