31 Mart 2017

Ressam INAM RAJA'dan..


Görüntünün olası içeriği: açık hava
https://www.facebook.com/inamrajaartist1

HALİT AKÇATEPE ÖLDÜ

RUHUN ÖZGÜR OLSUN GÜDÜK NECMİ


1 Ocak 1938'de Üsküdar'da doğan Akçatepe, ilkokulu Refik Halit Karay Mektebi'nde okur. Babası Sıtkı Akçatepe'dir. Konservatuvar eğitimi hiç almamıştır (kendisi konservatuvar eğitimiyle uzaktan yakından bir alakası olmadığını belirtmiştir). Zamanın film yönetmenlerinden birinin, babasına "bize bir çocuk oyuncu lazım" dediği zaman, babası tülüatçı Sıtkı Bey oğlu Halit'i oynatmıştır. İlk filmini 1943'te 5 yaşındayken çekti. Daha sonra ilkokul sıralarında ders görmeye başladı. Saint Benoit Fransız Lisesi'nden mezun oldu. 1959'da Anıtkabir'de 1,5 yıl askerlik görevini yaptı. 1972'te Tatlı Dillim filmiyle şöhreti yakaladı. 1963'te Yasak, Gündoğarken, Semaya Baktım Seni Gördüm filmlerini çekti. 1975'te Hababam Sınıfı adlı filmindeki Güdük Necmi tiplemesiyle Türk sinemasına adını yazdırmıştır.
Usta oyuncunun babası Sıtkı Akçatepe ve annesi Leman Akçatepe de Türk Sineması'nda birçok yapımda rol almış oyunculardır. Özellikle babası Sıtkı Akçatepe, Hababam Sınıfı film serisinde oynadığı Paşa Nuri tiplemesiyle tanınmaktadır. Babası Sıtkı Akçatepe annesi tarafından Osmanlı İmparatorluğu'nun Lale Devri Sadrazamı Nevşehirli Damat İbrahim Paşa'nın torunudur.
31 Mart 2017 tarihinde 79 yaşında hayatını kaybetmiştir.

BANGKOK'UN GİZEMLİ ADASI: PHUKET



“Phuket Adası” dört mevsim sıcak iklimi, tropikal bitki örtüsü, kristal berraklığındaki denizi ile büyüleyici güzellikte bir tatil rotası… Ülkemizde de en az diğer dünya ülkeleri kadar büyük üne sahip “Phuket Adası” hem yeni evli çiftler için ideal balayı destinasyonu olarak hem de ömrü hayatında cennetten bir köşede ruhlarını dinlendirmek isteyen tatilciler tarafından yıl boyu ziyaretçi alıyor. Hareketli gece hayatı, thai masajı, büyüleyici güzellikteki plajları, türkuaz renkli kristalize denizi ve adım başı karşılaşılabilecek Budist tapınaklarıyla ile işte Phuket adası ve gitmeden evvel bilmeniz gerekenler…
Phuket adasına ulaşım ile başlayalım makalemize… Phuket adasına Türkiye’den ulaşım son derece kolay. Bunun için hemen her gün düzenlenen Bangkok ya da Singapur uçuşlarından birini seçmeniz yeterli. Bangkok ya da Singapur’a varışın ardından Phuket havaalanına aktarma ile ulaşabiliyorsunuz.
Popüler bir destinasyon oluşu nedeni ile Phuket Adasına düzenlenen pek çok tur mevcut. Hem ulaşım hem de konaklamanın dahil olduğu bu turlar ekonomik tatil arayışındakiler için ideal. Phuket Adası hemen her mevsim sıcak iklimi ile deniz ve güneş odaklı tatil arayışındakiler için ideal bir destinasyon olduğunu söylemiştik. Elbette Phuket adasının da sezon dışı kabul edilen dönemleri de mevcut. Sıcaklığın 30 derecelere gerilediği ve yağış görülen Ağustos ve Eylül ayları ada için turizmin hafiflediği sezon olarak kabul ediliyor. Eğer yağmur benim için sorun değil diyenlerdenseniz Ağustos ve Eylül ayları çok daha ekonomik çok daha ucuz Phuket turları bulabilirsiniz.

Yapmadan Dönmemeniz Gereken Etkinlikler


  • Phuket Adası, yeni evli çiftler için son derece romantik bir atmosfer. Düğün ve evlilik stresini atmak için de son derece ideal. Meşhur Thai masajını, Phuket adasına gitmeye karar verdiğinizde mutlaka tatil planına ekleyin.
  • Daha önceden denemiş olun ya da ilk defa deneyecek olun Phuket adasında mutlaka bir dalış deneyimi yaşayın.
  • Phuket adasına gidip, Phuket kasabasını görmeden dönmeyin. Phuket kasabası, geçmişi 19. yüzyıllara dayanan ve gelenekselliği günümüze kadar korunabilmiş tarihi bir kasaba. Zamanında kalay işleme merkezi olarak anılan Phuket kasabasında 19. yüzyıldan kalma mağazalar turistik mekanlara döndürülmüş. Tarihin izlerinin sürdüğü bu kasaba da antika objeleri gözlemleyebilir, sevdiklerinize Phuket hatırası götürmek için alışveriş yapabilir, Tayland mutfağının nadide lezzetlerini tadabilirsiniz. Görmeden dönmeyin!
  • Hareketli gece hayatı ile Phuket her keseye ve her tür eğlence anlayışına hitap edecek seçeneklerle dolu. Thai dans gösterileri kaçırılmaması gereken şovlardan. Phuket gece hayatını deneyimlemeden dönmeyin.
  • Safari de Phuket adasına gidip de yapmadan dönmemeniz gereken aktivitelerden. Filler üzerinde gerçekleştirilen safari, size benzersiz bir doğa deneyimi yaşatırken, tatil fotoğraflarınıza da ayrı anlamlar katacak güzelliklerle dolu.
  • Phuket adasından hareketle düzenlenen mavi turlar da Phuket seyahatinde bir gününüzü ayırmanız gereken aktivitelerden. Civar adaların keşfine yardımcı bu mavi turlar Phuket seyahatinizi renklendirecek detay ve deneyimlerle dolu. Phuket mavi turlarına çıkmadan dönmeyin.
SO RICH İSTANBUL BOUTIQUE - Karşıyaka / İZMİR

EPİKTETOS'UN BÜYÜK GÖLGELİLERİ



"BÜYÜK GÖLGELİLER"

"Ey yolcu, yol hazırlığını yap ve  yola koyul;  Çünkü hür insan  yalnızca karakterinde hür olan kişidir." 
Diye şiirine başladı köle. Sanki bir gün özgür kalacağını sezmişcesine , her gün karanlık çöker çökmez! tüy kalemini alıyor, yazdıkça yazıyor ve  tüm duygularını bir bir azat ediyordu. Sonrada Sagalassos' un gün batımında kent Agorası'nın şarap kokan antresinde çalgı sesleri içinde sızıp kalıyordu. Evet garip ama özgürlük için karanlıktan ilham alıyordu ; çünkü köle olmayı bu kente yakıştıramıyordu. Ona göre herkesin bu kenti sevmeye hakkı vardı; fakat onu anlamanın tek yolu  gün batımını beklemekti.Çünkü sadece gün batarken  soyluların gölgeleri büyür foyaları  dökülür, senato ve tapınaktan çıkıp halkı terk eder sonrada   gözden kaybolurlardı ta ki gün doğumuna kadar. En çok da bu anı beklemeyi severdi Epiktetos. Eğer bir gün  sizde  bu duyguyu tatmak için yola çıkmak ister  ve   bu özgür hislerin topraklarına gelmek isterseniz,  onun sözünü iyi  dinlemeli ve bu  tavsiyelerini  ciddiye almalısınız.
        ...Eskiler derki:" Her kim ki; Pisidya'nın başkenti Sagolosos’a Angora'dan atıyla yola çıkarsa  ikinci gün batımında Epiktekos’un büyük gölgeli insanlar yurdunda kendini bulur. Oraya vardığınızı size söyleyecek saman şapkalı çiftçiler olmaz, orada saban çeken yorgun omuzlu öküzler,  tembel bir balıkçı teknesinde hayal kuran türkuaz bir  şarkı bile bulamazsınız. Kırsal Bozkırların sürme gözlü eşekleri, balçık deresinden yeni çıkmış çangal boynuzlu camuzlar  da yoktur.Buraların büyük mabetleri olmaz ,kızıl bir elma gibi pişkin güneşleri, kentleri izleyen heykelleri, bronzdan dökme büyük anıtları, martılardan iham alan pastorel tabloları yoktur. Ne saat kuleleri  ne  aşınmış sundurmasında vurulan eski gonglar ne de kilise çanların da pinekleyen yaşlı kargalar ortada görünür.
Sadece yeni dövülmüş bir boza gibi kendir renkli yoğurtları ve çabuk soğumasın diye üzeri sarılmış tandır ekmekleri vardır.Eğer havayı koklarsanız ; kalaylanmış  soba, tandır külü, ,kaynatılmış salça, mandal'da ki çamaşırları dalgalandıran nemli rüzgarların getirdiği gül ve lavanta kokusuna kadar  birçok latif koku aromasını alırsınız  Bu kokular öyle sıcak bir albeniyle  sokulur ki, elinizde olmadan merak edip peşine uslu uslu düşüverirsiniz. Taki gözünüzü bambaşka bir düş dünyasında açana kadar.Bu öyle bir masal ki içinde hayel edebileceğiniz her şeyi bulmanız mümkün.Antik Roma’nın mirasıyla dolu iç ferahlatan güzelliklerle dolu Yazılı Kanyondan, Sagalassosa, Göl kenti Eğridir’den Nasrettin Hoca yadigarı Akşehir'e kadar bahar gezilerinin en sıra dışı parkurlarından biri olan bu program için en elverişli mevsim kuşkusuz ki ilkbahar;  fakat sonbaharda buraları gezmenin'in zevki bir başka güzel. 
Bu programımızda doğa ve kültür  gezilerin en güzel seçkilerini  bir arada bulacaksınız. Bir taraftan kentlerin belleğinde geçmişin izlerini  keşfederken birden bire doyumsuz bir patikada kendinizi doğa yürüyüşü yaparken bulacaksınız.Görmeye değer bir çok  doğa güzelliğinde panoramik  görsellerle  fotoğraf albümünü zenginleştirebilirsiniz. Öyleyse vakit kaybetmeden gezimize biran önce başlayalım.

KOVADA YAZILI KANYON :
Tur Programı için Ankara'dan saat 23.30 gibi yola çıktığımızı var sayarsak yolculuk süresince  izleyeceğimiz yol güzergahı  Polatlı Yunak , Akşehir, Eğirdir, Kovada Gölü Yazılı Kanyon istikametinde olmalıdır.
6 buçuk saatlik (400km) bir yolculuğun ardından  kahvaltımızı ilk durağımız olan Türkiye’nin ilk Milli Parkı Kovada Gölü Milli Parkı’na  nihayet sabah 07.00 sularında varış. Muhteşem doğada restoranımızdaki köy kahvaltısı ikramımız aldıktan sonra  göl kıyısında yürüyüş ve fotoğraf çekimi için serbest zaman veriyoruz.. Kahvaltımızı yaptıktan sonra bir taraftanda Kovada gölünü keşfediyoruz. İsterseniz keşfimizi Kovada gölünden biraz bahsederek pekiştirelim. Genel itibariyle Kovada Gölünden bahsedersek özet olarak şunları söyleyebiliriz. Konum olarak,  Akdeniz bölgesinin Isparta içerisindeki bu güzel gölümüz 1970 yılında Milli Park ilan edilmiştir. 6.551 hektar büyüklüğündeki bu gölümüz  Eğirdir Gölü’nün devamı  ve uzantısı şeklinde , sığ kesimlerinin alüvyonlarla dolarak ,karstik-tektonik bir kolye şeklinde jeolojik oluşumunu tamamlayan bir oluşuma sahiptir.Eğirdir ve Beyşehir Gölleri'nde olduğu gibi turkuaz mavisi sularıyla  göz alıcı bir güzelliğe sahiptir.Bitki örtüsü olarak Kızılçam, endemik bir ağaç türü olan Kasnak meşesi ve çınar gölde görülebilen başlıca ağaç topluluklarından dır. Ayrıca  milli park, sazan, tatlı su levreği ve ıstakozu göl fauna çeşitleriyle ile karasal  yaban faunası ise Keklik ve Çulluk tilki, sansar, yaban domuzu, Yaban Ördeği, Kaz, Angut gibi  hayvan türlerine ev sahipliği yapar.Bakmaya doyamayacağımız bu güzellikle verdiğimiz serbest zamanın ardından vedalaşıyoruz. saat 09.30 gibi bir sonraki durağımız olan Yazılı Kanyona hareket ediyoruz. Yazılı Kanyona 45 dakikalık bir yolculuktan sonra  saat 10.15 gibi varıyoruz.Yine bambaşka bir parkurdayız. Burayı keşfetmek için sabırsızlanmakta haklısınız.Çünkü görmeye değer bir tabiat güzelliği karşımızda.Burada yapılabilecek en iyi şey doğa yürüyüşü yapmak ve bol bol fotoğraf çekmek.Ama her zaman olduğu gibi bu doğa harikasını sizlere tanıtalım önce.Yazılı Kanyon 1989 yılında tabiat parkı ilan edilmiş. Çandır köyünün hemen dışında Isparta ili Sütçüler ilçesinde bulunan Yazılı Kanyon, tarihi kültürel özellikleri coğrafik konumu olarak gezginler için cazip bir bölge. Antik dönemlerde Perge’den Pisidia Antiokheia’sına (Yalvaç) uzanan antik bir yol üzerinde bulunan kanyon(Aziz Paul, Perge'den Pisidia Antiocheia'ya giderken bu kanyondan geçmiş) hıristiyanlar ve din turizmi için de kutsal yerlerden birisi sayılmakta. 
Yazılı Kanyon'un bu ismi alma sebebi kanyonda büyük bir kaya üzerinde eski yunan şairlerinden Epiktetos' e ait “Hür İnsan Üzerine Bir Şiir”'inin yer almasıymış.Oldukça anlamlı mısralardan oluşan bu şiirin bir çevirisini bu yazımda paylaştım.dilerseniz pasajın altındaki bu şiiri okuyabilirsiniz.
 Dilerseniz biraz da yazılı kanyonun jeolojik özellikleri ve coğrafik oluşumundan sizlere bahsederek yazımıza devam edelim.Yazılı Kanyon  suyunu Göksu ırmağından alır. Değirmendere Çayı vadisi içinden geçerek Karacaören Baraj Gölü’ne dökülür. Yaklaşık uzunluğu 10 km. Jeolojik olarak kireç taşlarında oluşan kırıklar boyunca gelişen karstlaşma (erime) söz konusu kanyonun oluşmasını sağlamış. Değirmendere Çayı, kanyon içinde irili ufaklı bir çok cepler (kazanlar) görmek mümkün.Tabiat parkının başlıca bitki türleri olarak ağaçlardan;kızılçam, kızılağaç, saçlı meşe, çınar, ardıç, ceviz, keçiboynuzu, zeytin ağaçcıklardan; sandal, defne, tespih, sakız, alıç, zakkum çalılardan; mersin, karaçalı, katırtırnağı, yabangülü otsullardan; laden, sarmaşık ve eğreltiler bulunmakta. Yaban hayatı sakinlerinden ise domuz, yaban keçisi, tilki, porsuk, su samuru, tavşan, sincap, kartal, kızılakbaba, doğan, güvercin, üveyik ve kekliğe rastlanmakta.Bu arada yukarıda bahsettiğimiz Epiktetos'un Hür insan üzerine şiirini buraya alıntıladık. İşte o anlamlı sözler.


Hür İnsan Üzerine Bir Şiir


Ey yolcu, yol hazırlığını yap ve koyul yola; şunu bilerek:      
Hür kişi sadece karakterinde hür olan kişidir.
Kişi hürriyetinin ölçüsü bizzat kendi doğasında bulunur
Ve kararında içtenlikliyse hür kişi,
Yüreğinde ise dürüstlüğü, işte bunlar asil yapar kişiyi
Ve bununla yücelir hür kişi hatalarla değil.
Ana-babadan gelen uydurma bir asaletten tat almaz o:
Zira ana-baba değildir hür insanı doğuran
Zeus’tur herkese ata olan ve de tek kök insanoğluna
Herkesin tek şansı vardır. O alır kader icabı beden güzelliğini
Budur soy güzelliği ve hür olma hali gerçek anlamda.
Ruhen köle olan ise sakınmaz kötü sözden, katmerli köle de olsa
Aşırılıktır şiarı bu kişinin, yüreğinde soysuzluk vardır
Ey yolcu, Epiktetos köle bir anadan doğmuştu, ama
Yüceydi herkesten, bir kartal gibi: bilgelikte ise takdire şayandı ruhu
Söylemem gerekirse, tanrısal bir varlık doğurdu onu. 
Böylesine yararlı ve sevinç kaynağı bir insan
Tüm ünlü kişiler arasında köle bir anadan dünyaya geldi.
                                                                                
EPİKTETOS

Gezi yazımın başına 2 mısrasını koyduğum bu şiirin tüm mısralarını burada yayınlamaktan çok mutluyum. Bu arada epey bir gezdik tozduk artık karnımız iyice zil çalmış olmalı. hatırlatmadan geçmeyelim, Yazılı Kanyondaki gezimizin ardından öğle yemeğimizi Can Alabalıkta alıyoruz. Buradaki programımızın ardından çevre gezilerimizi tamamlayarak saat 18.00 sularında otele giriş ve konaklama.

Ertesi Gün:
Sabah kahvaltımızın ardından 45 dakikalık bir yolculuk sonrası Saggalassos Antik Kentine varıyoruz. Karşımızda hayretten nefesimizi kesecek güzellikte bir antik kent görüyoruz ve vakit kaybetmeden bu tarihi mirası tanımaya başlıyoruz. Öyleyse ne duruyoruz hadi biraz bu kentten bahsedelim; M.Ö 13000 civarında Gölcük Yanardağlarının patlaması sonucunda bölge coğrafyası şekillenmeye başlamıştır. Batı Toros'ların bir parçası olan Ağlasun Dağı'nın güney eteklerinde, 1700 m yükseklikteki meyilli bir arazi üzerine kurulu kentin kalıntıları 1706'da Fransız gezgin Paul Lucas tarafından keşfedilmiş ve Sagalassos'ta arkeolojik kazılar 1990'da başlatılmış.





Antik Yunan'da Pisidya'nın başkenti olan bu şehrin çoğu yapısı kısmen ayakta kalabilmiştir. Bunların en iyi durumda olanı ise özellikle tiyatro binasıdır.
Çeşmeleriyle meşhur dünyanın en yüksek rakımlı, 9.000 kişilik tiyatrosu ve kendine has kaya mezarlarıyla bilinen Sagalassos'ta Trajan dönemine ait Zeus, Ares, Hermes, Herakles ve Poseidon büstleri antik dönem eserleri mutlaka görülmelidir. Ayrıca, içinde pek çok havuz bulunan Roma Hamamı'nın da iki katı korunmuş şekilde günümüze kadar ulaşmış.
Sagalassos'un İmparatorluk döneminde önemli bir çömlek üretim merkezi olduğunu belirlemiştir ve cam üretimi ile metajurjiye kadar uzanan yerel zanaat üretimini'nin tüm izlerini görmek mümkündür. Kentin anıtsal merkezin doğu sınırında bulunan Neon kütüphanesi ve Dorik çeşme evi şehrin sosyo-politik ve kültürel  geçmişini anlamak için görünmesi gereken başlıca mekanlardan birisi. Sagalasos'taki gezimizin ardından  60 km (1 saatlik zaman)lik mesafede bulunan İslamköy'e hareket ediyoruz.Buradaki köy gezimizin ardından öğle yemeği İçin Eğirdir'e  hareket ediyoruz.
Şimdiki durağımız ise Isparta ili Atabey ilçesine bağlı bir köy. Köyün bilinen eski adı Doiantosmış. Sırtını Gelincik Dağına yaslamış, yüzünü Davraz Dağına dönmüş İslamköy Kasabası 1500 kişilik nüfusa sahip olup, deniz seviyesinden 950 metre yükseklikte. Aslında Karamanlıların oturduğu adlarıyla ve dilleriyle tamamen Türk olan bu köy, 1692’de papazlarıyla birlikte İslam dinine geçmiştir. Eski inancın kalıntısı kilise peçenek artıkları ise, köyün yakınında hâlâ ayaktadırlar.
Ayrıca İslamköy kasabasında Cumartesi günleri çevre ilçelerden ve köylerden gelenlerle bir pazar kurulmaktadır. Aşağı Harman Camisi, Koca Camisi, Hıdır Camisi, Şehriban Hatun Camisi iki tanede tarihi mescit bulunmakta.
Özellikle İslamköy'de bulunan Türkiye Cumhuriyeti 9. Cumhurbaşkanı Süleyman DEMİREL'in doğduğu Ata Evi olan Demirel Evi ve Demokrasi Müzesi ziyaret edilen yerler arasındadır.
Not:
Eğer küçük bir gezinti yapmak isterseniz. İslamköy Eğirdir arası 30 km. civarındadır. Buradaki gezimizde Hızır Bey Cami, Can Ada, Yeşil Ada ve Eğirdir Kalesi gezileri… Akpınar Köyü seyir terasında çay molası...


Eğer tur programında her şey tam planlanan gibi giderse saat 12:00 civarı Eğridir Gölüne varırsınız. Eğridir Gölü hem gezmek hemde güzel bir yemek yemek için elverişli bir destinasyon. İsterseniz Eğridir'i gezmeye başlamadan önce bölge hakkında biraz sizlere bilgi verelim. Buradaki durağımız Türkiye'nin 4. Büyük gölü olan Eğridir gölü(468km2) tektonik bir göl olup bir boğazla iki kısma ayrılır.Tatlı su kaynağı olup birinci kısmına Hoyran Gölü ikinci kısıma ise Eğridir Gölü adı verilir. Genelde camgöbeği renginde olan göl; günün de değişik renklere büründüğü için halk arasında yedi renkli olarak anılmaktadır. Göl kent merkezinin içme suyu ihtiyacını karşılamakla birlikte , enerji üretimi, balıkçılık (özellikle kerevit) üretiminde önemli bir potansiyele sahip olup  içinde 2 adet adacık bulundurur.
Bu adacıklar Can ve Yeşil Ada olarak bilinmekte. Şimdi gelin biraz da bu adalardan bahsedelim.
Can Ada:
Eğirdir ile Yeşil Ada arasında yer alan ve 7 dönümlük (7000 m²) bir alana sahip olan küçük bir adacıktır. Yerleşim alanı olmayıp, çadır ve karavan turizmi ile piknik alanı olarak kullanılmaktadır. Atatürk ün Eğirdir'i ziyareti sırasında Can Ada, 1 Şubat 1933 tarihli Belediye encümeni kararıyla kendisine hediye edilmiş, daha sonra Atatürk ün mirasçılarına, onlardan da Eğirdir Belediyesine geçmiştir.

Yeşil Ada:

Eğirdir'in en güzel turizm bölgesi olan adada, doğa güzelliklerinin yanında Aya Stefanos Kilisesi gibi tarihi zenginliklerde bulunmaktadır. Yerli ve yabancı turistlere hizmet veren balık lokantaları ve ev pansiyonculuğu ile meşhurdur.
Not: 2 saatlik bir yolculuktan sonra Akşehir'e varılır.Bu yüzden Eğridir Gölünden  en geç 15.00'te hareket edilmelidir.

AKŞEHİR    
Kuşkusuz Akşehir'i gezmenin en güzel yolu bu ilçeyi Hıdırlık Tepesi olarak bilinen en yüksek tepesinden  meydanı kuş bakışı olarak izlemek. Bizde öyle yapıyor ve aracımızı  kent meydanına park ediyor ve ardından yürüyerek kent meydanına tarihi Akşehir evlerini gezerek keşfediyoruz. Akşehir evlerini gezerken tarihi evlerin mimarisi dikkatimizi çekiyor, Tarihi evlerin geçmişi en az 100 yıllık bir geçmişi saklıyor.Evlerin giriş kapılarındaki bezemeler ve cumbalı estetik mimarisi ilgimizi çekiyor.Bu rotayı direk olarak takip ettiğinizde Akşehir Evine varırsınız. Akşehir Evi hem tarihi bir bina olması hem de geleneksel Akşehir yemekleriyle meşhur bir mola yeri. Dolayısıyla  uzun bir yolculuğun ardından burada yemek yemek hemde  hediyelik eşya alışverişi için ideal bir yer. Bu arada verilecek bir serbest zamanda dileyenler Karargah Evini görmeye gidebilirler.

AKŞEHİRDE GEZİLECER YERLER:

BATI CEPHESİ KARARGAH MÜZESİ, NASREDDİN HOCA MEZARLIĞI VE TÜRBESİ, GÜLMECE PARKI

Karargah binası ilk kez 1905 da  Belediye Başkanı Bostan Bey zamanında, Belediye Binası olarak inşa edilmiştir.Sakarya Savaşının kazanılmasından sonra Batı Cephesi Karargahı, Akşehir’e taşınmıştır. Burası Büyük Taarruza kadar  9 aylık bir sürede savaşın tasarlanıp planlandığı ve çok önemli misyonlar  üstlenmiş önemli bir karargah binasıdır. Atatürk, birçok kez gelerek  bu karargah binasında çalışmaları denetler ve Büyük Taarruz hazırlıklarını buradan yönlendirir.Savaş zaferle sonuçlandıktan sonra 1965 yılında, Belediyenin başka bir binaya taşınması üzerine, Müze olması kaydıyla Bakanlığa bağışlanır. 2 katlı olan bina, taş temelli, tuğladan yapılmıştır. Üst kat Atatürk’ün çalışma ve Büyük Taarruz karanının alındığı oda, İsmet Paşa’nın Balmumu heykeli, Büyük Önder’e hediye edilen ve kendisi tarafından kullanılan eşyalar ve silahlar Karargahta çalışan subayların biyografileri, Nutuk’tan alıntılar, levhalar, fotoğraflar, haritalar, belge ve silahlar sergilenen eşyalar mutlaka görülmelidir.

GÜLMECE PARKI:
Nasreddin Hoca Türbesi'nin yanındaki yer almaktadır. Parkın orta yerinde kocaman bir de kazan var. 4 metre yüksekliğinde ve 6 metre çapında bakır bir kazan. Bu kazan: Ankara’da bakırcı ustalarına yaptırılmıştır.Bu dev kazan Guiness rekorlar kitabında yer almış. Sonra da Akşehir’in merkezi meydanına konmuş.

Parkta gülmece ustalarına ait heykeller göreceksiniz. heykeltıraş Cemil Güntepe’nin yaptığı bu heykeller yüzünüzü güldürecek anılar içinde keyifli bir  yolculuğa çıkacaksınız. Nasreddin Hoca 1284 yılında, 76 yaşında vefat etmiştir.Sonrada Akşehir’in en eski Selçuklu mezarlığına defnedildikten  sonra mezarın üzerine, 6 sütuna oturan, kubbeli bir türbe yapıldı.
Bugün Nasreddin Hoca Mahallesinde, 80 dönümlük şehir mezarlığının ortasında bulunmaktadır. Mezar taşında hocanın ölüm tarihi  1284 yazılıdır, ayrıca eski sütunların üzerinde, Yıldırım Beyazıd’ın komutanının 1393 yılında, türbeyi ziyaret ettiğine dair bilgileri görebilirsiniz. Hoca’nın türbesinin üstünde ise  4 satırlık, Türkçe bir kitabe ile beraber yapı üzerinde  kocaman bir kilit asılmış olması ayrıca düşündürücüdür. 12 sütun üzerine oturtulmuş, sivri külahlı  yapının  külahı metal levhalarla kaplıdır. Türbenin restorasyonu, en son olarak, Padişah II.Abdülhamit zamanında yaptırılmış. önce ahşap olan türbeye, mermer sütunlar ve mermer sanduka yapılarak restore edilmesi sağlanmıştır.Türbede yer alan kitabede, Hoca’nın ölüm tarihi olan 638 Hicri yılı, gülmece ustasına nazire olsun diye ters yazılmıştır. Türbenin hemen kıyısında: yerde, bir metal daire şeklinde plakette bulunduğunuz yerin, dünyanın merkezi olduğu yazılıdır.Buradaki durağımızın ardından  gülmece parkına doğru yola çıkıyoruz.10 dakikalık bir yürüyüşün ardından gülmece parkına varıyoruz.Gülmece Parkında tarih boyunca Türk mizahına katkıda bulunan büyük ustaların  heykellerini göreceğiz. Buradan sonraki durağımız Akşehir de mezarının olduğuna inanılan ünlü mizah ustası ve Nasreddin Hoca'nın mezarını göreceğiz.Mezarın girişinde yerde büyük bir sini bronz üzerinde yazan “Dünyanın Merkezi Buradır” yazılı levhayı görmeden gitmeyin.


Buradaki gezimizi tamamlayarak Ankara'ya doğru yola çıkıyoruz. Yolda verilecek tek bir molanın ardından Akşam 22:30 civarlarında Ankara'ya varıyoruz. 
Başka bir gezide tekrar görüşmek dileğiyle şimdilik esen kalın.

Kaynak: Cengiz ÖZTÜRK

ANILARDA KALAN GEZİ - TRAVNİK ve IVO ANDRIC

VEZİRLER ŞEHRİ TRAVNİK VE IVO ANDRIC

2014 Ramazan Bayramı tatilinde Saraybosna’daydım. Oradan turla günübirlik Travnik’e geçtik. Travnik’te dolu dolu bir gün geçirdik. Belkide bu yazının başlığı “Travnik’te Bir Gün” olmalıydı.
Bosna-Hersek denilince hep Saraybosna ve Mostar akla gelir. Oysa Nobel Edebiyat Ödüllü yazar İvan Andriç’in de doğum yeri olan ve buram buram tarih kokan Travnik’te gezilmeye görülmeye değer bir kenttir. Ama ne yazık ki az bilinir. O nedenle bu kez kısa kısa notlar ve bolca fotoğraflarla bu kenti anlatmak istedim ve adını “Vezirler Şehri Travnik ve Ivo Andric” koydum.
Travnik Saraybosna’nın batısında yaklaşık 90-100 km uzaklıkta 60.000 nüfuslu küçük bir yer. Dağların arasında yemyeşil bir vadide kurulmuş. Kendi küçük ama önemi büyük olup namı diğer “Vezirler Kenti” dir. Osmanlı’ya tam 77 vezir vermiş bu kent. Onlar da doğdukları kente vefalarını okullar, camiler, çeşmeler gibi daha pek çok eserler yaptırarak göstermek istemişler. Bazı vezirlerin mezarı da burada. Tüm bu eserlerle tarihi dokusunu hala koruyan Travnik,  gezilmeye görülmeye değer bir şehirdir.


Burada ilk durağımız tarihi Elçi İbrahim Paşa Medresesi. Halen okul olarak kullanılan bu bina gerek mimari dış cephesi açısından gerekse iç donanımı açısından etkileyiciydi.



Oradan yürüyerek öğlen yemeği yiyeceğimiz yere geldik. Burası meşhur Mavisu’ymuş. Lasva Nehri’nn çıktığı yer. Su sesinin ne kadar dinlendirici olduğunu bir kez daha anladım. Su sesi, kuşlar ve güzel bir manzara eşliğinde alabalık ya da cevabi güzel gitti doğrusu. Yemekten sonra gelen  ev yapımı baklavanın tadına bakmasam da hemen ardından gelen kahve çok iyi geldi. Lokumlu Türk kahvesi olmazsa olmazdı.




Yemekten sonraki durağımız Travnik Kalesi’ydi. Yürüyerek çıkacağımızı sandığımız kaleye taksilerle  çıktık.  Bir köprüyle tek bir girişi olan kale yüksekte, oldukça  zorlu bir yerde kurulmuştu ama manzarası harikaydı. Rehberin anlatımlarından sonra kaledeki küçük müzeyi gezdik. Bu küçük müze Travnik’in geçmişi hakkında biraz fikir verdi. En tepe noktasına çıkıp manzaranın fotoğraflarını çektik.  

                                                                                                                                                   

            
Ardından yürüyerek merkeze indik. Burada halk arasında Alaca Cami olarak bilinen Süleymaniye Cami’ni gezdik. İçi de dışı da renkli bu caminin bezemeleri de çok güzeldi






Sonraki durağımız olan İvo Andric evi benim için sürpriz oldu. Drina Köprüsü’nü üniversite yıllarında okumuş ve sevmiştim.

Nobel Edebiyat Ödüllü(1961) Hırvat yazar olan Ivo Andric 1892'de Travnik’te doğmuş. ZagrebViyana ve Krakow'da sürdürdüğü eğitimini Graz Üniversitesi'nde verdiği "Osmanlı Yönetimindeki Bosna-Hersek'te Kültür Yaşamı" konulu doktora tezi ile tamamlamış. Kitaplarında Balkanlarda yaşanan olayları tarafsızlıkla anlatması ile bilinir. Hümanist olan Ivo Andrić eserlerinde çeşitli dinlerin ve soyların kaynaştığı bu bölgede din ve ırk ayrımı yapmadan, anlattığı olaylarda yer alan bütün kişilere eşit bir sevgi ve ilgi gösterdiği belirtilir. Nitekim “Drina Köprüsü”de bunun iyi bir örneği olarak okunması tavsiye edilir. Ayrıca yazarın “Travnik Günlüğü”de iyi bir kaynak olabilir.
Bayram nedeniyle müzeev kapalıydı.Evin içini gezemesek de dıştan birkaç fotoğrafla yetindik.  Bayramı fırsat bilen dilencileri de ihmal etmedik. Onları da kareye aldık ve yazarın ruhunu şad eyledik.















Oradan yürümeye devam ettik. Şehrin ortasındaki cadde de bazı Vezirlerin türbeleri var. Onları fotoğrafladık.


Ana cadde üzerinde fotoğraflar çeke çeke yeşil pervazlı camiye geldik. Ama ondan önce gördüğümüz  


Boşnak çoban köpeği Tornjac heykelinden de bahsetmek gerekti.


Aynı cadde üzerinde geldiğimiz yöne dönüp caminin arkasında parktaki gençlerin fotoğrafladık. Fotoğraf anlamlıydı. Çiçeklerle kutsanan başsız kadın heykelinin yanında içen gençler bana Gülten Akın’ın bir şiirini (Kent bitti)  hatırlattı. Ülkemde de başı olmayan kadınlar makbuldü. 




Camiler, çeşmeler, parklar, saat kulesi, Osmanlı mezarları, heykeller derken vakit çabuk ilerledi. Gün ne çabuk bitmişti. Sanırım Travnik’i 2 gün ayırmak daha iyi olabilirdi. Eminim gezemediğimiz göremediğimiz daha pek çok yer kaldı. Bir daha gelmek için bahanemiz olsun.





Travnik’ten hareketle 1,5-2 saatte yine Saraybosna’daydık. Saraybosna başlıbaşına ayrı bir yazının konusu olsun. Savaşsız, çatışmasız bir dünyada sevgi ve barış içinde birlikte yaşamak dileğiyle, dostça ve gezgince kalın, kitaplarda ve çeşitli coğrafyalarda yolculuğunuz hiç bitmesin.
Kaynak: Sultan SARI

ZANZİBAR'A GİTMENİN VAZGEÇİLMEZ MUTLULUĞU



AFRİKA'NIN ZÜMRÜT ADASI ZANZİBAR





































Bembeyaz kumları, gök mavisi denizi ,yemyeşil ormanları ve sıcak kanlı  insanlarıyla, Afrika’nın  görülmeye değer zümrüt adası.
Afrika kıtasının doğusunda, Zangibar ve Pemba adasından oluşan, Tanzanya’ya bağlı, özerk bir bölgedir.



















Başkenti Stone Town.İranlı göçmenler tarafından kurulmuş,adı farsça Zengibar-zencilerin sahili anlamına gelir.Portekiz,Umman Sultanlığı,İngiliz egemenliğinde kalır.19 Aralık 1963 yılında bağımsızlığını kazanır,26 Nisan 1964 te Tanganika ile birleşir.Kuzeyden güneye 108 km uzunluğunda,doğudan batıya 32 km genişliğindedir.Ekonomisi,turizm ve baharat üretimine bağlıdır.Zanzibar  nüfusunun tümüne yakını Müslümandır.Köyler çok yoksul,evler kerpiçten,çatılar sazdan yapılmış.Yollar oldukça bozuk ulaşım çoğunlukla Dala Dala denen bisiklet taksilerle yapılıyor.   






Zanzibar, geçmişte köle ve fildişi ticaretinin merkeziymiş. Kölelik 18 yy sonlarında Dr.Livingstone tarafından başlatılan kampanya ile kaldırılmış. Yılda 50 bin köle buradan Avrupa ve Amerikaya gönderiliyormuş.Köleler,10-15 m lik hücrelerde 100 kişi olarak tutuluyormuş.Fiyatları,kırbaçlama sırasındaki durumlarına göre değişiyormuş.Ağlayanlar ucuza,ağlamayanlar pahalı satılıyormuş.Bunları duymak bile insanın yüreğini  acıtıyor.

Zanzibar,endemik olarak kırmızı Colobus  maymunlarına ve nesli tükendiği söylenen Zanzibar  Leoparına  ev sahipliği yapıyor.
STONE TOWN Eski kıyı ticaret şehirlerinin en güzellerinden.Şehir Afrika,Arap,Hind ve Avrupa  kültür ve sanatını  harmanlamış,el değmemiş dokusunu  bu güne taşımış.Mimari ve  kültürel yapısını  saklayabilmiş  ender liman şehirlerinden biri.


Ana liman, Doğu Afrika köle ticaretinin  başlangıç noktası. Şehir merkezindeki Angalikan kilisesi yanındaki 1997 de yapılan kölelik anıtı,o büyük trajediyi hepimize hatırlatıyor. Siyah kölelerin,boyunlarındaki kelepçelerle  birbirlerine  zincirlenmiş  heykelleri, Afrikalıların çektiği o büyük acıyı anlatıyor.Angalikan kilisesi içinde,Dr.Livingstonun  kalbinin gömüldüğü ağacın  gövdesinden  yapılan  haç asılı ve buna Dr.Livingstone haçı deniliyor.




Şehirdeki muhteşem yapılar 19 yy Umman Sultanlığı döneminde yapılmış.Kıvrımlı dar sokaklar,canlı Pazar yerleri,çok estetik kapılar ve duvar dibine oturmuş sohbet eden,damaya benzer oyun oynayan  insanlar  şehire özellik katıyor.Bu şehre,duvar dibinde oturanların şehride demek mümkün.Çift kanatlı kapıların ahşap oymaları çok göz alıcı ve büyük bir ustalık işi.Araplar geometrik,Hindliler bitki motifleriyle bezemiş kapıları.Fil saldırılarına karşı,Hindistan kale kapılarında kullanılan sivri uçlar,Stone Town kapılarındada çok sayıda ve çok iri olarak yapılmış.18 yy da yapılan Arap kalesi,Forodhani bahçesi,Arap,Hind mahalleleri,Dr.Livingston evi,tarihi dispanser,Afrikadan toplanan eşyaların sergilendiği Saray müzesi,Beit Al Ajaib(harikalar evi,içinde Dhov denilen teknede sergileniyor),Zanzibar tarihini anlatan Peace Memoriel Müze,balık pazarı,akşamları kurulan yiyecek pazarı şehirde görülecek yerler arasında.











Sahilde Dhow denilen üçgen büyük yelkenlileri,Maşuya  denilen motorlu tekneleri seyrederken okyonus  seni içine alıyor sanki.Şehir UNESCO Kültürel  Miras Listesine  alınmış.Zanzibar’da baharat bahçeleri,tropikal meyveler görülmeye ve tadılmaya değer.Kizimbani bölgesindeki devlete ait bir baharat çiftliğini gezdik.Bahçeyi gezdiren rehberler,bitkilerin bazılarında bizi sınava tabi tuttular.Ellerimize muz yapraklarından yapılmış sepetler,değişik takılar verdiler. Muskat,iri sarı eriğe benzeyen meyvelerin çekirdeği.Taze iken çekirdek kırmızı renkli.Çiftlikte ilerlerken,küstüm otu,altın mango,karanfil,tarçın,papaya,limon otu,karabiber,vanilya,kahve,tarçın,ylang ylang,Avustralya çamı,Jack fruit görüyoruz.

Karanfil 19 yy da Endonezyadan getirilmiş.  Ağacın küçük çiçekleri açmadan toplanıp kurutuluyor.Tadı,yeşilken başka,kuruyunca başka. 
Tarçının köklerinden sıtmaya karşı kullanılan kinin elde ediliyor.Yerli halk,yapraklarından  yapılan çayı sıtmaya karşı haftada bir içiyor. Kök,gövde ve yaprakları farklı kokuyor.Baharatların kraliçesi deniyor. Karabiber,herhangi bir ağaca sarılan sarmaşıklarda yetişiyor. Çitlenbiğe benzeyen meyvelerin kurutulmuşudur.
Vanilya,yine sarmaşık türü ve çok pahalı.Limon otuna,Shawilice  çay çay denir ve çay olarak içilir.Kahve ağacı,kısa bodur ve çok yapraklı.Kuşburnuna benzeyen meyveleri lezzetli,çekirdekleri kahve oluyor.Jack fruit kabukları kötü kokan bir meyva.Ananas-kavun arası bir tadı var.Papayayı yeşilken rendelerseniz,zencefil kokusu verirmiş.Avustralya çamı,toprağın az olduğu yere dikiliyor,tekne ve mobilya yapımında kullanılıyor.Ylang ylang kozmetikte kullanılıyor.Rehberimiz,baharat örneklerini gösteriyor,soru soruyor,adını söylüyor,yararlarını  anlatıyor.Bir genç çok yüksek bir Hindistan cevizi ağacına ,ayağına sardığı bitki köklerinden yapılmış bir kelepçeyle tımandı.Orada Jambo şarkısını söyleyip,maymun hareketleri yaptıktan sonra indi.Bizlere Hindistan cevizi suyu ikram etti.Bu çiftlikten,değişik baharatlar ve bitkilerden yapılmış sabunlar alarak ayrıldık.





Stone Town’dan 30 km ‘ uzaklıktaki Prison İsland’a motorlu tekne ile gittik.Ada bembeyaz kumlarıyla bizi karşıladı.Hapishane 1893 de yapılmış,bir dönem,kölelerin gözaltına alındığı karantina  adası olarak kullanılmış.Şeysel adalarından 1820 de hediye gelen kaplumbağalar  dev kaplumbağa olmuş.Özgürce,rahatsız edilmeden parkta geziyorlar.Bizde yapraklarla besledik ve eşcinsel bir kaplumbağa gördük(anlatıldığına göre)Adada eski bir İngiliz valisinin evi var,buğün müze olmuş.Hapishane de cafe olarak kullanılıyor. Avlusunda tavus kuşları dolanıyor.Adada şnorkelle dalış da yapılıyor.




Zanzibar’a özgü Kızıl Colobus maymunları, Josani Milli Parkında yaşıyor.Uzun gri-beyaz saçları başını bir taç gibi sarıyor.Yüzleri siyah,ağız ve burun çevresi pembe renkte.Misket gibi parlak gözleri var.Bakışları çok etkileyici.Gözlerini gözlerinizden ayırmadan uzun süre bakıyorlar.Kızıl sırtlı ve uzun kuyruklu bu Colobuslar,taze yaprak,ham meyva ,çiçek yiyorlar.Nesli tehlikede olan maymunlar,20 yıl yaşıyor,6 ay hamilelik döneminden sonra 1 veya 2 bebekleri oluyor.Sayıları bugün 2350 civarında.Kızıl Colobuslar,dört erkek,çok sayıda dişi ve yavrulardan oluşan  koloniler halinde yaşıyor.Yavrular çok oyuncu ve yaramaz.Milli park görevlisi,maymunların, mangrov ormanlarıyla, tarım  alanlarında yaşadıklarını söyledi.Colobuslar  4 parmaklı,baş parmakları yok.Şiddetli yağmur altında parkı gezdik, colobusları gördük.
Mangrov ormanları,denizin ilerlemesi ile gövdeleri tuzlu suyun altında kalan,kökleri havada duran özel bir ağaç topluluğu.

Kizimkazi adanın güneyinde bir balıkçı köyü.Sahillerinde şişe burunlu yunuslar yaşıyor.Sahil palmiyelerle çevrelenmiş.Köy  bir lağünün kenarına kurulmuş.Kizimkazi,eski bir yerleşim olmasına rağmen,bugün küçük koyları,mercan resifleriyle otantik bir görünümde.Pek çok yerinde elektrik yok,lamba yakılıyor.Hava çok rüzgarlı,yağmurlu ve deniz dalgalı.Çok basit bir kayıkla ,yunuslarla yüzmek için açılıyoruz.Dalgalar  ve yağmur şiddetini arttırınca yunusları göremeden geri döndük.Zanzibar’a,ana karadaki Arusha kentinden  hava yolu ile bir akşam üstü geldik.1 saatlik bir yolculuktan sonra,Ksunai havaalanına indik.  Otelimiz Sea Cliff Resort, Stone Town’un biraz kuzeyinde  deniz kenarına kurulmuş, çok güzel bir yer.Harika bir deniz manzarası var. Önde yüzme havuzuyla sanki Hind okyanusu  birleşmiş gibi.Aşağıda bembeyaz kumsal,ileride mavinin tonlarıyla okyanus  görüntüsü, bütün sıkıntılardan uzaklaştırıp insanı gevşetiyor.

Denizde  sık sık gel-git oluyor.Otelin denize kurulmuş şalesinden,bazen yüzmek için bazen deniz çekildiğinde karada yürümek için iniyoruz.Deniz çekildiğinde insanlar,deniz böcekleri,midyeler,deniz yıldızları topluyorlar.
Bu işleme bende katıldım ve deniz kabuklarıyla,mercan taşları topladım. Deniz çekilince ortaya çıkan alan deniz kabuğu bahçesi gibi görünüyor.Kum beyaz,ince ve ayağa yapışmıyor,bataklık olmuyor.
Zanzibar’da Arap kalesinde,Uluslar arası Santi Za Busara  denilen,Doğu Afrika ve ötesinden Ritimler,Sesler ve Sözler  festivali her yıl şubat ayında yapılıyor.Queen  gurubunun solisti Freddie Mercury(Farrokh Bulsara) ve ünlü yerli sanatçı Bi Kudude Stone Town doğumlular.Mercury adını,bugün müze olan doğduğu ev ile sahildeki bir kafe-restoranda görüyorsunuz.Zanzibar günleri böylece bitti.Bu kez ana karaya deniz yoluyla gideceğiz.Öğleden sonra limana geldik.Liman  küçük ve basit bir yer.Gelenler gidenler bir karmaşa yaşanıyor.Feribotlarda,yerli halk dışarıda oturuyor,daha rahat ve konforlu olan kapalı alan yine beyazların.
15.35 te Stone Town’a el sallayarak limandan ayrıldık.İki saate yakın süren bir yolculuk sonrası 17.25 te Tanzanya-Dar Es Selam kentine ulaştık...

Kaynak: Fzt.Sıdıka Songür