08 Aralık 2018

BİR ŞAMANDAN YAŞAMLA İLGİLİ ÖĞÜTLER


1. Yolda yürürken bulduğun bir kuş tüyünü eve getir, bir vazoya koyabilir, asabilir yada rafta bulundurabilirsin. Bu cennetten sana gelmiş güçlü bir tılsımdır. Bu tarz ruhlardan size verilen işaretleri farketmelisiniz.

2. Nehirlerden taş topla. Büyük güç ve enerjileri vardır.
3. Tüm gücünle diğer insanlara yardım etmeye çalış. Eğer mutluluk veremiyorsan en azından zarar verme.
4. Zorluklar birer formalitedir. Ciddi zorluklar, daha ciddi olsalar bile hala formaliteden ibarettir. Gökyüzü oradadır, bazen bulutlarla kapanmış olsa bile bazen biraz çaba göstererek, mesela bir uçağa binerek aynı mavi gökyüzüne ulaşmak mümkündür. Herkese barış!
5. Bir hayale ulaşmak için bazen tüm gereken bir adım atmaktır. Zorluklardan korkmayın, her zaman vardırlar ve olacaktırlar. Hepinize amaçlarınız doğrultusunda temiz yollar!
6. Ahlaki olarak önceliğiniz başka birine zarar vermemek olmalıdır. Bu prensip oldukça güçlü olmalıdır. Sadece şöyle düşünün: “Hiçbir zaman hiç kimseye zarar vermeyeceğim.”
7. Canlılar için bir mutluluk kaynağı olabilirseniz siz kendiniz en mutlu olursunuz. Ve başkalarına acı çektirirseniz siz kendiniz de acı çekersiniz. Düşünün!
8. Günde en az bir saat sessizliğe zaman ayırın. Buna en az iletişime olduğu kadar ihtiyacınız var.
9. Sevebilme yeteneği Dünya üzerindeki en önemli yetenektir. Herkesi sevmeyi öğrenin, düşmanlarınızı bile.
10. Akarsulara çöp atmayın. Asla! Suyun ruhu çok sinirlenebilir. Ruhu yatıştırmak için ekmek, süt yada para atabilirsiniz.
11. Genelde geçmişimizi “altın çağ” yada “altın günler” olarak adlandırırız. Bu bir hatadır. Hayatımızda yaşanan her an tam olarak altın çağdır.
12. Mükemmel bir din ya da inanç yoktur. Kötü bir din de yoktur. Tanrı bir tanedir. İstediğinize dua edebilirsiniz ancak şu emirleri unutmayın: dürüst yaşa, atalarına saygı göster, ve sev.
13. Eğer Dünya’yı değiştirmeyi amaçlıyorsan önce kendini değiştir. Aşkın ve keyfin enerjilerini öğren. Bunlar bir insanın kilit anlarıdır. Gülümsemek, kahkaha ve keyif almanın çok büyük güçleri vardır. Bunu bir defa öğrendikten sonra kendinize sevginin kapısını açacaksınız.
14. Oldukça güzel bir deyiş vardır: Veren eli kısıtlı görme. Eğer mümkünse zayıf ve ihtiyacı olanlara para ver. Miktarı önemli değil ancak vermiş olmak önemlidir.
15. Hayat çok kısadır. Bunu gözyaşları, kavgalar, küfür ve alkol ile çarçur etme. İyi şeyler yapabilir, çocuk yetiştirir, dinlenir ve daha fazla mutluluk verici şeyler yapabilirsiniz.
16. Eğer sevdikleriniz size suçlu olmadığınız bir şey için kızdılarsa onlara sıkıca sarılın, ve onlar yatışıncaya kadar onları bırakmayın.
17. Ruhunuzda bir sıkıntı bir tükenmişlik hissediyorsanız şarkı söyleyin. Kalbiniz hangi şarkıyı söylemek istiyorsa. Bazen o da konuşabilmek ister.
18. Her zaman hatırla: Doğru din, doğru inanç ya da en becerikli şu veya bu inancın din adamı yoktur. Tanrı birdir. Tanrı dağın tepesindedir. Farklı din ve inançlar bu tepeye ulaşmanın farklı yollarını sunarlar. Kime istersen dua et, ancak bil ki senin asıl amacın günahsız olmak değil, tanrı’ya ulaşmaktır.
19. Eğer bir şey yapmaya karar verdiysen kendinden şüphe etme. Korku seni kendinden ve doğru yoldan saptırmaya çalışacak. Çünkü bu kötülüğün ana silahıdır. Eğer ilk defada başaramadıysan ümidini kaybetme. Her küçük zafer seni daha büyüğüne yaklaştırır.
20. Hayatta çok önemli bir şeyi hatırla. Herkes hakettiğini bulur. Problemlerin ruhuna ve düşüncelerine girmesine izin verme böylelikle problemler vücuduna da ulaşamaz.
21. Hayat sana yüzünü ya da başka bir tarafını çevirmiş olabilir. Ancak sadece çok az kimse aslında hayatı çevirenin gerçekte kendisi olduğunu anlıyabilir. Diğerleri hakkındaki tüm kötü düşünceleriniz size geri dönecektir. Kıskançlık da en sonunda size geri gelecektir. Buna neden ihtiyacınız var? Sakin ve ölçülü yaşayın.
Kıskanç olmak iyi bir şey değildir ve hiç gerek de yoktur. Bu adamın büyük bir arabası varsa bu onun yüzünü daha güzel yapmayacaktır. Altın aslında kirli bir metaldir. Kıskanç olmaya ihtiyaç yoktur. Daha fazla gülümseyin ve yabancılar da size gülümseyecektir, hem de sevdikleriniz ve tüm hayatınızla beraber!
22. Size saygı gösterilmesini istiyorsanız başkalarına saygı gösterin. İyilik için iyilik, kötülük içinse bu kötülüğü yoksaymak yapılacak en doğru şeydir. Sizi kötü yapmaya çalışan biri onu yoksaydığınız için kendini gerçekte daha kötü hissedecektir.
23. İçmeyin. Hiç içmeyin! Alkol vücudu, beyni ve ruhu öldürür. Ben yıllardır içmiyorum. Eğer şamansanız veya ruhsal bir insansanız içerek bir süre sonra tüm güçlerinizi bitireceksiniz ve ruhlar sizi cezalandıracaktır. Alkol gerçekten de öldürür, aptalca şeyler yapmayın. Rahatlamak için hamama gidin, eğlence için şarkı söyleyin, iletişim ve ortak bir dil bulabilmek için çay için, ve bir kadını daha iyi tanımak için ona şeker verin!
24. Asla pişmanlık duyma! Ne olursa olsun bu ruhların isteğiyle olur ve bu her zaman en iyisidir.
25. Hayvanlara benzeyen taşları özel bir tören olmadan yerden almayın. Aksi takdirde çok ciddi bir nazara maruz kalırsınız. Eğer böyle bir taş bulduysanız ve yanınıza almak istiyorsanız bulunduğunuz yerin ruh efendisine başvurun ve ona bir teklifte bulunun, ardından bu taşı yerde beyaz bir bezle kaplayın ve böyle alın.
26. Güzel bir müziği dinleyerek kendinizi gün içerisinde aldığınız negatif enerjiden arındırırsınız. Müzik meditasyon gibidir. Sizi kendinize ve hayata geri getirebilir.
27. Kalbinizde her hangi bir baskı olmadan rahat nefes alabilmek için, ağlamayı öğrenin.
28. Eğer durum sizin çözemeyeceğiniz bir hal aldıysa ve hiçbir çıkış yoksa elinizi yukarı kaldırın. Ve elinizi sertçe aşağı indirirken “zıkkımın köküne git” deyin. Çok güzel bir deyiş vardır: Sizi yeyip yutmuş olsalar bile en azından 2 çıkış yolunuz vardır.
29. Kadınlar alışveriş yaparken ailelerinin önlerindeki günlerdeki mutluluğunu satın alırlar. Her bir taze, güzel, olgun ve güzel kokan meyve bu ailede mutlu ve sakin bir hayattır. Erkek, kendi tarafından kadına para sağlamalıdır. Böylece kadın en iyi kalitedeki ürünleri seçebilir. Yiyeceğe harcanan paradan kısan bir aile fakirleşir ve mutsuzlaşır. Bu kısıntı aslında sevdiklerinin mutluluğundan kısılır.
30. Kendinizi yanlış ya da birşey hakkında üzülüyorken bulursanız, vücudunuzu düzgün ve akıcı hareketlerle bir dans formunda hareket ettirin. Kötü enerjinizi yoluna sokup zihninizi çektiğiniz acıdan arındıracaksınız.
https://tammakale.com/2018/11/bir-samanin-hayatla-ilgili-30-ogudu/

90'LIK NİNEDEN ÖĞÜTLER


1. Hayat adil değil ama yine de güzel!

2. Hayat o kadar kısa ki, birisinden nefret ederek vakit harcama.
3. Kimse ama kimse, hayatı çok ciddiye almamalı!
4. Her gün mutlaka dışarı çık, mucizeler her yerde!
5. Her tartışmayı kazanmak zorunda değilsin.
6. Hayatı çok fazla sorgulama, harekete geç ve gerekeni şimdi yap.
7. İlk maaşından itibaren, emeklilik için para biriktirmeye başla.
8. Konu çikolata olunca, direnmek gereksizdir.
9. Geçmişinle barış ki, geleceğini zehir etmesin.
10. Çocuklarının seni ağlarken görmesinde sorun yok.
11. Hayatını, başkalarının hayatı ile kıyaslama. Hangi koşullardan geçerek buraya geldiklerini bilemezsin.
12. Eğer ilişkinin bilinmemesini istiyorsan, o ilişki içinde olmamalısın.
13.. Mutlu bir çocukluk yaşamak için hiç bir zaman geç değil. Yeniden çocukluğunu yaşamak tamamen sana bağlı ve kimse de karışamaz!
14. Hayatta neye tutku duyuyorsan peşinden gitmeli ve bu yolda ‘hayır’ı bir cevap olarak kabul etmemelisin.
15. Güzel mumlarını yak, güzel çarşaflarını ser, çeyizindeki yemek takımını kullan. Özel günleri bekleme, bugün gayet de özel!
16. Mor giymek için daha da yaşlanmayı bekleme, eksantrik olmanın tam sırası!
17. Çok kötü olaylardan sonra şöyle düşün: “5 yıl sonra bu olayın bir önemi olacak mı?”
18. Herkesi ve her yapılanı bağışla.
19. Başkalarının senin hakkında ne düşündüğünden sana ne!
20. Ne demişler, zaman her şeyin ilacı! Zaman ver.
21. Durum ne kadar iyi ya da kötü olursa olsun, değişecek.
22. Hasta olduğunda, İŞİN sana bakmayacak, arkadaşların bakacak, dostlarına zaman ayır.
23. Mucizelere inan.
24. Unutma, seni öldürmeyen şey, seni güçlü kılar.
25. En iyi şeyler henüz gerçekleşmeyenler, umudunu kaybetme.
26.Ne yapacağını bilemediğinde, birkaç derin nefes al, iyi gelecektir.
27.Güzel bir pakette ve kurdeleyle bağlı değil ama
HAYAT YİNE DE BİR HEDİYE!
Kaynak: https://tammakale.com/2018/11/90-yasindaki-bir-kadindan-ogutler/

KEŞFEDİLMEYİ BEKLEYEN 10 MUHTEŞEM KOY

Türkiye, tarihi yapıları ve doğal güzellikleriyle görülmeye değer ülkeler arasında ilk sıralarda yer alıyor. Her yıl dünyanın dört bir yanından gelen turistler tarafından ziyaret ediliyor.
Güzelliğiyle kendisine hayran bırakan ülkemiz, turistlerde yeniden ziyaret etme isteği uyandırıyor. Bunun yanı sıra yerli turistler tarafından da keşfedilmeye devam ediyor.
Peki ama Türkiye’de saklı kalmış bugüne kadar çok dikkat çekmemiş ve dolayısıyla hala keşfedilmeyi bekleyen koylar hangileri? Bu sorunun cevabı yazımızda saklı. Kim bilir belki de güzelliğini gördükten sonra bu yılki tatil rotanızı bu koylara çevirebilirsiniz.
1- BOZUKKALE
Marmaris’in Bozburun Yarımdası’ında  Karaburun’u geçtikten sonra karşımıza çıkan Bozukkale koyu,
Değirmenburnu ile Kaleburun arasında yer alan Koyu Loryma Antik Kent kalıntılarını hala koruyabilen ve tarihi yelpazesi oldukça geniş bir koydur.
Genellikle mavi tur teknelerinin demirlemeyi tercih ettiği koy, diğer koylara göre daha geniş bir alana sahiptir. Bu nedenle tarihte de önemli bir yere sahip olmuştur. Açık deniz ile birleşen tarihi görüntünün sizi mest edeceğinden şüpheniz olmasın.
2- ADRSAN
Adrasan koyu, yeni adıyla Çavuşköy, Antalya’dan Kumluca’ya yolunuz düştüğünüzde 100. Kilometrede görünmeye başlar. Yemyeşil dağların arasında uzanan koy, doğanın bize sunduğu muhteşem güzelliklerden biridir.
Akdeniz’in şahane güzelliğinin farkına varabilmek için önce bu koyu görmenizde fayda var.
Adrasan, Türkiye’nin güney ucundaki en son nokta diyebiliriz. Eğer buraya kadar yolunuz düştüyse yapmanız gereken tek şey denize kadar ulaşan çam ağaçları arasında uzanan kumsalda denizin ve güneşin tadını çıkarmak.
3- HAMSİLOS
Hamsilos, Sinop’a 17 km uzaklıkta bulunan doğa harikası bir koydur. Dünyada nadir görülen coğrafi oluşumlardan olan fiyordun Türkiyede’deki tek örneği olarak gösterilir.
Alında tam olarak bir fiyort örneği olmasa da fiyorttan çok daha güzel bir doğal güzelliğe sahiptir. Deniz adeta bir nehir gibi kıvrılarak kara parçasının içerisine girmiş ve muazzam bir görüntü sergilemektedir.
4- GİDEROS
Gideros Batı Karadeniz’de Amasra ile Sinop arasında bulunan kartpostallık bir manzaraya sahip bir koydur. Yeşil ile mavinin ahenkli dansına bembeyaz kumsallar da eklenmiş ve ortaya muhteşem bir görüntü çıkmıştır.
Yeşille maviyi bir arada görerek huzuru tam anlamıyla yaşamak istiyorsanız Kastamonu’nun Cide ilçesinde bulunan Gideros Koyu tam size göre.
5-  AKBÜK
Akbük Koyu, Muğla’ya bağlı Gökova Körfezi’nin kuzeyınde yer alan koyların en derin ve en genişidir. Özel Koruma Bölgesi kapsamında yer alan koy, doğasını bozulmadan korumuş eşşsiz güzellikte bir koydur.
Akyaka’dan hareket eden teknelerin en sık ziyaret ettikleri yerlerden biri olan Akbük Koyu, sessiz bir ortamda kafa dinlemek isteyenler için çok ideal bir bölgedir.
Orman ve deniz iç içe olduğu için denizin her rengini burada görmeniz mümkündür
6- KÖMÜR LİMANI
Kömür limanı, Saroz Körfezi’nde saklı bir cennettir. Denizin kendi kendini temizleyebilme özelliğine sahip olan bir denizi olan Saroz Körfezi’ne bakan küçük bir koydur.
Eskiden kömür taşındığı için adı Kömür Limanı olarak kalmış ve yaz aylarında kampçıların akınına uğramaktadır. Denizin berraklığı dalış meraklılarının da ilgisini çekmektedir.
7- GÖKGEMİLE
Muğla’nın Dalaman ilçesindeki Kapıdağ Yarımadası’nın batı yakasında yer alan koy, gezi tekneklerinin fazla uğramaması nedeniyle sakinliğiyle bilinir.
Ağaçlarla kaplı iki yeşil burun arasında Akdeniz’e doğru uzanır. Yalnızlığını ise sadece balıkçı tekneleriyle paylaşır.
8- SAZAK
Doğa’nın Antalya’ya hediye ettiği eşsiz güzelliklerden olan bu koy, yüksek tepelerden izlenmesi gereken eşsiz bir manzaraya sahiptir.
Mavi yolculuk kaptanları tarafından Balayı Koyu olarak adlandırılmıştır. Manzarası insana doyumsuz bir keyif veren, aynı zamanda doğal ve korunaklı bir yapısı olan Sazak Koyu, bölgenin geçmiş zamanlardan beri liman olarak kullanıldığının delili niteliğindedir.
9- DEĞİRMENBÜKÜ
Etrafı çam ormanlarıyla çevrili bu koy Gökova’nın en büyük koyu olma özelliğine sahiptir. Etrafındaki çam ormanları sebebiyle denizin rengi zümrüt yeşilini almıştır.
Marmaris’e 25 km uzaklıkta olan koy mavi turların vazgeçilmez pek çok koyuna ev sahipliği yapmaktadır.
10 ) DALYAN AŞI KOYU
keşfedilmemiş en iddialı yerlerimizden biri henüz çivi çivi üstüne çakılmamış, rantcılarımızın kulağına kurşun. Bir yerden sonra yolu karayolu olsa da gittiğinize değiyor ve iyi ki gelmişiz daha önce buraya neden gelmedik diye hayıflanıyorsunuz..
Kaynak: https://tammakale.com/2018/11/turkiyede-kesfedilmeyi-bekleyen-10-cennet-koy/

İKLİM DEĞİŞİKLİĞİNDE KRİTİK BİR NOKTADAYIZ

buzullar eriyor10Dünya iklim değişikliğinde "geri dönüşü olmayan yola girebilir"
Yeni bir araştırmaya göre, küresel sıcaklıklarda kısıtlı bir artış dünyanın geri dönülemez bir yola girmesi ve 'Sera dünya' riskinin ortaya çıkması anlamına geliyor.
Uzmanlar şu anda karbon salımını emen ormanlar, okyanuslar ve kara parçalarının, küresel sıcaklık artışı 2 dereceyi aşarsa büyük karbon kaynaklarına dönüşebileceğini söylüyor.
Kulağa düşük bütçeli bir bilim kurgu filminin senaryosu gibi gelebilir, ancak uzmanlara göre 'sera dünya' çok ciddi bir olasılık.
Araştırmacılar, çok yakında gelecek yüzyıllarda yüksek sıcaklıklara ve deniz seviyelerinin yükselmesine yol açacak eşiği aşabileceğimize inanıyor.
buzullar eriyor1
Ülkeler, karbon salımında kesinti hedeflerini tuttursalar bile "geri dönüşü olmayan bir yola" girmiş olabiliriz.
Uluslararası bir ekibin araştınmasına göre bu senaryo küresel ortalama sıcaklıkların 2 derece artmasıyla yaşanabilir.
Bir bilim dergisinde yayımlanan araştırmaya göre, önümüzdeki 10 ila 20 yıl içinde gerçekleşecek ısınma, şu anda bizi koruyan dünyanın bazı doğal güçlerini düşmanımız haline getirebilir.
Her yıl, dünyanın ormanları, okyanusları ve kara kütleleri, normalde atmosfere karışıp sıcaklıkları daha arttıracak 4,5 milyar ton karbon emiyor.
buzullar eriyor4
Uzmanların bahsettiği senaryo gerçekleşirse, dünyanın pek çok yeri olumsuz etkilenecek.
Ancak dünya ısındıkça, bu karbon kuyuları karbon kaynaklarına dönüşüp, iklim değişikliği sorununu çok daha kötüleştirebilir.
Yani, sanayi devrimi öncesi seviyelere kıyasla iki derecelik sıcaklık artışı yaşanırsa, emdiklerinden çok karbonu atmosfere salabilirler.
2015'te çeşitli ülkeler, sıcaklık artışını iki derecenin altında tutma taahüdü vermiş ve 1,5 derecenin altında tutmak için uğraşacaklarını söylemişlerdi.
Ancak araştırmacılara mevcuk karbon kesintileri yeterli olmayabilir.
buzullar eriyor3
Stockholm Direnç Merkezi'nden Prof. Johan Rockström BBC'ye yaptığı açıklamada :
"Söylediğimiz şu, iki derecelik ısınma noktasına gelirsek, kontrol mekanizmasını dünyanın kendisine vermiş oluruz. Şu anda kontrol bizde ama iki dereceyi geçersek, dünyanın çeşitli sistemlerinin dosttan düşmana dönüştüklerini görürüz. Kaderimizi dengesini kaybetmiş bir dünya sistemine teslim ederiz" dedi.
Kuzey kutbundaki buzulların erimesi, uzaya geri yansıyan güneş ışığı miktarını azaltacak.
Şu anda küresel sıcaklıklar, sanayi devrimi öncesi seviyelere göre bir derece artmış durumda ve her on yılda bir 0,17 derece daha artıyor.
Çalışmada uzmanlar 10 farklı doğal sistemi inceledi.
Şu anda bu sistemler insanlığın karbon salımı ve sıcaklık artışlarının en kötü etkilerinden kaçırmasını sağlıyor. Bunlar arasında ormanlar, kuzey kutup bölgesindeki buzullar ve okyanus yüzeyindeki metan hidratlar bulunuyor.
Kaygı, bu sistemlerden birinin dengesinin bozulup atmosfere büyük miktarlarda karbon salması ve diğerlerinin domino etkisiyle bunu takip etmesi.
buzullar eriyor7
Sera dünya senaryosu tam olarak ne?
Kısaca, iyi bir şey değil.
Araştırmaya göre, sera dünya dönemine geçiş, dünyada küresel sıcaklıkların son 1,2 milyon yılda görülmedik derecede artması demek.
Sıcaklık artışı sanayi devrimi öncesine göre 4 ila 5 derece olabilir. Buzulların erimesi nedeniyle deniz seviyeleri şimdikinden 10 ila 60 derece yüksek olabilir.
Bu durum da dünyanın bazı kesimlerinin yaşanamaz hale gelmesi demek.
Tek iyi yanı ise, ki buna iyi bir yan denilebilirse, en kötü etkilerin birkaç yüz yıl daha görülmeyecek olması. Kötü tarafı ise, başladığı takdirde artık yapacak hiçbir şeyimizin olmaması.
buzullar eriyor10
Daha önce bu riskler bilinmiyor muydu?
Uzmanlar şu ana dek doğal sistemlerin gücünü ve hassasiyetini hafife aldığımızı söylüyor.
İnsanlar, sıcaklıkların bu yüzyılın sonuna dek 3 ila 4 derece artmasının bir acil durum olacağını düşünüyordu.
Ancak bu araştırma 2 derecelik artışın, şu anda ısınmayı önleyen doğal sistemlerin bizi "geri dönülemez bir yola sokacak" büyük karbon kaynakları olacağını belirtiyor.
http://www.dunya48.com/kultur-yasam/cevre-sorunlari/31363-dunya-iklim-degisikliginde-geri-donusu-olmayan-yola-girebilir

BİLGİ YOK OLMUYOR!


trou noir1 225 

Bunlar ölü yıldızlardan arta kalan öylesine yoğun cisimler ki yakınlarındaki tüm nesneleri içlerine çekmekte, ışığı dahi dışarı salmamaktadırlar. Karadelikleri uzayda doğrudan göremiyoruz. Varlıklarını ancak yan etkileriyle, parçaladıkları ve içlerine doğru çektikleri yıldızları gözleyerek tespit edebiliyoruz.  
Karadeliklerin matematik kuramı ile uğraşmış olan İngiliz matematikçi S. Hawking bu cisimlere giren nesnelerin yok olduklarını ancak bilgilerinin yok olmadığını, Temmuz ayında Dublin’deki bir bilimsel konferansta kabul etti. Yani, karadelikler başka evrenlere açılan kapılar olmuyorlar. Yuttukları cisimlerin bilgisini şimdi olmasa bile, ilerde (parçalandıklarında) geri vereceklerine inanılıyor. Zira, Kuantum Kuramına göre bilgiyi tümüyle yok etmek mümkün değil.

Bilgi (enformasyon) bize aktarılan bir enerji olarak da görülebilir. Bu enerjiyi ya içselleştirir ve yararımıza kullanırız, veya geri yansıtarak ondan uzak da kalabiliriz. Okulda öğrenip de bir süre sonra unuttuğumuz bilgi ikinci türden, yansıttığımız, kulaktan dolma bilgidir. Bir de katılımcı olarak içselleştirdiğimiz, kendimize mal ettiğimiz bilgi vardır. Bu tür bilgi asla tümüyle yok olmaz. Bir süre küllense bile, bir süre sonra tekrar kolaylıkla kullanılır hale gelebilir. Örneğin, bisiklete binmek bilgisi asla yokolmuyor. Aradan yıllar geçse bile kısa sürede hatırlanıp kullanılır hale getirilebiliyor.
Bilgiyi içselleştirmek için ondan yararlanmak ve onunla bütünleşmek gerekir. Yani, bilginin içerdiği enerjiyi kendi enerjimiz haline getirmedikçe onunla bütünleşmiş olmayız. Biz, bilgi enerjisi ile bütünleştiğimizde ortaya ikisinin toplamı değil, ikisinin toplamından daha fazla enerji içeren bir varlık oluşmuş olur. Çünkü, o bilginin taşıdığı enerji ile kendi bilgimizin enerjisi kaynaşarak daha üst düzeyde birleşik bir enerji alanı oluştururlar. Yeni oluşan ‘bütün’ ise daha önceki parçaların bilgilerinin toplamından daha fazla bilgi içerir.
Bilgiyi ölçebilmek için söz konusu sistemin Entropi’sine bakmak gerekir. Entropi, bir sistemdeki karmaşanın ve belirsizliğin ölçüsüdür. Karmaşa ve belirsizlik ne kadar fazla ise Entropi de o kadar büyük olur. Örneğin, suyun Entropi’si buzun Entropi’sinden fazladır. Çünkü, buz içindeki su molekülleri sudaki durumlarına göre daha düzenli bir şekilde dizilmişlerdir. Buz suya göre daha az karmaşık ve moleküllerin dizilişi buzda daha bariz ve belirgindir. Düzen arttıkça Entropi de azalmaktadır. Bu bakımdan su buharının Entropi’si sudan daha fazla olması gerekir. İki veya daha fazla parçadan oluşmuş bir bütüncül sistemin Entropi’si de parçaların birbirleri ile ilişkili olmamaları durumunda Entropi’lerin toplamından ibarettir. Ancak, parçalar arasında bir bağ (bir ilişki) varsa oluşan yeni sistemin Entropi’si, ayrı ayrı Entropi’lerin toplamından daha az olur. Demek ki ortaya fazladan bilgi eklenmiştir ve bu bilgi bütüncül sistemin içselleşmiş bilgisi durumundadır.
Bilgi bir kere içselleştikten sonra artık kendi özelliğimiz haline geliyor ve her an kullanıma hazır halde bulunuyor. Bilgiden anında yararlanmak demek o bilgiyi an içinde kullanmak, yani an içinde yaşayarak ‘farkındalığı arttırmak’ demek oluyor. Bizlerin de zaten yaşamdaki en önemli görevimiz farkındalığı arttırmak ve etki-tepki çemberini kırabilmek değil midir? Farkında olmayan insan sürekli etki-tepki mekanizması içinde günlerini geçirir ve yaşamda hiçbir anlam da bulamaz.
Farkında olan insan sorumluluk almaktan çekinmez. Çünkü sorumluluk almakla gerek kendine, gerekse yaşadığı çevreye ve topluma düzenleyici katkılarda bulunur. Her düzenleyici davranış da Entropi’yi azalttığından aynı zamanda bilgiyi de arttırmış olur. Bilginin toplumda artması demek daha dengeli, huzurlu ve düzenli bir yaşam tarzının topluma hakim olması ve dolayısıyla toplum içindeki her ferdin daha mutlu olması demektir. Bizler, yaşadığımız toplumun bireyleri olarak bağımsız nesneler değiliz. Sürekli olarak çevremizle enerji alış-verişi içindeyiz. Yaşadığımız çevrenin temiz ve düzenli olması, insanların sorumlu ve bilgili olması hem kendi mutluluğumuz hem de toplumun genel refah düzeyi için son derece önemlidir.
Doğada hiçbir şeyin tek başına olmadığı ve sürekli çevresi ile etkileştiğini Kuantum Kuramı da söylüyor. Bu kurama göre gözleyen ve gözlenen ayrılmaz bir bütün oluşturuyor. Yani, sadece gözlemek olayı bile bilgiyi içselleştirmemiz için yeterli oluyor. Ama bilgi aktif hale gelmedikçe, yani yararlı bir şekilde kullanılmadıkça içimizde kalmakta devam ediyor ve etkin de olamıyor. Bilgi sahibi olmak ne kadar önemli ise, o bilgiyi hem kendi hayrımıza, hem de bütünün hayrına kullanmak da o derece önemlidir. Bilgiyi sadece kendi faydamız için kullanırsak bencil ve çıkarcı oluruz. Sadece çevremizi düşünür ve kendimizi hiçe sayarsak kendimize zarar verebilecek davranışlar içine de girebiliriz. Bu bakımdan hem kendi hayrımızı hem de bütünün hayrını düşünerek davranmak bilgimizi en yararlı ve etkin şekilde kullanmak anlamını taşır.
Bütünün hayrını düşünürken kendini karşısındakinin yerine koyabilmek, onun bakış açısı ile bütünleşmek, yani bir çeşit empati kurmak gerekmektedir. Bu yaklaşımı özellikle sorumlu bir mevkide bulunduğumuz zaman kullanabilmemiz gereklidir. Bunu da sonradan, akıl ve mantık yürüterek değil, anında ve doğal bir farkındalık içinde yapabilmek önemlidir. Bir başka şekilde “Farkında olmak, olaylara bütünsel bakabilmektir” de denilebilir. Herhangi bir eyleme girişmeden önce onun getireceği sonuçları önceden görüp değerlendirmek son derece önemlidir. Bu noktada hem bilgi, hem sezgi, hem de farkındalık devreye girmesi gerekir. Sadece yavan bilgi ile empati kuramayız. Sadece sezgi de faydalı eylem için yeterli değildir. Her üçü bir arada olduklarında ise yararlı ve hayırlı bir içsel gelişim içinde bulunma şansımız kat kat artmış olur.
Günümüzde bilgi iletişimi öylesine hızlı ve anında olmaktadır ki içsel gelişim sadece dinlerin güdümünde kalmayıp Yeniçağ biliminin de etkisiyle, yeni boyutlar kazanabilmektedir. Yeni boyuttan kasıt, alışılagelmiş düşünce kalıplarının dışına çıkarak hem kendimizi hem de çevremizi dıştan inceleyen bir gözlemci boyutuna yükselebilmektir. Bu türden bir farkındalık durumunda Kuantum kuramının sözünü ettiği ‘Tünel olayı’ gerçekleşmiş olur. Tünel olayı, aynı zamanda, yerellik varsayımının da geçerli olmadığı görüşünü kuvvetlendirmektedir. Yani, her etki mutlaka bir yerel nedene bağlı olmayabilir. Bazı etkilerin nedenleri farklı zamanlardan veya farklı uzay bölgelerinden kaynaklanabilirler. Biz onları, yerel bakış açımız içinde, tam olarak algılamakta güçlük çekebiliriz.
Ancak bazı bilimsel fikirlerin mekan bakımından bağlantılı olmayan insanlar tarafından ortaya atılışı bize yerel olmayan etkilerin varlığına işaret ediyor. Bu olgu, alınan bilginin içselleşmesi durumunda o ana kadar var olduğu bilinmeyen yeni bilgileri ortaya çıkardığı, yani bir bakıma yeni bilgilerin ortak şuur tarafından yaratıldığını gösteriyor. Bu ortak şuura ister Morfogenetik alan deyin, ister Arketip adını koyun, varabildiğimiz son nokta bizi aşan Tanrısal bir bütünselliğin var olduğudur.
Haluk BERKMEN
http://www.dunya48.com/kultur-yasam/bilim/27231-haluk-berkmen-bilgi-yok-olmuyor

SPOR YAP RUH SAĞLIĞINI KORU


Türkiye’de ve dünyada her 5 kişiden birisi herhangi bir ruhsal rahatsızlık yaşıyor. Akıl hastalıklarının önlenmesi de kalp, ciğer, böbrek gibi kronik hastalıkların önlenmesi kadar önemli. Bu kronik rahatsızlıklarda olduğu gibi ruh sağlığımızı korumak için de spor şart.

266,939 katılımcıyla yapılan yeni bir analize göre haftada 150 dakika veya daha fazla aktif olmanın depresyon riskinde %20’lik bir azalma ile ilişkili olduğu gözlemlendi.
Egzersiz yapmak bize hem kısa hem de uzun vadede birçok fayda sağlıyor. Araştırmalarda, sadece tek seferlik bir egzersizden sonra bile insanların iki gün süresince başarılarının daha yüksek olduğu gözlemlemlendi. Önceki çalışmalarda ise egzersizin, hafızayı ve bilişsel zekayı geliştirdiği gözlemlenmişti.
Spor yapmanın bu faydasının nedenine gelecek olursak, endorfin, halk tabiriyle mutluluk hormonu salgılamaktan dolayı olduğu biliniyor. Bedensel olarak aktiflik, vücudunuzun ödül mekanizmasını tetikler ve bu vesileyle spordan sonra kendinizi daha dinç ve daha özgüvenli hissedersiniz.
Eğer kendinizi fazlasıyla depresif hissediyorsanız ve eğer kronik bir sorununuz yoksa psikiyatriye gitmeden evvel bir spor yapmayı denemelisiniz, kesinlikle farkı hissedeceksiniz.
Kaynak: https://gaiadergi.com/spor-yapmak-ruhsal-hastaliklarin-riskini-azaltiyor/

YAPAY ZEKA YAŞLILARIN HİZMETİNDE


Yaşlı bir insanın bakımını yapmak, özellikle hastalık gibi özel bir durumu varsa çok zor olabiliyor. Ancak yapay zeka buna da bir çözüm getiriyor.

Sağlık hizmetlerinde yapılan teknolojik devrimler sayesinde birçok insan daha uzun ve daha sağlıklı yaşayabiliyor. Bu gerçekten iyi bir durum olsa da kaçınılmaz olarak insan ömrü uzadıkça, yaşlılar daha fazla bakıma ihtiyaç duyuyor.
Daha fazla insanın ömrü uzadıkça, sağlık sektörünün üzerindeki yük daha fazla oluyor. Örneğin, 2015’ten bu yana NHS İngiltere verileri, 2007/08 ve 2013/14 arasında 60 yaş ve üstü kişilerin artmasıyla yaşlılar daha fazla bakıma ihtiyaç duymaya başladı ve bu artış neredeyse 2/3 oranında.
Örneğin Birleşik Krallık’ta bir firma olan Cera, günlük yaşamda yardıma ihtiyaç duyan yaşlılara destek olmak için geliştirilmiş bir teknolojiyi kullanıyor. Şirketin CEO’su olan Ben Maruthappu: “Hastalara bakmak ve onlarla tam anlamıyla iletişim kurabilmek için teknolojiyi kullanıyoruz. Nerede olduklarını, ihtiyaç duydukları bakım türü gibi şeyleri daha kolay bir şekilde belirleyebiliyoruz.” 
Şirket büyümeye başladığında kaliteli ve tutarlı bir hizmeti sürdürmenin zorluğu önemli bir konu haline geliyor. Maruthappu: “Bu büyük bir sorun. Bunu yapabilmemizin yolu, ilk olarak işe sağlam elemanlar almaktır. Bu yüzden, bizimle çalışmak için başvuruda bulunan insanların yüzde 5 ila10’unu seçiyoruz, böylece bakıcıların yüksek kalitede olmasını sağlayabiliriz” dedi.
Tabi işçiler henüz bilim-kurgu filmlerindeki gibi robotlardan oluşmuyor. Cera şimdilik yalnızca yapay zeka destekli bir uygulamadan ibaret, tabii gerçek bakıcılar da bu hizmete dahil. Buna ek olarak bu yapay zekalar, bakım işçilerinin gidecekleri yere zamanında ulaşıp ulaşmadıklarını da kaydedebiliyor. Marurthappu: “Sistemimizden sonra yaşlı müşterilerimizin hastaneye yatma sayısında belirgin bir düşüş oldu.” dedi.
Kaynak: webtekno.com - https://gaiadergi.com/yapay-zekalar-yasli-bakimina-da-hizmet-ediyor/

511 GÜNDE OTOSTOPLA BULGARİSTAN'DAN HİNDİSTAN'A


Bulgaristan’dan Hindistan’a yol teperek geçirilen 511 gün

Bulgaristanlı çift Boris Kanev ve Marta Samalea, 2013 yılının eylül ayında çoğu insana imkânsız gözükebilecek bir seyahate başladılar. Çift, seyahate başlamalarının ardından gelen 511 günü Myanmar üzerinden Hindistan’a girene kadar sırt çantalarıyla otostop çekerek ve yürüyerek geçirdi. Hatta yolculukları esnasında Burma’da tanıştıkları bir kedi de yolculuklarına katılarak onlara yoldaşlık etmeye başladı.
Birlikte verdikleri bir röportajda Samalea, “İkimiz de adım adım ilerleyip, yolumuz üzerindeki tüm sınırları görüp, haritamızı gerçek yerler, insanlar, tatlar ve fotoğraflarla tamamlayarak Hindistan’a karayolu ile ulaşmak istedik. Eski bir asya haritası, kesinlik yerine de biraz hayal gücüyle yolculuk planımızı harekete geçirdik” açıklamasını yaptı.
Şaşırtıcı bir biçimde çift, yolculukları boyunca akıllı telefon da kullanmadılar. Yanlarında taşıdıkları şarj olmayan ve çalışıp çalışmadığını bile bilmedikleri eski bir Nokia telefon haricinde yolculuklarını kayıt altına almak için bir netbook ve bir dijital kameraları vardı. Kitap okumak için de bir e-kitap okuyucusu da diğer aletlerle birlikte bütün teknolojik ürünlerini oluşturuyor.
Bunların yardımıyla yolculuklarının kaydını tutmak ve çektikleri fotoğrafları yayınlamak için rovingsnails.com adında bir de seyahat blogu açmışlar.
Kanev ve Samalea’nın hikayeleri son dönemde internette virüs gibi yayılıyor. Facebook üzerinden paylaştıkları bir gönderide şu satırları yazdılar: “Tüm paylaşımlar, sevgi dolu mesajlar, tavsiye ve tüyolar için teşekkür ederiz. Son 22 ayda bizimle birlikte aylaklık eden herkese de ayrı ayrı içtenlikle teşekkür ederiz. Hindistan’a ulaşmış olmanın ani şaşkınlığı içerisindeyiz. Beş ay önce Moreh’in yalnız sınır kapısından geçebileceğimizi kim tahmin edebilirdi ki?”
Kaynak: The News Minute, Roving Snails - https://gaiadergi.com/bulgaristandan-hindistana-yol-teperek-gecirilen-511-gun/

%50 DAHA AZ PLASTİK

Dünyamız, gittikçe daha fazla tehdit altında hissederek bazı çözüm yollarına ihtiyaç duyuyor. Bu tehditlerin en önemlilerinden birisi de atıklar. Ülkeler atıklarla ilgili bilinçlilik yaratmak için çalışmalar yürütüyor ve bazı kurallar getiriyor. Çevre bilincini aşılamak için çeşitli reklam kampanyaları düzenleniyor, markalar ve tasarımcılar da konuya kayıtsız kalmayarak projeler yürütüyor. Tasarımcıların alternatif ham madde arayışları, markaların ses getiren kampanyaları ile konuya dair ilerleme kaydediliyor.
Hem Ekolojiye Hem Toplumsal Cinsiyete Duyarlı Myro
New York’lu bir tasarım stüdyosu olan Visibility de bu tehdide “Dur” demek isteyenlerden. Visibility, deodorant atığına çözüm üretmek amacıyla Myro isimli bir ürün tasarladı. Mühendisler ve tasarımcılardan oluşan uzman bir ekip yoğun çalışmalarla atık israfına engel olmak için bir sistem geliştirdi ve bu sistemin uzun süre kullanılabilir ve dayanıklı olmasına ayrıca önem verdiler. Visibility ekibi, Myro ile hem ekolojik hem de toplumsal cinsiyet konusunda bir farkındalık oluşturmayı hedeflediler, bu nedenle Myro ürünleri hem erkekler hem de kadınlar tarafından kullanılabiliyor.
Myro, standart bir deodoranttan %50 daha az plastik yaratıyor. Üretim sürecinde hiçbir zaman, hiçbir hayvan üzerinde deneme yapılmıyor. Bitki bazlı deodorant markası Myro kendisini “%100 duyarlı” yani çevreye, dünyaya, canlılara karşı hassas bir ürün olarak tanımlıyor. Üründe alüminyum ya da parabenler kullanılmıyor.
Duyarlı Parfüm Davası
Myro aslında bir deodorant davası oluşturuyor. “İyi görünmekten fazlası, iyi yapmak” anlayışıyla tasarım güzelliğinin yeterli olmayışından bahsediyor, içeriği de iyileştiriyor. Bu nedenle standart bir tek kullanımlık deodoranttan %50 oranında daha az plastik kullanan kalıcı bir enjeksiyon sisteminin içine yeniden doldurma kapsüller yerleştiriyor. Myro’nun dışındaki plastik kılıf dayanıklı ve bulaşık makinesinde yıkanabilen bir tasarıma sahip. Hacıyatmaz biçimini andıran dış yapısı deodorantın devrilip yuvarlanmasını önlüyor.
Myro kendi davasında, plastik atıkların ve deodorantlarda bulunan birçok zararlı kimyasalın yarattığı tahribata baş kaldıran bir anlayışı temsil ediyor. Myro tamamen geri dönüştürülebilen yedek deodorant kapsüllere de sahip. Kapsüller bir kadranın çevrilmesiyle özel tasarlanmış kılıfın içinde dönüyor. Kadranın dönüşü daha fazla deodorantın dağılmasına izin veriyor. Ayrıca Myro’nun beş farklı renkte kılıfı ve beş farklı koku seçeneği mevcut.
Kaynak: https://gaiadergi.com/myro-daha-az-plastik/