Bu yazımı Japonya'ya 1000 yıl başkentlik yapmış ve bunun avantajlarını da en iyi şekilde kullanmış olan KYOTO'ya ayırdım.
Osaka ve Tokyo gibi büyük şehirler ile kıyaslandığında 1,5 milyon nüfusu ile çok küçük kalan bu şehir, Japonya'da gezdiğim şehirler arasında Japon gelenek ve görenekleri ile kültürünü en iyi yansıtan bir şehir görünümünde.
İlk olarak sizlere Kiyomizu tapınağını aktarmaya çalışacağım. Bu tapınak yalnızca Kyoto'nun en ünlü eseri değil, Japonya nın da en güzel ve değerli anıt eseri.
Tapınağa kadar araçlarla çıkılmıyor. Araçtan indikten sonra yaklaşık 200 metrelik bir yolu yürüyerek kat ederek tapınağın giriş kapısına ulaşılıyor. Önemli değil, çünkü yolun iki tarafında bulunan hatıra eşyalar satan Kyoto'ya özgü geleneksel Japon evleri görülmeye değer. Sattıkları hatıra eşyaları da kaliteli. Renkli görüntüleri gidişte de dönüşte de geziye renk katıyorlar.
Tapınak kompleksinin içerisinde bulunan şelale tapınağa isim kaynağı olmuştur. Kiyumizu, temiz saf su anlamına gelmektedir. Bu bina, gerçekten son derece ilginç. Çünkü tamamen bir uçurum kenarına kurulmuş ve uçuruma doğru uzanan bir teras yapılmış. Terası ahşap desteklerle inşa etmişler. Bu destekler yapıldığından itibaren asırlardır zamana meydan okurcasına ayakta kalmışlar. Öyle ki yapıların inşasında hiç madeni çivi kullanılmamış. Tapınağın 778 yılında inşa edilmiş olduğu göz önüne alındığında geçen zaman çok uzun bir süre.
Tapınak bir orman içerisinde inşa edildiğinden tamamen ağaçlarla çevrili. Bu huzur veren ortamda sessizliğin ne kadar keyif verici olduğunun da farkına varılıyor. Toprak yolda ilerlendiğinde tapınak tam karşımıza geliyor ve etkileyici bir görüntü veriyor. Gerçekten de 139 adet ahşap direkler üzerinde ve tam bir uçurumun kenarında olması bu tapınağın dikkat çeken en önemli özelliği. Görkemli görünüşü yanında şehirle beraber orta çıkan görüntüsü de, hoş bir manzara. Bu manzaranın fotoğraflarını Japonya yı anlatan her belgede görmek mümkün. Japonya nın bir başka ünlü sembolü.
Tapınağın popüleritesini attıran diğer bir özelliği de yalnızca bu tapınağa has olan bir inanıştır. Bir rivayete göre bu terastan, yani 13 metre yükseklikten atlayarak hayatta kalan kişinin dileğinin mutlaka gerçekleşeceğine inanılırmış. Japonlar, gözü pek insanlar, 2. Dünya Savaşın daki Kamikaze uçaklarını unutmamışsınızdır sanırım. Edo döneminde 234 atlayış kaydedilmiş ve bunların % 85.4 ü hayatta kalmış. Dilekleri gerçek oldu mu bilinmez ama buna inanıp atlayan da az değil. Günümüzde bu gelenek yasaklanmıştır.
Tapınak bölgesinde 15 adet bina bulunmakta. Bunlardan bir kısmı, örneğin Jishu aşk tanrısına adanmış tapınak gibi 15 ve 17. yüzyıllardan kalma yapılar.
Tapınak içerisinde üç değişik yerden akan Otowa Şelalesi dedikleri küçük bir şelale de var Budistler sıraya girip uzun çubuklar üzerine takılı kaplarla bu sudan içiyorlar. Bu akan suların birinden içince iyi dileklerin kabul edileceğine, diğerinden içince sağlıklı bir hayat ve sonuncusundan içince uzun bir ömrün olacağına; ancak üçü birden içildiğinde kötülüğün çağırılacağına inanılıyor.
Etrafta farklı bir tanrıya adanmış küçük tapınaklar da var. Örneğin evliliğin iyi gitmesi için yapılmış olan bir tapınakta tanrıya armağan edilmiş taştan yapılmış bir çok bebek heykeli yer alıyor.
ALTIN KÖŞK TAPINAĞI, KINKAKUJI
“Taşrada çalışan Budist bir rahip olarak babam, sınırlı kelime dağarcığı ile bana bu dünyada hiçbir şeyin Kinkakuji kadar güzel olmadığını söylerdi…'' Ünlü Japon yazar Yukio Mishima, “The Temple of the Gold Pavilion'' isimli kitabında tapınağı bu sözlerle anlatıyor.
Japonya'nın Kyoto Eyaletinin Kyoto Şehrindeki, altın varaklarla kaplı bu Budist Tapınağı, mimarisi ve kusursuz bahçe düzenleme sanatı ile Japon sanatının en güzel örneklerinden birisini temsil ediyor. Adeta Japonya'nın sembolü olmuş bir tapınak.
1950 yılında fanatik bir rahip tarafından yakılan Kinkakuji tapınağı, 1955 yılında orijinaline uygun olarak tekrar inşa edilmiştir.
1994 yılında son derece etkileyici bahçesi ile birlikte hak ettiği değer göz önüne alınarak önemli kültür varlığı olarak UNESCO Dünya Mirası Listesi ne alınmıştır.
Bugün tarihi değeri, etkileyici parıldayan ve göz kamaştıran güzelliği ve muhteşem, huzur veren bahçesi ile Japonya nın görülecek önemli yerlerinden birisi konumunda olan Altın Köşk Tapınağı, Japonya da iken gezilecek yerlerin başında bulunuyor.
Nijo Kalesi, 1603 yılında Tokugawa Leyasu'nun ikametgahı olarak 1603 yılında inşa edilmiş. 1994 yılında UNESCO Dünya Kültür Mirası Listesinde yer almayı hak eden bu kale, Japon Feodal döneminden günümüze ulaşan en önemli eser olma özelliğini korumaktadır. Kale, ana savunma (Honmaru), ikinci savunma (Ninomaru) ve bunlar arasındaki bahçeler olmak üzere üç bölümden oluşmaktadır.
Sarayın bahçesi, içerisinde bulunan göletleri, birbirinden farklı ve güzel ağaçları ile son derece güzel ve insanın dinlendiren bir tasarıma sahip. Özelikle bahçeyi gezerken aldığım keyif anlatılamaz.
Kyoto nun kuzeybatısındaki Ryoanji tapınağı, Zen Budacı tapınaklar içerisinde en ünlüsü. Zen felsefesinin sadeliği ön plana çıkaran anlayışı tapınak içerisinde hemen dikkati çekiyor. Bu sadelikte on binlerce beyaz çakıl taşının yere döşenmesi ve araya on beş tane etrafına yosunlar döşenmiş küçük kayalar konulması ile tasarımlanmış bahçesi, ziyaretçilerin hemen dikkatini çeken tapınağın özelliği.
Bunun ne manaya geldiği konusunda bir bilgi yok. Bu nedenle de her türlü fikir yürütme serbestisine sahipsiniz. Ya bulutlar arasından yükselen dağ tepeleri ya da denizde yükselen adacıklar. Tamamen size kalmış bahçeye bakınca ilk aklınıza ne geliyorsa odur.
JAPON MUTFAĞI
Sokaklarda da sigara içmenin yasak olduğu Japonya da kafe ve restoran gibi yerlerde sigara içmek, serbest ama sigara içmeyenler hiç tasalanmasın o kadar güzel havalandırma sistemleri var ki hiç anlamıyorsunuz bile.
Japon mutfağı pirinç ve deniz ürünleri üzerine kurulmuş bir mutfak. Bunun yanında birçok çeşitli ve bizim ağız tadımıza uygu lezzetleri var. Hiç aç kalmazsınız. Restoranlar, yiyeceklerini canlı olarak restoran dışında bir camekanda sergiliyor. Restorana girmeden yiyecekleri pişmiş halde görüyor ve karar veriyorsunuz. Son derece güzel bir yöntem. Ben bunu çok kullandım. Hiç de pişman olmadım. Çünkü gelecek yemeği biliyordum ve sürprizle karşılaşmıyordum. Masanıza oturduğunuzda bir bardak buzlu su ve elinizi silmeniz için ıslak mendil veriliyor. Hijyene son derece önem verdiklerinden gönül rahatlığı ile yemeklerinizi yiyebilirsiniz.
Japon mutfağı denince akla ilk gelen tartışmasız “Sushi '' . Çiğ deniz ürünleri ve pirinçten yapılan bu yemek dünyada son derece ünlü olmuş bir Japon lezzeti. Ben Sushi yemem derseniz aşağıda belirtiğim yiyeceklerden bir ya da bir kaçı sizin damak tadınıza muhakkak uyacaktır.
Pirinç ve içine konan farklı malzemelerin deniz yosunu ile sarılıp, dilimlere ayrılmış hali olan “Maki '' farklı diğer bir lezzet.
“Tempura'' benim Japonya da en favori yemeğim. Nereye gidersem gideyim, ne sipariş edersem edeyim yanında muhakkak Tempura olacak. Tempura gerçekte çok hafif bir kızartma tekniği. Büyük karides, mevsim balıkları ve sebzelerin yumurta, su ve unlu karışıma bulandıktan sonra kızgın yağda kızartılmasıyla hazırlanıyor .Karidesten olanından şaşmayın. Bence en beğenerek yiyeceğiniz ve bağımlısı olacağınız son derece lezzetli yemek çeşidi.
Pirinç kümesinin üzerine deniz ürünü koyduğunuzda adı “Nigiri '' oluyor. Ben karides ve somonlusunu beğendim.
Japonların en enteresan yiyeceği, “Fugu'' balığından yapılan yemek çeşidi. Gerçekte zehirli bir balık. Yanlış pişirildiğinde insanlara ciddi zararlar verebilir. Fugu balığının şefi olabilmek, altı sene eğitimi gerektiriyor.
Tam bir kendin pişir, kendin ye tarzı olan “Şabu Şabu'' hem eğlenceli ve hem de lezzetli. Çin ve Vietnam da örneklerini gördüğümüz bir pişirme tekniği. Çok ince dilimlenmiş etleri, içerisinde farklı sebzelerin olduğu kaynayan suya batırıp çok az bekletiyorsunuz ve haşlanan eti, yanında gelen soya sosu gibi farklı soslarla beraber yiyorsunuz.
Ben artık Sushi yemem derseniz, “Basashi'' deneyin. Belki beğenirsiniz. Çiğ at eti. Size kalmış.
Sabah, öğlen ve akşam yemeklerinde yan yemek olarak “Miso çorbası '' gelir. Miso, ezilmiş soya fasulyesi macununun sıcak su ile karıştırılması ile hazırlanıyor.
Çeşitli çiğ balıklardan hazırlanan yemeğe, “Sahimi'' adı verilmektedir. Genelde soya sosu ve wasabi karıştırılıp hazırlanan sosa batırılarak yenir.
“Sukiyaki'', ince kesilmiş etin çeşitli sebzeler, tofu ve pirinç şehriyesi ile bir arada pişirilmesiyle hemen servis masasının üzerinde hazırlanır.
“Kaiseki Ryori '', Japon mutfağının en zarif damak tatlarından birisi kabul edilir. Yemekler genelde, sebze ve balık ile yapılır. Çeşnilerin temelini deniz yosunu ve mantarlar oluşturur ve en önemli özelliği tatlarının sadeliğidir.
“Soba'' ve “Udon'', Japon eriştesinin iki çeşididir. Soba karabuğday unundan, Udon ise buğday unundan yapılır. Genellikle çorba içinde ya da sosa batırılmış olarak servisi yapılan soba ve udonun bunların dışında birbirinden leziz yüzlerce farklı sunum şekli mevcuttur.
İçki denince akla Japon sakesi, yani pirinç şarabı geliyor. Pirinç ve su ile mayalanan sake, eski zamanlardan beri Japonların geleneksel alkollü içeceği olmuştur. Sıcak içilebildiği için, “hisleri'' daha çabuk açığa vurur ve kış aylarında insanın içini ısıtır. Soğuk içildiğinde ise, iyi bir sakenin tadı iyi kalitede bir şarabınkine çok benzer.
Afiyet olsun.
Yazı ve Fotoğraf: OLAY SALCAN / Leyleğin Güncesi
Yazı ve Fotoğraf: OLAY SALCAN / Leyleğin Güncesi
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder