Körlere ve körlüğe dair sıkça sorulan sorular
Yeni tanıştığınız bir körle sohbete nasıl başlarsınız? İlk kez bir körle karşılaştığınızda yanlış bir şey söyleme veya sorma ihtimali sizi tedirgin mi ediyor? Körlüğe dair kafanızı kurcalayan sorular var fakat karşı tarafın tepkisinden mi çekiniyorsunuz?
Merak etmeyin, yalnız değilsiniz. “Doğuştan mı?”, “Zor olmuyor mu böyle?” “Tedavisi var mı?” gibi sorularla oldukça sık karşılaşıyoruz. Körlere ve körlüğe dair en çok merak edilenleri kendi cevaplarımla bu yazıda ele alıyorum. Keyifli okumalar.
Öncelikle size “kör” mü, yoksa “görme engelli” mi demeliyiz?
Türkçede gözleri görmeyen kişiye “kör” denir. İnsanları sahip olduklarıyla tanımlarız, yetersizlikleriyle değil. Kısa boylu bir arkadaşınızı “Üst raflara uzanamayan” diye mi tanımlarsınız? “Görme engelli” de böyle bir tanım. Görmemize engel olan bir olgu var, o da körlük, gibi bir anlam çıkıyor. Ama görenlerin gözleriyle yaptığı her şeyi biz körler farklı yollardan da yapıyoruz ve görenlerden geri kalmıyoruz. Kısa boylu kişinin sandalyeye çıkarak üst rafa uzanması gibi. Bu durumda görmemizin engellendiği pek söylenemez, ama hala gözümüzle görmediğimiz söylenebilir. Yani bize “engelli, engellenmiş” denemez ama “kör, sakat” denebilir.
Peki zor olmuyor mu böyle?
Türkçede körlüğün “Kör müsün?”, “Kör tuttuğunu, topal yakaladığını…” gibi aşağılama söylemi olarak kullanılması toplumun körlüğe bakışının bir sonucu. Bir sözcüğü günah keçisi ilan etmek ve yerine alternatif bir sözcük koymak uzun vadede çözüm değil. Günümüzde özellikle sosyal medyada “engelli” sözcüğü de hakaret amaçlı kullanılıyor, hatta eski sevgililerinin engelliler gününü kutlayan sosyal medya kullanıcıları bile mevcut. Görüldüğü gibi sözcükleri değiştirmek zihniyeti değiştirmiyor.
Bu soruya nasıl bir cevap vereceğimizi pek bilemiyoruz çünkü karşı tarafın neyi öğrenmeye çalıştığını bu cümleden anlamak pek mümkün olmuyor. Aynı soruyla ifade edilse bile asıl sorulmak istenenler birbirinden çok farklı ve bir o kadar enteresan olabiliyor? “Bu şekilde bir yerden bir yere gitmek zor olmuyor mu?” “Yemek yerken zorlanıyor musunuz?” gibi. Bu soruyla söze başlayıp nasıl seviştiğimizi öğrenmeye çalışan bile var.
Bizim okulda da aynı böyle sizin gibi var ama o hiç böyle değil. Siz her işinizi kendiniz hallediyorsunuz ama o yardım istiyor, kullanıyor mu o bizi?
Gözleri gören bir kişi yemek yapabilir, ama her gören yemek yapmayı bilmeyebilir. Aynı şekilde her kör de bağımsız yaşam becerilerini aynı şekilde geliştirememiş olabilir. Bu durumun nedenleri arasında kişinin özgüven düzeyi, yardımcı teknolojilerden haberdar olup olmaması, kör kimliğini benimsemesi veya gizlemeye çalışması vb. gösterilebilir.
Madem görmüyorsunuz, nasıl yazıyorsunuz?
Bilgisayarlarımızda ve cep telefonlarımızda ekran okuyucu yazılımlar var. O anda ekranda hangi uygulama veya programın açık olduğunu sesli olarak bildiriyor ve bizim verdiğimiz komutları da seslendiriyor. Bu şekilde ekrandaki yazıları okuyor ve yazı yazabiliyoruz.
O zaman siz kitapları da dinliyorsunuz değil mi?
Evet, körler için oluşturulmuş sesli kütüphaneler var ve onbinlerce sesli veya elektronik kitaba tek tıkla ulaşabiliyoruz. Hatta sesli betimlemeli filmler de izleyebiliyoruz. Yeri gelmişken, ekran okuyucunun veya bir başka insanın seslendirdiği bir kitabı dinliyor olsak da bu durumu “kitap okumak” olarak ifade ederiz. Yani bizimle konuşurken “bakmak, görmek, seyretmek” gibi sözcükleri kullanmaktan kaçınmanıza gerek yok.
-Size nasıl davranmamız gerekiyor peki?
Toplum içinde nasıl davranıyorsanız öyle.
Yani ne tür davranışlar sizi rahatsız eder?
En başta bizimleyken insanların diken üstünde olması, üzerimize titremesi bizi de huzursuz eder, rahatsız olmayız ama rahat da edemeyiz. Onun dışında bizimle ilgili bir sorunun başkasına sorulmasından hoşlanmayız. Örneğin, bizim bulunduğumuz bir ortamda gıyabımızda “Okuyordu değil mi?” “Klimanın da yanına oturttuk, çarpmasın şimdi, kıyamam!” gibisinden konuşulmasını kabalık olarak görürüz. Şahsen yetişkin bir birey olduğumun göz ardı edilmesi karşısında sakin kalamıyorum.
Son olarak, Karanlıkta Diyalog türü etkinliklerin insanları bilinçlendirdiğini düşünüyor musunuz?
Simülasyon etkinliklerinde katılımcılar görme duyularını kullanmadan dış dünyayı algılamayı deneyimliyorlar. Ancak etkinlik tanıtımında iddia edildiği gibi kör olarak var olmayı deneyimlemiyorlar. Bir kere o simülasyonda kör bir kişi olarak hiçbir sosyal etkileşime girmiyorlar. Toplumda dışlanma, değersizleştirilme, hak ihlalleri de bir körün hayatının birer parçası. Amaç önyargıları kırmaksa, ötekileştirilmeye maruz kalmanın nasıl bir durum olduğunu da deneyimlemeleri gerekir. Eğer ben sahilde yürürken vapur seslerini dinlediğim sırada “Aman yavrum denize düşer boğulursun, akraban falan yok mu senin?” diyerek kolumdan çekiştiriliyorsam, zifiri karanlık bir odada sadece vapur sesini dinleyerek mest olan bir kişi benimle empati kurduğunu iddia edemez.
Anlıyorum ama çok agresif ve komplekslisiniz, Metin Şentürk de aynılarını yaşıyor ama kendiyle barışık, espriler yapıyor mesela.
Dediğim gibi, tüm kimlikler gibi körlüğün de farklı yaşantılanma biçimleri vardır. Metin Şentürk’ün veya diğer kör ünlülerin kör kimliklerini medyada nasıl yansıttıkları kendilerini ilgilendirir. “Körüm ama nankör değilim hohohohoho!” çıkışlarıyla sakat hareketinin elde ettiği bir kazanım olup olmadığına da ayrıca bakmak lazım.
Haklısınız, kesinlikle, hem herkes birer engelli adayıdır, sevgiyle engelsiz yarınlar diliyorum size!
Yazıda kör kimliğiyle tanışma esnasında geçen diyalogu olabildiğince yansıtmaya çalıştım. Umarım bilgilendirici bir yazı ortaya koyabilmişimdir.