31 Mart 2019

SİS TÜRKÜLERİ YAYIMLANDI

YAZAR YAYLA BOZTAŞ'IN SON KİTABI "SİS TÜRKÜLERİ" TANITIM PROGRAMINDA İZMİRLİ KİTAP DOSTLARI BULUŞTU.


"Çayım Çiçek Kokuyor" adlı kitabından sonra yayımladığı son yapıtı "Sis Türküleri" ile İstanbul Kitap Fuarı imza gününde okuruyla buluşan Yazar Yayla Boztaş 29 Mart 2019 Cuma günü İzmirli kitap dostlarıyla birlikte oldu.

Karşıyaka Belediyesi Çarşı Kültür Merkezinde düzenlenen imza ve tanıtım programında öykü kitabı "Sis Türküleri" hakkındaki görüş ve düşüncelerini paylaşan Gönül ÇATALCALI ve Mine ÖMER'in Yazar Yayla Boztaş ile gerçekleştirdikleri keyifli söyleşi belleklerde derin izler bırakacak nitelikteydi.

Etkinliğin sonunda günün paydaşlarına teşekkür eden Yazar Yayla Boztaş konuklarıyla anı fotoğrafı çektirmeyi de unutmadı.































WATERSTATION SU ARITMA TEKNOLOJİLERİ - 0850 532 0282


04 Mart 2019

ROTASIZ SEYYAH








2,5 YILDA 33 ÜLKE GEZDİ
Her özgür ruhun hayalidir dünyayı gezmek. Toplumları ve kültürleri tanımak, tarihe tanıklık eden mekânları keşfetmek, doğa harikalarına yakından bakmak ve daha birçok sebeple arzulanır bu seyahat. Yapan birçok insanı da gıptayla izleriz, okuruz, onların yerinde olmak isteriz.
Hep bir gitme arzusuyla bilenir özgür ruhlarımız fakat gidemeyiz. Borcumuz vardır, paramız yoktur, İngilizce bilmiyoruzdur, iyi bir işte çalışıyoruzdur, ailemiz dostlarımız vardır, evimiz vardır ve daha bir sürü “bahaneden” ötürü gidemeyiz. 
Bugün sizlere bizim sığındığımız bu bahanelere sığınmayıp “dünya yollarına” düşen birinden bahsedeceğim. Yollarda olmanın hafifliğini bir defa yaşayıp bir daha bırakamayan bu gezginimizin adı Mehmet Genç. Kendisine “Rotasız Seyyah diyor. Kendisi Samsunlu. İstanbul’da IT sektörü çalışanıymış bir zamanlar. Altı yıl çalışmış kaosun başkentinde. Her şey çalıştığı firmanın kendisini iki haftalık eğitim için Tayvan’a göndermesiyle değişmiş. Artık ofis ortamında çalışamayacağını anlamış seyyahımız ve istifa edip başlamış dünyayı gezmeye. Herkesin aklına gelen ilk soru hangi parayla?
rotasız seyyah, mehmet genç Hobisi olan fotoğrafçılığı işi haline getirmiş Mehmet. Freelance fotoğrafçılığa başlamış. Gittiği gezdiği ülkelerde ve döndüğü zaman Türkiye’de fotoğrafçılık yaparak geçimini sağlamış. Sanatsal çekimlerden ürün çekimine, reklam çekimlerinden model çekimlerine kadar birçok dalda fotoğrafçılığını konuşturmuş tabir-i caizse. Hong Kong’da, Ukrayna’da çekimler yapmış. Bunun için de bir site kurmuş kendine ve işlerini burada tanıtmaya başlamış. 
Tabii ki fotoğrafçılık dünyanın en çok kazandıran işi değil. Peki, zenginlerin parayı bassalar bile zor gezebileceği bunca yeri nasıl dolaşmış Mehmet (ve hâlâ dolaşıyor)? Kendisini ifade edişi bu konuda bize ipucu veriyor: “Zengin olmadığı halde hatta dosdoğru parası olmadığı halde, zengin olunca yapılmak istenen ilk üç şeyden biri olan dünyayı gezmeyi, zengin olmadan yapmaya çalışan birisi. Zaten diğer ikisi de ev ve araba almak değil miydi? Şimdilik dünyevi şeylerle işim yok.” 
Rotasız Seyyah, mehmet gençBirçok gezgin gibi Mehmet de biletlerini önceden alıyor. Mil ve benzeri puanlar da kullanıyor. Bir yere gidecekken sadece gidiş ve dönüş biletlerini ayarlıyor ve yola çıkıyor. Rotasız. Yol onu nereye götürürse oraya gidiyor. Genelde hostel ve couchsurfing üzerinden tanıştığı insanlarda konaklıyor. Bir yere en ucuz nasıl gidilirse o şekilde yol alıyor (yürüme, otostop, otobüs, tren vb.) Örneğin; kaldığı şehirden Machu Picchu’ya gidişinde kısa süren ama pahalı olan (100 dolardan fazla) tren yolculuğunu seçmeyip 3 araç değiştirip gece ormanda 3 saat yürüyerek 15 saat yol tepmeyi tercih ediyor. Yemeğe de çok para harcamayan Mehmet, genelde hostelde veya kaldığı evde yemek pişirerek karnını doyuruyor.

Rotasız Seyyah, mehmet genç
Real De Catorce, San Luis Potosi, Meksika

Peki, ne kadar harcıyor dersiniz? Bir örnek verecek olursak: İstanbul’dan çıkıp İtalya (Napoli, Roma, Floransa, Pisa, Cenova), Fransa (Nice, Cannes, Monaco, Monte Carlo), İspanya (Barselona, Madrid) ve Portekiz (Porto, Lizbon) gezip gelmek için her şey dâhil (yol masrafı, yeme-içme, konaklama, gece hayatı, müzeler vb.) 2500 TL para harcamış. Evet, gerçekten de yapmış bunu hem de 18 günde. Ya da Brezilya, Paraguay, Bolivya, Peru, Şili, Arjantin ve Uruguay’ı 62 günde gezip gene her şey içinde 5,800 TL harcamış.

Rotasız Seyyah, mehmet genç
Satevo, Chihuahua, Meksika

Bir başka ilginç yanı ise Rotasız Seyyahımızın yola çıktığında neredeyse hiç İngilizce bilmiyor oluşu. Çoğumuzun en büyük mazereti olan “ama İngilizcem yok ki” savını da böylece çürütmüş Mehmet. Şu sıralar Meksika’dan dönmüş olan Mehmet bizi Meksika’nın yerli halkıyla tanıştırdığı çekimleri ile gönlümüzdeki özgür ruha dokunuyor.
Kaynak: Gaia Dergisi / Nuh Mehmet Topkaraoğlu
WATERSTATION SU ARITMA TEKNOLOJİLERİ - 0850 532 0282

21 Şubat 2019

ŞERPA - DAĞLARIN SÜPER İNSANI


Everest dağına tırmanmak, macera sever dağcılar için sınırlarını test etmenin zirvesi denebilir. Fakat Şerpalar için değil.

Şerpalar Himalayalar’da Nepal’in dağlık kesimlerinde yaşayan ve geçimlerini çoğunlukla buraya tırmanmaya gelen dağcılara rehberlik ederek sağlayan bir halk.
Everest’e tırmanırken dağcıların baş etmesi gereken en büyük problem, yüksek rakımdaki atmosferdir. Öyle ki bir çok dağcı oksijen takviyeleri olmadan tırmanış yapamaz. Yüksek irtifa hastalığı vücudunuza aniden saplanabilir. 
Fakat bunlar Şerpalar için geçerli değil.
Yüzlerce yıldır bu yüksek rakımda yaşayan Şerpaların genetiği tam manasıyla bu atmosfere uyum sağlamış ve hiç bir şeyden etkilenmiyorlar.
Şerpaların buradaki zorlu yaşam şartları ile çok kolay baş edebilmeleri, gelenleri olduğu kadar bir çok bilim insanını da meraklandırıyor elbette.
2013 yılında yapılan bir tırmanışta 180 kişilik ekibin, 64’ü Şerpalardan oluşuyordu. Tırmanıştan sonraki testlerde fizyolojik ve psikolojik olarak herkeste anormal değişiklikler gözlemlenirken, Şerpalarda hiç bir değişiklik gözlenmedi. Yapılan daha detaylı analizlerde, bu insanların hücrelerindeki mitokondrilerin normal insanlara göre çok daha fazla oksijen kullanma kapasitesi olduğu keşfedildi. 
Aynı şekilde yüksek rakıma çıkıldığında herkeste kan dolaşımının yavaşladığı görülürken, Şerpalarda hiç bir değişiklik yoktu. Hatta testlerde görülen şaşırtıcı sonuç, Şerpaların normal insanlara göre kanlarında %20 daha fazla hemoglobine sahip oldukları idi. 
Bu sonuçlara göre araştırmacılar, gerek fizyolojik gerekse psikolojik değerlere bakıldığında, Şerpalara rahatlıkla süper insan denebileceğini söylüyor.
Kaynak: YOL VE MACERA 
https://storia.me/@tamahagane/  https://edition.cnn.com/2015/11/11/health/sherpas-superhuman-mountaineers/  www.lifecoachcode.com/2017/02/04/sherpas-himalayan-superhumans/
WATERSTATION SU ARITMA TEKNOLOJİLERİ - 0850 532 0282

13 Şubat 2019

GÜREL SÜRÜCÜ'NÜN GÖZÜNDEN: "YAŞATANLAR VE YAŞATILANLAR"



GÜREL SÜRÜCÜ FOTOĞRAF SERGİSİ 22 ŞUBAT - 05 MART 2019 TARİHLERİ ARASINDA GEZİLEBİLİR

Yayımladığı birçok şiir, öykü ve tematik yayınların yanı sıra fotoğraf sergileri ve dia sunumlarıyla da tanıdığımız Gürel Sürücü 22 Şubat 2019 Cuma günü “YAŞATANLAR VE YAŞATILANLAR” adlı yeni bir fotoğraf sergisiyle sanatsever dostlarını karşılayacak.

Gerçekleştirdiği sanatsal etkinliklerle çok yönlü kültürel birikimini bizlere ulaştırmayı başaran Gürel Sürücü bu kez doğup büyüdüğü Kuyucak’tan kesitleri sunuyor fotoğraf tutkunlarına. 1995 yılından günümüze değin tanık olduğu anları görsel birer şölene dönüştüren Sürücü fotoğraf karelerinde gizli kalmış görsel anıların sergiye dönüş öyküsünü anlattı;

“Doğduğum Kuyucak Köyünü ana izlek olarak belirlediğim YAŞATANLAR VE YAŞATILANLAR fotoğraf sergime 80 görselle hazırlandım. Fotoğraf gücünü tarihe olan tanıklığından aldığını düşünerek, yaşanmışlıkları anma ve anımsatma amacıyla düzenlediğim bu sergiyle köyümün tarihine, köy belleğine küçük de olsa bir ışık olmayı istedim.

Hızla değişen dünyada kentlerde olduğu gibi kasaba ve köylerde de ekonomik ve kültürel yapı hızla değişiyor. Hiçbir şey eskisi gibi değil artık. Köyümün genel görünümünden ise ne o eski göl, ne o eski ahşap evlerimiz, ne yaylamız, ne üretim ilişkileri içindeki o verimli bağ bahçe, tarla tapan, patoz harman işleri, ne de el işi dokuma halı vb. kaldı. Küçük anlarımızın büyük anılara dönüştüğü bu sergideki insanların pek çoğu şimdi aramızda değil. YAŞATANLAR VE YAŞATILANLAR fotoğraf sergisi; 1995 senesinden başlayarak 24 yıl boyunca tanığı olduğum birçok ortak anılarımızın görsel paylaşımıdır.

Tokatlı, Niksarlı ve Kuyucaklı hemşehrilerimi, kültür ve sanata sevdalı dostlarımı Küçükçekmece, Atakent Kültür Merkezindeki sergime davet ediyorum” dedi.

Fotoğraf tutkunlarıyla birlikte olmaktan mutluluk duyacağını da belirten Gürel Sürücü’nün “YAŞATANLAR VE YAŞATILANLAR” fotoğraf sergisi 22 Şubat 2019 tarihinde saat 19.00’da açılışı yapılacak ve 05 Mart 2019 tarihine kadar açık kalacak.  

YAŞATANLAR VE YAŞATILANLAR
Fotoğraf Sergisi

22 Şubat  - 05 Mart 2019

Açılış: 22 Şubat 2019 Cuma
Saat 19.00 - 21.00

ATAKENT KÜLTÜR MERKEZİ
Atakent Mahallesi Kent Bulvarı
34307 Küçükçekmece / İSTANBUL

İletişim: 0545 202 1062
gurelsurucu@gmail.com 
   
GÜREL SÜRÜCÜ KİMDİR?

Tokat İli Niksar İlçesi Kuyucak köyünde doğdu. İlkokulu köyde, ortaokul ve liseyi Niksar’da tamamladı. Anadolu Üniversitesi İktisat bölümünden mezun olduktan sonra Ahmet Yesevi Üniversitesinde “Kent Konseyleri” üzerine Yüksek Lisansını yaptı.

Çeşitli Sivil Toplum Kuruluşları ve sendikalarda kurucu üye oldu. 1995 yılından günümüze fotoğrafla uğraşıyor. İlk kişisel fotoğraf sergisini 2002 yılında İstanbul Kız Kulesi Kültür Merkezinde “Ara-lık” ismiyle sundu. Kamu Çalışanları Mücadele Tarihi, Ayakkabının Serüveni, Dökümcüler, Köyde Yaşam, Afişler ve Flamalar, Bir İşçinin 24 Saatini konu alan Zaman içerikli dia gösterileri yaptı. Çeşitli dergilerde fotoğraf ve yazıları yayımlandı. Gelir İdaresi Başkanlığında çalışıyor.

WATERSTATION SU ARITMA TEKNOLOJİLERİ - 0850 532 0282


26 Ocak 2019

GÜREL SÜRÜCÜ'DEN SU KÜLTÜRÜNE BÜYÜK KATKI !..

Araştırmacı Yazar GÜREL SÜRÜCÜ’nün yeni kitabı:
DENİZ VE SU SÖZLÜĞÜ yayımlandı.

Şair, öykü ve roman yazarı, araştırmacı ve fotoğrafçı olarak kültür ve sanat alanındaki başarılarıyla adından söz ettiren Gürel Sürücü’nün son araştırma çalışması 26 Ocak 2019 tarihinde Eylül Yayınevi tarafından yayımlandı. “Deniz ve Su Sözlüğü”.
İki yıl süren yoğun ve özenli bir araştırmanın sonucunda yayın zincirine yeni bir halka daha ekleyen Gürel Sürücü çok yönlü çalışmalarına ilişkin sorularımızı yanıtladı.

CİHAT TAŞKIN - Sayın Sürücü, bize Gürel Sürücü’yü tanıtır mısınız?

GÜREL SÜRÜCÜ - Ne gariptir ki insan kendini tanıtmaya başlarken doğduğu, ilk nefes aldığı yerden başlıyor. Tarih o insan için o topraklarda ve o yılda başlıyor. Sadece doğduğum değil beslenip, büyüdüğüm, düşüncelerimin harmanlandığı yerdir Niksar'ın Kuyucak Köyü. Şoven bir insan olmamakla birlikte Kuyucaklı kimliğimi hep gururla taşırım. Bana kattıkları olduğu gibi benim ona kattıklarım da oluyor yer yer.

CİHAT TAŞKIN - Gelir İdaresi Başkanlığındaki görev ve sorumluluklarınızı biliyoruz. Bir yandan iş, öte yandan şiir, öykü, roman, araştırma kitapları yayınlamak ve fotoğraf sergileri düzenlemek… Tüm bu süreçlerde zamanı nasıl yönetiyorsunuz? Bu saygın uğraşınızda size kimler ve nasıl yardım ediyorlar?

GÜREL SÜRÜCÜ - Evet, yüzyılımızda insanların zamanı iyi kullanmadıklarını düşünüyorum. Her iş bir sorumluluktur. İlkesel olarak işini bilerek yapacaksın “işine geldiği” gibi değil. Kamusal alanda çalışmanın kolaylıkları olduğu gibi zorlukları da var tabii. Örneğin edebiyat alanında üretim sürecinde “özgün ve özgür” bir iradeyle sözcükleri metinleştirmek gerekiyor. Ama hayatın genel kuralları olduğu gibi kamusal alanda çalışmaktan kaynaklı onun zırhları içinde kalarak bir şeyler üretmek yer yer insanı sıkıntıya düşürüyor. Bu gel-gitlerle yine de ortaya güzel şeyler çıkarmak bana iyi geliyor.

Ben üretimi şöyle ele alıyorum. Masamıza en sade haliyle 10 dakika içinde bir makarna gelse de onun bir hazırlık süreci ve sunumu vardır. Lezzeti yakalamak sadece inceliklerini bilmekten geçmiyor emin olun. Hazırlayan ile tüketen arasında alınacak tada bağlı olarak halen ilave edilebilecek şeyler/soslar vardır. Ancak bilinmelidir ki basit gibi görünen ama kendi içinde bir düzen ve emek isteyen bu süreç cidden yorucu. O yüzden keyifle yapmak önemli. İşte o zaman üstesinden geliyorsunuz.

Sorunuz hayli geniş ve içinde çok şeyi barındırıyor. Benim üretimsel faaliyetlerimi anlatmam gerekirse önce fotoğrafla başlamak isterim. Ben hep ışığın peşinden koştum. Fotoğraf yarı yaşım kadar hep uğraşım oldu. Fotoğrafın gücünü, tarihe tanıklığından aldığını düşünerek doğrultum hep objektifimi. Zamanla onun yetmediğini sözcüklerin beni çağırdığını gördüm yalnızlığımda. Başta ifade ettiğim gibi zamanı iyi kullanmaya çalışıyorum. Benim için geri dönüşümü mümkün olmayan bu durumu lehime nasıl çevirebilirim noktasında odaklandım. Ve uzun süredir kafamda olan şeylerin notlarını aldım. Onlarca not defterim vardır. Onlara kafamdan geçenleri yazarım. Sonra onlar olgunlaşır su yüzüne çıkması gerektiğini düşündüğüm anda da çıkartırım. Örneğin, “Umut Şiirleri”, “Kıyı Öyküleri” ve “Bir Yudum Aşk” adlı roman dosyalarım duruyor.  Şiir ve öykü dosyaları yaklaşık bir buçuk yıldır bekliyor. Roman çalışması halen devam ediyor. Bunlar ne zaman yayınlanacak “sırası” geldiğinde. Bu sırayı kim belirliyor diye sorabilirsiniz. Tabi ki yine sırasını benim verili koşullarım belirliyor. Söyleşinin konusunu oluşturan araştırma kitaplarına gelince, benim hep bir araştırmacı yanım var. Kendimi yazardan çok “araştırmacı” olarak görüyorum. Araştırmacı Yazar diyelim… Ama her bir üretimim benim için şölen. Yazarken ayrı bir tat alıyor sonra onları yeniden gözden geçirirken ayrı bir tat daha. İlk zamanlar yırtıp atma isteğim olan yazılarımı şimdi okurken yazdıklarıma hayranlık duyuyorum.

Bu söyleşi iyi de oldu. Şu aralar kendi otobiyografimi yazıyorum. O yazdıklarımdan da yararlanarak yanıtlıyorum. Evet, tabii ki fotoğraf benim ilk göz ağrım. Yakında bir de fotoğraf sergim olacak arkasından başarabilirsem bir fotoğraf kitabı çıkartmak var.

Çalışmalarımda yardımcı olanlar sorusuna gelince, ilk önce kızım ve eşim yardımcılarım. Her yazımın (şiir, öykü) çıktılarını aldıktan sonra onlara veririm, okurlar. Düşüncelerini alırım. Düzeltilerini de tabii ki. Bizim ev bir tür edebiyat mutfağı. Çoğu kitabın dizgi ve mizanpajını eşim üstlenmiştir. Kızım da kapak tasarımı noktasında düşüncelerini söyler hatta kitapların ayraçlarının tasarımı tamamen onun tekelindedir. Diğer yardımcı olanlar ise, arkadaşlarım, meslektaşlarım, yazar dostlarımdır.  Sizlerin katkılarınızı da unutmamak gerek ve teşekkür ediyorum.

CİHAT TAŞKIN - Üstadım, yayımlanan son kitabınız ansiklopedik nitelikte bir sözlük. Deniz ve Su Sözlüğü… Neden bir sözlük yayımladınız?

GÜREL SÜRÜCÜ - Aslında basit gibi görünse de “Su Hayattır” tümcesi bizi anlatıyor. İnsan bedenini anlatıyor. Sözlük nereden çıktı sorusuna yanıt olarak, yüksek lisans yaptığım sıralarda -Çevre ve İmar Hukuku- dersinde ki ilgili hocam çevre ve su konulu bir makale yazmamı istemişti. Yazdım, yazarken de inanılmaz gerçeklerle karşılaştım. Öyle etrafımızı saran ve sarmalayan gibi görünen suya rağmen yakın bir gelecekte su sorunları olacağını, gelecek savaşların “su” yüzenden yaşanacağını okudukça konuya farklı bakmaya başladım. Ve dünyanın ¾’nün su olduğu gerçeği, bu suyun %97’sinin tuzlu, %3’ünün de tatlı su olduğunu anımsattığımda sanırım ne demek istediğimi size daha iyi anlatmış olurum.

Deniz ve Su Sözlüğü sizin de ifade etmiş olduğunuz gibi daha çok ansiklopedik bilgiler içermektedir. Neden? Sorusuna yukarıda yanıt vermekle birlikte özel anlamda da ben üretemediğim süreçlerde (şiir ve öykü) bu kez bir araştırmaya yönelirim. Bu süreçte ki takılmalarım ve tıkanmalarımın sonucunda iki yıla yakın süreçte ortaya çıkarttığım bir çalışma…

CİHAT TAŞKIN - Sözlüğün hazırlanmasında nasıl bir yöntem uyguladınız? Araştırma sürecinden söz eder misiniz? Sözlüğü ansiklopedik kılan neydi?

GÜREL SÜRÜCÜ - Tabi ki önce bu konuda çıkmış bir kitap var mı diye araştırdım. Su, Deniz, Deniz Terimleri, Balıklar üzerine ayrı ayrı kitaplar var. Deniz Terimleri sözlüğü de var. Zaten her biri uzmanlık gerektiriyor. Deniz Terimlerini katmak istediğimde Denizci bir arkadaşı projeye ortak yaptım ama onun zamanın olmaması ya da başka nedenlerle yapamadık. O zaman sadece benim araştırmalarımla oluşacak doğru ve yalın bilgilerle bu işi kotarmam gerektiğini düşünerek çalışmama odaklandım. Örneğin, Aras Nehri, nerede doğar, kaç km’dir, üzerinde hangi barajlar vardır, havza alanı vs vs. bunlar sözlüğü ansiklopedik bir noktaya taşıdı. İlgili veriler, kaynaklarından yararlanılmıştır. Akademik anlamda genel kabuller çerçevesinde bu sözlüğü hazırladım.  Konusunda uzman arkadaşlara danıştım hatta taslağını gönderdim. Kaynaklarım ise DSİ, Deniz Bilimleri Enstitüsü, Sualtı Sporları Federasyonu, CMAS, IRF, NOAA vb kurumların veri tabanlarından yararlandım. Ve başkaca sözlüğün giriş bölümümde açıkça bunları belirttim ve onlara kitaptan da birer örnek göndererek kütüphanelerinde bulunmalarını sağlayacağım.

CİHAT TAŞKIN - Sayın Sürücü, sivil toplum kuruluşlarında ve kent konseylerinde üstlendiğiniz sorumlulukları okumuştuk. Bu alanlarda kitap çalışmalarınız var mı?


GÜREL SÜRÜCÜ - Benim ki saflık düzeyinde bir kent konseyi inanışıydı. Yüksek Lisansımı Yerel Yönetimlerde Kent Konseyi üzerine yapmıştım. Oysa mesleğimle ilgili bir tez seçebilirdim. Ama Türkiye’de demokrasinin yerleşik hale dönüşmesini sağlayacak bir kurum olarak gördüğüm kent konseylerini seçmiştim. Yaptığım çalışmalarda ve uygulama örneklerinde de gördüğüm de benim ki bir “çocuk yanılgısıydı”. Çocuksu düşüncelerime yenik düşmüştüm. Bu süreci anlatan kitabımı da Ağustos 2018 “Kent Konseyleri” adıyla Eylül yayıncılıktan çıkarttım. 

CİHAT TAŞKIN - Kitaplardan söz etmişken sözlük dışındaki şiir, öykü ve araştırma kitaplarını da konuşalım. Yayınlarınızın içeriğinden kapak tasarımlarına değin göz kamaştıran bir kurgu ve tasarım ustalığı dikkat çekiyor, anlatır mısınız nasıl başarıyorsunuz?

GÜREL SÜRÜCÜ - Hayat birbirini destekleyen unsurları ile güzelleşip anlam kazanıyor. Bunları yaşarken görmek, görürken göstermeye çalışmak bazen insanı coşturuyor bazen de hüzünlendiriyor.  Dolayısıyla duyularınız ile düşüncelerinizi bütünleştirdiğinizde ortaya birikimlerinizin yansıması çıkıyor. Benim için de fotoğrafın hayatımda olması kapak tasarımlarını bizzat yönetiyor olmamı sağlıyor. Buda biraz kitabın içini anlatan özet gibi.

Şiir ve öykü insan var oldukça tabi ki yazılacaktır. İnsanların kendilerini başka şekilde anlatma biçimleri, insan niye yazar sorusuna verilen yanıtta ki yolculuğu tanımlar. Bu yolculuğun birincisi bencillik, ikincisi anlatacaklarının ve hayallerinin olması, üçüncüsü de estetik kaygıdır. Dilerseniz sizinle şiir ve öykü üzerine başlı başına bir söyleşi yapalım. Okuru da burada boğmadan “Deniz Ve Su Sözlüğü”nden kopartmayalım istiyorum.

CİHAT TAŞKIN - Çiçeği burnunda yayınınız Deniz Ve Su Sözlüğü için sizi kutluyoruz. 22 Şubat’ta İstanbul Küçükçekmece Belediyesi Atakent Kültür Merkezinde açılışını yapacağınız “Yaşayanlar ve Yaşatılanlar” fotoğraf serginizden de kısaca söz ederseniz mutlu oluruz.

GÜREL SÜRÜCÜ - 1995 senesinden bu tarafa fotoğrafla ilgiliyim. Yukarıda da belirttiğim gibi fotoğraf hep hayatımda var oldu. İlk kişisel sergimi 2002 yılında “Ara-lık” adlı çalışmayla yapmıştım. Uzun bir aradan sonra koşulların olgunlaşmasıyla da 22 Şubat - 05 Mart 2019 tarihleri arasında köyüm Kuyucak’tan insan yüzleri, üretim ilişkileri ve köyümün manzaralarından oluşan “Yaşayanlar ve Yaşatılanlar” adlı bir sergim olacak.

CİHAT TAŞKIN - Sayın Sürücü, yayın çalışmalarınıza ilişkin sorularımızı yanıtladığınız için çok teşekkür ediyor, gerek yayın yaşamında gerekse fotoğraf ve sergileme eylemlerinizde size başarı diliyoruz.

***

GÜREL SÜRÜCÜ
KİMLİK KARTI:
GÜREL SÜRÜCÜ KİMDİR?

Tokat İli Niksar İlçesi Kuyucak köyünde doğdu. İlkokulu köyde, ortaokul ve liseyi Niksar’da tamamladı. Anadolu Üniversitesi İktisat bölümünden mezun olduktan sonra Ahmet Yesevi Üniversitesinde “Kent Konseyleri” üzerine Yüksek Lisansını yaptı. Çeşitli Sivil Toplum Kuruluşları ve sendikalarda kurucu üye oldu. 1995 yılından günümüze fotoğrafla uğraşıyor. İlk kişisel fotoğraf sergisini 2002 yılında İstanbul Kız Kulesi Kültür Merkezinde “Ara-lık” ismiyle sundu. Kamu Çalışanları Mücadele Tarihi, Ayakkabının Serüveni, Dökümcüler, Köyde Yaşam, Afişler ve Flamalar, Bir İşçinin 24 Saatini konu alan Zaman içerikli dia gösterileri yaptı. Çeşitli dergilerde fotoğraf ve yazıları yayımlandı. Gelir İdaresi Başkanlığında çalışıyor.



WATERSTATION:  +90(850) 532 0282
Sağlıklı içme suyunuzu kendiniz üretin..
HEMEN ARAYIN!

22 Ocak 2019

POLONYA'NIN EN GÜZEL KÖYÜ - ZALIPIE

Polonya’nın en güzel şehirlerinden birisi olan Krakow şehrine yaklaşık 68 km uzaklıkta bulunuyor Zalipie Köyü. Aynı zamanda daha az bilinen Tarnow isimli şehrin de 36 km Kuzey Batısında yer alıyor.
En güzel köy dememizin nedeni sadece bulunduğu konum ve doğal güzellikleri değil. İçi dışı her yeri rengarenk çiçeklerle süslenmiş olan evleri…
Zalipie köyünde, evlerin dış ve iç duvarları hatta neredeyse her şey çiçek motifleri ile süslenmiş durumda. Ve bu gelenek 19. yüzyılın sonlarından günümüze dek devam etmekte…
Evleri rengarenk çiçek motifleriyle boyama geleneği, köy sakinlerinden genç bir kadının, ağaç evlerde zamanla meydana gelen çeşitli çatlak ve kırılma gibi yıpranmaları gizlemek, aynı zamanda da bacalardan çıkan dumanın bıraktığı izleri örtmek istemesi ile başlamış.
Eski zamanlarda günümüzdeki gibi profesyonel boyama ekipmanları olmayan köy halkı genellikle insan saçı ya da at, inek gibi hayvanların kuyruğundan elde ettikleri kılları birleştirerek hünerlerini göstermiş yıllarca. Boya malzemesi olarak da hamur işlerinden arta kalan yağlar, yumurta akı, kireç, gübre gibi doğal malzemeler kullanılmış. Yaptıkları olağanüstü motiflerin kalıcı olabilmesini sağlayabilmek için de, her yıl belli dönemlerde çiçek motiflerini tekrar tekrar boyamışlar…
Zalipie köyünde ev boyama geleneği, nesilden nesile aktarılarak günümüze kadar devam etmeyi başarmış. Evleri boyamada doğadan ilham alan insanlar, zamanla Polonya kültürüne ait folklorik motifleri de eklemişler. Dolayısıyla boyamalar hem çeşitlenmiş hem de daha renkli hale gelmiş…
Zalipie köyünde ev boyama geleneği, tüm köy halkı için vazgeçilmez etkinliklerden birisi olmuş. Ancak 1904 – 1974 yılları arasında yaşayan Felicja Curylowa isimli kadın, kendi evindeki her köşeyi rengarenk motiflerle boyamayı adeta kendine amaç haline getirmiş…
Büyük – küçük demeden evinin her odasını boyayan Felicja Curylowa‘nın evi, ölümünden sonra müze haline getirilerek turistlerin ziyaretine açıldı…
Polonya’nın en güzel köyü olarak adından söz ettiren bu köy, henüz büyük turist kafileleri tarafından işgal edilmemiş ve sakinliğini korumayı başarmış durumda, bu haliyle de fotoğraf severler için şimdilik bulunmaz nimet.
Kaynak: https://yolvemacera.com/polonyanin-en-guzel-koyu-zalipie/?fbclid=IwAR2Tk3BylXSh1RPmZxcOzYcoOI3rnwrWYNuwGOqHjCrdrWOU3Yjm4Bja5TAKaynak: http://www.polonyadayiz.com/

20 Ocak 2019

DÜNYANIN İLK KİTAP KASABASI: HAY-ON-WYE

Kitap, ilgilisi için çok farklı anlamları içinde barındırır. Kitabın eski ya da yeni olması, cildinin yapısı, kelimeleri sayfadaki düzeni bir kitapsever için belirleyici unsurlardır. Mutlaka her kitapsever, kitaplarla dolu bir oda ya da ev hayal eder. Kimisi de küçük bir kitapçı dükkanı açıp misafirleriyle kitaplarını paylaşmayı diler. Dünyada öyle bir yer var ki tüm kitapseverlerin hayallerini süsleyecek nitelikte. Terk edilmiş bir kasabaya miras için giden bir adamın kitapçı dükkanı açmasıyla başlayan bir öykü. İşte, dünyanın ilk kitap kasabası…



Galler ve İngiltere arasındaki sınırda, İkinci Dünya Savaşını izleyen kırsal uçuşa karşı rol modeliyle ünlü rahat tepelerle çevrili küçük bir kasaba var. Hay-on-Wye kasabası.


Hay-on-Wye, hayalet bir kasaba haline gelen bir tarım kasabasıydı.


Buradaki kasabalılar, Avrupa'nın diğer birçok yerinde olduğu gibi daha iyi bir iş ve daha iyi bir yaşam için kırsal kesimden ayrılarak kentsel alanlara taşındı. Ancak, Richard Booth, Oxford Üniversitesinden mezun olduktan sonra amcasından kalan mirasıyla doğduğu kasabayı yeniden canlandırmak için geri döndü. Artık işler farklı gidecekti.



Nihayet, uzun sürelerdir zihninde dönen projeye başlamak için hazırdı. Eski bir itfaiye istasyonunda ikinci el kitapların ilk kitapçısını açtı. Bu açılış, yalnızca inanılmaz bir maceranın başlangıcıydı. 

Bay Booth, başkalarının elden çıkardığı tüm kitapları toplamaya başladı.

 

Bu süreç içerisinde koleksiyonuyla beraber itibarı da etkileyici bir şekilde büyüyordu. Bay Booth, kasabalılar tarafından boş kalan başka binaları kiraladı. Adeta bir kentsel dönüşümü başlatmıştı. Hay-on-Wye hayata geri dönmüştü.



Yenilikten, Bay Booth'un cesaretinden ve işinin büyüklüğünden etkilenen insanlar İngiltere'nin her yerinden kasabaya akın etmeye başladılar. Böyle bir başarıdan şaşkın olan bazı kasaba sakinleri Booth'un izinden gitmeye karar verdiler. 


Kasaba bugün yaklaşık bin 500 nüfusa sahip. Uzmanlaşmış kitapçı sayısı da 26. Üstelik bu kitapçıların her biri gerilim, müzik, sanat, sinema, şiir ya da çocuk edebiyatı gibi farklı alanlarda uzmanlaşmış durumda. Bazılarıysa inanılmaz derecede kendine özgü.


Hay-on-Wye kelimenin tam anlamıyla bir kitap cenneti. Burada her türlü kitabı bulmak mümkün: Yeni, ikinci el, eski ve nadir. Sokaklarda, yoldan geçenler için açık havada tutulan kitaplarla dolu raflar görebilirsiniz. Bazen de bu rafların yanı başında ise biraz dinlenmek ve kitap okumak isteyenler için koltuklar bulunuyor.



Bu tür turizm sayesinde kasaba gelişti ve gelişen bir kültürel ve ticari yaşamın merkezi oldu. Her kitapçı, bazen gerçeküstü yaratıklara çarpabileceğiniz ayrı, renkli ve tuhaf bir dünyadır.


Bazı aydınlar ve sanatçılar için burası inzivaya çekilme yeri. Yayıncılar ve zanaatkarlar için ise tam bir cennet. Dilerseniz, işaretlerle gösterilen kutuların içine para atarak kitapları satın alabiliyorsunuz (yumuşak bir kitap kapağı için 50 sent, ciltli bir kitap için 1 pound).


Bunlara "Dürüstlük Dükkanları" deniyor. Çünkü burada her şey kitapseverlerin dürüstlüğüne güvenmeye dayanıyor. Bugün Hay-on-Wye'de çok sayıda bağımsız mağaza, birkaç sanat galerisi, bir postane ve bir banka, bir bisiklet dükkanı ve zanaat dükkanları mevcut.


Ayrıca, şehir merkezinden haftada üç gün getirdikleriyle kasabayı canlandıran bir sokak pazarı ve bir de bakkal var. Kasaba kitap şehir olmasının yanında Brecon Beacons Milli Parkı'nı keşfetmek için de bir başlangıç noktası.


Hay-on-Wye ulaşmanın en kolay yolu şahsi arabalar. Toplu taşıma araçlarını kullanmayı tercih ederseniz en yakın tren istasyonu Hereford'dur. Buradan da otobüsle kasabaya ulaşabilirsiniz. 


Kaynak: https://www.fikriyat.com/galeri/kultur-sanat/dunyanin-ilk-kitap-kasabasi/25