14 Ocak 2019

DİJİTAL MÜZE ANKARA'DA


Dijital müze, 3D baskı ve sanal gerçeklik atölyeleri Ankara Fransız Kültür Merkezinde!

Eylül ayından bu yana devam eden Küçük Çılgınlık dijital müze ve 3 boyutlu atölyeler yoğun ilgi üzerine Ankara Fransız Kültür Merkezi’nde 31 Ocak 2019 tarihine kadar uzatıldı. 


Ankara Fransız Kültür Merkezi’nde ziyarete açık olan Küçük Çılgınlık dijital müzesi ve sanal gerçeklik atölyeleri her yaştaki izleyicilere Fransa’daki 8 önemli müze ve kurumda bulunan 250 başyapıtı dev ekranda görme, tabletler üzerinde inceleme ve dev eserlerin sırlarını keşfetme olanağı sunuyor.
Proje dahilinde, Versailles Sarayı, Pompidou Merkezi, Louvre Müzesi, Picasso Müzesi, Quai Branly, Philarmonie, Universcience ve Ulusal Müzeler, Grand Palais gibi kurumlarda yer alan 250 dev sanat eseri rehber eşliğinde dev ekrandan ve özel uygulamalar ile tabletlerden incelenerek yapboz gibi oyunlar ile çocuklara özel etkinlikler düzenleniyor.
Eylül ayından bu yana yaklaşık 3.000 çocuk ve gencin öğretmenleri eşliğinde ziyaret ettiği Küçük Çılgınlık’ta tüm atölyeler ve rehber eşliğinde dijital müze girişleri ücretsiz olup, haftanın her günü çocuk ve yetişkin tüm Ankaralılar’ın ve özellikle okulların ziyaretine açıktır.Micro-Folie dijital müze kapsamında 3D baskı atölyeleri ve sanal gerçeklik gözlükleri ile filmlerin izlenebileceği sanal gerçeklik atölyeleri de düzenleniyor.
Micro-Folie “Küçük Çılgınlık” izleyicilerine büyük kültürel kurumların hazinelerine dijital ortamda ulaşılabilirlik sağlamak, yeni eserlerin yaratılmasına öncülük etmek ve fikir alışverişinin yapılacağı bir ortam yaratmayı hedefleyen bir kültür projesidir. Mimar Bernard Tschumi tarafından yapılan La Villette’teki « Folies » (çılgın fikirler) kültür parkından yola çıkarak gerçekleştirilen bu yenilikçi proje Fransa İletişim ve Kültür Bakanlığı tarafından hayata geçirilmiştir.
Küçük Çılgınlık okul ziyaretleri için 05379748002 numaralı telefondan randevu alabilirsiniz. 
Kaynak: https://gaiadergi.com/dijital-muze-3d-baski-ve-sanal-gerceklik-atolyeleri-ankara-fransiz-kultur-merkezinde/

BİR KAÇIŞ ÖYKÜSÜ: YOLA SOR

yola sor blog










Yürüyerek gezenlerden bir kaçış öyküsü

Birçoğumuz gibi kapitalist metropolün içine sıkışanlardandı onlar da.

09.00-18.00 mesaileri içinde bilgisayarlarının başlarında oturup kendi kendilerini sanal alemde gezdirdiler yıllarca. Akşam işlerinden çıkıp tıkış tıkış metro, otobüs, metrobüs çilesi içinde yaşam sürdürdüler.
30’lu yaşlarına henüz geliyorlarken tüm toplumsal normlara karşı koydular. Yolculuklarına anlam katan şey ise yürüyerek gezmeleri. Yürüme isteklerini içlerinde alevlendiren sebeplerden bir tanesi Güneşin Ülkesi, Işıklar Ülkesi – Likya Yolu’idi.
İstanbul’da doğup büyüyen çift, hayatlarının yıllarca toplu taşıma, keşmekeş trafik içinde geçtiğini belirtiyor. Yıllık izinlerindeki tatillerinde gittikleri ülkelerde, şehri bir yerli gibi davranıp, yürüyerek keşfetmeyi tercih ediyorlar. Şimdiler de ise yapılacak listesinin en başında olan Likya Yolu yürüyüşündeler. Yolculuklarındaki anları Yola sor adlı Instagram ve Facebook sayfalarından paylaşıyorlar…
“Yıllar sonra yine baktığımızda tüm bu çalışmalarımızın, terfi için gecemizi gündüzümüze katmalarımız sonucunda elimizde hiçbir şeyin olmadığı gördük. Günün sonunda bize kalan hep stres oluyordu. Arada bir dışarı çıkıp arkadaşlarla kafayı dağıtıyorsun, bir iki konsere gidiyorsun bununla motive oluyorsun. Tam motive oldum derken, hoop sabah yine kaldığın yerden tutunmaya çalışıyorsun hayata. Günaydın, maraton başladı! Yahu benim yapılacak listem doluyor taşıyor ama vakit ?! Hep ertelenmiş hayaller, 15 günlük yıllık tatile hangisini sığdıracağını şaşırıyorsun arkadaş. Bize geldi bir deli cesareti. Kaybedecek bir şeyimiz yoksa, durmamızın da bir anlamı yok dedik. 6 aylık plan yapmıştık, sonrasına ise dönünce bakarız. Denizden, karadan, havadan, taştan-topraktan derken. Sarıldık birbirimize, "aşk bir yolunu bulur" dedik verdik istifamızı düştük yollara…”
Yazar: Su Gökarca - Kaynak: https://gaiadergi.com/yuruyerek-gezenlerden-bir-kacis-oykusu-yola-sor/

09 Ocak 2019

BODHİ'NİN DOĞA YÜRÜYÜŞÜ






Yeni yürümeye başlayan Bodhi’nin fotoğraflarla 483 km’den fazla doğa yürüyüşü 
Henüz iki yaşında bile olmayan Bodhi, anne ve babasıyla birlikte Amerika’nın olağanüstü manzaraya sahip dağlarında dolaştı. Anne ve babası Bodhi’yi ilk defa 5 günlükken kampa götürdü. Daha önce birçok tırmanış gerçekleştiren 27 yaşındaki anne Shannon ve 29 yaşındaki baba Blake, bu kez Bodhi ile birlikte 483 km’den fazla süren doğa yürüyüşü yaptı.

bodhiyle annesi atlarken_foto 1
Shannon Bennett ve Bodhi, Kaliforniya’da Tioga tepesinde zıplayarak kutlama yapıyor.
Shannon Bodhi
Solda Shannon Bennett, Kaliforniya, Yosemite Milli Parkı’nda Cathedral Tepesinde ve sağda Bodhi anne babası ile birlikte ilk tırmanışını yapıyor.
bodhi ve annesi_sierra nevada_fotoğraf 4
Bodhi ve annesi Sierra Nevada’daki McGee Creek Kanyo’nunda.
Bodhi ve babası_john muir trail_fotoğraf 5
Bodhi ve babası, Ansel Adams Doğal Alanı’ndaki John Muir yolunda yürürken.

Bodhi doğduğunda, Shannon yaptıkları tırmanışları Instagram hesabında paylaşarak binlerce takipçiye ulaştı. Shannon Bennett yaptıkları geziye ilişkin, “Bodhi’ye hamileyken benim ve eşim için hayat biçimlerimizi değiştirmemek çok önemliydi. Genelde insanlarda çocuğun hayatınızı tamamen değiştirdiği ve gençliğinizde uğraştığınız işleri yapamadığınız yönünde genel bir algı söz konusudur. Ancak Bodhi her yere tırmanıyor ve biz ne yapıyorsak onu taklit etmekten çok hoşlanıyor” dedi.

bodhi ve ailesi_kamp yaparken_alabama hills_foto6
Bennet ailesi Kaliforniya, Alabama Tepeleri’nde kamp yaparken.
babası ve bodhi_thousand ısland lake_foto 7
Blake ve Bodhi Bennett büyüleyici Thousand Island Gölü’nün kenarında kamp alanında.
bodhi tırmanırken_creek canyon_foto 8
Bodhi, Rock Creek Kanyonu’nda Iris Slab’a tırmanırken
bodhi_thousands ısland lake üzerinde_fotoğraf 9
Bodhi, deniz seviyesinden 3000 m yükseklikte bulunan Kaliforniya’daki Thousand Island Gölü’nün etrafında dolaşırken

Uzun yıllar tırmanan ve geziler gerçekleştiren Shannon Bennett, Bodhi ile birlikteyken tüm güvenlik tedbirlerinin dışında ilave bir önlem almaya gerek görmüyor. Bennett yaptığı açıklamada, “İnsanlar doğal alanlarda çocukla karşılaşmaktan çok hoşnut oluyor ve bu kadar genç bir tırmanışçıya daha önce rastlamadıklarını belirtiyor. Ayrıca Bodhi’nin yeteneğine ve azmine şahit olmak beni çok gururlandırıyor”dedi. 
Kaynak: GAIA DERGİSİ / https://gaiadergi.com/yeni-yurumeye-baslayan-bodhinin-fotograflarla-483-kmden-fazla-doga-yuruyusu/ Yazar: Burcu Ünal

bodhi sky meadows_foto 10
Bodhi, Virgina’da Sky Meadows’ta küçük bir dere kenarında.
bodhi_babası ve marley_garnet gölü kıyısında_foto 11
2 yaşındaki Bodhi, babası Blake Bennett ve köpek dostu Marley; Kaliforniya’da Garnet Gölü’nün yukarısında.
bodhi_annesi ve marley_thousand ısland lake_foto 12
Bodhi, toplamda 40 farklı eyaleti gezdi ve 483 km’den fazla tırmanış yaptı. Burada Bodhi, köpek dostu Marley ve anne Shannon Bennett ile birlikte Kalifroniya Thousand Island Gölü’nde.
bodhi ve annesi_sirra nevada_foto13
Bodhi ve annesi, Sierra Nevada’da Rock Creek Kanyonu’nda.
shannon bennett_mcleod gölü kenarında
İkinci çocuğuna hamile olan Shannon Bennet Kaliforniya McLeod Gölü’nde.
bodhi_annesi ve köpekleri_foto 17
Bennet Ailesinin köpek dostu Marley, Shannon ve Bodhi’ye yolculuklarında her zaman eşlik ediyor.



10 Aralık 2018

KUMRULARA YUVA YAPACAK AĞAÇ BIRAKMADIK

Evvel zaman içinde kalbur saman içinde yeğenimin 6. kattaki dairesinin salondaki açık penceresinden içeri bir kumru giriyor ve kütüphanenin üzerindeki saksıyı yuva yapmaya uygun bulup, oturuyor ve yumurtluyor. Malum kumrular tek eşli. Gün boyu 6’şar saat arayla anne baba yer değiştiriyorlar. Yeğenim, kuşların rahatça girip çıkmaları için yuvalarına en yakın pencereyi 24 saat açık bırakıyor. Diğer pencereleri de perdeyle kapatıyor ki yanlışlıkla cama çarpmasınlar.
Bu arada salonda her türlü aktivite normal olarak sürdürülüyor. Sohbet, muhabbet, çay, kahve, TV… Hiçbir şey anne baba kuşu etkilemiyor. Hiç kıpırdamadan, gözlerini kırpmadan büyük bir sabırla yumurtaların üzerinde oturuyorlar.
Eve gelen misafirler kuşun canlı olduğuna inanmakta zorlanıyor. O denli hareketsizler.
Doğa, bize derdini anlatmaya devam ediyor… Kuşlara yuva yapacak ağaç, kedilere dışkılayacak toprak, martılara denizde balık bırakmazsak; türlerini devam ettirebilmeleri için hayvanları evimizde misafir edeceğe benziyoruz..
Yazar: REYHAN OKSAY
https://www.herkesebilimteknoloji.com/haberler/yasam/kumrulara-yuva-yapacak-agac-birakmadik

BABİLLİLER JÜPİTER'İ KİL TABLETLERE KAYDETMİŞLER


2200 yıl önceden bahsediyoruz! Avrupa henüz bilimde yaya iken, Babilliler bugünkü çağdaş gökbilimin temellerini atıyordu. Jüpiter’in hareketleri tabletlerde bulundu! Ayrıca geometri bilgisini de kullanmışlar.
Londra’daki Britisch Museum’daki çivi yazılarını inceleyen Mathieu Ossendrijiver (Berlin Humboldt Üniversitesi) Babillilerin en azından Jüpiter’in yörüngesindeki hareketi geometri yardımıyla hesapladıklarını buldu. Bugüne dek bu tür hesaplamaların 14.yy’da yapıldığı ve eski Doğu’daki astronomların sadece aritmetik hesaplar yaptıkları sanılıyordu diyor Ossendrijiver, Science dergisinde.
Araştırmacı, İ.Ö.350-50 yıllarına ait kil tabletlerini inceledi. Gerçi tabletlerde çizimler bulunmuyor ama metinlerde, alanı hesaplanan biçimin trapez olduğu anlaşılmakta. Babilli astronomların en azından zaman zaman geometriden yararlandıkları görüldü. Tabletler üzerinde Jüpiter’in yörüngesi üzerindeki pozisyon değişimi günden güne hesaplanarak, kaydedilmiş.
Diğer gezegenler de kil tabletlere yazılmı mı bilinmiyor. Ama Babillilerin o zamanki koruyucu tanrıları Marduk idi ve Marduk’un da göksel göstergesi Jüpiter gezegeniydi. Bu nedenle Jüpiter’in hareketlerini izliyorlardı. Babilliler gezegenin devinimini izleme konusundaki ustalaştıkları anlaşılıyor. Babilli gökbilimciler tarihleri İ.Ö 350 ile İ.Ö 50 yılları arasında değişen küçük kil tabletler üzerindeki yazıtlardan yola çıkarak gezegenin izlediği yol ile ilgili değerlendirmelerde bulunuyorlardı.
Babilli gökbilimcilerin Jüpiter’in geceleri gökyüzünde arka plandaki yıldızlara göre devinimini tanımlamada ileri düzeyde bir tür geometri ve trigonometriden yararlandıkları belirtiliyor. Bugüne dek bu türde bir matematiksel yöntem Babillilerden yaklaşık 15. yüzyıl sonra yaşayan Avrupalılara mal edilmekteydi.
Çağdaş sayılabilecek bir yöntem
Science (29 Ocak 2016) dergisindeki makalesinde, Berlin Humboldt Üniversitesi profesörlerinden Mathieu Ossendrijver, “Gerçekten de son derece şaşırtıcı bir bulgu bu. Zamana karşı hızın bir grafikle tanımlandığı bu hesaplama yöntemi oldukça çağdaş bir yöntem,” diyor.
Başka dört tablet üzerindeki matematiksel hesaplamalar, Babillilerin böyle bir grafik eğrisinin altındaki alanın yol alınan uzaklığı temsil ettiğinin ayırdında olduklarını gösteriyor. New York Üniversitesi Antik Dünya Araştırma Enstitüsü profesörlerinden Alexander Jones, New York Times’a verdiği demeçte, “Kanımca bu olağanüstü bir buluş. Metin bunu açıkça gözler önüne seriyor,” diyor.
Matematikte de ustaydılar
Babil, Irak sınırları içinde Bağdat’ın güneyinde bulunuyor. Ticaret ve bilimin merkezlerinden, son derece gelişmiş büyük bir kentti. İ.Ö 1800-1600 yılları arasında yaşayan erken dönem Babilli matematikçiler, örneğin, bir yamuğun alanını hesaplamayı, dahası bir yamuğu, alanları eşit iki küçük yamuğa bölmeyi bile biliyorlardı.
Babilliler matematiksel becerilerinden çoğunlukla, bir arazinin büyüklüğünü hesaplamak gibi, günlük sıradan işlemlerde yararlanıyorlardı. Ancak daha geç döneme ait Babil tabletlerinde gökbilimsel gözlemlerle ilgili birtakım yamuk hesaplamaları olduğu görülüyor.
1950’lerde Avusturya kökenli Amerikalı matematikçi ve bilim tarihçisi Otto. E. Neugebauer bu tabletlerden ikisindeki metinleri çözdü. Ossendrijver da son araştırmasında iki tableti daha çözdü.  Ne var ki, Babilli gökbilimcilerin neyin hesaplamasını yaptıkları konusu yine de açıklığa kavuşturulamadı.
JÜPİTER İLE İLGİLİ HESAPLAMALAR
Geçtiğimiz yıl Ossendrijver’i ziyaret eden bir kişi ona şimdilerde Londra’daki British Museum’da bulunan Babil tabletlerinin fotoğraflarını gösterdi. Ossendrijver bunların arasında daha önce hiç görmediği bir tablete tanık oldu. Üzerinde çivi yazıları olan bu tablette yamuklardan söz edilmiyor, ancak Jüpiter’in devinimiyle ilgili kayıtlara yer veriliyor ve buradaki sayılar yamuk hesaplamalarını içeren tabletlerdeki sayılarla eşleşiyordu. Ossendrijver bu hesaplamaların Jüpiter ile ilgili olduğundan artık emindi.
Jüpiter geceleri gökyüzünde ilk belirdiğinde arka plandaki yıldızlara göre belli bir hızla yol alır. Jüpiter ile Dünya sürekli olarak kendi yörüngelerinde yol aldıklarından, Dünya’dan bakıldığında Jüpiter’in hızı yavaşlamış gibi görünür ve gökyüzünde belirmesinden 120 gün sonra duruşa geçerek ters yönde yol almaya başlar.
DÖNEMLERİNİN ÇOK İLERİSİNDE
Ossendrijver geçtiğimiz Eylül British Museum’a giderek 19. yüzyılın sonlarında yapılan kazılarda bulunan tabletleri yakından izledi. Yeni tabletin yakından incelenmesi sonucunda Babillilerin Jüpiter’in gökyüzünde belirmesinden 60 gün sonraki konumuna dek izlediği yolu hesapladıklarını doğrulamış oldu. Yamuğu alanları eşit iki yamuğa bölme yönteminden yararlanarak, Babilliler daha sonra Jüpiter’in bu yolun yarısını ne kadar zamanda tamamladığını hesaplamışlardı. Ossendrijver bu hesaplamaların ardında yatan gökbilimsel, ya da yıldız bilimsel dürtünün ne olduğu konusunda bir bilgisi olmadığını belirterek, “O dönemde başka yerde bilinmeyen soyut bir kavramdı bu. Eski Yunanlı gökbilimciler ve matematikçilerde hız, zaman ve alınan yolu birbirine bağlayan bu türde soyut yapılandırmalara hiç tanık olunmadı. Bugüne dek bu tür hesaplamaların ancak 14.yüzyılda İngiliz ve Fransız bilim insanları tarafından yapıldığına inanılıyordu. Ortaçağ matematikçileri ya henüz bilinmeyen Babil metinlerini görüp esinlenmiş,  ya da aynı yöntemi kendi başlarına geliştirmiş olmalılar,” diye ekliyor.
Yazar: RİTA URGAN
Kaynak: https://www.herkesebilimteknoloji.com/haberler/fizikuzay/babilliler-jupiteri-kil-tabletlere-kaydetmisler


Kitap / SU HAKKI - Yazar / MAUDE BARLOW

Yeni İnsan Yayınevi, Ağustos 2016 - 352 sayfa 
Maude Barlow’un Su Hakkı kitabı Arife Köse’nin çevirisi ile çıktı. Aşağıda, kitapla ilgili görüşler yer alıyor.
su“Maude Barlow, doğanın güçlerinden biridir. Su Hakkı, dünya su krizi ile ilgili olan ileri görüşlü üçlemesinin en ilham verici olanı. Dünya tam da çok yıkıcı etkileri olabilecek bir su krizinin eşiğindeyken, insanlığın acilen onun vizyonuna, bilgisine ve bu kitabında yer alan çözümlerine ihtiyacı var.” David R. Boyd, The Environmental Rights Revolution'ın yazarı.
“Maude Barlow öncelikle suyun bir insan hakkı olduğunu savunuyor ve herkesin bu hakka sahip olması için ülkeden ülkeye verdiği bu devasa mücadeleye bizleri de tanık ediyor. Sarsıcı, zorlayıcı, inanılmaz kapsamlı ve çok güzel düzenlenmiş. Maude’dan başkası bu dâhice hareketi anlatamazdı.”  Stephen Lewis, Race Against Time'ın yazarı.
“Biz suyuz, hücrelerimiz suyla doludur; besinleri o parçalar, gerekli maddeleri o taşır ve metabolizmanın çalışmasını sağlar. Maude Barlow, bu paha biçilmez sıvıya olan sağlıksız, haksız, tüketmeye yönelik ve adeta intihara teşebbüs olan tutumumuzla ilgili bir kez daha bizleri çok acil olarak uyarıyor.”  David Suzuki, bilim insanı, çevreci ve yayıncı.
“Maude Barlow, yaşamın kaynağı olarak nitelendirdiği suyun katliamını nasıl engelleyebileceğimize dair, ilham verici ve oldukça pratik bir bakış açısını, el değmemiş ırmaklar kadar berrak bir şekilde ifade etmiş. O, uzun yıllardır bu amansız savaşın ön cephelerinde yer almaktadır ve onun bilgisi ve tecrübesi, suyun önderliğinde daha adil ve sürdürülebilir bir dünyaya kavuşma yolunda hepimize birer hediye niteliği taşıyor.” Naomi Klein, The Shock Doctrine'in yazarı.
“Su Hakkı, dünyanın azalan tatlı su kaynaklarına yönelik tehditleri anlatan açık ara en güncel yapıttır. Barlow’un ortaya koyduğu senaryo oldukça korkutucu… Neyse ki suyun işletmeler tarafından kontrol edilmesini önlemek için yapılması gerekenleri de anlatıyor. Son derece güçlü bir kitap.” David SchindlerAlberta Üniversitesi’nde Ekoloji Profesörü.
“Tutkulu, ansiklopedik, kâhince ve umut dolu. Kimse bu gezegenin suyunu Maude Barlow’dan iyi bilemez. O da, Su Hakkı kitabından başka hiçbir yerde dünya su krizinden bu kadar haşin bir dille bahsetmedi.” Alanna Mitchell, Sea Sick: The global Ocean in Crisis'in yazarı.
Kaynak: https://www.herkesebilimteknoloji.com/kitaplar/su-hakki


Hemen arayın: 0850 532 0282


MÜZELERE ZEKA TAKVİYESİ

Paris’te yaşayan ressam Mehmet Güleryüz’ün yeni sergisi, Le Figaro gazetesi web sitesinde “gezilebiliyor.” Gazetenin kültür haberleri kısmında serginin Google Street View tarzı üç boyutlu bir kaydı var. Aynen Street View’daki gibi, “yere” işaretli beyaz yuvarlakları tıklarsanız, o tablonun önüne geliyorsunuz. Görseli büyütmek küçültmek mümkün değil ama, tablo hakkında fikir veriyor. Sergiyi ekrana taşıyan Immersion-3D sitesinde, şirketin başka sergilere dair aynı yöntem görüntüleri de var. “İçeriden” (De L’Interieur) isimli sergi Saint Germain des Prés semtinde turistik Rue Mazarine üzerinde Galerie Cyril Guernieri’de, 15 Kasım - 22 Aralık arasında açık kalacak.
Artırılmış zekâlı sergiler
Yapay zekâ (AI) kavramı ve sözcüğünün gündelik dilde yer almasına alıştık. Ama “artırılmış zekâ” (IA) kavramı ve sözcüğü tanıdık değil. Eğer buna “artırılmış gerçeklik” (AR) denilirse daha bir tanıdık. AR, zihinsel gücümüzü artıran, bilgimizi zenginleştiren bir teknoloji. Bunun uygulama alanlarından biri ise, müzelere/sergilere gayet uygun. Gösterilen eserlerin “ne?” olduğunu anlamanız için müze/sergi size kulaklıklı bir cihaz vermezse, seçeneğiniz zayıf: Eserin kenarına konulan okunamayacak kadar küçük harfli açıklamaları okumak zorundasınız. Ama bu müze/sergi için yapılmış bir AR uygulamasını cep telinize indirdiyseniz, kameraya o görseli yerleştirmeniz yeter: Eserin “ne?” olduğuna dair bilgi ekrana yansır. İsterseniz hemen orada okuyun, isterseniz belleğe kaydedip, sonra okuyun. Hele kurum, görselin yanına bir karekod (QR) koyarsa işiniz daha da kolay: Karekod’un resmini çek, bilgisi ekrana  gelsin.
Sergi bilgisi kamerada
Bir sergilemenin, görünenden daha fazlasını sunmasını sağlayan bu tür AR uygulamaları bilgi toplumu ülkelerinde artıyor. Hele, küresel ölçekte tanınan büyük müzelerde AR, olmazsa olmaz oldu. Washington’da 19 müzeden oluşan Smithsonian Müzeler Grubu’ndaki Doğa Tarihi Müzesi başta olmak üzere bazıları, Irak Sanat Müzesi (Google Expedition), Londra Doğa Tarihi Müzesi, Paris/Louvre, British Museum, New York Metropolitan Sanat Müzesi ile Çağdaş Sanatlar Müzesi (MoMA), İngiltere’de Bilgisayar Müzesi (Museum of Computing) hemen listenin başında en popüler küresel örnekler. Bizde de örneğin Sabancı Müzesi’nde ziyaretçiye tablet vererek, veya başka yerlerde sabit ekranlarda eserler hakkında etkileşimli bilgi aktarımı sağlandı.
Kayıp tabloyu ekranda gör
Müzede AR uygulamasının en sıra dışı örneği ise Boston’da Isabella Stewart Gardner Müzesi’nde yapıldı. Bu özel müze, bir Venedik Sarayı’na benzetilen, İslam mimarisi izleri taşıyan ilginç yapısı kadar, 1990’da uğradığı soygunla da tanınır. Bir gece, polis kılığında iki kişi gelip, müzeden 13 tablo çalmıştı. O gün bugündür bu tabloların bir tanesinin bile izi bulunmadı. Soyguncular da bulunmadı. Müze, 5 milyon dolar ödül koydu, sonra bunu 10 milyon dolara çıkarttı. Ama boşuna!.. Şimdi müzede, bu tabloların yerinde, duvarda sadece boş çerçeveler duruyor. Cuseum adlı bir Boston startup’ı ise bu boş çerçevelerde hangi tablolar olduğunu “gösteren” bir AR uygulamasını geliştirdi. Kamerayı boş çerçeveye tutunca, ekrana o tablo geliyor. Müze, her nedense bunu uygun bulmadığını belirtmiş olmalı ki uygulama ticarileşmeden öylece kaldı.
Bergama için de AR
Şimdiye kadar dünyadaki her halde en mükemmel AR uygulaması ise Berlin’de Bergama Müzesi’nde 17 Kasım’da açıldı. Almanya’da yaşayan Yadegar Asisi adlı İran asıllı bir sanatçının bu eserinde Zeus Sunağı ve Bergama, 108 metre uzunluk, 30 metre yükseklikte 360 derecelik üç boyutlu bir ekranda canlandı. Uzun süredir hazırlığı süren Panorama, Bergama’yı Milattan Sonra 129 yılında İmparator Hadrian zamanında gösteriyor. Müze’nin yıldız eseri olan Sunak bölümü onarım nedeniyle 2024’e kadar kapalı kalacağından, Müze Yönetimi ziyaretçilere Sunağı ve Bergama’yı en ayrıntılı biçimde sunmaya karar vermişti. Bu devasa AR uygulaması 2011-12’de daha küçük boyutta denendiğinde 1,5 milyon ziyaretçi çekmişti.
 EDİP EMİL ÖYMEN
KAYNAK: https://www.herkesebilimteknoloji.com/yazarhp/muzelere-zeka-takviyesi  
*Bu yazı 07.12.2018 tarihli Dünya gazetesinde yayınlandı. 

ADALET DUYGUSU HERKESİN İÇİNDE VAR


İster azınlıklara yönelik olumsuz davranışlar gibi ulusal düzeyde bir haksızlık, ister kuyrukta beklerken birinin önümüze geçmeye çalışması türünde daha küçük çaplı bir haksızlık olsun, insanlar haksızlığa uğradıklarında çoğu zaman buna bir tepki gösterme eğiliminde olurlar. İntikam almayı kafalarından geçirseler de, öyle bir davranışın sonuçta kendilerini pek de mutlu etmeyeceğini düşünürler.

Dr. Hendrikson’a bakılırsa, insanlar genellikle adaletsizlik, eşitsizlik ve haksızlık karşısında duydukları huzursuzluğu bastırmaya çabalıyor ve intikam almaktan kaçınıyorlar. Nitekim, bu durum ruh bilimde adalete duyarlılık adı verilen bir kişilik özelliğidir ve kişinin adaletsizlik karşısındaki farkındalığı ve tepkiselliği olarak tanımlanır.
Bir başka deyişle, bireyin duyargalarının yozlaşma, eşitsizlik, haksızlık ve genelde aldatılma ya da tuzağa düşürülme durumlarına ne denli iyi ayarlanmış olduğunun bir göstergesidir.
Gerçekte, adalete duyarlılığın dört farklı türü vardır.
  1. İlk türü haksızlığa uğrayanın adalete duyarlılığı olarak bilinir ve bireyin aldatılmadığından emin olmak için sürekli tetikte beklemesi durumudur. Bu uyanık olma, tetikte bekleme durumuna çoğu zaman öfkeyi ve intikam alma yönünde bir eğilimi de beraberinde getirir.
  2. İkinci tür gözlemleyenin adalete duyarlılığıdır ve kişinin başkalarına yönelik haksızlıklara tanık olduğunda olaya doğrudan karışmaksızın duyduğu öfke olarak tanımlanır. Bunun en yakın geçmişte yaşanan örneklerinden biri, ABD hükümeti tarafından sınırda birbirlerinden ayrı kılınan göçmen ailelerinin uğradıkları haksızlığa karşı çıkmak amacıyla gerçekleştirilen protesto eylemleriydi.
  3. Üçüncü tür, kişinin haksız edimlerinden ötürü duyduğu suçluluğu hafifletmek, ya da işleri yoluna koymak için kendini suçlama eğilimi biçiminde tanımlayabileceğimiz, suçlunun adalete duyarlılığıdır. Örneğin, ABD’nin Utah eyaletinde yaşayan ve araba kullanırken bir yandan da cep telefonundan ileti gönderdiği için iki kişinin ölümüne neden olan Reggie Shaw adlı kişi, o gün bugündür ülkeyi baştan başa dolaşarak araba kullanırken dikkatin dağılması durumunda ortaya çıkabilecek olumsuzluklar konusunda insanları uyaran konuşmalar yapıyor.  
  4. Dördüncü tür de, kişinin haksızlığın caydırıcı etkisinden birtakım yararlar sağladığı durumlar yaşadığı yararlananın adalete duyarlılığıdır. Söz gelimi, oyuncu Benedict Cumberbatch yalnızca birlikte oynayacağı kadın oyunculara kendisininkine eşit bir ücret ödemeyi kabul eden projelerde yer alabileceğini belirttiğinde gazetelere haber oldu.
Adalete duyarlılığın bu dört türü arasındaki en önemli farklılık, ilk tür olan haksızlığa uğrayanın adalete duyarlılığının kişinin kendisine odaklı bir durum iken, öteki türlerin başkalarına odaklı olmasıdır. Adaletsizlik her birimizde farklı bir yankı uyandırabilir. Ancak hepimizin doğuştan bu duyguya sahip olduğu da bir gerçek.
Kaynak: https://www.herkesebilimteknoloji.com/haberler/toplum/adalet-duygusu-herkesin-icinde-var Yazar: RİTA URGAN