06 Nisan 2018

91'LİK DELİKANLI - FARUK SÜKAN



Türkiye Milli Olimpiyat Komitesi 2009/2010 sezonu ŞEREF ÖDÜLÜ sahibi olan eğitimci, çevreci ve doğa tutkunu FARUK SÜKAN ile anları ve anıları konuştuk.

Niksar Çamiçi Yaylasındaki mütevazı yaşamıyla olduğu kadar çevreci protestolarıyla ve doğayı koruma bilincini yaygınlaştırmak amacıyla yaptığı etkinliklerle de tanınan Eğitimci Faruk Sükan 91 yaşında bir delikanlı.  

Drama, Kavala’dan Tokat’a gelen mübadele göçmeni bir ailenin çocuğu olarak 1 Temmuz 1927 tarihinde Malkayası’nda doğan Faruk Sükan’ın tüm çocukluğu bir bağ evinde yoksulluk içinde geçti. Babasını iki yaşında yitiren Faruk Hoca, bir yandan eski fotoğrafları karıştırırken bir yandan da çocukluk günlerini anlattı okurlarımıza.

Babamlar Tokat’a gelince devlet yetkilileri, ‘Şehirde ev mi yoksa Malkayası’nda zengin bir Ermeni’ye ait bağ var, onu mu istersin?’ diye sormuşlar. Babam, tercihini bağdan yana kullanmış. Meyve, sebze, bağın içinde su kuyusu, yanında kebap ocağı olan 20-25 somunluk bir fırın hatırlıyorum; mahallenin bütün kadınları ekmeği bizim fırında yaparlardı.

İçinde beş ocağı bulunan büyük bir bağ evinde babasız ve yalnız annesiyle çocukluğunu yaşayan Faruk Sükan 5 kardeşin en küçüğüymüş.  
“Günlük sütü ineğimizden, yumurtaları kümesteki tavuklardan taze taze alırdık. Bağda, yedi çeşit armudumuz vardı. Limon Armudu, Güzbeyi Armudu, Kış Armudu, Laliye Armudu, Göğsulu Armudu bahçemizdeki armut çeşitlerimizdi. 13 çeşit üzümümüz, 5-6 çeşit elmamız bulunuyordu.
Malkayası bağlarının yukarısında Geksi adlı bir köy var. Kaynağı o yerleşkede olan bir dere Tokat’a doğru uzanır, bağların içinden geçer, eski Turhal yolunun altından ırmağa karışır. O dönemde, dere boyunda herkesin sahiplenmeye çalıştığı Hüdai Nabit denen (kendiliğinden yetişmiş) ceviz ağaçları vardı. Çocukluk bu ya, ‘Bu cevizlerde bizim de hakkımız var’ diye gidip cevizleri çalar, sonra gidip ceviz oynardık. 4-5 mt uzağa çakılan bir çivinin üzerine konan parayı cevizle düşürme oyununa ‘Ceviz Oyunu’ deniyordu o yıllarda.

İlkokulu İbn-i Kemal ilkokulunun karşısındaki Cumhuriyet İlkokulunda ve Sulusokak’taki Kurtuluş İlkokulunda okudum. 1930’lu yıllarda Malkayası Bağları ile şehir arasında 2 km.’lik ıssız bir yol vardı. Kışın kurtlardan korkar ve yol kenarındaki iri bir ağacın gövdesinde saklanırdık. Ağaçların tepelerinden inmezdim. Çocukluğum hep yaramazlıklarla geçti. Hatta, sonradan duydum, yaramaz çocukları ‘Selime hanımın oğluna benziyor’ diye bana benzetirlermiş.” diye belleğindeki anılarını tazeliyordu.  
         
           Tokat’taki sıkıntılı çocukluk günleri geride bırakan Faruk Sükan, ilkokuldan sonra Leyli Meccane (Parasız yatılı) olarak ortaokulu ve liseyi Sivas Kongre Lisesi’nde okudu. Altı yıl sonra, liseyi bitirince Olgunluk sınavına giren Sükan’ın amacı Orman Mühendisi olmaktı. O günleri şöyle anlatıyor;

“Sınav sonucum bir iyi, bir pekiyi olunca Orman Fakültesini kaçırdım. Baktım olmuyor, ben de Gazi Eğitim Enstitüsüne başvurdum, sınavı kazanarak spor bölümüne kaydımı yaptırdım. Öğretmen çıktıktan sonra Konya Seydişehir’de öğretmen olarak askerlik görevimi tamamladım. Sonra ver elini Sivas”..

Faruk Hoca, Sivas Pamukpınar Köy Enstitüsü’ne spor öğretmeni olarak tayin edildiğini ve o yıllarda, yaygın olarak Köy Enstitülerinin kapanacağı söylense de atölyeler ve eğitimin devam ettiğini anlatıyor söyleşimizde. Eğitimi örneklendirmesini istediğimizde gülümseyerek anlatmayı sürdürüyor;

“Sabah sporları folklor figürleriyle halk oyunları biçiminde yapılırdı. Yani öğrenciler spor yaparken aynı zamanda Anadolu halk danslarını da öğrenirlerdi” diyor.

Uygulamalı ve yaratıcı eğitime gönül vermiş bir öğretmen olarak bisiklet tutkusu Faruk Sükan’ın yaşamında özel yeri ve anlamı olan bir olgu.
“6 yaşındayken, Tokat’ta en fazla 10 bisiklet bulunduğu o yıllarda, eniştem bana bir bisiklet armağan etmişti. Hatta ayağım yetişmediğim için ayağımı aradan sokar öyle pedala basardım. Biniş o biniş.. 1958 -1959 yıllarında Türkiye’de pedal basmadığım il kalmadı. Türkiye’de her gün 45-50 km. gidebiliyordum, çünkü doğru dürüst yol yoktu. Bazen sadece bir katırın geçebileceği darlıkta, sarp, bir yanı uçurum yollardan geçmek zorunda kaldım.” diyen Faruk öğretmenin tüm yaşamı farklılıklarla dolu.


 1955 yılında, çadır bezinden yaptığı ilkel bir kano ile Tozanlı Çayında 50 Km. Tokat’tan Turhal’a ustaca Rafting yaptığını ve bu nedenle Türkiye’nin “İlk Raftingcisi”, hatta “Raftingin Dedesi” olduğunu söyleyen Faruk Sükan, 2009 /2010 yılı Türkiye Milli Olimpiyat Komitesi ŞEREF ÖDÜLÜ sahibidir.

            
            Her ortamda, “erozyonla mücadele” ve “doğanın korunması” gibi çevreci duyarlılıklardan söz eden Faruk Hoca, 1961 -1962 yıllarında üç ay Kuzey Avrupa, üç ay Güney Avrupa olmak üzere 12 ülkeyi bisikletle dolaştı. O dönemde uyku tulumu ve kamp çadırının bile olmadığını, Almanya’da çalışan bir arkadaşının verdiği çadırla uzun süre idare etmeye çalıştığını anlatan 91’lik Faruk Öğretmen, bisikletin, doğa dostu ve çevreci bir taşıt olduğuna dikkat çekiyor.
            
          “Bisikletle yaptığım Avrupa turlarımın amacı çağdaş Türkiye’yi tanıtmaktı. Özellikle o dönemde Avrupa ülkelerindeki insanların Türkiye’ye bakışı pek olumlu değildi.”

1965-1966 yıllarında Niksar Ortaokulunda Beden Eğitimi Öğretmenliği de yapan Sükan, disiplinli tutumu, öğretimdeki farklı yöntemleri ve sıra dışı uygulamalarıyla adından sıkça söz ettirmeyi de başarmıştır. Doğada çok sayıda izci kampları açan Sükan, bir kitap çalışması için 1966-1967 yıllarında Tokat’ın 149 köyünde incelemeler yapmak üzere pedal basmış.
     
             Silifke Cennet Cehennem mağarasına iple indiği gibi Ağrı Dağına da defalarca tırmanan Eğitimci Faruk Öğretmenin dağcılık sporu kadar kış sporları (Kayak) öğretmenliği de var. Çamiçi Yaylasında verdiği kayak kurslarıyla kar tutkunlarını da mutlu eden Sükan, insan yapısının doğal olmadığını ifade ederek gerekçesini şu tümcelerle açıklıyor;

            “Zararlı gazlarla hava kirlendi, nükleer ve endüstriyel atıklarla denizler kirlendi, evsel atıklarla akarsular ve yeraltı suları kirlendi, kimyasallarla ve zehirlerle toprak kirlendi, toprakta yetiştirilen ürünler kirlendi, nükleer sızıntı, radyasyon ve elektromanyetik yayılımla atmosfer kirlendi.. Bu denli yoğun kirlilik içinde insanın kirlenmemesi, sağlıklı kalabilmesi mümkün değil. O nedenle, üzülerek belirtmeliyim ki; yaşayan, günümüz insanı maalesef sağlıklı değil. Bizler hastalık üretmeye hazır mahluklara dönüştük. Sağlık söz konusu olduğunda gelecek kuşaklar adına kaygılanmamak söz konusu değil.

Doğa dostu, alternatif enerji kaynaklarını kullanma yerine akarsu yataklarına yapılan Hidroelektrik Enerji Santralleri vb. uygulamalarla doğal dengeleri bozarsanız, birçok uygar ülkenin terk ettiği ve toplu ölümlere neden olabilme riskini göz ardı ederek Nükleer Enerji Santralleri kurarsanız, doğayı bilinçsizce kullanmaya kalkarsanız, ormanları yok ederseniz, petrol atığı gazlarla atmosferi kirletirseniz başınıza gelecek küresel felaketten kurtulamazsınız.” 

Faruk Sükan, 91 yaşında delikanlı kalabilmeyi başarmış bir doğa tutkunu, uygar bir kültür insanı, çevreci ve çağdaş bir eğitimcidir.. 

NOT: Bu söyleşi Faruk Sükan'ın Niksar, Çamiçi Yaylasındaki evinde Cihat Taşkın tarafından gerçekleştirilmiştir.

Güvenli İçme Suyu için:
      WATERSTATION SU ARITMA SİSTEMLERİ
       www.waterstation.com

2 yorum:

Unknown dedi ki...

Faruk Hocama öncelikle sağlık ve mutluluk diliyorum. Mücadeleci karakteri ile bizleri yaya bırakan ve utandıran, yaptıkları ile kendisini örnek alanlara iyi bir örnek olan, kendisini anlamayanlar tarafından ise istihzai bir gülümseme ile karşılanan ciddi, vatansever ve prensipli bir hemşehrimiz. Her şeyi ile örnek bir insan. İkinci bir Faruk Sükan gelir mi? Çok zor. Faruk Sükan Hoca örnek bir insan olarak Niksar'daki okullarda okutulmalı.

Duran Kaya dedi ki...

Sıra dışı bir insanın sıradışı bir kalem tarafından hayat hikayesinin yazılması. Ortak noktaları çok fazla. Vatansever, hümanist, örnek insan, Niksar sevdalısı, doğa sever, alçakgönüllü, naif, inatçı, ilklerin adamı...