SEVİL ÖZDİL - Hemen hemen her ülkenin kalbinin attığı, insanların hınca hınç doldurduğu simgesel meydanları vardır. Bu meydanlar coşkulu kutlamalara sahne olduğu gibi mitinglerin ve büyük halk hareketlerinin de sessiz tanıklarıdır. İçinde tarih yatan bu meydanlar eğlenceli ve hareketli görünseler de şehirlerin, ülkelerin yaşanmışlıklarını barındırır hem adımda. Ölümlerle sonuçlanan kanlı baskınların, halk eylemlerinin ve devrimlerin hatta özgürlük sloganlarının yankılandığı anların şahididirler. Sosyal hayatın hiç durmadığı dünyanın en ünlü meydanlarını bu yazımızda sizler için derledik.
14 Aralık 2017
DÜNYANIN EN ÜNLÜ MEYDANLARI
SEVİL ÖZDİL - Hemen hemen her ülkenin kalbinin attığı, insanların hınca hınç doldurduğu simgesel meydanları vardır. Bu meydanlar coşkulu kutlamalara sahne olduğu gibi mitinglerin ve büyük halk hareketlerinin de sessiz tanıklarıdır. İçinde tarih yatan bu meydanlar eğlenceli ve hareketli görünseler de şehirlerin, ülkelerin yaşanmışlıklarını barındırır hem adımda. Ölümlerle sonuçlanan kanlı baskınların, halk eylemlerinin ve devrimlerin hatta özgürlük sloganlarının yankılandığı anların şahididirler. Sosyal hayatın hiç durmadığı dünyanın en ünlü meydanlarını bu yazımızda sizler için derledik.
12 Aralık 2017
YENİ KARAVANCILARA 11 İPUCU
Eğer içinizde bir yerlerde kıpırdayan bir özgürlük duygusu varsa, karavanla seyahat etmek de bir gün gerçekleştirmeyi düşlediğiniz hayallerinizden biridir hiç şüphesiz. Zira karavan demek bir nevi özgürlük demek. Bir yerlere yetişme telaşının olmadığı, sadece sizin isteğinize göre şekillenen, hayatınıza kendiniz gibi insanlar katacağınız müthiş bir seyahat şekli karavan. Rota bellidir ama kesin olan bir şey var ki; karavanla seyahat eden kişinin kağıt üzerindeki rotadan ziyade, yüreğinde çizdiği rotayı takip edeceği aşikardır. Tüm bunların ışığında, karavan hayalini bir an önce gerçekleştirmek isteyen gezgin ruhlulara rehber niteliğinde bir liste hazırladık.
1 - Karavan Kiralamaktan Başlayalım
Öncelikle şunu bilmelisiniz ki, karavanla seyahat etmek için karavan satın almak gerekmiyor. Karavan kiralayan pek çok firma hizmet veriyor günümüzde. Seyahatinizin kaç gün süreceğine ve kişi sayınıza göre uygun bir karavan kiralayabilirsiniz. 3 kişi ve daha az kişi sayısı için 10 m2'lik küçük karavanlar idealdir. Kamyon kasa ve römorklu, yani aracınızın arkasına bağlayacağınız ve moto karavan modelleri için B tipi ehliyet yeterli. Ancak doğrudan tır şeklindeki karavanlar için bundan daha fazlasına ihtiyacınız olabilir. Kiralayacağınız karavanın içerisinde; yatak, mutfak, sandalye, TV, bardak, tencere-tabak, ocak, dolaplar, duş ve tuvalet gibi demirbaş ihtiyaçlar bulunuyor genelde.2 - Asla Plansız Yola Çıkmayın
Evet, karavan özgürlüğün ikinci adı ancak yeni başlayacak olanların temkinli davranması ve rotasını da önceden belirlemesi gerekiyor. Bir kere elektrik ve su ihtiyaçlarınız için karavan kamplarında konaklamanız en doğrusu. Dünyada olduğu gibi ülkemizde de doğası güzel ve bol yeşillikli karavan kamplar bulunuyor. Günlük 50-100 TL gibi değişen ücretlerle kalabiliyorsunuz. Karavan kampları, karavan kültürünü yakından tanımanızı da sağlayacaktır.3 - Gerekli Ekipmanlar İçin Bir Liste Çıkarın
Öncelikli olanlardan başlayalım; uzatma kablosu, çamaşır ipi, birkaç metre tel, fener, alet edevat çantası ve su hortumu mutlaka bulunmalı. Ayrıca, karavan dediğimiz şey oldukça büyük bir araç. Sizin de ilk kez böyle bir yolculuğa çıktığınızı düşünürsek, engebeli ve zor arazilerde bayağı bir zorlanabilir ve karavanı bulunduğu yere bırakıp, gitmek istediğiniz koya ya da değişik mekana karavansız devam edebilirsiniz. Bu nedenle; uyku tulumu, çadır, elektrik ve ateş kaynağı gibi ekipmanlara da ihtiyacınız olabilir. Karavanınız küçükse içerisinde klima olmayabilir, küçük bir pervane de ekleyin listeye. Sinek kovucu ve haşerat giderici spreylere de çok ihtiyacınız olacak.4 - Güvenliğinizi Riske Atmayın
Bir kere tekin olmayan yerlerde kesinlikle konaklamayın. Savrulma ve devrilme ihtimaline karşılık hızınız 80 km'nin üzerine çıkmasın ve mümkünse iki sürücü olarak yola çıkın. Lastik kontrollerinizi mutlaka yaptırın ve olası lastik patlamasına karşı hazırlıklı olun. Yanınızda bir ilaç çantası olursa güzel olur. Bunlar genel olarak dikkat etmeniz gereken şeyler. Gözünüz korkmasın, karavan son derece güvenli bir seyahat şeklidir.
5 - Seyahatiniz Boyunca Disiplinli Olun
Özgürlük ve disiplin kelimelerinin yan yana gelmesi biraz abes duruyor, farkındayız. Ancak alan küçük olunca bazı kurallar koymaya da ihtiyaç duyuyor insan. Disiplin derken de asker disiplininden söz etmiyoruz tabi. Yattığınız yeri toplayın, mutfağı düzenli tutun ve karavanın içine ayakkabı ile girmeyin yeter.6 - Karavanı Her Zaman Ağaç Gölgesine Park Edin
Yoksa sabah kan ter içinde uyanabilirsiniz. Özellikle karavanın içinde 4 kişiyseniz gerçekten çok sıcak olacaktır. Böcek ve sinek sorunundan dolayı camı ve pencereyi de öyle sık sık açamayacaksınız. Dolayısıyla karavanı her zaman ağaç gölgesine park etmeye özen gösterin.7 - Elektrik ve Su Bir Karavan İçin Her Şeydir
Bir karavan için elektrik ve su her şeydir, hatta her şeyin de ötesindedir. Bu nedenle karavan kamplarında su deposunu doldurmayı ve aküyü kontrol etmeyi unutmayın. Özellikle araç çalışmıyorken ve elektrik kaynağına bağlı değilken herhangi bir elektrikli aleti çalıştırmamaya dikkat edin. Akü biterse hoş olmaz zira.8 - Varsa Bisiklet ya da Motosikletinizi Yanınızda Götürün
Karavan büyük bir araç olduğu için bisikletinizi yanınızda götürmeniz sorun olmayacaktır. Hatta bazı karavanlarda motosiklet koymanız için bölmeler yer alıyor. Hem etrafı keşfetmek hem de merkeze uzak olduğunuz durumlarda bisiklet ya da motosiklet çok işinize yaracaktır.9 - Gelelim Banyo ve Tuvalet İşlerine
Karavanlarda genelde 30 ila 10 litre su tankları oluyor. Yani 1 günde rahatlıkla banyo yapıp bulaşık yıkayabilirsiniz. Tuvalet için ise ayrı bir pis su tankı bulunuyor. Atıklar, ufak jet motoruna benzer bir sistemle dışarı fışkırtılıyor ve bu sistem genelde aracın altında ya da yan tarafında oluyor. Yalnız atıklarınızı otoyola değil de, boş tarla veya toprak yola boşaltmanızı öneriyoruz, çevreyi olabildiğince temiz tutmalıyız. Aracı durduğunuzda bir düğme ile boşaltma işlemini yapabilirsiniz. Hijyenik olması açısından bu işlemi 4 günde bir yapmalısınız.10 - Bunlara Dikkat Edelim
İlk kez karavanla yolculuğa çıkacağınız için ilk günlerde mide bulantısı yaşayabilirsiniz, bu çok normal. Karavan sürekli sallanıyor olacak ve siz karavandan inip yere bastığınızda bile yer sallanıyormuş gibi hissedebilirsiniz, bu da çok normal. Bir de küçük bir yaşam alanınız olacağından, başınızı dolaplara çarpmanız da olası. Olabildiğinizce dikkat edin.11 - Karavancı Selamı Diye Bir Şey Var
Siz ilk kez böyle bir seyahate çıkıyor olabilirsiniz. Ancak karavan dediğimiz şey bir kültür, hatta bir yaşam biçimidir. Karavancılar birbirlerini tanısınlar veya tanımasınlar, karşılaştıklarında birbirilerine korna ile selam verirler. Ayrıca yolda başınıza bir iş geldiğinde, sizi gördüğü anda yardıma koşacak ilk kişi yine bir başka karavancıdır. Karavancılar birbirilerine her daim yardım ederler. Çünkü karavancı olmak bunu gerektirir.TİBET'İN ULUSAL GIDASI
NASUH MAHRUKİ
- Tibet, coğrafi ve iklimsel koşulları nedeniyle tarım, hayvancılık, avcılık gibi konularda çok çeşitliliğe sahip olmayan bir Himalaya ülkesi. Tahıl türleri içinde, yüksek irtifaya, soğuk iklim koşullarına ve tarıma elverişli zamanın kısa sürmesine en iyi adapte olanı arpa, ardından da buğday geliyor. Buğday, çeşitli ekmek türlerinin, makarnaların ve gözlemelerin yapımında kullanılıyor. Fakat arpa, tahılın ekmek haline dönüşmesine yardımcı olan glütenden yoksun olduğu için, ekmek yerine tsampa olarak değerlendiriliyor. Tsampa yüksek ve çabuk enerji veren bir gıda. Kavrulmuş arpa kolayca sindirilebilir ve vücut tarafından kolaylıkla emilebilir ve hızlı bir şekilde kana karışarak enerji verir. Yapımı çok kolay olan tsampanın toz halinde, susuz ve hafif olması nedeniyle saklaması ve taşıması da kolaydır. Bu nedenle ev ve manastır tüketiminin yanı sıra, Tibet'teki göçerler ve yolcular tarafından da sıkça tüketilir...
Özel kaplarda taşınan tsampa, tereyağlı çay ile karıştırılarak servis edilir. Küçük, yuvarlak kaplarda yavaş yavaş ilave edilen çayla çevrilerek ve çok hoş bir beceri ile parmakla ezilerek macun haline getirilir. Elle yenir ve sonra gerekirse tekrar aynı seremoni ile hazırlanır. Son derece besleyici ve güçlü bir besin olan tsampa, özellikle Himalayaların yüksek, soğuk ve sert koşulları için gayet besleyici bir gıda. Kendine özgü lezzeti ve pratikliğiyle, Tibetlinin günlük hayatında önemli bir yeri var. Elbette ki Himalaya halklarının tek besini tsampa değil. Bizdeki mantıya benzer, içi etle doldurulmuş momo, sadece iç ekmekten oluşan, yani kızarmış dış kısmı olmayan haşlanmış hamur ekmekler, pirinç, küçük dere balıkları, patatesin değişik çeşitleri, özellikle küçük tatlı patatesler, kurutulmuş yak eti, kurutulmuş yak peyniri gibi besinler de tüketiliyor. Kurutulmuş yak peyniri, yemekte en zorlandığım şeylerden biriydi. Üç yıla kadar yenilebilen bu peynir çeşidi, değişik yemeklere alışkın olduğum halde bana göre bile biraz fazla iddialı. Sindirebilmek için önce bir-iki saat çiğnemek gerekiyor, zaten bu yüzden de çocuklara sert bir tatlı niyetine veriliyormuş...
Özellikle yeni yıl kutlamalarında önemli bir yer ediniyor. İki kişi arasında uğurlu olduğuna inanılan bir diyalog yaşanıyor; sunumu yapacak olan ilk kişi avucuna aldığı tsampayı, Tashi Delek diye bağırarak havaya atıyor. İkinci kişi de, aşağıdaki dizeyi söylüyor.
"Tashi Delek, iyi şans ve iyi sağlık,
Değişmeyen mutluluğa ulaş ve o hep artsın."
- Tibet, coğrafi ve iklimsel koşulları nedeniyle tarım, hayvancılık, avcılık gibi konularda çok çeşitliliğe sahip olmayan bir Himalaya ülkesi. Tahıl türleri içinde, yüksek irtifaya, soğuk iklim koşullarına ve tarıma elverişli zamanın kısa sürmesine en iyi adapte olanı arpa, ardından da buğday geliyor. Buğday, çeşitli ekmek türlerinin, makarnaların ve gözlemelerin yapımında kullanılıyor. Fakat arpa, tahılın ekmek haline dönüşmesine yardımcı olan glütenden yoksun olduğu için, ekmek yerine tsampa olarak değerlendiriliyor. Tsampa yüksek ve çabuk enerji veren bir gıda. Kavrulmuş arpa kolayca sindirilebilir ve vücut tarafından kolaylıkla emilebilir ve hızlı bir şekilde kana karışarak enerji verir. Yapımı çok kolay olan tsampanın toz halinde, susuz ve hafif olması nedeniyle saklaması ve taşıması da kolaydır. Bu nedenle ev ve manastır tüketiminin yanı sıra, Tibet'teki göçerler ve yolcular tarafından da sıkça tüketilir...
Arpa Unu ve Arpa Birası
Tibet'te arpa unu, koyu bir hamur veya sulu lapa halinde tsampa olarak veya chang adı verilen arpa birası olarak tüketiliyor. Tibet'e ve Himalaya kültürlerine yaptığım muhtelif ziyaretlerde, yöre halkının en temel besini olan tsampayı da, yerel içkisi changı da defalarca tatma şansım oldu. Chang bizim damak zevkimize pek uymasa da, tsampadan her seferinde de büyük bir keyif ve lezzet duydum. Yalnızca damak tadı olarak değil, aynı zamanda kadim bir kültürün, hala sürdürdüğü kendine özgü geleneksel besinlerinden birini deneyimliyor olmanın verdiği hazzı da yaşadım. Misafir olduğum pek çok manastırda ve evde, odun ateşinde hazırlanmış tereyağlı siyah çayın ardından, mutlaka tsampa da ikram edilirdi. Elle yemeğe alışkın olmadığım için, eğer mümkünse genellikle kaşıkla yemeyi tercih ederdim. Bugün bile evimde kişisel müzemde özenle sakladığım Tibet ve Bhutan'dan getirdiğim 2 kavanoz tsampa bulunur...Manastırda Çay Molası |
Pujha Törenleri
Tsampanın bir besin olmasının yanı sıra bir başka kullanımı daha var; dinsel seremoniler. Tibetliler, Pujha törenlerinde ve bazı dinsel kutlamalarda, tsampayı havaya – göğe savurarak tanrılara sunuyorlar. Bu uygulamanın ne kadar zamandır yapıldığı yazılı kaynaklardan anlaşılamıyor, ancak Budizm'in Tibet'e girmesinden çok daha önceye dek gittiği düşünülüyor. Eski Tibet'in Animizm'e - Ruhçuluğa dayalı dinsel yapısında, sahip olunan besinlerin bir kısmının tanrılara sunulduğu biliniyor. Özellikle Tibet'in Budizm öncesi dini Bön dini yaygınlaştıkça ve Budizm'le etkileşerek karşılıklı olarak birbirlerinden ritüeller alıp verdikçe, tsampanın havaya atılması seremonileri de giderek yayılmış. 7. yüzyıldan itibaren kralların taç giyme törenlerinde ve bakanların atanmasında resmi olarak ve evlilik törenlerinde mutluluk ve refah göstergesi olarak tsampanın havaya savrulması seremonilerini görüyoruz. 13. yüzyıla gelindiğinde, artık Tibetlinin hayatındaki önemli olayların hemen hepsinde bu uygulama görülüyor...Özellikle yeni yıl kutlamalarında önemli bir yer ediniyor. İki kişi arasında uğurlu olduğuna inanılan bir diyalog yaşanıyor; sunumu yapacak olan ilk kişi avucuna aldığı tsampayı, Tashi Delek diye bağırarak havaya atıyor. İkinci kişi de, aşağıdaki dizeyi söylüyor.
"Tashi Delek, iyi şans ve iyi sağlık,
Değişmeyen mutluluğa ulaş ve o hep artsın."
Tibetli Bir Aile |
Tibetli Hacılar |
Tsampa Misali Beyaz Saçlar
Bu anlamıyla tsampayı havaya atmak, hem kendiniz hem de başkaları için iyi şeyler dilemenin ve bütün zorlukların üstesinden gelmenin bir ifadesi. Aynı uygulamayı, bütün Himalaya dağ tırmanışlarımda, tırmanış öncesi yaptığımız, Budist Şerpaların Pujha törenlerinde de gözlemledim. Bütün dağcılar bir araya gelip avuçlarındaki tsampayı üç kez havaya savururlar. Bu, dağcıların o tırmanışın sağlıklı geçmesi için tanrılara bir sunumu. Aynı zamanda dağcılar, tsampanın beyaz ununu birbirlerinin omuzlarından ve saçlarından da aşağı dökerler. Bunun anlamı da, her birimizin bu tırmanışı sağ salim atlatıp, ileride saçları beyazlamış yaşlı insanlar olacak kadar yaşamamızı istemek. Tanrılardan uzun bir ömür dilemenin harika bir benzetimi. Dilerim tüm dağcılar, omuzlarından dökülen tsampa misali beyaz saçlarını görürler ve torunlarını severler…06 Aralık 2017
ÖNCE TERK EDİLDİ SONRA AÇIK HAVA MÜZESİ OLDU
DOEL KASABASI GRAFİTİ MÜZESİNE DÖNÜŞTÜ
Belçika’nın Anvers (Antwerpen) şehri yakınlarında yer alan Doel kasabası, bölgeye nükleer santral kurulması nedeniyle hayalet bir kent halini aldı. Terk edilen evler, cadde ve sokaklar ise grafiti sanatçıları için dev bir açık hava atölyesine dönüştü. Bugünlerde ise Doel, grafiti açık hava müzesi olarak küllerinden yeniden doğuyor.
Doel kasabası, hayalet şehri andıran görüntüsü ve grafiti sanatçılarının marifeti sayesinde bugünlerde turistlerin uğrak mekanı haline geldi.
ÖNCE SANAYİ SONRA NÜKLEER SANTRAL KENTİ BİTİRDİ
Doel kasabasının terk edilmesinin hikayesi, 1990’lı yılların sonunda Flaman bölgesi hükümetinin, kasabanın boşaltılarak endüstri ve Anvers şehri limanına bağlı bölge olması yönündeki kararı ile başlar. Evlerinin değeri yarı yarıya düşen kasaba sakinlerinden bazıları gönüllü olarak evlerini satarak kasabayı terk eder. Bazıları da azalan nüfusla birlikte artan hırsızlık olayları nedeniyle evlerini boşaltmak zorunda kalır.
Buna karşılık boş evlerin kapılarını kırarak içine yerleşen ve evlere sahip çıkan çocuklu aileler de olur. Devlet, bu duruma bir süre ses çıkarmasa da diğer yandan bazı evlerin yıkımına başlar.
Direnen kasaba sakinleri ise ‘Doel 2020’ isimli bir platform kurarak kasabanın akıbetiyle ilgili kararı Danıştay’a götürür. Danıştay, devletin yıkımlarını durdursa da, bölgeyi zaten terk eden halk, geri dönmeyi planlamıyor.
Kasaba, dimdik ayakta kalan, hatta büyük kısmı eşyalı olan evler ile korku filmi yapımcılarına canlı stüdyo fırsatı veren bir kasaba görüntüsü içerisinde. Bir tarafında devasa nükleer santral, diğer tarafında sürekli büyüyen bir limanın ortasında kalan küçük Doel kasabası, grafiti sanatçılarının marifteli ile şimdilik turistler için Belçika'da ziyaret edilmesi gereken mekanlar arasında yerini almış.
GRAFİTİ SANATÇILARI YENİDEN CANLANDIRDI
Kasaba bu günlerde yeniden doğum sancıları çekiyor. Dünyanın en ünlü grafiti ve sokak sanatçıları tarafından renkli hale getirilmiş kıyamet sonrası atmosferi andıran boş sokakları ve terk edilmiş evleri her yıl binlerce ziyaretçiyi büyülemekte.
1970 yılında Doel’de yaklaşık 1700 kişi yaşıyordu. Bugün ikamet edenlerin sayısı ise sadece 30 ve bunlarında tek derdi kasabayı canlı tutmaya çalışmak ve terk edilmiş de olsa evlerin yıkımını engellemek. Belirsizlik Doel’in geleceğini 1970’lerde belirlemeye başlamıştı. Yerel yetkililer Rotterdam’dan sonra Avrupa’nın ikinci deniz limanı Anvers’i genişletme kararı almıştı. Bu karar Doel sınırlarını da kapsıyordu ve kasabaya yeni ev yapımı dondurulmuştu.
İşte bu yüzden genç evli çiftler mevcut konut eksikliği nedeniyle kasabayı terk etmeye ve başka yerlere yerleşmeye zorlandı. Her nasılsa, 70’lerin sonlarında protesto grupları ve yerel politikacılar Doel’in limana dahil olduğu planları durdurdu. Bu kasabanın idam kararının ertelenmesi anlamına geliyordu.
“BU EVDE HALA YAŞAYANLAR VAR”
Ancak umutlu günler kısa sürdü. 1990’ların ortasında Anvers’in genişletilmesi tartışmaları yeniden başladı. Bu seferki plan kasabanın sonuna işaret eden yeni bir rıhtım ve iki konteyner terminalinin inşasını kapsıyordu.
Yaşayanların çoğu kasabayı 2000 yılı öncesinden terk etti. Tercih hakları ellerinden alınmadan önce mülklerini gönüllü olarak sattılar. Bununla birlikte, bir avuç insan kasabayı terk etmeye henüz hazır değildi ve bir direniş hareketi başlattılar – Doel2020.
Hâlâ kırık pencerelerinden dalgalanan perdelerin olduğu ve içindeki mobilyalarının çürümeye terk edildiği evlerin aksine “Bu evde hâlâ yaşayan var” tabelasını kasaba meydanında gururla asmakta bazıları.
“SANAT KÖYÜ KURTARABİLİR”
Doel2020 kampanyasını destekleyen insanlar kasabayı liman genişletme inşaatına kurban etmeden kahvehaneler ve restoranlar ile Scheldt Nehri üzerinde bir deniz müzesi inşa ederek sanata adanmış bir kasaba oluşturma hedefindeler.
Kasabayı terk etmeyenler “Sanat köyü kurtarabilir” sloganıyla yola çıktıkları yolda bazı ünlü sanatçıların da desteğini almış durumdalar.
Bunların arasında halen aktif olan günümüzün en önemli ve etkili ressamlarından biri Belçikalı Luc Tuymans ve İtalyan Arte Povera‘nın en ünlü savunucularından biriMichelangelo Pistoletto bulunuyor. Gerçek kimliği henüz bilinmeyen son yılların dünyaca ünlü İngiliz grafiti sanatçısı Banksy’in de kampanyayı desteklemesi için çağrıda bulunuldu.
Belçika, Hollanda ve Fransa’dan sokak sanatçıları çizdikleri grafitlerle Doel evlerine damgalarını vurdu.
MÜCADELEYE DEVAM
Otoriteler ile yerel halk arasında Doel’in geleceği için mücadele halen devam ediyor. Yerel halk azmin ve dirayetli duruşun sonucunda mahkemede zafer kazanacaklarına inanıyor. Böylelikle Avrupa’nın en şaşırtıcı gizli yerlerinden birinin yaşatılacağını umuyorlar.
6 SAAT TV - 3 SAAT İNTERNET - 1 DAKİKA KİTAP OKUMA
TÜRKİYE DÜNYADA EN AZ KİTAP OKUYAN ÜLKELER ARASINDA YER ALIYOR
Yüzde 39 hiç kitap okumuyor
Kitap okumak, ihtiyaç listesinde 235. sırada yer alıyor
Kitap okumaya günde sadece 1 dakika ayırıyor
Televizyon izlemeye ise günde 6 saat ayırıyor
İnternet ve sosyal medyaya günde en az 3 saat ayırıyor
Cep telefonuyla konuşma ve sosyal medya kullanımında Avrupa birincisi
Dünyada en az kitap okuyan ülkeler arasında
Seçim sonuçlarına, nefret ve linç kültürüne, ötekileştirmelere, insanlara ve hayvanlara yapılan kötülüklere, ağaç katliamına şaşırıyoruz… Nasıl oluyor da böyle oluyor diyor sonra da ‘ne olacak bu memleketin hali’ diye yakınıyoruz ya…
Yanıtı belki de “kitap okumuyoruz”da saklı olabilir.
Araştırmalar ne yazık ki, hayatı poptan, toptan, Facebook ve televizyondaki evlilik / kayıp programları ile dizilerden ibaret, tüm bildikleri televizyon haber spikerleri, program yapımcı ve sunucuları, internet sitesi editör ve sosyal medya ‘admin’leri ile dedikoducu sosyal ağ kullanıcılarının paylaştıkları, yazdıkları yorumlar ile sınırlı, okumayan, araştırmayan, sorgulamayan, bilmeyen, öğrenmeyen, öylesine yaşayıp giden, dolayısıyla da ‘bilgisi olmayan ama mutlaka fikri olan’ bir toplum olduğumuzu ortaya koyuyor.
Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK) verilerine göre Türkiye'de geçtiğimiz yıl 50 binin üzerinde kitap basıldı. Fakat raporlara göre Türkiye, dünya sıralamasında en fazla kitap okuyan ülkeler arasında son sıralarda. Kitap basma oranı arttı ancak okuma oranı hala yetersiz. Araştırmaya göre, Türkiye'de kişi başına 8.4 kitap düşerken, kitap okumaya ayrılan süre günde ortalama 1 dakika. Buna karşılık günde ortalama 6 saat televizyon izleniyor, 3 saat internete bağlanmak için ayrılıyor.
Araştırmaya göre; İngiltere ve Fransa’da toplumun yüzde 21’i, Japonya’nın yüzde 14′ü, İspanya’nın yüzde 9’u düzenli kitap okurken, Türkiye’de yalnızca on binde 1 kişi kitap okuyor.
DHA’nın haberine göre, çocukların ne kadar erken kitap okumaya başlarlarsa alışkanlık kazanmalarının o kadar kolay olacağını dile getiren Bahçeşehir Üniversitesi Öğretim Görevlisi Elçin Gölbaşı, "Çocuklara kitap hediye edilmesinde bile Türkiye 180 ülke içinde 140'ncı sırada yer alıyor. Genç nüfusun ağırlıklı olduğu Türkiye'de kişi başına 8.4 kitap düşüyor. Kitap okumaya ayırdığımız süre günde ortalama sadece 1 dakika. Buna karşılık TV izlemeye ortalama 6 saat, internete bağlanmaya ise 3 saat ayırıyoruz. “Türkiye’nin Okuma Alışkanlığı” isimli çalışmaya göre, Türkiye’de ihtiyaç maddeleri sıralamasında kitap, 235'inci sırada yer alıyor" ifadelerinde bulundu.Kitap okuma alışkanlığı edinmeleri için çocukları bebekliklerinden itibaren kitapla tanıştırmak gerektiğini söyleyen Gölbaşı, "Anne ve babalara bu noktada büyük görev düşüyor. Ebeveynin kitaptan aldığı haz ve duyduğu neşe çocuğuna bulaşacaktır. Kitap sevgisini aşılamak için kitap alışverişlerini birlikte yapmak, çocuğa ait bir kütüphane oluşturmak, kitaptaki öyküler üzerine sohbet etmek, birlikte kitap okuma saatleri yapmak çok önemli. Unutmayın ki çocukların karakterlerinin şekilleneceği yaşlarda örnek alacakları ilk kişiler onlara en yakın mesafede duran anne babalarıdır” dedi.
İKSV'nin raporu da, Türkiye'nin kültür sanat alanındaki kötü tablosunu gözler önüne seriyor. Haziran-Eylül 2016 tarihli araştırmanın sonuçlarına göre, yüzde 39'u hiç kitap okumuyor, toplumun yüzde 49'u hiç sinemaya gitmemiş, yüzde 66'sı konser, tiyatro ya da opera gibi herhangi bir etkinliğe katılmamış, yüzde 47'si dergi okumuyor…
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)