16 Aralık 2023

DÜNYANIN İLHAM VEREN 100 KADINI ARASINA GİRDİ: 

"ÇOK YAŞA CUMHURİYET"



Meme kanserinin erken teşhisi için "elektronik sütyen icat eden Canan Dağdeviren, 2023 yılının ilham kaynağı ve etkili 100 Kadın listesine girdi.

İngiliz kamu yayıncısı BBC, 2023 yılı için yayınladığı dünyanın ilham veren 100 kadını listesinde Türk bilim insanı Canan Dağdeviren de yer aldı.

Çalışmalarını ABD'deki Massachusetts Institute of Technology'de (MIT) sürdüren Canan Dağdeviren, kısa bir süre önce meme kanserinin ultrasonla erken teşhisi için giyilebilir "elektronik sütyen" icat etti.

Dağdeviren, "elektronik sütyen" icadında, düzenli kanser taraması yaptırmasına rağmen 49 yaşında geç evre meme kanseri teşhisi konan ve 6 ay sonra hayatını kaybeden teyzesinden esinlendi.BBC, insan hakları avukatı Amal Clooney ve eski ABD first lady'si Michelle Obama'nın da bulunduğu listede, Dağdeviren hakkındaki açıklamasında "Dağdeviren, teyzesinin başucunda, sütyen içine yerleştirilebilecek ve yüksek meme kanseri riski taşıyan bireylerin daha sık taranmasını sağlayacak bir teşhis cihazının kaba şemasını çizdi. Bu teknoloji potansiyel olarak milyonlarca hayat kurtarabilir" ifadesinde bulundu.Listenin açıklanmasının ardından sosyal medya platformu X'te sevincini paylaşan Dağdeviren, “BBC’nin 11.’sini düzenlediği dünyanın dört bir yanından seçilen 100 ilham verici ve etkili kadın listesine seçilmiş olmaktan, Cumhuriyet’in 100. yılında bu listede Türkiye Cumhuriyeti’ni temsil ederek ‘Biz de varız’ diyebilmekten dolayı çok mutluyum. Kadınlar için icat ettiğim medikal cihaz buluşum, dünya kadınlarına ve sevenlerine armağan olsun!" ifadesinde bulundu.

Kaynak: Cumhuriyet 

https://www.herkesebilimteknoloji.com/haberler/saglik/dunyanin-ilham-veren-100-kadini-arasina-girdi-cok-yasa-cumhuriyet

 

İnanmayacaksınız yaşım 50’yi geçti ve ben bu yaşta piyano çalmaya merak sardım. Doğrusunu isterseniz başlangıçta olabileceğine pek aklım kesmiyordu ama sabırlı ve iyi bir piyano öğretmeni ve çabayla “eh işte” bir şeyler olabiliyormuş, onu gördüm.
Arkadaşlarım, piyano çalmak istememin sağlıklı olmaya çalışmak, bellek fonksiyonlarımı korumak gibi nedenler yüzünden olduğunu sandı. Aslında ilgisi yoktu ama öyle sanmakta haklıydılar. Genel olarak müzik ile sağlık arasında bir ilişki olduğunun kanıtı çok çünkü.
Müziğin nörobiyolojisi çok karmaşık bir süreç. Kulağın fonksiyonları yanında sağlıklılık hali, bellek, ruhsal durum, kalp ve dolaşım sistemi fonksiyonları, kalp hızı, atletik performansı gibi bir çok faktör bu süreci etkiliyor.
Bir zamanlar bilim dünyasının çok tartıştığı “Mozart etkisi” diye tanımlanan bir kavram vardı. Bu kavramın temelini 1993 yılında yapılan bir çalışma oluşturuyordu ve çalışmanın sonucunda Mozart dinleyenlerin IQ değerleri ve kognitif fonksiyonlarında kısa süreli de olsa bir yükselme olduğu sonucu çıkıyordu. Wisconsin Üniversitesinde yapılan başka çalışmalarda da, Mozart dinlemenin insanların matematiksel ve uzaysal algılamalarını arttırdığı ileri sürülmüştü. Kimi başka araştırmacılar, Mozart dinleyen farelerin bile labirentte yollarını daha kolay ve hızlı bulduklarını ileri sürdü.
Bu iddialar oldukça ciddiye alındı. Hatta bir çok anne babanın çocuklarının başında devamlı Mozart çaldığını, çocuklar için Mozart CD’lerinin çıktığını bilirsiniz.
Kimileri “Mozart etkisi” olarak bilinen bu kavrama inanırken, kimileri bunun “seçkinlerin uydurduğu bir yalan” olduğunu öne sürdü.
Ben de Mozart etkisinin epey abartıldığını düşünüyorum ancak bu noktada haddimi aşmadan bir noktaya da dikkat çekmek isterim.
Müzik ile matematik arasında bir ilişki olduğunu düşünenlerdenim. Bilimsel kanıtları değerlendirecek yetkinlikte değilim ancak iyi bestecilerin iyi bir matematik kafası olmalı, ritim denen şey matematik değil de nedir?
Müziğin sağlıkla ilişkisi sadece mental durum ile sınırlı değil, stres bozukluklarında ve depresyonda da işe yarayabileceği ile ilişkili bilimsel çalışmalar var.
ABD’de yapılan az sayıda çalışma, cerrahi yapılan hastaların müzik yardımı ile daha kolay biçimde sürece adapte olduğunu gösteriyor. ABD’de 1994-1999 yılları arasında yürütülen 4 farklı klinik çalışmada, müzik ile depresyon bulgularının azaldığı gösterilmiş. Benzer biçimde 2006 yılında yayınlanan başka bir çalışmada da kronik ağrı yaşayan hastalarda müzik ağrıyı azaltmış ve depresyon bulgularını geriletmiş.
Ama yine de tüm bu çalışmalara bakıp müziğin “Prozac” etkisi yaptığını söylemek çok zor.
Müziğin yaşlı insanlarda düşme riskini azalttığından tutun Parkinson hastalarında hareketliliği arttırdığına, fizyoterapi alan hastalar ve felç geçirenlerde iyileşmeyi hızlandırdığına kadar bir çok başka çalışma da var.
Müzik-tıp ilişkisi çok eskiye dayanıyor.
Olympos’un yüce tanrıları Apollon’u müzik ve tıp ile ilgilenmesi için atamışlar. Apollon da müzik ile yaşamın mutlak uyumunu sağlamış ve emanetini su perisi Koronis’ten olan oğlu tıbbın ve sağlığın tanrısı Asklepion’a vasiyet etmiş. İlk Yunan’da hastalığın tanımı bile müzikseldir. Hastalık, “insanın iç armonisinin bozulması” diye tanımlanır.
Midenin ünlü cerrahı Billroth, müzik, tıp, anatomi ve fizyoloji ilişkilerini konu alan “Kim Müzikaldir” isimli bir kitap yazmış. Söz konusu kitapta beden ritimleri ile müzik ritimleri arasında bir ilişki bile kurulmaya çalışılmış. Örneğin en çok kullanılan müzik temposu ortalama nabız sayısı olan 78/dakikadır.
Müzik tıp ilişkisi doğu toplumlarında da önemlidir.
Evliya Çelebi, ünlü seyahatnamesinde çengilerin, udilerin, kemanilerin hastanelerde musiki faslı ettiklerini ve hastaların iyileşmelerine katkı sağlamaya çalıştıklarını anlatmış.
Müziğin sağlığımızı ne kadar düzelttiğinden emin değilim ama iyi geldiği kesin.
Boşuna dememişler müzik ruhun gıdasıdır diye.
Müziğin kendiyle yaşayanları daha sağlıklı yapıp yapmadığını bilemem ama daha duyarlı, daha entelektüel, daha farkında, daha eleştirel ve daha çok yönlü yaptığından şüphem yok.
Kaynak: Herkese Bilim Teknoloji - Dr. Mustafa Çetiner / dr.m.cetiner@gmail.com