16 Ocak 2018

AYDIN BALCI İLE MASAL DÜNYASINDA GEZİNTİYE HAZIR MISINIZ?

Pek yakında söyleşisini yayımlayacağımız Yazar Aydın Balcı'nın masal kitapları çocukların hayal ve duygu dünyalarını geliştiriyor. 

Masal kitapları 22 yıldır yayımlanan Aydın Balcı'nın eğitimcilikten masal yazarlığına uzanan yaşam öyküsünü, çocuk gelişiminde masal kitaplarının önemine ilişkin düşüncelerini ve yazarın çok sevdiğini belirttiği; doğa, çocuk ve yazarlık hakkındaki görüşlerini kapsayan özel söyleşi pek yakında KALEIDOSCOPE'de yayımlanacak.
https://www.bambinooyuncak.com/



Lütfen bizi izlemeyi sürdürün.


Yazar AYDIN BALCI'nın masal kitaplarını online olarak İDEFİX'ten edinebilirsiniz.

15 Ocak 2018

SADE HAYAT KOLAY YAŞAM



Evinizde, ofisinizde kullanmadığınız ne kadar eşyanız var hiç düşündünüz mü? İstatistiklere göre sonra kullanırım diye saklanan eşyaların %80’i hiçbir zaman kullanılmıyor. Bu birikim de karışıklıklara ve verimsizliğe neden oluyor. Bunu fark etmiş Japonlar sadeleşmeyi hayatlarının her alanında kullanıyorlar. 
Peki biz nasıl sadeleşebiliriz? 
İşte minimalist bir yaşama kavuşmak için atılması gereken üç adım...
Minimalist yaşam: 3 adımda hayatı sadeleştirme önerileri
Mimar Tadao Ando; “Japon hayat görüşü, gereksiz olanların elenmesi ve uzaklaştırılması ile daha da büyüyen basit bir estetik algısını kucaklamaktadır.” 
Hayatı sadeleştirin.
Bu mottoya daha önce çok defa denk gelmiş, fark etmiş, benimsemiş, benimsemeye karar vermiş olabilirsiniz. Sadelik ve minimalizmi özümsemiş hayat stilleri ile dünya çapında ün salmış Japon Kültürü’nü yazılı ve sosyal platformlar aracılığıyla büyük bir ilgi ile takip ediyor; yazılarımda da değinmeye çalışıyorum.
Neden sadeleşmeliyiz?
Japonlar, özellikle son günlerde medyadan da takip etmiş olabileceğiniz gibi çok çalışkan ve hatta bu hususta fark etmeden ölümü bile göze alacak kadar işkolik insanlar. Bir ada ülkesi olmaları, nüfuslarının yoğunluğu dolayısıyla özellikle kalabalık olan metropol kentlerdeki yaşam alanları, ülkemizdeki standart apartman dairelerinin metrekarelerine oranla bir hayli küçük. Dolayısıyla “Atma, onlar sonra lazım olur.”, “Bunun anısı var.”, “Şu indirimdeydi, 4 tane aldım.” gibi düşünceler ile söylenmiş cümlelerin, minimal yaşamı benimsememiş olanların hayatında pek de bir karşılığı yok.
http://www.waterstation.com.tr/
Yapılan araştırmalara göre; tabii ki alım potansiyelleri, bulundukları toplum ve dayatmaları dolayısıyla Türkiye’nin bir hayli üzerinde olan ABD’li bir birey, ömrünün ortalama bir (1) senesini kaybettiklerini aramakla geçirmekteymiş. Aynı şekilde istatistiklere göre daha sonra kullanmak üzere sakladığımız eşyaların %80 gibi bir oranını hiçbir zaman kullanmamaktaymışız. Dolayısıyla karışıklık, çokluk, ihtiyaç harici eşyalarla çevrili şekilde olmadan, daha verimli ve zaman kontrolünü elimize alabilmemizi sağlayacak aşağıdaki 3 basit adımla minimalist bir hayata geçiş sürecini başlatabilirsiniz. Bu şekilde, fazlalıklar içinde boğulmadan, daha özenle ve üzerinde düşünülerek seçilmiş eşyalar ile hem fazla tüketimden kaçınacak, doğaya ve geri dönüşüme katkı sağlayacak; hem de eşyalara ayıracağınız vakti kendi kişisel gelişim ve tecrübelerinizi arttırmak için kullanabileceksiniz.

ÖNERİ 1 
Size, özel bir sevinç ve gereksinim vermeyen kıyafet, ayakkabı, çanta ve aksesuarlarınızı ayırarak başka ihtiyaç içindekilere bağışlayın. Kalan eşyaları düzenli bir şekilde katlayarak toplayın.
ÖNERİ 2 
Dairenizin özellikle büyük karışıklık içinde olabilen giriş avlusunu sadece günlük kullanımdaki ihtiyaçlar için yeniden düzenleyin. Anahtar, mont, cüzdan, telefon ve ayakkabılar gibi eşyalar harici gereksiz olan her türlü eşyayı ayıklayın.
ÖNERİ 3
Dolap ve raflardaki yoğunluğu ve yığılmaları düzenleyip, geri dönüşebilecek, bağışlanabilecek veya satılabilecek ürünleri ayırın. Bunları ayırma işlemini; banyo, yatak odası, mutfak, oturma odası, çalışma odası gibi evin değişik odalarında farklı günler içinde yapabilirsiniz.
"Sadelik, en yüksek gelişmişlik düzeyidir" 
Leonardo da Vinci

SİL BAŞTAN DEMEYE VAR MISINIZ?


Hayata yeni baştan başlamak mümkün olmasa da hayata yeni baştan bakmak mümkündür. Nitekim biraz dikkatli bakıldığında görülecektir ki insan kendini yineler durur. Örneğin, çekingen bir kişi kendi kendine her seferinde bundan böyle daha girişken olacağı sözü verse de, bu sözünü yerine getiremez. 

Sonradan pişman olsa da sinirlendiğinde karşısındaki insana kırıcı sözler söyleyen bir kişi, daha sakin olmaya çalışsa da kendisini hiç beklenmedik bir anda bağırıp çağırırken bulabilir. Bu yinelemeyi kırmanın yolu da hayata yeni baştan bakmakla mümkündür. Yaşadıkları, edindiği deneyimler ve bilgiler ışığında hayatı başka bir gözle görmek, insan hayatında çok şey değiştirebilir. 

Hayata yeni baştan bakmak için edilgin bir şekilde bir şeylerin değişmesini beklemek ya da geçici bir heves gibi istemek yeterli değildir. Etkin olmayı, istemeyi, isteğinin takipçisi olmayı, azimli ve sabırlı olmayı gerektirir. 

Diğer yandan, böyle durumlarda her zaman cesur bir şekilde hayatını tamamen değiştirecek kararlar alınması gerektiği düşünülür. Oysa bazen var olanı yeni bir bakış açısıyla sindirerek kabullenmek de bir çözümdür. Kabullenme, edilgin bir razı oluş değildir. Olup bitenleri doğru değerlendirmeyi, üzerine düşen sorumluluğu ne eksik ne fazla görebilmeyi ve sorumluluğu bütünüyle başkalarına ya da kendisine yüklememeyi gerektirir. Sorumluluğu sürekli başkalarında aramak, yaşananların gerçekçi biçimde değerlendirilmesini engeller ve çoğu zaman insanın kendisini kandırmasından başka sonuç yaratmaz. Kuşkusuz, asıl çözüm, kişinin yaşadığı sorunların nedenlerini saptayarak, değiştirilebilir olanları değiştirmesidir. 

Hayata yeni baştan bakmaya başlamak, sanıldığından çok daha zor bir süreçtir. Doğduğundan beri (hatta doğmadan önce anne ve babadan gelen genlerle doğumdan önce) hayatı belli bir şekilde yaşamaya, yaşadıklarını belli kalıplar içinde değerlendirmeye programlanmış bir kişinin bu programı değiştirmesi uzun soluklu çaba harcanmasını gerektiren bir durumdur. Sabırlı davranamayan, kararlı olamayan ve sıkıntılara katlanmayı beceremeyen kişilerin bunu başarması mümkün değildir. 

Hayata yeni baştan bakmasının gerekip gerekmediğini değerlendirebilmesi için insanın kendisine bazı basit sorular sorması ve bunlara verdiği basit ve yalın yanıtları incelemesi gerekmektedir: 

Mutlu musunuz?

Zaman zaman hayatınızda çeşitli zorluklarla karşılaşsanız da kendinizi mutlu bir insan olarak görüyor musunuz? Yoksa kendinizi mutsuz bir insan olarak mı nitelendiriyorsunuz? "Mutsuzum" diyorsanız, öncelikle bunun süreklilik gösterip göstermediğini ayırt etmeniz gerekmektedir. Zaman zaman ya da son günlerde mutsuz hissetmek ile sürekli mutsuzluk hissetmek çok farklı anlamlar taşır. 

Sevebilen ve sevilen bir insan mısınız?

Sevgi, insanoğlunun en önemli ruhsal enerji kaynaklarından biridir. Kuşku duymadan sevdiğinizi ve sevildiğinizi hissediyor musunuz? Karşılık beklemeden ya da bir şeylerin karşılığı olmadan sevdiğiniz insanların gelişimini elinizden geldiğince destekler misiniz? 

İnsanlara güvenir misiniz?

Yoksa "Öyle şeyler yaşadım ki, artık kimseye güvenemiyorum" diyenlerden misiniz? İnsanoğlu için en yıkıcı olan konulardan biri de insanlara olan güveni yitirmektir. Hiç güvenmemek kadar "içinde hiçbir kuşku taşımadan bir başka insana güvenme"nin de sorunlu bir güvenme olduğunu biliyor musunuz? 

Özgüvenli bir insan mısınız?

Herhangi bir işe kalkıştığınızda neyi yapıp neyi yapamayacağınızı gerçekçi bir biçimde değerlendirebiliyor musunuz? Her zaman yaptığınız bir işi yeniden yapmanız gerektiğinde, yeterince iyi yapıp yapamayacağınız konusunda kuşkuya düşer misiniz? Özgüvensizlik kadar temeli olmayan bir özgüvenin(?) de insanlarla ilişkilerde sorunlar yarattığını biliyor musunuz? 

Kendinizi değerli bir insan olarak görüyor musunuz?

En az diğer insanlar kadar değerli bir insan olduğunuza inanıyor musunuz? Başkalarının da size değer verdiğini düşünüyor musunuz? Yoksa kendinizi değerli bir insan olarak görebilmeniz için mutlaka başkalarının sizin hakkınızdaki olumlu sözler söylemesi mi gerekiyor? 

Geleceğe umutla bakıyor musunuz?

Yaşadığınız bunca olumsuz olaya karşın yine de güzel günler göreceğinize inanıyor musunuz? Yoksa gelecekle ilgili hiçbir umudunuz kalmadığını mı düşünüyorsunuz? Umudunuzu yitirdiyseniz, en önemli yaşam kaynaklarından birinden yoksun kaldınız demektir. 

İyimser bir insan mısınız?

Yoksa her şeyin kötümser yönüne odaklanır, sık sık her şeyin bittiğini, hayatın anlamsız olduğunu mu düşünürsünüz? Karamsarlığa kapıldığınızda bundan kurtulmak çok zamanınızı alır mı? 

İnsanlara bağlanabilir misiniz?

Bağlanma ile bağımlılığın birbirinden çok farklı kavramlar olduğunu, başka insanlara bağlanmanın insanın doğasında olduğunu biliyor musunuz? Herhangi bir insanın diğer insanları dikkate almayan (bağımsız/özgür) bir yaklaşımla mutlu olabileceğine inanıyor musunuz? 

Yaşama sevinci hissediyor musunuz?

Zaman zaman üzülseniz de, çeşitli sıkıntılar yaşasanız da, yine de yaşama sevincinizi koruyor musunuz? Yoksa sanki her şey sizin için anlamını yitirmiş gibi mi görünüyor? "Gün batımı", "ilkbahar" ve "rengarenk açan bir çiçek" gibi sıradan olaylar size artık çok anlamsız mı geliyor? 

Yakın arkadaşlarınız var mı?

Zaman zaman anlaşamadığınız konular olsa da hiçbir şekilde bitmeyen arkadaşlıklarınız var mı? Kendinizi yakın, yanında kendinizi güven içinde hissettiğiniz, başınız sıkışınca en azından dertleşmek için aradığınız bir arkadaşınız var mı? 

İşinizi severek mi yapıyorsunuz?


Yoksa bir an önce emekli olmanın ya da başka bir iş bulmanın peşinde misiniz? Sizin için iş, yalnız para kazanmak için yapılan zorunlu bir etkinlik mi? 

Üretken bir insan mısınız?

Üretme isteği insanın doğasında vardır. Siz de işinizi ve üzerinize düşen görevleri en iyi biçimde yapıyor musunuz? Yoksa başkalarının ürettikleri ile geçinip giden bir insan mısınız? 

Eğlenceye vakit ayırır mısınız?

Eğlence sizin için yalnız boş zamanlarda değil özel olarak zaman ayırdığınız bir etkinlik mi? Yoksa eğlenceyi boşa harcanan bir zaman olarak mı görüyorsunuz? 

Mizahtan hoşlanır mısınız?

aşananların eğlenceli yönlerini görebilir misiniz? En zor zamanınızda bile yaşadıklarınızı espri konusu yapabilir misiniz? Yeri geldiğinde diğer insanlarla ilişkilerinizde ve iletişim kurmada mizahı kullanır mısınız? 

Uzun süreli arkadaşlıklar/birliktelikler kurabiliyor musunuz?

İnsanlarla ilişki içinde olmak insanın doğasında vardır. Yıllardır tanıdığınız, kalıcı dostluklar kurduğunuz arkadaşlarınız var mı? Uzun süreli arkadaşlıklarda olması gereken alma/verme dengesini kurabiliyor musunuz? 

Başkalarına iyilik yapmaktan hoşlanır mısınız?

Hiçbir karşılık beklemeden, yalnız karşıdakinin gereksinim duyduğunu düşünerek ona yardımcı olur musunuz? Diğer insanların ve toplumun gelişmesi konusunda sizin de sorumluluğunuz olduğunu düşünür, elinizden geleni yapar mısınız? 

Affedebilir misiniz?

Yoksa kolay kolay hiçbir kötülüğü unutmaz mısınız? Günlük yaşamda basit olaylar nedeniyle insanların en iyi dostlarını bile kaybedebildiklerini biliyor musunuz? Kinci bir insan olduğunuz söylenebilir mi? Affetmeyi "geri adım atmak" ya da "suçlu olduğunu kabul etmek" olarak mı görüyorsunuz? 

Bu sorulara verdiğiniz yanıtları incelediğinizde hayata yeni baştan bakmaya gereksiniminiz olduğu ortaya çıktı ise kendinize "iş başına" deme zamanı geldi demektir. Göreceksiniz, çabanız hiçbir şekilde boşa gitmeyecek.


Kaynak: PATRİOT DANIŞMANLIK

Yazı için Patriot Danışmanlık Yöneticisi 
UFUK YURTSEVEN'e teşekkür ederiz.

BİR NEWYORK UYARLAMASI: SİNGAPUR







SİNGAPUR  - Yazar: Irmak Deşer
Lonely Planet tarafından 2015’de en iyi rota seçilen Singapur, dünyanın ticaret merkezi olma yolunda adım adım ilerliyor. Phuket’ten 2 saat uçuş ile geçilen Singapur Havalimanı gördüğüm en şık, en hareketli ve en temiz olanıydı. Daha iner inmez yüzünüze vuran sauna kıvamındaki yoğun nem ve sıcaklığı hissedebiliyorsunuz. İlk etapta hamam sıcaklığına katlanmak zor gelse de gün içerisinde alışabilme olasılığı artıyor.
710 km² yüzölçümü ve 5 milyon nüfusu ile bu tropikal ada, dünyanın az nüfuslu 116 ülkesinden biri.
Singapur az nüfuslu, yüksek eğitim seviyeli ve yüksek gelirli bir şehir devletidir. Süveyş kanalının açılması ile doğu batı ticaretini elinde tutarak kısa sürede zenginleşme dönemine girdi. Ki bunu şehrin mimarisinden ve halkın sosyal yaşantısından anlayabiliyorsunuz.
Şehir çok düzenli. Tüm caddeler tertemiz. Zaten yasaklar ülkesi… Sakız çiğnemek yasak. Yere çer çöp atmak yasak. Durum böyle olunca daha temiz daha düzenli bir şehri gezmek keyifli oluyor. Metro ağı inanılmaz derecede güzel ve gelişmiş. Kolaylıkla bir yerden bir yere transfer olabilirsiniz.
Şehrin simgesi Merlion heykeli. Başı aslan, gövdesi balık olan mitolojik bir kahraman

Görmeden gelmeyin:
Botanik Bahçeleri ve Ulusal Orkide Bahçesi: Clarke Quay’e 4 km mesafede bulunan bu eşsiz park, Singapur’un en yüksek tepesine inşa edilmiş içerisinde Orkide bahçeleri, botanik park, göletler, eğlence ve oyun alanları ile UNESCO Dünya Miras Listesi içerisine girmiştir.
Yaklaşık 74 hektar alana hâkim olduğundan tüm kısımları değil de sadece belli başlı bahçeleri görmek zamandan kazandıracaktır. Mutlaka görülmesi gereken yerlerden biri Orkide Bahçeleridir. 60 binden fazla orkideler ile 4 ana bölüme ayrılmıştır. Her bölüm 4 mevsime göre düzenlenmiştir. Orkidelerin bir kısmı melezleme yöntemi ile elde edilmiştir. Rengarenk orkideler sizi başka bir dünyaya götürüyor.
Giriş Ücreti: Botanik Bahçeleri ücretsiz. Orkide Bahçesi 5 Dolar.
Öğleden sonra şehrin kalbinin attığı Downtown Core bölgesine geçebilirsiniz. Meclis Binası, Victoria Tiyatro Konser Merkezi, The Arts House ve Merlion Heykeli görülecekler arasında…
ChinaTown: Turistlerin vazgeçilmez ziyaretlerini gerçekleştirdiği bu sevimli Çin mahallesi renkli dükkanları, cafeleri, tapınakları ile hoş bir görüntü ortaya koyuyor. Hediyelik eşyalarınızı buradan alabilirsiniz. Diğer yerlere göre daha ucuz.
Sentosa Adası: Yılda 20 milyon turist çeken bu tatil ve eğlence adası, Singapur’da mutlaka görülmesi gereken yerlerden biri olarak kabul ediliyor. 2 km uzunluğunda plajı, otelleri, botanik ve tema parkları, golf sahaları, oşinaryum, Universal Stüdyoları ve dahası ile gününüzü dolu dolu geçirebileceğiniz bir eğlence dünyası. Sentosa adasına gitmenin en basit ve güzel yolu otelinizden, rehberinizden yada internet sitesinden temin edebileceğiniz tur paketidir.
Tur ücreti: 80 dolar

Caddeler, alışveriş merkezleri ve gece kulüpleri

Orchard Caddesi: Merlion’dan yaklaşık 3 km mesafede bulunan bu popüler cadde; Ünlü markaların mağazaları, Cafeler, Alışveriş Merkezleri barındırmaktadır.
Ion Orchard: Orchard caddesi üzerindeki en büyük ve en ünlü alışveriş merkezi. 
Paragon: Ion Orchard’ın hemen çaprazında yer alan Paragon’da da birçok markadan alışveriş yapabilirsiniz. Ion Orchard’a göre daha uygun.
Clark Quay: Nehir  kenarına konumlanmış bu yer mutlaka akşam çıkıp tur atılması, yemek yenilmesi gereken alanlardan biri. Restoranlar, gece kulüpleri, barlar yan yana sıralanmış.
Canvas Night Club: Clark Quay’da yer alan bu gece klübü belli günlerde Dj performansları ile Singapur’un en eğlenceli partisine dönüşebiliyor. 25-30 Dolar karşılığında mekâna girebilirsiniz. Bir içki bedava !
Home Club: Eğer daha uygun rakamlı bir yerler tercih ediyorsanız Canvas Night Club’a yürüme mesafesinde yer alan Home Club’a geçebilirsiniz.13-18 dolar karşılığında mekâna girebilirsiniz. Yine bir içki bedava.
Kuşkusuz bazı Uzakdoğu ülkelerinin perde arkasındaki düzensizlikler ve çirkinliklere nispet yapar cinsten bir ülke Singapur. Karmaşa, kirlilik, huzursuzluk yok… Tam olması gerektiği gibi düzenli, temiz ve modern.
Deluxe otelleri ve casinoları, rengarenk botanik parkları, upuzun gökdelenli ticaret merkezleri ve hareketli gece eğlenceleri ile Bangkok’dan Singapur’a gelmek çölden çıkıp okyanusa girmek gibi…

Yapmadan dönmeyin:

  • Marina Bay Sands Otelini görün. Hatta imkânınız var ise tepesine çıkın.
  • Orkide bahçelerini ziyaret edin.
  • Singapore Flyer’a binin.
  • Çin mahallesinde alışveriş yapın.
  • Clark Quay’da gece yürüyüşü yapın.


14 Ocak 2018

DEVREZ VADİSİ


İnce Geliş Tuz Yolu’nun en gözde kesimi: DEVREZ VADİSİ

Yazı: TİMUR ÖZKAN

Türkiye’nin en büyük akarsuyu olan Kızılırmak’ın üç ana kolundan biri olan Devrez Çayı aynı zamanda 211 km uzunluğuyla da, Delice Çayı’ndan sonra ikinci büyük kaynağını oluşturur, Kızılırmak’ın...



Kızılırmak’a Gökırmak’la birlikte batıdan karışan iki akarsudan biri olan Devrez, Ankara’nın Kızılcahamam ilçesi sınırlarında, Köroğlu Dağlarının kuzeye bakan yamaçlarından doğar. Daha sonra Çankırı’nın Orta, Kurşunlu ve Ilgaz ilçeleri ile Kastamonu’nun Tosya ilçesini geçerek Çorum’un Kargı ilçesi sınırlarında Kızılırmak’la buluşur. İlkbaharda artan yazın azalan sularıyla değişken bir akış rejimine sahip olan Devrez, Orta’da yapılmış olan sulama işlevli Güldürcek Barajı’ndan sonra Kurşunlu’da yapım aşamasında bulunan enerji ve sulama işlevli Kızlaryolu Barajı’nın tehdidi altındadır.


Gerçek bir doğa harikası

Adının kökeni hakkında bir bilgi bulunmayan ve -kimi kaynaklarda- Hititler zamanında Dahara olarak söylendiği yazan Devrez’in yatağı vadi olarak anılsa da daha çok kanyona benzetmek mümkün. Yer yer genişleyen, yer yer de geçit vermeyecek kadar dar boğazlara dönüşen bu kanyonun dik kenarlarında pek çok, peri bacası ve doğal veya yapay mağara ile kaya mezarları ve kaya yerleşimleri bulunuyor. Ayrıca Vadi boyunca aralarında tarihi köprü ayaklarından eski su değirmeni duvarlarına kadar birçok mimari kalıntı görülebiliyor.




Öte yandan gerçek bir yaban hayatının devam ettiği Devrez’de örneğin bir yaban domuzu görmek sürpriz sayılmaz. Son tahlilde gerçek bir doğa harikası olarak tanımlayabileceğimiz Devrez Vadisi’nin fauna ve florası, özellikle ilkbahar ve sonbahar günlerinde doğaseverlerin ve fotoğrafçıların kayıtsız kalamayacakları güzel görüntüler sunar.İnce Geliş Tuz Yolu
Devrez Vadisi, İnce Geliş Tuz Yolu’nun da önemli bir bölümünü de teşkil etmektedir. Vadinin bu rota kapsamı içinde kalan kesimini yürümeye başlamadan önce kısaca İnce Geliş Tuz Yolu’nu tanıyalım.
Dünyada olduğu gibi ülkemizde de giderek daha çok ilgi gören doğa veya kültür temalı yürüyüş rotalarının en yenisi olarak tasarlanan ve etüt çalışmaları devam eden İnce Geliş Tuz Yolu, adını tarihten alıyor. Çankırı’nın 20 km kadar doğusundaki, beş bin yıllık Tuz Madeni’nden çıkarılan tuzun, geçmişte kervanlarla Karadeniz kıyısına kadar taşındığı yolun Köroğlu dağlarını aşan kesimi, yörede eskiden beri “İnce Geliş” olarak adlandırılıyor.
Söz konusu kervan yolunun -ilk etapta- Çankırı-Kurşunlu arasında kalan bölümü İnce Geliş Tuz Yolu adıyla bir kültür rotası olarak düzenlenmekte olup bu bağlamda Çankırı Tuz Madeni – Çankırı – Ildızım - Hocahasan/Hanönü – Kapaklı – Köpürlü - Mamu Köprüsü - Sumucak Köprüsü - Kurşunlu hattını takip eden ve ara bağlantılarıyla birlikte takriben 110 kilometrelik yolun uluslararası standartlarda işaretlenerek yürüyüşçülerin kullanımına açılması, devamında ise önce Karabük sınırına ve daha sonra da Bartın üzerinden Karadeniz kıyısındaki Amasra’ya kadar uzatılması öngörülüyor. Öte yandan İnce Geliş Tuz Yolu’nun; Kastamonu bölümü işaretlenen ve Çankırı-Kastamonu sınırından Ankara’ya kadar uzatılması planlanan İstiklal Yolu ile Ankara, Eskişehir, Afyon ve Kütahya illerini kapsayacak şekilde oluşturulan Frig Yolu ile de entegre edilmesi planlanıyor.
Devrez Vadisi’nin İnce Geliş Tuz Yolu kapsamı içinde kalan kesiminde yürüyüş grupları için Ankara’dan günübirlik olarak düzenlenen turlar Köpürlü - Mamu - Sumucak köprüleri arasında gerçekleştirilmekte ise de kamplı hafta sonu yürüyüşlerinde bu rotaya (Hocahasan/Hanönü çıkışlı) Kapaklı - Köprülü arası da eklenebiliyor.

Devrez Vadisi’nde Yürüyüş



Çankırı Tuz Mağarası’ndan başlayarak Çankırı il merkezi, Ildızım köyü, Hocahasan Hanönü mevkii ve Boncuklu Yaylası yoluyla geldiğimiz Kapaklı köyünden sonra Devrez’le buluşuyoruz. İnce Geliş Tuz Yolu yürüyüşümüzün bundan sonraki iki gününü Devrez boyunca sürdürdükten sonra Sumucak’ta, Devrez’den ayrılarak yürüyüşümüzü Kurşunlu’da tamamlayacağız.


Devrez’in ilkbaharda ayrı, sonbaharda ayrı güzellikler sunan doğasında başlıyoruz yürüyüşümüze. Dev bir aslan kafasını andıran kayaları gördüğümüzde Yedikapılı olarak anılan kanyonun girişine geldiğimizi anlıyoruz. Burası başlı başına bir yürüyüş rotası olduğu için bugünlük bir selamla yetiniyoruz. Devrez’e bağlanan Yedikapılı Deresi boyunca devam eden kanyonda, Bizans dönemine tarihlenen 20 kadar kaya yerleşimi ve/veya mezarı bulunuyor. (Esasen kaya yerleşimi açısından oldukça zengin olan yörede en çok kaya yerleşimi, Devrez’in gerimizde kalan kesiminde, Orta ilçesinin Sakaeli köyünde yer alıyor.)
Kapaklı’dan çıktıktan yaklaşık 4-5 saat sonra ulaştığımız Köpürlü köyüne (Köprülü adı zamanla Köpürlü olmuş) adını veren köprü kaybolmuş, mevcut karayolu köprüsü ise Kızlaryolu Barajı suyu altında kalacağı için olsa gerek oldukça mahzun görünüyor gözümüze. Devrez’in köprüleri biraz kadersiz sanki. Akşama doğru ulaşacağımız ve yakın zamandaki bir sele direnemediğini öğrendiğimiz tarihi Mamu Köprüsü’nün ayakları da hüzün veriyor, biz yürüyüşçülere...
Olağanüstü güzel doğa manzaraları arasındaki yürüyüşümüz boyunca gördüklerimiz; (mevsimine göre) akyıldız, altınyıldız, ballıbaba, çiğdem çeşitleri, Ankara karanfili vb kır çiçekleri; karamuk, böğürtlen, alıç, ahlat, kuşburnu, kızılcık, elma gibi meyveler; ökseotu, hindiba, üçdiken, su mercimeği, gibi bitkiler ile yaban domuzu, tavşan, tilki, kurt ve hatta vaşak gibi hayvanlar ve de angut, keklik, atmaca, balıkçıl, gibi yerli ve göçmen kuşlar olarak özetlenebilir.
Vadinin iyice daraldığı, artık Devrez’in geçit vermediği yerlerden ilkiyle Köpürlü’den önce karşılaşmış ve suyu yürüyerek geçerek yürüyüşümüze karşı kıyıda devam etmiştik. Benzer bir yerle bir kez daha karşılaşıyoruz. Bu defa iki seçeneğimiz var. Ya daha önce olduğu gibi botları çıkarıp suyu yürüyerek geçeceğiz ya da kanyonun üst tarafına tırmanarak devam edeceğiz. İkinciyi seçiyoruz, böylece Devrez’i yukarıdan da görüp fotoğrafladıktan sonra aynı zamanda kamp yapacağımız, Mamu’daki tarihi köprü kalıntısına geliyoruz. Burada, KUZKA (Kuzey Anadolu Kalkınma Ajansı) Belediye tarafında inşa edilen bir mesire alanı bulunuyor. (Köpürlü - Mamu arası 3-4 saat sürüyor.)
Yürüyüşümüzün bundan sonraki kesiminde zorluk derecesi biraz artıyor. Yer yer hafif/orta zorluk derecesi gösteren ve yine 3-4 saat kadar süren Mamu – Sumucak arasında Çukurca köyünü geçerek bu yürüyüşteki son, daha doğrusu sondan bir önceki durağımız olan tarihi Sumucak demiryolu köprüsüne geliyoruz. Bir Cumhuriyet eseri olan köprü Zonguldak Kara Elmas demiryolu hattının inşası esnasında yapılmış. 1935’de hizmete açılan görkemli taş köprünün biraz küçüğü de Devrez’in yan tarafındaki vadide, Devrez’le Sumucak İstasyonu arasında bulunuyor.


Kaplıcada (!) final İnce Geliş Tuz Yolu’nun bir ayrıcalığı... Hocahasan Hanönü mevkiinden Çavundur kaplıcalarına kadar tamamı 30 km kadar olup molalar hariç 6-8 saat süren Devrez Vadisi yürüyüşünün sonunda; bir iki saat yorgunluk atabileceğiniz veya konaklayabileceğiniz şifalı termal tesisler Kurşunlu’ya 10 km uzaklıktaki Çavundur Mahallesi’nde bulunuyor. Tesislerde, kaynağında 58 derece olan doğal termal su, özel bir teknikle (önce ısıtmada kullanılıyor) hiç soğuk su karıştırmadan 41 dereceye kadar soğutularak havuzlara veriliyor.
Nasıl Gidilir? Ne Yenir? Ne Alınır?
Devrez Vadisi’ne ulaşım zor değil. Ankara’ya 170 km uzaklıktaki Kurşunlu’ya Kızılcahamam, Işık Dağı yoluyla özel araçla gelinebileceği gibi AŞTİ’den her gün karşılıklı olarak iki kez düzenlenen otobüs seferlerinden yararlanılabilir. Kurşunlu’nun İstanbul’a uzaklığı 420 km olup Gerede üzerinden özel araçla veya Karadeniz otobüsleriyle ulaşılabilir. Devrez Vadisi’nin İnce Geliş Tuz Yolu kapsamındaki etabı için, bir taksiyle gidilerek ilçe merkezine 12 km uzaklıktaki Kapaklı’dan başlanabileceği gibi, yine taksiyle gidilerek 6 km uzaklıktaki Sumucak köprüsünden de başlanarak da yürünebilir. İstanbul’dan gelişte Kurşunlu’yu geçtikten 6 km sonra veya Karadeniz tarafından gelişte Kurşunlu’ya varmadan, Amcaoğlu akaryakıt istasyonunda inilerek doğrudan, Sumucak tarafından yürüyüşe başlanabilir.
Yemek için Kurşunlu’nun merkezindeki veya İstanbul’u Karadeniz’e bağlayan E80 Yolu üzerindeki tesislerden yararlanılabilir. Alışveriş ederken Çankırı’nın meşhur kaya tuzunun yanı sıra Kurşunlu’nun yöresel nokulu (bir çeşit ekmek/çörek) ve ödüllü çiçek balı da unutulmamalı.

Bir İnce Geliş Tuz Yolu Ritüeli

İnce Geliş Tuz Yolu’nu diğer kültür rotalarından ayıran en önemli özellik, tarihte de kullanılmış bir rota olması. Yüzyıllar boyunca bu yolda tuz taşıyan kervancıları anmadan, en azından bir selam göndermeden geçmeyelim diyenlere, deneyimli bir gezginden anlamlı bir öneriyle bitirelim yazımızı. Şöyle diyor Gülden Kaya; “İnce Geliş Tuz Yolu gibi bir kervan yolunda yürümenin sembolik de olsa bir ritüeli olsun, o ruhu hissedeyim derseniz, sırt çantanıza ya da bir cebinize bir kese kaya tuzu koyun. Öğle yemeği molasında, taşıdığınız bu tuzu ekin kumanyanızdaki domatesin üstüne mesela...” Başka önerileri de var Kaya’nın: “Sonbaharda yürürseniz aç gidin! Zira rota açık büfe gibi yok yok... / Mutlaka tozluk takın ki dikenler, otlar, sarmaşıklar size takılmasın! / Uzun kollu bir üst giyin. Meyve toplarken ağaç dalları ve çalılar kollarınıza imzalarını atmasınlar. ‘Yok imza alırım ben’ diyorsanız tercih sizin!  / Baton da çok işe yarıyor tavsiye ederim. Sadece dizleri korumakla kalmıyor en üst dallardaki elmaları, cevizleri kolayca indiriyor...”

Sonsöz: 
"Sofranızda tuzunuz, İnce Geliş Tuz Yolu’nda ayak iziniz eksik kalmasın..."



13 Ocak 2018

ONLARDAN BİRİ MİSİNİZ?




Tüm Zeki İnsanların Tek Ortak Özelliği: Gece Geç Saatlere Kadar Ayakta Kalmak





Amerika’da yayınlanan Psychology Today dergisine göre, zeki insanlar düşük zekalı insanlara göre daha geç saatlerde yatağa gidiyor ve uykuya dalıyor. Genç insanlar üzerinde yapılan araştırmaya göre, zeki bireyler gece saatlerini uyuyarak geçirmek konusunda daha isteksiz.
Araştırmanın sonuçları şu şekilde:
(IQ < 75)
Hafta İçi: 23:41 – 7:20
Hafta Sonu: 00:35 – 10:09
(90 < IQ < 110)
Hafta İçi: 00:10 – 7:32
Hafta Sonu: 01:13 – 10:14
(IQ > 125)
Hafta İçi: 00:29 – 7:52
Hafta Sonu: 01:44 – 11:07

1. Ay’da bir çeşit elektrik var sanki. Bir tür nabız atışı, bir enerji, Güneş’in aydınlığında bulunmayan bir şey.




Ay'da bir çeşit elektrik var sanki. Bir tür nabız atışı, bir enerji, Güneş'in aydınlığında bulunmayan bir şey.
Yüzyıllardır göz ile görülmeyen şeylerle, karanlıkta yapılan işlerle ve sisin altında kalan gizemlerle özdeşleştirildi Ay. Aslında Ay’ın ortaya çıktığı gece saatleri, vahşi kalplerin ve kaygısız ruhların zamanıdır. Ay’ın karanlık patikalarında planlar yapılır ve loş ışığında gizemler ortaya çıkar.




2. Ancak geceleri farkına varabiliyoruz gerçek arzularımızın.




Ancak geceleri farkına varabiliyoruz gerçek arzularımızın.
Aslında işte böyle zamanlarda aşık oluruz. O tüm arzusuyla bizi tüketen güçlü ve karşılıksız aşk böyle zamanlarda baş gösterir ve gün ışığındaki halinden oldukça farklı görünür.
Güneşin tepemizde olduğu zamanlarda yaşadığımız mutsuz anlarımızı hatırlarız gece saatlerinde. Gece çöktüğünde bizler şair ve filozof oluruz, kendi doğamızı keşfederiz.
Geçmişe dair pişmanlıklarımız geceleri gelir aklımıza ve böylece bizi incitmiş olan insanlara duyduğumuz nefretin de farkına varırız. Gözyaşlarına geceleri boğuluruz ve bizi teselli edecek tek şey gecenin huzuru olur.

3. Gece tutkudur, bir aşk hikayesidir ve düşüncenin zamanıdır.




Gece tutkudur, bir aşk hikayesidir ve düşüncenin zamanıdır.
Gece saatlerinde, peşin hükümsüz yıldızların altında, en hassas ve bastırılmış duygularımız çıkar ortaya. Gün boyunca yapamadığımız ve düşünemediğimiz şeylerin ortaya çıktığı eşsiz bir andır gecenin karanlığı.
Gece saatlerinde ayakta kalmayı seçen ve Ay’ın enerjisini kendine çeken insanların daha yaratıcı ve açık görüşlü olduğu konusu tartışmaya kapalı sanırım. Şu çok açık ki, erken saatlerde uykuya dalan insanlar, gecenin büyüsü içinde psikolojik ve duygusal değişimler yaşamadan hayatlarına devam ediyor.




4. Ortalama zekaya sahip insanlar toplumun öngördüğü uyku düzenini takip ederken, zekası ortalamanın üzerinde olanlar kendi uyku düzenlerini yaratıyorlar.




Ortalama zekaya sahip insanlar toplumun öngördüğü uyku düzenini takip ederken, zekası ortalamanın üzerinde olanlar kendi uyku düzenlerini yaratıyorlar.
Londra Ekonomi ve Siyasal Bilgiler Üniversitesi psikologlarından Satoshi Kanazawa’ya göre, bireylerin IQ seviyeleri ve uyuma alışkanlıkları arasında doğrudan ilişki bulunuyor. Kanazawa’nın raporuna göre, gece geç saatlere kadar ayakta kalan insanlar erken yatanlara göre daha zeki.
Bu araştırma sırasında ilk çağlardan örnekler bile inceledi ve böylece IQ – Uyku Düzeni ilişkisinin yalnızca günümüze özgü bir şey olmadığı, güneşin batması ile uyuyan ve doğması ile uyanan insanların yaşadığı dönemlerde dahi geçerli olduğu vurgulandı.

5. Zeki insanlar gece saatlerinde kendi bilinçlerine doğru bir yolculuğa çıkarlar.




Zeki insanlar gece saatlerinde kendi bilinçlerine doğru bir yolculuğa çıkarlar.
Gün içinde çevrenizdeki insanların veya yapmaktan olduğunuz işin sizi engellemesinden dolayı hayal alemine dalmak oldukça zor. Zeki insanlar gece saatlerini hayal kurarak değerlendiriyor ve zihinlerinin derinliklerine dalarak düşüncelerine odaklanıyorlar. Bu insanlar için günün en yaratıcı ve faydalı zamanı gece saatleri.
Gün içinde hepimiz bir takım rolleri oynamak zorundayız. İş yerinde, okulda veya çevrede insanların olduğu herhangi bir anda, durumun gerektirdiği şekilde davranıyoruz. Fakat gece saatlerinde yalnız kaldığımızda gerçek kimliğimizi ortaya çıkarabiliyor ve kendi kendimizi en yalın halimizle değerlendirebiliyoruz.
Zeki insanlar için gece saatleri demek kendi fikirlerine ve limitlerine meydan okumak anlamına geliyor. Herkes uykuya daldıktan sonra zihinlerinin derinliklerinde kalmış düşünceleri yüzeye çıkararak kendi bilinçlerine bir yolculuğa çıkıyor zeki insanlar.

6. Zeki insanlar düzen karşıtıdır.




Zeki insanlar düzen karşıtıdır.
Herkese en az bir kez “bu saatte ne işin var ayakta?” diye sorulmuştur mutlaka. Gece tuvalete kalkan bir annenin hala ayakta olan oğlunu/kızını gördüğü anda söyleyeceği ilk cümle budur. Buradan da anlaşılıyor ki, gece geç saatlere kadar uyanık kalmak her zaman bir tür başkaldırı olmuştur.
Psychology And Individual Differences isimli makalede yayınlanan Why The Night Owl Is More Intelligent (Gece Kuşlarının Daha Zeki Olmasının Nedeni) isimli makalede, insanların tarihi süreç içerisinde gündüzleri çalışıp geceleri uyumaya şartlandırıldığı söyleniyor.
Zeki insanlar var olan bir anlayışa/değere karşı koyuyor ve diğer insanlara göre “kendi değerlerini yaratmak ve uygulamak konusunda oldukça başarılılar.” Bir kişinin kendine has değerleri olması aslında bu kişinin yaptığı işte başarı göstereceği anlamına da geliyor.
Makalede belirtilene göre, zeki insanlar keşfetmeye ve otoriteye meydan okumaya daha yatkın. Bu insanlar zihinlerini ve algılarını genişletmek için çevrelerinde olup biteni sorguluyor ve gece saatlerini bu iş için kullanıyor.

7. Zeki insanlar diğerlerine kıyasla daha açık görüşlüdür.




Zeki insanlar diğerlerine kıyasla daha açık görüşlüdür.
Gece saatlerinde tecrübe ettiğimiz şeyler genelde gün içerisinde yapamadığımız eylemlerdir. Müzisyenler en anlamlı besteleri gece saatlerinde besteliyor ve filozoflar en etkili düşüncelere yine gece saatlerinde ulaşıyorlar.
Esquire‘a göre, gece saatleri aynı zamanda seks zamanı. Araştırmanın sonucuna göre, gece geç saatlerde yatan bireyler diğer insanlara göre daha sağlıklı ve yoğun bir cinsel hayata sahip; zeka ve açık görüşlü olmak doğru orantılı kabul ediliyor ve açık görüşlü olmak, cinselliğe karşı da daha açık ve özgür bir yaklaşımı beraberinde getiriyor.
Gecenin gizemine kapılıp geç saatlere kadar ayakta kalmayı seçen insanlar, erken uyuyan insanların asla bilemeyeceği alemlerde buluyorlar kendilerini. Bu insanlar sınırlarını test etmek ve karanlıkta kalmış gizemleri keşfetmek konularında daha istekli.

8. Zeki insanlar zamanı olabilecek en verimli şekilde kullanır.




Zeki insanlar zamanı olabilecek en verimli şekilde kullanır.
Sabahları erken uyananlar tatlının kaymağını kapabilir ama gece geç saatlere kadar ayakta kalanlar tüm tatlıyı götürüyor. Erken kalkanlar bir solucanın ıslak sokaklarda ilerlediğini görebilir fakat solucanı yuvasına girmeden önce son görenler yine gececiler oluyor.
Erken kalkmak kişinin zamanını değerlendirmesi açısından kesinlikle faydalı. Yapılan araştırmaya göre, gece geç saatlere kadar ayakta kalmak da bu konuda en az erken kalkmak kadar değerli. Bir bireyin erken yatması durumunda -sabah çok erken saatlerde kalksa bile- asla deneyimleyemeyeceği şeyler bulunmakta.
Gece saatlerinde havada tarifsiz yaşam süzülür ve kişi hemen önünde duran günün enerjisini hissedebilir. Bunun aksine, sabah saatlerinde sonsuz bir döngünün sıradan bir parçasıymış gibi hisseder insan kendini.

"Günün en güzel zamanı herkes uyuduktan sonra başlar!"

11 Ocak 2018

NİKSAR ÇİNİ

Tokat'ta kadın girişimciliğine örnek olarak gösterilen TÜLAY ATİLA; "Asla hayallerinizden vazgeçmeyin" diyor. Her şeyin bir hayalle başladığını söyleyen Tülay Atila kadın girişimciliğinin ipuçlarını KALEIDOSCOPE'ye açıkladı. 

Tokat'ın Niksar ilçesinde yaşayan Tülay Atila'nın "NİKSAR ÇİNİ" adlı atölyesinde ürettiği çiniler ABD'de yoğun ilgi görüyor. 



Videoyu izlemek için tıklayınız.

Tülay Atila ile yapılan söyleşi 
pek yakında KALEIDOSCOPE'de.