21 Şubat 2019

ŞERPA - DAĞLARIN SÜPER İNSANI


Everest dağına tırmanmak, macera sever dağcılar için sınırlarını test etmenin zirvesi denebilir. Fakat Şerpalar için değil.

Şerpalar Himalayalar’da Nepal’in dağlık kesimlerinde yaşayan ve geçimlerini çoğunlukla buraya tırmanmaya gelen dağcılara rehberlik ederek sağlayan bir halk.
Everest’e tırmanırken dağcıların baş etmesi gereken en büyük problem, yüksek rakımdaki atmosferdir. Öyle ki bir çok dağcı oksijen takviyeleri olmadan tırmanış yapamaz. Yüksek irtifa hastalığı vücudunuza aniden saplanabilir. 
Fakat bunlar Şerpalar için geçerli değil.
Yüzlerce yıldır bu yüksek rakımda yaşayan Şerpaların genetiği tam manasıyla bu atmosfere uyum sağlamış ve hiç bir şeyden etkilenmiyorlar.
Şerpaların buradaki zorlu yaşam şartları ile çok kolay baş edebilmeleri, gelenleri olduğu kadar bir çok bilim insanını da meraklandırıyor elbette.
2013 yılında yapılan bir tırmanışta 180 kişilik ekibin, 64’ü Şerpalardan oluşuyordu. Tırmanıştan sonraki testlerde fizyolojik ve psikolojik olarak herkeste anormal değişiklikler gözlemlenirken, Şerpalarda hiç bir değişiklik gözlenmedi. Yapılan daha detaylı analizlerde, bu insanların hücrelerindeki mitokondrilerin normal insanlara göre çok daha fazla oksijen kullanma kapasitesi olduğu keşfedildi. 
Aynı şekilde yüksek rakıma çıkıldığında herkeste kan dolaşımının yavaşladığı görülürken, Şerpalarda hiç bir değişiklik yoktu. Hatta testlerde görülen şaşırtıcı sonuç, Şerpaların normal insanlara göre kanlarında %20 daha fazla hemoglobine sahip oldukları idi. 
Bu sonuçlara göre araştırmacılar, gerek fizyolojik gerekse psikolojik değerlere bakıldığında, Şerpalara rahatlıkla süper insan denebileceğini söylüyor.
Kaynak: YOL VE MACERA 
https://storia.me/@tamahagane/  https://edition.cnn.com/2015/11/11/health/sherpas-superhuman-mountaineers/  www.lifecoachcode.com/2017/02/04/sherpas-himalayan-superhumans/
WATERSTATION SU ARITMA TEKNOLOJİLERİ - 0850 532 0282

13 Şubat 2019

GÜREL SÜRÜCÜ'NÜN GÖZÜNDEN: "YAŞATANLAR VE YAŞATILANLAR"



GÜREL SÜRÜCÜ FOTOĞRAF SERGİSİ 22 ŞUBAT - 05 MART 2019 TARİHLERİ ARASINDA GEZİLEBİLİR

Yayımladığı birçok şiir, öykü ve tematik yayınların yanı sıra fotoğraf sergileri ve dia sunumlarıyla da tanıdığımız Gürel Sürücü 22 Şubat 2019 Cuma günü “YAŞATANLAR VE YAŞATILANLAR” adlı yeni bir fotoğraf sergisiyle sanatsever dostlarını karşılayacak.

Gerçekleştirdiği sanatsal etkinliklerle çok yönlü kültürel birikimini bizlere ulaştırmayı başaran Gürel Sürücü bu kez doğup büyüdüğü Kuyucak’tan kesitleri sunuyor fotoğraf tutkunlarına. 1995 yılından günümüze değin tanık olduğu anları görsel birer şölene dönüştüren Sürücü fotoğraf karelerinde gizli kalmış görsel anıların sergiye dönüş öyküsünü anlattı;

“Doğduğum Kuyucak Köyünü ana izlek olarak belirlediğim YAŞATANLAR VE YAŞATILANLAR fotoğraf sergime 80 görselle hazırlandım. Fotoğraf gücünü tarihe olan tanıklığından aldığını düşünerek, yaşanmışlıkları anma ve anımsatma amacıyla düzenlediğim bu sergiyle köyümün tarihine, köy belleğine küçük de olsa bir ışık olmayı istedim.

Hızla değişen dünyada kentlerde olduğu gibi kasaba ve köylerde de ekonomik ve kültürel yapı hızla değişiyor. Hiçbir şey eskisi gibi değil artık. Köyümün genel görünümünden ise ne o eski göl, ne o eski ahşap evlerimiz, ne yaylamız, ne üretim ilişkileri içindeki o verimli bağ bahçe, tarla tapan, patoz harman işleri, ne de el işi dokuma halı vb. kaldı. Küçük anlarımızın büyük anılara dönüştüğü bu sergideki insanların pek çoğu şimdi aramızda değil. YAŞATANLAR VE YAŞATILANLAR fotoğraf sergisi; 1995 senesinden başlayarak 24 yıl boyunca tanığı olduğum birçok ortak anılarımızın görsel paylaşımıdır.

Tokatlı, Niksarlı ve Kuyucaklı hemşehrilerimi, kültür ve sanata sevdalı dostlarımı Küçükçekmece, Atakent Kültür Merkezindeki sergime davet ediyorum” dedi.

Fotoğraf tutkunlarıyla birlikte olmaktan mutluluk duyacağını da belirten Gürel Sürücü’nün “YAŞATANLAR VE YAŞATILANLAR” fotoğraf sergisi 22 Şubat 2019 tarihinde saat 19.00’da açılışı yapılacak ve 05 Mart 2019 tarihine kadar açık kalacak.  

YAŞATANLAR VE YAŞATILANLAR
Fotoğraf Sergisi

22 Şubat  - 05 Mart 2019

Açılış: 22 Şubat 2019 Cuma
Saat 19.00 - 21.00

ATAKENT KÜLTÜR MERKEZİ
Atakent Mahallesi Kent Bulvarı
34307 Küçükçekmece / İSTANBUL

İletişim: 0545 202 1062
gurelsurucu@gmail.com 
   
GÜREL SÜRÜCÜ KİMDİR?

Tokat İli Niksar İlçesi Kuyucak köyünde doğdu. İlkokulu köyde, ortaokul ve liseyi Niksar’da tamamladı. Anadolu Üniversitesi İktisat bölümünden mezun olduktan sonra Ahmet Yesevi Üniversitesinde “Kent Konseyleri” üzerine Yüksek Lisansını yaptı.

Çeşitli Sivil Toplum Kuruluşları ve sendikalarda kurucu üye oldu. 1995 yılından günümüze fotoğrafla uğraşıyor. İlk kişisel fotoğraf sergisini 2002 yılında İstanbul Kız Kulesi Kültür Merkezinde “Ara-lık” ismiyle sundu. Kamu Çalışanları Mücadele Tarihi, Ayakkabının Serüveni, Dökümcüler, Köyde Yaşam, Afişler ve Flamalar, Bir İşçinin 24 Saatini konu alan Zaman içerikli dia gösterileri yaptı. Çeşitli dergilerde fotoğraf ve yazıları yayımlandı. Gelir İdaresi Başkanlığında çalışıyor.

WATERSTATION SU ARITMA TEKNOLOJİLERİ - 0850 532 0282


26 Ocak 2019

GÜREL SÜRÜCÜ'DEN SU KÜLTÜRÜNE BÜYÜK KATKI !..

Araştırmacı Yazar GÜREL SÜRÜCÜ’nün yeni kitabı:
DENİZ VE SU SÖZLÜĞÜ yayımlandı.

Şair, öykü ve roman yazarı, araştırmacı ve fotoğrafçı olarak kültür ve sanat alanındaki başarılarıyla adından söz ettiren Gürel Sürücü’nün son araştırma çalışması 26 Ocak 2019 tarihinde Eylül Yayınevi tarafından yayımlandı. “Deniz ve Su Sözlüğü”.
İki yıl süren yoğun ve özenli bir araştırmanın sonucunda yayın zincirine yeni bir halka daha ekleyen Gürel Sürücü çok yönlü çalışmalarına ilişkin sorularımızı yanıtladı.

CİHAT TAŞKIN - Sayın Sürücü, bize Gürel Sürücü’yü tanıtır mısınız?

GÜREL SÜRÜCÜ - Ne gariptir ki insan kendini tanıtmaya başlarken doğduğu, ilk nefes aldığı yerden başlıyor. Tarih o insan için o topraklarda ve o yılda başlıyor. Sadece doğduğum değil beslenip, büyüdüğüm, düşüncelerimin harmanlandığı yerdir Niksar'ın Kuyucak Köyü. Şoven bir insan olmamakla birlikte Kuyucaklı kimliğimi hep gururla taşırım. Bana kattıkları olduğu gibi benim ona kattıklarım da oluyor yer yer.

CİHAT TAŞKIN - Gelir İdaresi Başkanlığındaki görev ve sorumluluklarınızı biliyoruz. Bir yandan iş, öte yandan şiir, öykü, roman, araştırma kitapları yayınlamak ve fotoğraf sergileri düzenlemek… Tüm bu süreçlerde zamanı nasıl yönetiyorsunuz? Bu saygın uğraşınızda size kimler ve nasıl yardım ediyorlar?

GÜREL SÜRÜCÜ - Evet, yüzyılımızda insanların zamanı iyi kullanmadıklarını düşünüyorum. Her iş bir sorumluluktur. İlkesel olarak işini bilerek yapacaksın “işine geldiği” gibi değil. Kamusal alanda çalışmanın kolaylıkları olduğu gibi zorlukları da var tabii. Örneğin edebiyat alanında üretim sürecinde “özgün ve özgür” bir iradeyle sözcükleri metinleştirmek gerekiyor. Ama hayatın genel kuralları olduğu gibi kamusal alanda çalışmaktan kaynaklı onun zırhları içinde kalarak bir şeyler üretmek yer yer insanı sıkıntıya düşürüyor. Bu gel-gitlerle yine de ortaya güzel şeyler çıkarmak bana iyi geliyor.

Ben üretimi şöyle ele alıyorum. Masamıza en sade haliyle 10 dakika içinde bir makarna gelse de onun bir hazırlık süreci ve sunumu vardır. Lezzeti yakalamak sadece inceliklerini bilmekten geçmiyor emin olun. Hazırlayan ile tüketen arasında alınacak tada bağlı olarak halen ilave edilebilecek şeyler/soslar vardır. Ancak bilinmelidir ki basit gibi görünen ama kendi içinde bir düzen ve emek isteyen bu süreç cidden yorucu. O yüzden keyifle yapmak önemli. İşte o zaman üstesinden geliyorsunuz.

Sorunuz hayli geniş ve içinde çok şeyi barındırıyor. Benim üretimsel faaliyetlerimi anlatmam gerekirse önce fotoğrafla başlamak isterim. Ben hep ışığın peşinden koştum. Fotoğraf yarı yaşım kadar hep uğraşım oldu. Fotoğrafın gücünü, tarihe tanıklığından aldığını düşünerek doğrultum hep objektifimi. Zamanla onun yetmediğini sözcüklerin beni çağırdığını gördüm yalnızlığımda. Başta ifade ettiğim gibi zamanı iyi kullanmaya çalışıyorum. Benim için geri dönüşümü mümkün olmayan bu durumu lehime nasıl çevirebilirim noktasında odaklandım. Ve uzun süredir kafamda olan şeylerin notlarını aldım. Onlarca not defterim vardır. Onlara kafamdan geçenleri yazarım. Sonra onlar olgunlaşır su yüzüne çıkması gerektiğini düşündüğüm anda da çıkartırım. Örneğin, “Umut Şiirleri”, “Kıyı Öyküleri” ve “Bir Yudum Aşk” adlı roman dosyalarım duruyor.  Şiir ve öykü dosyaları yaklaşık bir buçuk yıldır bekliyor. Roman çalışması halen devam ediyor. Bunlar ne zaman yayınlanacak “sırası” geldiğinde. Bu sırayı kim belirliyor diye sorabilirsiniz. Tabi ki yine sırasını benim verili koşullarım belirliyor. Söyleşinin konusunu oluşturan araştırma kitaplarına gelince, benim hep bir araştırmacı yanım var. Kendimi yazardan çok “araştırmacı” olarak görüyorum. Araştırmacı Yazar diyelim… Ama her bir üretimim benim için şölen. Yazarken ayrı bir tat alıyor sonra onları yeniden gözden geçirirken ayrı bir tat daha. İlk zamanlar yırtıp atma isteğim olan yazılarımı şimdi okurken yazdıklarıma hayranlık duyuyorum.

Bu söyleşi iyi de oldu. Şu aralar kendi otobiyografimi yazıyorum. O yazdıklarımdan da yararlanarak yanıtlıyorum. Evet, tabii ki fotoğraf benim ilk göz ağrım. Yakında bir de fotoğraf sergim olacak arkasından başarabilirsem bir fotoğraf kitabı çıkartmak var.

Çalışmalarımda yardımcı olanlar sorusuna gelince, ilk önce kızım ve eşim yardımcılarım. Her yazımın (şiir, öykü) çıktılarını aldıktan sonra onlara veririm, okurlar. Düşüncelerini alırım. Düzeltilerini de tabii ki. Bizim ev bir tür edebiyat mutfağı. Çoğu kitabın dizgi ve mizanpajını eşim üstlenmiştir. Kızım da kapak tasarımı noktasında düşüncelerini söyler hatta kitapların ayraçlarının tasarımı tamamen onun tekelindedir. Diğer yardımcı olanlar ise, arkadaşlarım, meslektaşlarım, yazar dostlarımdır.  Sizlerin katkılarınızı da unutmamak gerek ve teşekkür ediyorum.

CİHAT TAŞKIN - Üstadım, yayımlanan son kitabınız ansiklopedik nitelikte bir sözlük. Deniz ve Su Sözlüğü… Neden bir sözlük yayımladınız?

GÜREL SÜRÜCÜ - Aslında basit gibi görünse de “Su Hayattır” tümcesi bizi anlatıyor. İnsan bedenini anlatıyor. Sözlük nereden çıktı sorusuna yanıt olarak, yüksek lisans yaptığım sıralarda -Çevre ve İmar Hukuku- dersinde ki ilgili hocam çevre ve su konulu bir makale yazmamı istemişti. Yazdım, yazarken de inanılmaz gerçeklerle karşılaştım. Öyle etrafımızı saran ve sarmalayan gibi görünen suya rağmen yakın bir gelecekte su sorunları olacağını, gelecek savaşların “su” yüzenden yaşanacağını okudukça konuya farklı bakmaya başladım. Ve dünyanın ¾’nün su olduğu gerçeği, bu suyun %97’sinin tuzlu, %3’ünün de tatlı su olduğunu anımsattığımda sanırım ne demek istediğimi size daha iyi anlatmış olurum.

Deniz ve Su Sözlüğü sizin de ifade etmiş olduğunuz gibi daha çok ansiklopedik bilgiler içermektedir. Neden? Sorusuna yukarıda yanıt vermekle birlikte özel anlamda da ben üretemediğim süreçlerde (şiir ve öykü) bu kez bir araştırmaya yönelirim. Bu süreçte ki takılmalarım ve tıkanmalarımın sonucunda iki yıla yakın süreçte ortaya çıkarttığım bir çalışma…

CİHAT TAŞKIN - Sözlüğün hazırlanmasında nasıl bir yöntem uyguladınız? Araştırma sürecinden söz eder misiniz? Sözlüğü ansiklopedik kılan neydi?

GÜREL SÜRÜCÜ - Tabi ki önce bu konuda çıkmış bir kitap var mı diye araştırdım. Su, Deniz, Deniz Terimleri, Balıklar üzerine ayrı ayrı kitaplar var. Deniz Terimleri sözlüğü de var. Zaten her biri uzmanlık gerektiriyor. Deniz Terimlerini katmak istediğimde Denizci bir arkadaşı projeye ortak yaptım ama onun zamanın olmaması ya da başka nedenlerle yapamadık. O zaman sadece benim araştırmalarımla oluşacak doğru ve yalın bilgilerle bu işi kotarmam gerektiğini düşünerek çalışmama odaklandım. Örneğin, Aras Nehri, nerede doğar, kaç km’dir, üzerinde hangi barajlar vardır, havza alanı vs vs. bunlar sözlüğü ansiklopedik bir noktaya taşıdı. İlgili veriler, kaynaklarından yararlanılmıştır. Akademik anlamda genel kabuller çerçevesinde bu sözlüğü hazırladım.  Konusunda uzman arkadaşlara danıştım hatta taslağını gönderdim. Kaynaklarım ise DSİ, Deniz Bilimleri Enstitüsü, Sualtı Sporları Federasyonu, CMAS, IRF, NOAA vb kurumların veri tabanlarından yararlandım. Ve başkaca sözlüğün giriş bölümümde açıkça bunları belirttim ve onlara kitaptan da birer örnek göndererek kütüphanelerinde bulunmalarını sağlayacağım.

CİHAT TAŞKIN - Sayın Sürücü, sivil toplum kuruluşlarında ve kent konseylerinde üstlendiğiniz sorumlulukları okumuştuk. Bu alanlarda kitap çalışmalarınız var mı?


GÜREL SÜRÜCÜ - Benim ki saflık düzeyinde bir kent konseyi inanışıydı. Yüksek Lisansımı Yerel Yönetimlerde Kent Konseyi üzerine yapmıştım. Oysa mesleğimle ilgili bir tez seçebilirdim. Ama Türkiye’de demokrasinin yerleşik hale dönüşmesini sağlayacak bir kurum olarak gördüğüm kent konseylerini seçmiştim. Yaptığım çalışmalarda ve uygulama örneklerinde de gördüğüm de benim ki bir “çocuk yanılgısıydı”. Çocuksu düşüncelerime yenik düşmüştüm. Bu süreci anlatan kitabımı da Ağustos 2018 “Kent Konseyleri” adıyla Eylül yayıncılıktan çıkarttım. 

CİHAT TAŞKIN - Kitaplardan söz etmişken sözlük dışındaki şiir, öykü ve araştırma kitaplarını da konuşalım. Yayınlarınızın içeriğinden kapak tasarımlarına değin göz kamaştıran bir kurgu ve tasarım ustalığı dikkat çekiyor, anlatır mısınız nasıl başarıyorsunuz?

GÜREL SÜRÜCÜ - Hayat birbirini destekleyen unsurları ile güzelleşip anlam kazanıyor. Bunları yaşarken görmek, görürken göstermeye çalışmak bazen insanı coşturuyor bazen de hüzünlendiriyor.  Dolayısıyla duyularınız ile düşüncelerinizi bütünleştirdiğinizde ortaya birikimlerinizin yansıması çıkıyor. Benim için de fotoğrafın hayatımda olması kapak tasarımlarını bizzat yönetiyor olmamı sağlıyor. Buda biraz kitabın içini anlatan özet gibi.

Şiir ve öykü insan var oldukça tabi ki yazılacaktır. İnsanların kendilerini başka şekilde anlatma biçimleri, insan niye yazar sorusuna verilen yanıtta ki yolculuğu tanımlar. Bu yolculuğun birincisi bencillik, ikincisi anlatacaklarının ve hayallerinin olması, üçüncüsü de estetik kaygıdır. Dilerseniz sizinle şiir ve öykü üzerine başlı başına bir söyleşi yapalım. Okuru da burada boğmadan “Deniz Ve Su Sözlüğü”nden kopartmayalım istiyorum.

CİHAT TAŞKIN - Çiçeği burnunda yayınınız Deniz Ve Su Sözlüğü için sizi kutluyoruz. 22 Şubat’ta İstanbul Küçükçekmece Belediyesi Atakent Kültür Merkezinde açılışını yapacağınız “Yaşayanlar ve Yaşatılanlar” fotoğraf serginizden de kısaca söz ederseniz mutlu oluruz.

GÜREL SÜRÜCÜ - 1995 senesinden bu tarafa fotoğrafla ilgiliyim. Yukarıda da belirttiğim gibi fotoğraf hep hayatımda var oldu. İlk kişisel sergimi 2002 yılında “Ara-lık” adlı çalışmayla yapmıştım. Uzun bir aradan sonra koşulların olgunlaşmasıyla da 22 Şubat - 05 Mart 2019 tarihleri arasında köyüm Kuyucak’tan insan yüzleri, üretim ilişkileri ve köyümün manzaralarından oluşan “Yaşayanlar ve Yaşatılanlar” adlı bir sergim olacak.

CİHAT TAŞKIN - Sayın Sürücü, yayın çalışmalarınıza ilişkin sorularımızı yanıtladığınız için çok teşekkür ediyor, gerek yayın yaşamında gerekse fotoğraf ve sergileme eylemlerinizde size başarı diliyoruz.

***

GÜREL SÜRÜCÜ
KİMLİK KARTI:
GÜREL SÜRÜCÜ KİMDİR?

Tokat İli Niksar İlçesi Kuyucak köyünde doğdu. İlkokulu köyde, ortaokul ve liseyi Niksar’da tamamladı. Anadolu Üniversitesi İktisat bölümünden mezun olduktan sonra Ahmet Yesevi Üniversitesinde “Kent Konseyleri” üzerine Yüksek Lisansını yaptı. Çeşitli Sivil Toplum Kuruluşları ve sendikalarda kurucu üye oldu. 1995 yılından günümüze fotoğrafla uğraşıyor. İlk kişisel fotoğraf sergisini 2002 yılında İstanbul Kız Kulesi Kültür Merkezinde “Ara-lık” ismiyle sundu. Kamu Çalışanları Mücadele Tarihi, Ayakkabının Serüveni, Dökümcüler, Köyde Yaşam, Afişler ve Flamalar, Bir İşçinin 24 Saatini konu alan Zaman içerikli dia gösterileri yaptı. Çeşitli dergilerde fotoğraf ve yazıları yayımlandı. Gelir İdaresi Başkanlığında çalışıyor.



WATERSTATION:  +90(850) 532 0282
Sağlıklı içme suyunuzu kendiniz üretin..
HEMEN ARAYIN!

22 Ocak 2019

POLONYA'NIN EN GÜZEL KÖYÜ - ZALIPIE

Polonya’nın en güzel şehirlerinden birisi olan Krakow şehrine yaklaşık 68 km uzaklıkta bulunuyor Zalipie Köyü. Aynı zamanda daha az bilinen Tarnow isimli şehrin de 36 km Kuzey Batısında yer alıyor.
En güzel köy dememizin nedeni sadece bulunduğu konum ve doğal güzellikleri değil. İçi dışı her yeri rengarenk çiçeklerle süslenmiş olan evleri…
Zalipie köyünde, evlerin dış ve iç duvarları hatta neredeyse her şey çiçek motifleri ile süslenmiş durumda. Ve bu gelenek 19. yüzyılın sonlarından günümüze dek devam etmekte…
Evleri rengarenk çiçek motifleriyle boyama geleneği, köy sakinlerinden genç bir kadının, ağaç evlerde zamanla meydana gelen çeşitli çatlak ve kırılma gibi yıpranmaları gizlemek, aynı zamanda da bacalardan çıkan dumanın bıraktığı izleri örtmek istemesi ile başlamış.
Eski zamanlarda günümüzdeki gibi profesyonel boyama ekipmanları olmayan köy halkı genellikle insan saçı ya da at, inek gibi hayvanların kuyruğundan elde ettikleri kılları birleştirerek hünerlerini göstermiş yıllarca. Boya malzemesi olarak da hamur işlerinden arta kalan yağlar, yumurta akı, kireç, gübre gibi doğal malzemeler kullanılmış. Yaptıkları olağanüstü motiflerin kalıcı olabilmesini sağlayabilmek için de, her yıl belli dönemlerde çiçek motiflerini tekrar tekrar boyamışlar…
Zalipie köyünde ev boyama geleneği, nesilden nesile aktarılarak günümüze kadar devam etmeyi başarmış. Evleri boyamada doğadan ilham alan insanlar, zamanla Polonya kültürüne ait folklorik motifleri de eklemişler. Dolayısıyla boyamalar hem çeşitlenmiş hem de daha renkli hale gelmiş…
Zalipie köyünde ev boyama geleneği, tüm köy halkı için vazgeçilmez etkinliklerden birisi olmuş. Ancak 1904 – 1974 yılları arasında yaşayan Felicja Curylowa isimli kadın, kendi evindeki her köşeyi rengarenk motiflerle boyamayı adeta kendine amaç haline getirmiş…
Büyük – küçük demeden evinin her odasını boyayan Felicja Curylowa‘nın evi, ölümünden sonra müze haline getirilerek turistlerin ziyaretine açıldı…
Polonya’nın en güzel köyü olarak adından söz ettiren bu köy, henüz büyük turist kafileleri tarafından işgal edilmemiş ve sakinliğini korumayı başarmış durumda, bu haliyle de fotoğraf severler için şimdilik bulunmaz nimet.
Kaynak: https://yolvemacera.com/polonyanin-en-guzel-koyu-zalipie/?fbclid=IwAR2Tk3BylXSh1RPmZxcOzYcoOI3rnwrWYNuwGOqHjCrdrWOU3Yjm4Bja5TAKaynak: http://www.polonyadayiz.com/

20 Ocak 2019

DÜNYANIN İLK KİTAP KASABASI: HAY-ON-WYE

Kitap, ilgilisi için çok farklı anlamları içinde barındırır. Kitabın eski ya da yeni olması, cildinin yapısı, kelimeleri sayfadaki düzeni bir kitapsever için belirleyici unsurlardır. Mutlaka her kitapsever, kitaplarla dolu bir oda ya da ev hayal eder. Kimisi de küçük bir kitapçı dükkanı açıp misafirleriyle kitaplarını paylaşmayı diler. Dünyada öyle bir yer var ki tüm kitapseverlerin hayallerini süsleyecek nitelikte. Terk edilmiş bir kasabaya miras için giden bir adamın kitapçı dükkanı açmasıyla başlayan bir öykü. İşte, dünyanın ilk kitap kasabası…



Galler ve İngiltere arasındaki sınırda, İkinci Dünya Savaşını izleyen kırsal uçuşa karşı rol modeliyle ünlü rahat tepelerle çevrili küçük bir kasaba var. Hay-on-Wye kasabası.


Hay-on-Wye, hayalet bir kasaba haline gelen bir tarım kasabasıydı.


Buradaki kasabalılar, Avrupa'nın diğer birçok yerinde olduğu gibi daha iyi bir iş ve daha iyi bir yaşam için kırsal kesimden ayrılarak kentsel alanlara taşındı. Ancak, Richard Booth, Oxford Üniversitesinden mezun olduktan sonra amcasından kalan mirasıyla doğduğu kasabayı yeniden canlandırmak için geri döndü. Artık işler farklı gidecekti.



Nihayet, uzun sürelerdir zihninde dönen projeye başlamak için hazırdı. Eski bir itfaiye istasyonunda ikinci el kitapların ilk kitapçısını açtı. Bu açılış, yalnızca inanılmaz bir maceranın başlangıcıydı. 

Bay Booth, başkalarının elden çıkardığı tüm kitapları toplamaya başladı.

 

Bu süreç içerisinde koleksiyonuyla beraber itibarı da etkileyici bir şekilde büyüyordu. Bay Booth, kasabalılar tarafından boş kalan başka binaları kiraladı. Adeta bir kentsel dönüşümü başlatmıştı. Hay-on-Wye hayata geri dönmüştü.



Yenilikten, Bay Booth'un cesaretinden ve işinin büyüklüğünden etkilenen insanlar İngiltere'nin her yerinden kasabaya akın etmeye başladılar. Böyle bir başarıdan şaşkın olan bazı kasaba sakinleri Booth'un izinden gitmeye karar verdiler. 


Kasaba bugün yaklaşık bin 500 nüfusa sahip. Uzmanlaşmış kitapçı sayısı da 26. Üstelik bu kitapçıların her biri gerilim, müzik, sanat, sinema, şiir ya da çocuk edebiyatı gibi farklı alanlarda uzmanlaşmış durumda. Bazılarıysa inanılmaz derecede kendine özgü.


Hay-on-Wye kelimenin tam anlamıyla bir kitap cenneti. Burada her türlü kitabı bulmak mümkün: Yeni, ikinci el, eski ve nadir. Sokaklarda, yoldan geçenler için açık havada tutulan kitaplarla dolu raflar görebilirsiniz. Bazen de bu rafların yanı başında ise biraz dinlenmek ve kitap okumak isteyenler için koltuklar bulunuyor.



Bu tür turizm sayesinde kasaba gelişti ve gelişen bir kültürel ve ticari yaşamın merkezi oldu. Her kitapçı, bazen gerçeküstü yaratıklara çarpabileceğiniz ayrı, renkli ve tuhaf bir dünyadır.


Bazı aydınlar ve sanatçılar için burası inzivaya çekilme yeri. Yayıncılar ve zanaatkarlar için ise tam bir cennet. Dilerseniz, işaretlerle gösterilen kutuların içine para atarak kitapları satın alabiliyorsunuz (yumuşak bir kitap kapağı için 50 sent, ciltli bir kitap için 1 pound).


Bunlara "Dürüstlük Dükkanları" deniyor. Çünkü burada her şey kitapseverlerin dürüstlüğüne güvenmeye dayanıyor. Bugün Hay-on-Wye'de çok sayıda bağımsız mağaza, birkaç sanat galerisi, bir postane ve bir banka, bir bisiklet dükkanı ve zanaat dükkanları mevcut.


Ayrıca, şehir merkezinden haftada üç gün getirdikleriyle kasabayı canlandıran bir sokak pazarı ve bir de bakkal var. Kasaba kitap şehir olmasının yanında Brecon Beacons Milli Parkı'nı keşfetmek için de bir başlangıç noktası.


Hay-on-Wye ulaşmanın en kolay yolu şahsi arabalar. Toplu taşıma araçlarını kullanmayı tercih ederseniz en yakın tren istasyonu Hereford'dur. Buradan da otobüsle kasabaya ulaşabilirsiniz. 


Kaynak: https://www.fikriyat.com/galeri/kultur-sanat/dunyanin-ilk-kitap-kasabasi/25



18 Ocak 2019

KAYAK TÜYOLARI


Kayak Yapmaya Ä°lk Kez Gideceklere Tavsiyelerİlk Kez Kayağa Gideceklere Öğütler:

İçerikte yer alan ücretler, 2019 yılına göre güncellenmiştir.


Kış mevsimini sevenler derneği açılsa, ilk üye olacak kişiler muhakkak biz kayak ve board sevdalıları olacaktır! Evet hava buz gibi, tüm şehir yağmur çamur içinde, hep bir eve gidip sıcak çikolata içme isteği. Oysa bunların hepsi kar yağmasını hevesle bekleyen bizler için, adeta kayak alametleri…

Kayak hakkında hiç tecrübesi olmayanlar, hatta kayak merkezlerine hiç çıkmayan ama çok merak edenler için hap niteliğinde bir yazı hazırladık. Kayak hakkında merak ettiğiniz birçok sorunun cevabını burada bulabilirsiniz.

Dikkat, bu yazı bol miktarda cesaretlendirici öğeler içerir! :)











1) Sizlere ilk söyleyeceğimiz şey: Korkmayın ve bu keyfi daha fazla ertelemeden hemen yaşayın!

Kayak korkusu

Kayak yapmak bir kişinin aklına düştüğü an, 'ya düşersem' endişesi de beraberinde geliyor. Oysa ki, hem eğimi oldukça düşük yerlerde bulunacaksınız, hem de yeni başladığınız için hızlı kaymayacaksınız. Üstelik düşseniz de bir şey olmuyor, karlar yumuşacık. Bir de kat kat giyindiğinizi düşünürseniz, hiçbir şey olmayacağına bir kez daha inanırsınız. Anlaştık mı?

2) Bu maddeyi okuyorsanız, sizi biraz ikna ettik demektir. Peki nereye gideceksiniz?

Kayak Merkezleri

Türkiye'de birçok zirve var, biz size en meşhurlarını söyleyeceğiz; Uludağ Kayak MerkeziKartepe Kayak Merkezi ve Kartalkaya Kayak Merkezi. Her zirvede kayağa yeni başlayanlar için uygun eğimler var. Ancak Uludağ'ın biraz daha öne çıktığını belirtelim. Çünkü Uludağ'da Kartalkaya'ya oranla fiyatlar uygun, Kartepe'ye oranla hafta sonları daha az kalabalık.

3) Kayağa gitmek için doğru zaman nedir? Kayak merkezlerinde kar kalınlıkları nasıl olmalı?

Kar Kalınlıkları

Kayak ve snowboarda gönül verenlerin takip ettiği birçok forum var. Ve kayak sezonu açılır açılmaz da haberlere hemen yansıyor evet. Ancak siz yine de kendi bildiğinize güvenin ve Meteoroloji Genel Müdürlüğü'nün – Kar Kalınlıkları sayfasını ziyaret edin. Ve işte sizin için detay bilgi: Kayak yapmak için kar kalınlığının 40 - 50 cm civarında olması gerekiyor.

4) Kayak ekipmanları ve kayak kıyafetleri - kiralama ücretleri

Kayak Ekipman Kiralama Ãœcretleri

Ben de kayağa başlamayı düşündüğüm ilk gün aklımda aynı soru vardı. “'Benim ekipmanım yok, napacağız?”' Siz çıkarken sadece sıkı giyinin, geri kalan her şeyi kayak merkezinde kiralayabilirsiniz. Kayak ekipmanları veya kayak giysilerinde kiralama ücretleri kayak merkezine göre değişiklik gösteriyor elbet. Ancak kayak kiralama fiyatları 100 - 120 TL civarında değişiyor. Bu paraya ne dahil derseniz: Tüm gün boyunca kullanacağınız kayak ekipmanları, kayak pantolonu ve montu. Tabi eldiven, kar maskesi, bere gibi farklı yardımcı ekipmanlar istemeniz dahilinde onlar da extra fiyat.

5) Kayağa giderken yanınızda götürmeniz gerekenler:

kayakta yanınızda olması gerekenler

Tabiki sırt çantası ilk ve en önemli malzemeniz. Atkı, bere, eldiven üçlüsü, nemlendirici dudak ve el kremi, deodorant, yedek çorap ve yedek tişört, kazak mutlaka olması gerekenler. Eğer tatilinizi daha uygun fiyata getirmek istiyorsanız çantanıza su ve sandviç de ekleyebilirsiniz.

6) Kayak eğitim ücretleri hakkında bilgiler

kayak eğitim ücretleri

Kayak eğitiminizi, Türkiye Kayak Federasyonu eğitmenlerinden almanızı öneriyoruz. Öncelikle eğitmenlerle 1 saatlik eğitim için görüşebilirsiniz. 1 saatte ayakta durup kendi kendinize kaymayı başarabilecek seviyeye gelirsiniz, sonrası size kalmış. Genel kuralları öğrendikten sonra, biraz da kendi çabalarınızla bu sporu gün içinde hemen öğrenebileceğinizi düşünüyoruz. Kayak eğitmenlerini, kayak ekipmanlarınızı kiralamak için gittiğiniz kayak odalarına danışarak bulabilirsiniz. Orada sizi yönlendireceklerdir. Bu noktada fiyatlarda sıkı bir pazarlığa girişmenizi tavsiye ederim. Aynı anda 2 – 3 kişi birlikte eğitim alarak hem eğitim saatini daha eğlenceli hale getirebilir, hem de kayak eğitmeniyle daha uygun ücrete anlaşabilirsiniz.

2018 yılı için kayak okullarının belirlediği ortalama ücretler:

Kayak Dersleri

1 Kişi - 1 saat: 230.00 TL

2 Kişi - 1 saat: 300.00 TL

3 Kişi - 1 saat: 390.00 TL

4 Kişi - 1 saat: 460.00 TL

Grup Dersi (1 Kişilik Ücret) - 1 saat 100.00 TL

Kayak Okulu Programı (1 Kişilik Ücret)- 4 Ders: 400.00 TL

Snowboard Dersleri

1 Kişi - 1 saat: 230.00 TL

2 Kişi - 1 saat: 300.00 TL

3 Kişi - 1 saat: 390.00 TL

4 Kişi - 1 saat: 460.00 TL

Grup Dersi (1 Kişilik Ücreti) 4 Ders: 100.00 TL

Kayak okulu programlarında ve grup derslerinde öğrenciler yaş ve teknik becerilerine göre oluşturulan 6-7 kişilik gruplar halinde ayrıştırılırlar ve ders alırlar.

7) Kayak eğitimini aldıktan ve öğrendiğimize yürekten inandıktan sonra bütün gün ne yapacağız?

kayak gunu

Öncelikle ski pass almanız gerekecek. Ski pass: Zirveye teleski ya da telesiyej ile çıkmak için, geçiş sistemine okuttuğunuz kart. Skipass uygulamaları ve fiyatları her kayak merkezinde farklıdır. Biz burada sizlere Uludağ'daki skipass fiyatları ve skipass uygulamaları hakkında bilgi vereceğiz. Tek çıkışlı biletler sadece alındığı liftte geçerlidir. Tek çıkışlı skipass haricindeki tüm diğer bilet tiplerini, biletinizi aldığınız gişeden bağımsız olarak Uludağ'ın tamamındaki liftler için kullanabilirsiniz. 

Tek çıkış, 4 saat ve günlük sınırsız ski pass'lar bulunuyor. 
Ski pass fiyatları: Tek çıkış 15 TL, 4 saatlik 90 TL, günlük 150 TL. 2 günlük 260 TL, 3 günlük 350 TL, 4 günlük 400 TL, 5 günlük 450 TL. (Uludağ fiyatlarıdır.)

Kayak: https://www.neredekal.com/blog/kayak-yapmaya-ilk-kez-gideceklere-tavsiyeler/


İSTANBUL ARKEOLOJİ MÜZELERİNİ GEZDİNİZ Mİ?

Tarihi Hazinelerimiz: İstanbul Arkeoloji Müzeleri
İstanbul Arkeoloji Müzeleri, tarihi değeri yüksek mega kent İstanbul'un Avrupa Yakasında yer almaktadır. Tarihi Yarımada olarak adlandırdığımız sınırlar içerisinde kalan Sultanahmet semtindeki Gülhane Parkından Topkapı Sarayı'na çıkan Osman Hamdi Bey yokuşunda olup misafirlerine yıl boyunca kapılarını açmaktadır. 
İstanbul Arkeoloji Müzeleri; Arkeoloji Müzesi, Eski Şark Eserleri Müzesi ve Çinili Köşk Müzesi olmak üzere üç ana birimden oluşmaktadır. Bu nedenle İstanbul Arkeoloji Müzeleri olarak adlandırılmaktadır. Günümüzde adı Eski Şark Eserleri Müzesi olan ve ziyaret edilebilen bina, 1883 yılında Sanayi-i Nefise Mektebi olarak Osman Hamdi Bey tarafından kurulmuştur. 1472 yapım tarihli Çinili Köşk ise Fatih Sultan Mehmet'in av köşküdür. 
İstanbul Arkeoloji Müzeleri
Cumhuriyetten önce yani Osmanlı döneminde arkeolojiyi de kapsamı içine alan müzecilik 19. yüzyılın ortalarına kadar gelmektedir. Osmanlı'da Türk müzeciliğinin dönüm noktası aslında Sadrazam İbrahim Edhem Paşa'nın eğitimini Fransa'da tamamlamış olan oğlu dünyaca ünlü arkeolog, müzeci ve ressamımız Osman Hamdi Bey'le başlar. Osman Hamdi Bey o dönem Müze-i Hümayun'un müdürü olarak atanır. Atamayla birlikte birçok anlayış değişir ve yerini yepyeni bir sisteme ve arkeolojinin kurumsallaşmasına bırakır. Hamdi Bey bu yenilikçi tavrıyla günümüzde Arkeoloji Müzesi olarak binanın inşası için dönemin ünlü Fransız mimarı Alexandre Vallaury görevlendirir. 1903 ve 1907 yıllarında bina bugünkü halini almıştır.
Müze-i Hümayun yani günümüz Türkçesiyle Padişahlık Müzesi adıyla kurulan ilk arkeoloji müzemiz 13 Haziran 1891 yılında ziyarete açılmıştır. Bir yerde aslında Müze-i Hümayun'un devamı olarak İstanbul Arkeoloji Müzeleri günümüzde hem sergi hem de arkeolojik kazı misyonuna devam etmektedir. Bu yazımızda da sizlere arkeoloji ve müzecilik tarihimizden biraz bahsederek İstanbul Arkeoloji Müzeleri'nde yer alan çok değerli eserlerin de tanıtımını yapmak istedik.
İstanbul Arkeoloji Müzesi
Türkiye'nin ilk müzesi olan İstanbul Arkeoloji Müzeleri, dünyada çapında yapılma dönemi itibarı ile müze olarak inşa edilmiş ilk 10 müze binası arasında gösterilmektedir.
Günümüzde Arkeoloji Müzeleri'nin giriş kat salonlarında arkaik dönemden Roma dönemine antikçağ heykelleri, İskender Lahti, Ağlayan Kadınlar Lahti, Tabnit Lahti gibi dünya çapında eşi benzeri olmayan harika eserler sergilenmektedir.
Binanın üst katında ise Hazine Bölümü, İslam Öncesi, İslam Sikke Kabinleri ve Kütüphane olarak adlandırılan yerler bulunmaktadır. Topkapı Sarayı Surları içerisindeki Çini Köşk Müzesi'nde Türk İslam Çini sanatına ait eşsiz eserler ve Eski Şark Eserleri Müzesi'nde de Anadolu ve Mezopotamya eserleri sergilenmektedir.,
1 - Klasik Arkeoloji Müzesi
İstanbul Arkeoloji Müzesi
Osman Hamdi Bey tarafından 1887 ve 1888 yılları arasında dönemin en büyük keşfi yapılmıştır. O dönemde Osmanlı İmparatorluğu sınırları içerisinde yer alan Lübnan'ın yapılmıştır. Osman Hamdi Bey, Sidon Kral Nekropolü Kazısı'nda birçok değerli esere ulaşmıştır. Bu değerli eserler arasında; üzerinde Makedonya Kralı Büyük İskender'in betiminin yer aldığı İskender Lahti, Likya Lahti, Tabnit Lahti gibi eserler gün yüzüne çıkarıldıktan sonra İstanbul'a taşınmıştır.
İstanbul Arkeoloji Müzesi
İstanbul'a ulaşan bu değerli eserler için büyük bir binaya ihtiyaç duyulmuştur. Osman Hamdi Bey de Çinili Köşk'ün karşısına dönemin ünlü mimari Alexandre Vallaury'e Padişahlık Müzesi – Müze-i Hümayun'u inşa ettirmiştir. İnşaatın bitmesi eserlerin yerleştirilmesi de tamamlanınca İstanbul Arkeoloji Müzeleri 13 Haziran 1891'de ziyarete açılmıştır. Hatta müzenin ziyarete açıldığı 13 Haziran günü ülkemizde müzeciler günü olarak kutlanmaktadır. Yıllar geçtikçe yeni gelen eserlerle ana müze binası yetersiz gelmeye başlamıştır. Bunun üzerine binanın güney doğu bitişiğine, 1969-1983 yılları arasında yeni sergi salonları eklenmiştir.
Çeşitli uygarlıklardan günümüze kadar gelebilmeyi başarmış bir milyonu aşkın değerli esere ev sahipliği yapmasıyla bugün de dünyanın en büyük müzeleri arasında seçkin bir yere sahiptir. İstanbul Arkeoloji Müzeleri 1993 yılında Avrupa'da yılın Müzesi seçilerek “'Avrupa Konseyi Müze Ödülü”'ne de layık görülmüştür.

2 - Çinili Köşk Müzesi

Çinili Köşk Müzesi
İstanbul Arkeoloji Müzeleri kompleksinin en eski yapısı Çinili Köşk. Kaynaklarda yapım yılı olarak 1472 gösterilen Çinili Köşk, Sarayburnu'ndaki korulukta ve Topkapı Sarayı'nı çevreleyen tarihi surların içinde kalmaktadır. Yapının Müze-i Hümayun'a dönüştürülmesi ise 1880 yılında denk gelir. Oldukça değerli arkeolojik ve İslam eserlerinin sergilenmesi için kullanılan köşk, 1939 yılında Topkapı Sarayı Müzesi'ne bağlanmıştır. Bunun üzerine binanın içindeki değerli eserler çeşitli müzelere dağıtılmıştır ve köşk müze olarak işlevini yitirmiştir.
İstanbul Arkeoloji Müzesi
Çini Köşk, Selçuklu döneminin etkisinde kalarak yapılmış olan Osmanlı sivil mimarisinin İstanbul'daki tek örneği olarak da değerlidir. 1953 yılına gelindiğinde ise İstanbul'un fethinin 500. yılına denk gelmesiyle onarılan bina Fatih Müzesi adıyla yeniden meraklılarına ve halka kapılarını açmıştır. Sonrasında ise yeniden müze görevi görerek Türk İslam, Selçuk ve Osmanlı çinilerinin ve seramik eserlerinin sergilendiği bir yer olmuştur. 1981 yılına gelindiğinde ise bu müze İstanbul Arkeoloji Müzelerine bağlanmıştır. Son olarak günümüzdeki halini 10.06.2005 yılında yapılan restorasyon çalışmalarıyla almıştır.

3 - Eski Şark Eserleri Müzesi

İstanbul Arkeoloji Müzesi

Eski Şark Eserleri Müzesi binası 1883'da Güzel Sanatlar Akademisi yani Sanayi-i Nefise Mektebi Alisi kullanılmaktadır. Bu okul binası olarak kullanılan yapıda da Fransız mimar Alexandre Vallaury ismini görüyoruz. Uzun yıllar öğrencilere eğitim verilen okul binası bir süre sonra Cağaloğlu'na taşınmıştır.
Okulun taşınmasından sonra bina Halil Edhem Bey tarafından, Yakın Doğu ülkelerinin eski kültür belgelerinin sergilenmesi için 1917-1919 yıllarında müze haline getirilmiştir. Müze; Anadolu, Mezopotamya, Mısır ve Arabistan yarımadası eserleri olmak üzere 4 ana koleksiyondan oluşmaktadır. Anadolu ve Mezopotamya Yunan öncesi, Mısır ve Arabistan yarımadası eserleri ise İslam öncesi dönemleri içermektedir.
Ä°stanbul Arkeoloji
Eski Şark Eserleri Müzesi bugüne gelene kadar çeşitli onarımlar ve farklı sergileme yöntemlerinden geçmiştir. Son olarak çağdaş sergileme teknikleri kullanılarak oluşturulan salonlarda eğitici olmak, insanoğlunun tarih içinde gerçekleştirdiği kültür atılımlarını anlatmak ve insan elinden çıkmış kültür belgelerini anlatmak amaçlanmıştır. Anlatım bölgesel bir sınıflama içinde yapılmış, Arabistan yarımadası, Mısır, Mezopotamya ve Anadolu kültürleri ayrı ayrı tarihi gelişimleri içinde ziyaretçilere sergilenmektedir.

Kaynak https://www.neredekal.com/blog/tarihi-hazinelerimiz-istanbul-arkeoloji-muzeleri/