21 Kasım 2019

HAYAL KURMAK VE ÖZGÜR OLMAK - Ali Akurgal

ALİ AKURGAL
Yeniliğe giden yolun başlangıç noktası hayal kurmak. Hayal kuramıyorsanız, başkasının hayalleri ile “idare etmeniz” gerekiyor. Ülkemizde, hayal kurma alışkanlığını giderek kaybediyoruz. Eğitim sistemimiz, bize “sorunlarımıza hangi çözümlerin çare olacağını giderek daha fazla gösteren” bir şekle dönüşüyor. Böyle yetişmiş kişi, çözümü ezberletilmemiş bir sorunla karşılaşınca kendisi çözüm üretemiyor.
İşin başı eğitim diyoruz ya, ne tür bir eğitim derseniz, insanların sorunları için kendi çözümlerini hayal etmelerini ve hayal ettiklerini hayata geçirmeleri için gerekli bilgi ve öğrenme altyapısını sağlayan bir eğitim. Bu da yeterli değil, kişinin hayal kurması, toplumun ya da devletin baskısı ile kısıtlanıyorsa, gene bir yere varamıyorsunuz. Tam özgürlük gerek. Hiçbir fikrin “zararlı” olarak nitelenmediği bir çevre gerek.
Hayal etmekte sınır olmamalı. Ama, gerçekleştirilebilir, ayakları, en azından birkaç tanesi yere basan hayaller kurmalısınız. Hayatımıza giren birçok yenilik, bilim-kurgu filmlerinde hayal edilerek başladı. Star Trek (Uzay Yolu) dizisinde üst düzey mürettebatın gemi ile iletişim kurduğu “cep telefonları” günümüzde o dizide hayal edilenin çok ötesinde yeteneklerle cebimizde. GSM yalnızca çeyrek asırdır kullanımda. Ama hemen hepimiz, sanki atalarımız bile cep telefonu kullanırmış gibi onu benimsemiş durumdayız. Demek bunu hayal edenler güçlü ve gerçekçi bir hayal süreci yaşamışlar.
GSM, AB’de yönlendirici gücün “Avrupa’nın bir ucundan diğerine kesintisiz iletişim sağlayacak bir hücresel sistem” tanımı ile ayakları ciddi biçimde yere basan bir hayal olarak başladı. Öyle bir başarıya ulaştı ki, bırakın Avrupa’yı, dünyanın her yerinde kesintisiz çalışıyor. Burada teknolojik yenilik kadar, işletme yöntemindeki yeniliğin de (rakiplerin işbirliği) payı var. Üzerine, GSM telefonların ABD’deki benzerlerine göre daha küçük ve hafif olması da eklenince başarı geldi.
Demek ki: “Hayal edeceğiz”, “Özgür olacağız”.
Ufukları zorlayalım: Gelecekte şehir içi ulaşım
Ne yazık ki, şehirlerimizi planlı biçimde kuramıyoruz. İnsanlar kuralsız olarak yerleşiyorlar, onlara medeniyet (yol, su, elektrik, belediye hizmetleri gaz ve iletişim) sonradan sağlanıyor. Ulaşım en son ele alınıyor. Toplu taşıma olanakları keşke yeterli olarak her noktaya ulaşsa, şehir içinde araç kullanmaya hiç gerek kalmasa. Ama günümüzdeki şehirleşme yapısı ve ulaşım mantığı çerçevesinde olmuyor. Üstelik, şehir içini çözseniz bile, şehir dışına çıktığınızda bir araç kullanmanız, dahası, onu evinize yakın bir yerde tutmanız gerekiyor.
Hayal kurmadan bir “yenilik” yapılamıyor, gelişmiş ülkelerde dile getirilen ama yakın zamanda uygulama olanağı pek olmayan, bilim-kurgu filmlerindeki fantezilerden öteye geçemeyen çözümlere bakalım: İBB’nin Sahilyolu’nda kiralık bisiklet bulundurması gibi, tek kişilik, iki kişilik, çok kişilik taşıt araçlarının bir elektronik çağrı ile kapınıza geleceği; sizi istediğiniz yere şoförsüz olarak götüreceği kişisel ulaşım sistemi yakın zamanda pek mümkün görünmüyor. Olsa, şoförsüz olduklarından tampon tampona yol alabilecek, böylece yolu en verimli şekilde kullanacaklar.
Ama, şehir içinde elektrikli araçların yaygınlaşması, hattâ belediyelerin şehrin hava kalitesini korumak için elektrikli araçları zorunlu tutması gündeme geliyor. Bu araçları “yolda giderken temassız şarj etme” düşüncesi de yer etmeye başladı. Enerjili alan dışına çıkınca da, aküden yola devam. Enerjisi ile yola “bağımlı” olan bu araçlar, gideceği yere doğru izleyeceği yolu en kısa süreli kılmak için de bir trafik yönetim sistemi tarafından yönlendirilecek. Teknolojik darboğazlar enerjinin depolanması ve aktarımı. Günümüzde, benzinliğe gittiğinizde deponuza 2 dakikada 50 litre yakıt dolduruyorlar ve siz bununla 700km yol gidebiliyorsunuz. Buna yakın bir çözüm gerek.
ALİ AKURGAL