Uygarlık tanımı günümüzde çağdaş olmakla örtüşen bir toplumsal niteliktir. Meksikalı ‘Biz Aztek uygarıyız, Çinli ‘Biz Han Çağı uygarıyız’, Avrupalı ‘Biz Rönesans uygarıyız’, Türkler ‘Biz Türk ya da Osmanlı uygarıyız’ derlerse arkalarına bir kuyruk takmaları gerekir.
Fakat uygarlık kavramının bugün kitaplarda okuya geldiğimiz tanımlarla bir ilişkisi kalmadığına dikkat etmek gerek. Geçmiş uygarlıklar deyimi, kültürel gelişmeleri bir ölçüde değişik coğrafi koşullarda, birbirleri ile yoğun bir iletişim içinde olmayan toplumların özgün gelişmeleri, insanlığın ortak kazanımlarına katkısı anlamına geliyor. Bunlar zamanla birbirlerini de etkilemişlerdir.
Günümüzde dünyanın her köşesi için ortak, tek bir uygarlık var. Bu dünyanın ekonomik sisteminin, teknolojisinin aynı verileri kullanmasından, ve iletişimin dünyayı birleştirmesinden kaynaklanıyor.
Dünyanın nüfusunun birkaç yüz milyonu bulmadığı çağlarda, insanlar birbirlerinden hiç haberdar olmadıkları, tesadüfi iletişimlerle birbirlerinden hikaye gibi söz ettikleri, büyük çoğunluğun göçer olduğu, kentlerin söz konusu olmadığı dönemlerde ‘medeniyet ‘ yani uygarlık da yoktu. Kentlerle birlikte, Hindistan’da İndus Bölgesinde Mohencodaro; Mezopotamya’da Ur, Mısır’da Menfis gibi, kent dediğimiz yerleşmelerde ortak yaşam gereği oluşan düzene uygarlık dendi.
Toplumların örgütlenmesi, fiziksel çevrenin yaratılması, insanın kendini doğal yapıdan ayıran bir kimlik göstermesi bağlamında uygarlık özel bir kavram oldu. İnsanların kendi varlıklarının doğadan, akıl nedeni ile farklı olduğu bilincine vararak bu gelişmeye ‘uygarlık’ demeleri çok eski değil. Fakat her izole kültüre uygarlık denmesi de anlamsızdır. Birbirleriyle etkileşim içinde olmayan kültür ceplerine ‘uygarlık’ demenin ne anlamı var, ne de dünyayı daha iyi anlamağa hizmet eder.
Etkisi günümüze kadar gelen çok uygarlık yok. Onların ürünleri de genelde arkeolojik kalıntılar. Maya, Aztek, İnka uygarlıkları konusunda ne kadar ayrıntılı bilgi edinseniz, onların yeri geçmişte kalacaktır. Doğu Asya’da Çin uygarlığı, Güney Asya’da Hint uygarlığı, Ortadoğuda Mezopotamya, Kuzey Afrika’da Mısır uygarlıkları, Anadolu’da birbirlerini izleyen katmanlar, Ege’de Yunan uygarlığı, bizim oturduğumuz toprakların alt tarihi katmanlarıdır.
Aztek, Maya, İnka uygarlıkları sıradan insanın bildiği konular değil. Bir iki ad anımsayanın kendini bilgili sanması zavallı bir övüntüdür.
4 uygarlık ocağı
Yok olmuş bu tarihi gelişmelerin dışında, kimliklerini hala sürdüren ve değişik yoğunluklarla evrensel içerikleri olan dört uygarlık ocağı var: Çin, Hint, Yunan ve yaygın monoteist üç Yakındoğu dininin birbirinin içinden çıkmış evrensel serüvenleri.
Bunlar çağdaş dönemin uygarlık bileşenleridir. Çünkü etkileri güncel yaşamımızda sürüyor. Fakat bunlara mensup olan insanların uygar olması gerekmiyor. Afrikalı, Kızılderili, Çinli, Arap Hıristiyan, Müslüman, Yahudi olabilirler. Fakat içinde yaşadıkları ortamların mensupları ve temsicileridir.
Amerika’da yaşayan Afrikalı ile Arap bedevisinin ilişkileri dinle tanımlanmaz. Amerikalıdırlar. Anadolu köylüsünün dindarlığı İslam uygarlığı anlamına gelmez. Onun için Müslümanlık, namaz kılmak, oruç tutmaktır. Okumamış köylü İslam uygarlığı hakkında bir şey bilmez. Muhammed İslam’ı halka anlattığı sırada Mekke’de okuma yazma bilen, Balazuri’ye göre, sadece 17 kişi varmış. Peygamber de bunların arasında değildi. İslam uygarlığı ürünlerini Hazreti Muhammed’den sonra vermiş. Hadislerin büyük çoğunluğu ‘sahih’ değildir.
Uygarlık tanımı bugünden başlar
Onun için uygarlık tanımı dünden değil, bugünden başlar. Bunların gerçekten en büyüğü ve süreklisi Çin uygarlığıdır. Kanımca modern Çinlinin yaşamına da bir şey katıyor. Amerikalı Lin Yutang’ın ‘Yaşamın Önemi’ adlı kitabını okuduğum zaman bunu görmüştüm. Ben de Lao Tzu’nun Tao Te Ching’ini Türkçeye çevirerek tanımladığım şeye katkıda bulundum.
Bugün egemen olan tek bir çağdaş uygarlık düşüncesidir. Günümüz uygarlığı çağdaş insan düşüncesinin ve duyarlığının yaşam, doğa ve evren bağlamında ulaştığı düzeydir. Paris’te yaşayan Hıristiyan, Müslüman, Yahudi, Çingene aynı uygarlığın mensuplarıdır. Kuşkusuz bu tanım “herkes çağdaş uygardır, ya da uygardır” anlamına gelmez.
İnsanlık hiçbir çağında homojen davranışlara sahip olmadı. İnsanlar da eşit değildir. Fakat insan ortak yaşamın koşullarına uymak zorundadır. Yine de, Brezilya’nın tropik ormanlarının yerlileri, Rio de Janeiro ya da Sao Paulo’nun insanları ile aynı değildir. Taoizm’i de, İslamı da bilmezler. Mercedes’leri de yok. Uygarlık kategorisine girmezler.
Mersedesli ile Beethoven dinleyen
Fakat Mercedes arabasında gözü kara dolaşan bir sergerde ile, Beethoven’in Dokuzuncu Senfonisinin sonunda koro dinlerken kendini aşan adam arasında uygarlık açısından bir ilişki yoktur. Günümüzde uygarlığın ilk aşamalarında yaşayan milyarlar var. Bu da çağımızın utancı olmalıdır.
Uygarlık dediğimiz, yücelmiş bir düşünce, duyarlık ve üretme çabası, insanların binlerce yıl süren serüvenlerinden sonra, bugün bilim, sanat, felsefe ve teknolojide geçmiş zamanlarla karşılaştırılamayacak bir yaşam ortamı yaratmıştır. Bu ortamın öğeleri her tür İnsan grubuna ulaşabilir. Bunların arasında toplumun her sınıfından insan olur.
Orta halli bir memur, orkestrada flüt çalan bir müzisyen, bir öğretmen, bazen bir büyük patron, bir düşünür, bir yazar, belki bir politikacı uygarlık temsil eden bir düzeye yükselmiş olabilir. Fakat çağdaş sanayinin ürettiği araçları kullandığı; otomobili, yatı, çamaşır makinesi olduğu için kimse uygar olmuyor. Uygarlığın öğeleri, bu günün sınırsız iletişim dünyasında herkese sunuluyor. Fakat vitrinlerdeki eşyalar, uygarlığı tanımlamaz.
Hepimiz çağdaş araçlarla çalışıyoruz. Fakat aynı amaçlarla çalışmıyoruz. Çağdaş teknolojinin sağladığı konforu istiyoruz. Fakat insan düşüncesinin ulaştığı yüksek uygarlık düzeyinin altında yaşıyoruz.
Tarihte de eşitsizlik doğaldı. İnsan eşit olarak yaratılmıyor. Eşit koşullarda yaşamıyor. Bunun zenginlik ve fakirlikle de ilişkisi sınırlı. İletişim çağı insanların çağdaş dünya bağlamında bilinçlenmesine büyük bir hız kazandırdı Çinde 50 000 000 klasik piyano öğrencisinin varlığı bu homojenleşmenin varlığını kanıtlıyor.
Yaratıkların en canavarı
Öte yandan bu gelişmenin arkasında, insanın, yaratıkların en canavarı olduğu, ve insan aklının iyiyi ve doğruyu olduğu kadar kötüyü ve yanlışı da üreten bir mekanizma olduğu gerçeği de var.
Binlerce yıl önce Aristo’yu yaratan insan toplumu, bugün Putin ve Trump’ı ve benzerlerini de yaratıyor. Daha önce de yaratmıştı. Bilim adamları insanlığın kaotik yapısının akıllı yapısından daha güçlü olduğunu ve kendi yaşamını tehlikeye soktuğunu söylüyorlar.
En eski uygarlığı kuran Çinliler yaşamın Kaos (yang) ile Düzen (Yin) arasındaki dengenin varlığına bağlı olduğunu söylemişlerdi.
Yin dişi düzeni, Yang erkek kaos’u simgeler. Düzen ve Kaos birbirlerini yok etmezler. Kötünün olduğu yerde iyi, iyinin olduğu yerde de kötü vardır.
Tanrının cahil kulları, yüzlerce yıl süren sultan kulluğundan sonra, paranın kulu olarak, kendilerine ait olmayan bir dünyanın demokratik sokaklarında, egzoz koklayarak birbirlerini doğruyorlar.
Çağdaş oldular!
DOĞAN KUBAN
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder