11 Ekim 2018

FRANSA'NIN EFSANE ŞATOLARI

CHENONCEAU ŞATOSU

Seyrettiğimiz birçok filimde, okuduğumuz birçok romanda şatoları tüm detayları görmüşüzdür. Bu nedenle de şato kelimesine aşinayızdır. Hatta günlük konuşmalarımıza da girmiştir. Baktığımızda hoşumuza giden bir evi tanımlamak için “Şato gibi ev” ifadesini rahatlıkla kullanırız. Bu ifade ile de karşımızdaki ne dediğimizi anlar. Çünkü asalet, zenginlik, büyüklük, görkem ve israfı anlatır. 

Tüm bu filimler de seyrettiğimiz muhteşem görünüşlü bu şatoların tamamına yakını, Avrupa’dadır. Çünkü Ortaçağ’ın Avrupası’nda Fransa dahil birçok Avrupa ülkesinde yüzlerce irili ufaklı şato inşa edilmiştir. İlk başlarda masumane olarak düşmanlardan korunmak için savunma maksadıyla kral ve derebeyleri tarafından yapılan bu şatolar, savaş teknolojilerinin değişmesi ile yeteneklerini yitirmişlerdir. Ancak insanoğlunun egosunun öne çıkması ile ve kral ile derebeylerin sahip oldukları güç, kudret ve zenginliğin göstergesi olarak daha ziyade ikamet ve saray olarak kullanılmak maksadıyla inşa edilemeye devam edilmişlerdir. İnsanoğlu ortaçağda elde ettiği bu dürtünün etkisi altında bu çağda da bu gibi binaları inşa etmeye devam etmektedir. 
Fransa, Avrupa’da şatolar bakımından en zengin olan ülkelerin başında gelmektedir. Özellikle Loire Vadisi, şatoların yoğunluk kazandığı son derece güzel doğal yapısı, uygun iklim koşulları ve avlanma alanları ile dikkat çekici bir bölge. Bu bölgeye yaklaşık 200 adet şato inşa edilmesinin nedenin, bölgenin yaşam şartlarının uygun olmasından ve yorucu şehir hayatından uzaklaşarak rahat ve sükunu bulmaktan kaynaklandığı bir gerçektir. 


Fransa’ya gelen turistler için de bir cazibe merkezi olan Loire Vadisi’nde bulunan şatoları gezenler, şatoların büyülü atmosferinde burada yaşayan ve yaşananların hikayelerini dinlerken kendilerini bambaşka bir dünyada hissediyorlar. Ayakta kalanların bugün çoğu müze ve otel olarak kullanılan şatolar geçmişten geleceğe tarihi taşıyan önemli anıtlar. 
Ben, Loire Vadisinde gezerken Leonardo Da Vinci’nin Fransa’da yaşadığı sırada ikamet ettiği Clos Luce Şatosu, Leonardo Da Vinci’nin mezarının bulunduğu Amboise Şatosu, Hanımlar adı ile de anılan Chenonceau Şatosu, vadinin en görkemli ve büyük şatosu olan Chambord Şatosu, Ten Ten’in hikayelerinde geçen Cheverny Şatosu ile göz alıcı bahçeleri ile ünlü Villandry Şatosu’nu gezmek fırsatını buldum. 
Bu yazımda, sizlere yalnızca Hanımlar Şatosu da (La Chateau des Dames) diye adlandırılan Chenonceau Şatosu’ndan söz edeceğim.







Chenonceau Şatosu’nun giriş kapısından girdikten sonra ziyaretçilerin şatoya ulaşabilmeleri için uzunca, iki taraflı çınar ağaçları çevrili, sanki bir ağaç tüneli gibi yolu yürümeleri gerekiyor. Bu yolu yürürken zamanında soyluların şatafatlı arabalarının içerisinde, gösterişli kostümleriyle renkli balolara ve ziyafetlere katılmalarını hayal etmemek mümkün değil. Halka ise yalnızca dedikodusu kalıyordur. 
Şato, Cher nehri üzerinde ve nehrin iki yakasını birleştirecek şekilde inşa edilmiş. Sanki bir köprünün üzerine oturtulmuş görüntüsü veriyor. Ancak bu görüntü de, şatoya bambaşka bir hava ve farklılık katmış.





Şatonun geçmişi, 11. yüzyıla kadar geri gidiyor. 13. yüzyıla gelindiğinde Marques ailesi tarafından bir yel değirmeni olarak satın alınan şato, yapılan tadilatlarla etrafı hendekle çevrili bir kale haline getirilir. 






Fransa Kralı VIII. Charles, bu kaleyi 1513 yılında satın alır. Charles VIII, kalenin yeniden inşa edilmesi sorumluluğunu Maliye Bakanı Thomas Bohier’e verir. Kalenin inşaatı için zaman bulamayan Bohier, inşaatın sorumluluğunu karısına devreder. Şatoya ilk kadın eli değmesi de böylece başlamış olur. Kadın eli değince de binanın tasarımı değişir ve ilavelerle ortaya Rönesans tarzında anıtsal bina çıkar.






Thomas Bohier, Kral VIII. Charles, XII. Louis ve I. François’in maliye bakanlığını yapmış bir bakan olmasına rağmen karısının kale için yaptığı harcamaları karşılayamaz duruma düştüğünden hazineden borç alır, ama borçlarını da ödeyemeyecek hale gelir. Bu kadar büyük masraflar yapılmasına rağmen kale, hala Cher nehrinin sadece bir kıyısında konumlandırılmış vaziyette olup diğer kıyısına olan birleşme henüz inşa edilmemiştir. 
Borçlarını ödeyemeyecek hale gelen Bohier’in imdadına Kral I. François yetişir. Bu gösterişli binanın etkisinde kalan kral, Maliye Bakanının borçlarına karşılık bu binayı alır ve ölünce de bina Kral II. Henri’ye geçer. O da metresi Diane de Poitiers’e hediye eder. Poitiers zamanında ek binalarla kale genişletilir. Karşı kıyıya bağlantı yapılır. Altından gürül gürül akan nehrin üzerinde yaşanan muhteşem bir şato haline getirilir. Bahçeler yeniden düzenlenerek bu günkü hayranlıkla baktığımız güzelliğe kavuşturulur. 
Bu arada II. Henri, Floransa Kralı Lorenzo Medici’nin kızı Catherine de Medici ile evlenir, ama Diane de Poitiers, şatoda oturmaya ve II.Henri ile ilişkisine devam eder. Ta ki II. Henri ölünceye kadar. II. Henri’nin ölümü ile birlikte Catherine, Diane’yi başka bir şatoya gönderir ve kendisi buraya yerleşir. Kraliçe, hemen köprünün üzerine bir güç gösterisi olarak Diane’ye nazire yaparcasına galeri de inşa ettirerek imzasını atar. 60 metre uzunluğunda ve 6 metre genişliğinde olan bu galeri, gün ışığında iki taraflı 18 adet pencere ile aydınlatılmaktadır.


Şatonun tarihinden bu kadar bahsettikten sonra biraz da şatoyu gezelim. Ağaçlık yolu tamamlayıp şatonun bulunduğu alana girdiğimizde şato hemen yanlamasına karşımıza çıkıyor. Sağ tarafımızda Catherine de Medici’nin, solumuzda ise Diane de Poitiers’in yaptırdıkları bahçeleri görmek mümkün. Şatoya girmeden önce görülen kule Margues Kulesi adını taşımaktadır.






Bir müze görünümünde olan şatoda en çok merak edilen Medici ile Poitiers’in odaları. Medici’nin odasında kendisinin portresi ile şöminenin üzerinde Kral Henri’nin “H”si ile Catherine’nin “C” harflerinden oluşan sembol duruyor. Ancak meraklı gözlerden kaçmayan Diane’nin “D”sini de kapsayan üçlü sembol, hala kapının üzerinde. Bu sembolü yaşanan üçlü ilişkinin mührü gibi şatonun birçok yerinde görmek mümkün. Fransa tarihine geçmiş bu amblemle kral, evlenmesine rağmen terk edemediği ve büyük bir aşk yaşadığı Diane’yı da gelecekte hatırlanması maksadıyla burada ölümsüzleştirmiştir. 



Catherine’nin yatak odası Diane burada kaldığı sürece onunmuş, ama Catherine gelince bu odaya el koyar ve kendine göre de tadilat yaptırır. En önemlisi kral ve kendisinin isimlerinin baş harflerinden oluşan amblemi yaptırmış ama, üçünün baş harflerinden oluşan amblemi kaldıramamış.




Şatoda en değişik odalardan birisi Medici’nin oğlu III. Henri ile evlenen Louise de Lorraine ait. Kocasının ölümünden sonra hayata küsüp kendisini bu şatoya kapatarak yas içerisinde yaşamaya devam eder. Karanlık ve kasvetli havası ile oda, Louise’nin kocasının ölümünden sonraki ruh halini ve yaşamını çok iyi yansıtmaktadır. 
Ziyaretçilerin en çok ilgisini çeken bölümlerden birisi de, Muhafız Odası. Burası kraliyet ailesinin güvenliğini sağlamak maksadıyla görevli muhafızlar tarafından kullanılmaktadır.
Geldik IV. Henri’ye. “Peki bu Henri de nereden çıktı?” diye sorabilirsiniz. Henri, Catherine De Medici’nin kızı Margaret’in kocası. Bu şatoyu satın alır. Ancak karısı için değil, metresi Gabrieelle d’Estres için. Ben, burada ikisi arasındaki ilişki ne zaman başlamış, ne zaman sona ermiş gibi dedikodulara yer vermiyorum. Bu şatoya neden Hanımlar Şatosu dendiğinin nedenlerini aktarmaya çalışıyorum. İşte bir neden daha.
Şanslı kadınlar bitmiyor. 1733 yılında vergi toplayıcısı olan Cladue Dupin, eşi Madan Dupin’e hediye olarak şatoyu satın alıyor. Jean Jacques Rousseau ile sohbetlerin yapıldığı ve Voltaire, Montesquieu gibi o dönemin filozoflarının ağırlandığı şato bir cazibe merkezi oluyor. Madam Dupin devrim döneminde şatonun zarar görmemesi için büyük bir çaba sarf eder ve bunda da başarılı olur. 
Şatoda XIV. Louise’nin 14 Temmuz 1650 tarihinde şatoya yaptığı ziyaret anısına son derece gösterişli olarak döşenmiş bir oda da bulunmaktadır. Odada asılı olarak bulunan yağlıboya portresinin çerçevesi emin olun odadaki her şeyden daha göz alıcı.





Chenonceau Şatosu, Cher nehrinin iki kıyısını birleştirilerek inşa edilen muhteşem görünüşlü yapısı; Cher nehrine düşen yansımaları, kadınları, yaşanan aşk, entrika, rekabet, ihanetleri; gösterişli bahçeleri; dedikoduları, hikayeleri, Catherine de Medici’nin nehir üzerine inşa ettirdiği galeride yapılan maskeli baloları ile Fransa’da önemli bir yer işgal etmektedir.





Ayrıca Fransa tarihinin vazgeçilmezlerinden olmuş II. Henri’nin “H”si, Catherine’nin “C”si ve Diane’nin “D”sinden oluşan sembol, şatoyu daha da özel yapmaktadır.
Basit bir değirmen olarak macerasına başlayan şato, burada yaşayan ünlü ve etkili kadınlar sayesinde sonunda bakmaktan keyif alınan, hikayeleri dinlendikçe daha çok cazip hale gelen, muhteşem bir anıt yapı haline gelmiş. 
Bu şatoyu diğerlerinden çekici, cazip, farklı ve özel yapan, sahiplerinin güçlü, güzel ve büyülü hanımlar olması ve bu hanımların da bu şatoya diğerlerinden farklı ve ince katkılarıdır. Chenonceau Şatosu isminin yanında Hanımlar Şatosu (La Chateau des Dames) diye anılmasının ve ünlü olmasının nedeni de bu olsa gerek.
Bana göre Loire Vadisi’nde öne çıkan bu şato, öncelikle görülmeye değer. 


Hoşça kalınız.
Yazı ve Fotoğraf: OLAY SALCAN

Kaynak: Olay Salcan - http://leyleginguncesi.blogspot.com/2018/07/fransa-satolar-chenonceau-satosu.html

Hiç yorum yok: