17 Aralık 2023

BERİN TAŞAN / BİR BAŞKA ŞAİR

Tam adı Nizamettin Berin Taşan olan sanatçı, Amasya'nın Merzifon ilçesinde dünyaya geldi. Annesi Lebibe Hanım, babası İçişleri Bakanlığı daire müdürü ve Merzifon Tarihi'nin yazarı Aziz Taşan'dır. Mutasavvıf şair Merzifonlu Şeyh Abdurrahim Rûmi (1350-1458) on altıncı kuşaktan, şair Eyüp Sabri (1843-1867) üçüncü kuşaktan dedeleridir (Yalçın 2010: 997). İlköğrenimini Merzifon'da yaptı. Merzifon İlkokulu'nu bitirdi. Öğrenim hayatını Niğde ve Samsun'a sürdürdü. 1947 yılında Samsun Lisesi'nden mezun olduktan sonra Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi'ne başladı. 1951 yılında fakülteyi bitirdi ve savcı olarak mesleğine başladı. 1953-1965 yılları arasında İzmir, Şiran ve Karaburun'da Cumhuriyet savcılığı yaptı. 1965-1985 yılları arasında Sinop, Karşıyaka ve İzmir Cumhuriyet Başsavcılığı görevinde bulundu. 

Mehmed Kemal, Cumhuriyet gazetesindeki yazısında Berin Taşan'ı şöyle tanıtır: "Berin Taşan'ı, yedeksubaydan sürülüp Merzifon'a geldiğimde tanımıştım. Yıl 1948 olacak, üniversite öğrencisiydi. Bizim tümen mi, tugay mı neyse, bağlı olduğumuz yer orasıydı. Kaç gün kaldım? Herhâlde bir haftayı geçmedi. Şiir delisi olduğumuz yıllar, hemen kaynaştık. Merzifon, o yıllarda nedense bir sürgün yatağıydı. Benden önce Naci Sadullah, Nusret Baban, daha başkaları da orada bulunmuşlar. Şimdi neleri anımsıyorum? Gürül gürül suları akan bir şadırvan, kubbeli bir cami, uzun uzun ağaçlar... Bir de halkevi kitaplığı... Sonra köfteci dükkânları. Merzifon'un köftesi ve şarabı başkadır. Askerliğim uzun sürdü. Dönüşte Berin Taşan'ın şiirlerini dergilerde gördüm, kendi de savcı olmuştu. Bir şairi kolay kolay savcılıkta tutmazlar. Ama Berin Taşan, uzun yıllar hak ve adalet dağıtan mesleğinde kalabildi. Sinop'a sürgünleri gönderirler, Berin de Sinop Savcısı idi. Bir sürgün savcı mı? Osman Deniz (Talat Aydemir'le başkaldıran), Sinop'ta yatmıştı. Berin Taşan'ı bana çok övdü. Berin Taşan'ın savcılığı için ne diyor Behçet Kemal: 'Nice cumhuriyet savcılarının partizan oyuncağı hâline geldiği bugünlerde, bir cumhuriyet savcısını, resmî adını hak ediyor görmekle avundum ve sevindim.' İlk şiirleri sanıyorum Kaynak dergisinde idi. Avni Dökmeci'nin (acaba şimdi nerelerde?) özveri ve özenle çıkardığı bu dergide kimler yazmamış, kimler şiire başlamamıştır! Kaynak şairleri diye bir antoloji çıksa, Kaynak şairleri anılsa çok mu görülür? (...) Berin Taşan'ı o yıllarda bir de Suphi Taşhan'la karıştırırlardı. Oysa biri Taşan, öteki Taşhan... " (Kemal 1987). Taşan, 1953-1985 yılları arasında aktif olarak sürdürdüğü savcılıktan emekli oldu. Hukukçuluğunu 1985-2000 yılları arasında İzmir'de serbest avukat olarak sürdürdü. Edebiyatçılar Derneği, Türkiye Yazarlar Sendikası ve Dil Derneği üyeliklerinde bulundu. Evli ve iki çocuk babası olan Berin Taşan, 17 Haziran 2018 tarihinde hayata veda etti. Cenazesi İzmir'de defnedildi. Karşıyaka'da bir sokağa adı verildi.

Berin Taşan'ın "Bizden Sonra" başlıklı ilk şiiri 1946 yılında Varlık dergisinde çıkmıştır. Daha sonraki şiir ve yazıları; Yeditepe Dost, Ataç, Seçilmiş Hikâyeler, İmece, Kaynak, Evrim, Soyut, Türk Dili, Kıyı, Yeni Ufuklar, Cumhuriyet ve Vatan gibi süreli yayınlarda yer almıştır. Taşan'ın ilk şiiri yayımlandığında eleştirmen Nurullah Ataç "Öğütçülüğe kalkmadan sesini yükseltip boş sözlere düşmeden, yüreğimizi saran tatlı üzüncünden büyük nimetlerden biri olduğunu bilerek söylüyor. Berin Taşan bay mıdır, bayan mıdır bilmiyorum, ama günün birinde bize çok güzel şiirler verirse şaşmam." değerlendirmesini yapmıştır. Ellerim Gözlerim Yüreğim adlı ilk şiir kitabı 1960 yılında yayımlanmıştır. Bu kitabı; Yüzünün Bir Yanında (1969), Önce (1986) ve Şahdamarından (2001) adlı şiir kitapları takip etmiştir. Cemal Süreya, Taşan'ın şiirlerinin kendisinde uyandırdığı izlenimi şu cümlelerle dile getirmiştir: "Berin şiirlerine her zaman bir yer vardır içimde. Taptazedirler. Hele bir ikisi vardır ki çağdaş şiirimizin yapıtaşları arasında yer alır."

Refik Durbaş, Taşan'ın şiirlerinin, aslında "bir inancın ve direnişin şiirleri" olduğunu belirtmiştir (Durbaş 1987). Gerek tabiat gerekse memleket insanı karşısında realist bir tavır sergileyen Berin Taşan'ın şiirlerinde fotoğrafçı duyarlılığı sezilmektedir. Şair, şiiriyle toplumsal çalkantıların, suskunluğun ve kirlenmişliğin âdeta fotoğrafını çeker. Mehmed Kemal'e göre Berin Taşan'ın şiirleri incelendiğinde yaşadığını yazmış, yazdığını yaşamış bir şair olduğu görülür: "Sade dizeleri ile her şeyi söyler. Dizelerinde oyunlara, özentilere kaçmaz Önce adlı şiirlerinin tümünü içerin kitabı okunduğunda buna rastlarız (benim kızımın adı da Önce). Kendi çizgisini izleyen, gittikçe gelişen bir doğrultudadır. Güncel olayların derinlemesine içine girdiğinden, elbette bunlardan ustaca yararlanmasını bilmiştir. 'Bir Motorlu Trenle Geçtim Üzerinden' adlı uzun şiirden bir örnek alacağım: 'Derenin üstünde bir küçük evlek Motorlu treg durmaz ki inek Çapayı iyi vur ortakçı Salih Tefeci Nuri'nin gönlünü edek. Bu ağaçlar, uçan kuşlar Hangi ilde var Grev hakkı, lokavt hakkı, İsmail Hakkı Mintanın yakası yana kayıyor.' Çağının modasına uygun küçük küçük şiirler yazmışsa da, zaman onu destan şiirlere doğru götürmüştür. Ceyhun Atuf Kansu'nun dediği gibi; şiirleri sesini Şiran'dan, Merzifon'dan, Sinop Kalesi'nden duyurur. Bu ses gür, korkusuz ve erkekçedir. 1940 kuşağının unutturulamayan bir şairidir. Unutulmaz da..." (Kemal 1987). Şairin seçilmiş şiirlerinden oluşan Şahdamarından (2000) adlı kitabında toplumsal temalar daha ağırlıklıdır. İlk şiiri yayımlandığında on sekiz yaşında olan Berin Taşan, ilk çıkışından itibaren ülke, insanlar ve gerçekler karşısında sıcak ilgilerin, duyarlıkların şairi olmuş ve arınmış, tertemiz diliyle yarattığı içten söyleyişi hiç yitirmemiştir (Kurdakul 1999).

Bir Tanığım Kalsın (2005) Berin Taşan'ın gerçekçi bakış açısıyla kaleme aldığı anılarından oluşmaktadır. Atila Er ile yaptığı söyleşide anılarını yazma amacını "Yazmam nam olsun diye değil, benden sonra gelenlere yalnız olmadıklarını kanıtlamak için, 'Bir Tanığım Kalsın' diye oldu" (Er 2005) şeklinde dile getirmiştir. Onaran, bu kitap ekseninde Berin Taşan için "Dergilerden sorumluluk duyarak geçmişe bakmak, yatağında akan görkemli bir ırmak gibi, toplumun gidişine kendimizden bir şeyler katarak yaşamayı anlamlı kılmaya çalışıyorsak, görevimizi yapmanın iç erincini duyarız. Cumhuriyet Savcısı, ozan Berin Taşan o iç erinci duyan insanlardan biri... Yaşadığı çağın tanığı olan bir yazar, sorumlusu olduğu topluma karşı görevini yapmakla yükümlüdür. Anılar o tanıklığın izlerini taşır. Bir Cumhuriyet Savcısı olan Berin Taşan da bu anlayışla yazdı anılarını (Bir Tanığım Kalsın, Ümit Yayıncılık, 2005). (...) Tek tek kendimizi iyileştirmenin uzun bir süreç olduğu sanılır. Topluma yön veren bir önder olduktan sonra insanların kendine çekidüzen vermesi sorun değildir. Berin Taşan öyle bir önderi özlemenin sıkıntısı içindedir: 'İçine kapanmış koca ülke İnce bir yorgan altında tir tir titriyor Lambası kısık Kapısı aralık Mustafa Kemal gelecek diye.' Berin Taşan sorumluluğunu bilen bir ozan." (Onaran 2005) değerlendirmesini yapmıştır.


YAPITLARI...


Ellerim, Gözlerim, Yüreğim (1960)

Yüzünün Bir Yanında (1969)
Önce (1986)
Şahdamarından (seçilmiş şiirler, 2001)


ŞİİRLERİNDEN...


AÇ KAPIYI BEN GELDİM

Korka korka değil, usul usul değil
Elim yüreğimde çarpa çarpa geldim
Aç kapıyı bak ne diyeceğim
Bir senin ellerinden, bir senin gözlerinden
Dişlerinden dudaklarından
Nergisler Ocak ayında açtı
Kendimden bahsetmeyeceğim
Yediveren güllerden
Duvardan sarkan güllerden
Çocuklardan, sabah erken okula giderlerken
Atlardan bahsedeceğim
Kan ter içinde atlardan.

Aç kapıyı bak ne diyeceğim
Ne kadar küsülü çocuk varsa barıştırdım, oynuyorlar
Tam kırk çeşit sarmaşık gül buldum
Penceremin dibinde açacak.
Ekinleri dolu vurmadı,
Çekirge gelmedi,
Kurak olmadı.
Yorgunum demeyeceğim,
Bir evimiz olsa demeyeceğim,
Yüreğim daralıyor demeyeceğim.
Bir baksan gözlerime
Başını çevirmeyeceksin,
Yürüyüp gitmeyeceksin,
Elini çekmeyeceksin.
Bir baksan gözlerime
Dağda yakılmış ateşler göreceksin.
Aç kapıyı kim geldi bak
Bak nasıl havalandı güvercin.
Açmam diyemezsin artık,
Aç!

AYÇİÇEKLERİ
Yatağımı pencereye getirdim
Ayçiçekleri güneşe dönecek
Bahçelerden geldiğin için
Saksıdaki karanfil sallansa da
Ben üşümeyeceğim
İlkokul çocuklarının söylediği şarkı
Kırlara doğru uzaklaşıyor
O zaman annem izin vermezdi
Şimdi doktor kızıyor.
Delik delik ciğerim
Bu sabah ilk defadır
Kayısı ağaçlarına minnettar
Kayısı kokusunu bilecek
Ben sevineceğim
Ayçiçekleri sevinecek.

BIRAKIP GİTMEK YOK
Nereye dokunsan
Dokunduğun yerden
Dökülüp dağılıyorsa
Tuz kokuyorsa
Burası Türkiye diyerek
İngilizce sözcüklerle
Felsefe yapmak yok
Kaytarmak, özür bulmak
Bırakıp gitmek yok!

BİZDEN SONRA
Biz olmasak da içinde
Yine demir alacak vapurlar
İnce ince yağacak yağmur
Zaman düşecek takvimlerden
Tutamadığımız kuşlar
Söğüt dallarını eğerken
Belki de kulaklarımız çınlamayacak
Radyoda Alişim söylenirken.
Yakamadığımız çoban ateşleri
Pırıl pırıl
Koştuğumuz yollardan
Nasıl gelecek nisan ayı
Nasıl?

ELİMİ ÇEKEN EL
Omzundan havalanan martılar
Konacak yer bulamıyor
Önümde bir çam
Bir apartman
Sarmaşıklı sokağın solundan
Biraz sonra bir motor indireceğim denize
Biraz sonra ayak sesleri..

Açıktan trançaların yuvalarından
Seni çeke çeke getirdim kıyılara
İzmir Körfezi biraz açılsın
Elimden düşen yüzük görünsün diye.

Küçükyalı'da bir pencereden bakılınca
O martılar mı senin omzundan havalandı
Şimdi bir yerlere konamıyorlar.

SABAHIN SEHER VAKTİNDE
Yüzünün öptüğüm yanı artık çekimser kalamaz
Binlerce bayrakla açılmış yürüyor
En önde gideni tanıyorum
Beyazıt'ta görmüştüm
Bir daha padişah geçemez bu sokaktan
Düzme mahkemeler kurulamaz.

Seninle sarılıp sabahlara kadar uyumamışız
Bir cumartesi pazar olmuş kolların arasında
Kolların arasında bıçağı duymuyorum
Yan yana kenarında pencerenin
Sen taşını eteğinde taşımışsın her sabah
Ben ellerimde taşımışım her akşam.

Çocuğumuza bakıyoruz
Evimize bakıyoruz
Dünyaya bakıyoruz
Bütün sarılı kollar arasında
Güllerin gelinciğin arasında
Yüzünün öptüğüm yarısında
Kötüye geçit yok
Buğday tarlaları çiğnenemez bir daha
Nükleer denemeler yasak.
Kaynakça

Çolak, Veysel (1994). "Berin Taşan'la Söyleşi". ABC. Şubat 1994.

Durbaş, Refik (1987). "Önce Direnmenin, Umudun, Aşkın Adına". Cumhuriyet. 5 Mart 1987. s. 5.

Er, Atila (2005). "Şahdamarından". Cumhuriyet Kitap. S. 790. 7 Nisan 2005. s. 18.

Er, Atila (2005). "Berin Taşan'la Ozanlığı ve 'Bir Tanığım Kalsın' Üzerine Söyleşi". Ünlem. S. 13. Eylül-Ekim 2005.

Gökovalı, Şadan (1996). "Berin Taşan ve Şiiri". Cumhuriyet Kitap. S. 348. 17 Ekim 1996. s. 7.

Kemal, Mehmed (1987). "Şiirin İzinde Yaşamak". Cumhuriyet. 2 Kasım 1987. s. 10.

Kurdakul, Şükran (1999). "Taşan, Berin". Şairler ve Yazarlar Sözlüğü. İstanbul: İnkılap Yayınları.

Onaran, Mustafa Şerif (2005). "Sorumluluk Duyarak Geçmişe Bakmak". Cumhuriyet Kitap. S. 819. 27 Ekim 2005. s. 20.

Süreya, Cemal (1986). "Günler". Hürriyet Gösteri. S. 72 (Kasım 1986).

Yalçın, Murat (Ed.) (2010). "Taşan, Berin". Tanzimat'tan Bugüne Edebiyatçılar Ansiklopedisi. C. 2. İstanbul: Yapı Kredi Yayınları. s. 997-998.

"Necati, Cumalı ve Ceyhun Atuf Kansu'dan Berin Taşan'a Mektuplar". Ünlem. S. 13. Eylül-Ekim 2005.

Kaynak: TEİS / Türk Edebiyat İsimleri Sözlüğü - Madde Yazım Bilgileri: Yazar: İSA KOYUNCU /Yayın Tarihi: 09.11.2019 / Güncelleme Tarihi: 29.10.2020

16 Aralık 2023

DÜNYANIN İLHAM VEREN 100 KADINI ARASINA GİRDİ: 

"ÇOK YAŞA CUMHURİYET"



Meme kanserinin erken teşhisi için "elektronik sütyen icat eden Canan Dağdeviren, 2023 yılının ilham kaynağı ve etkili 100 Kadın listesine girdi.

İngiliz kamu yayıncısı BBC, 2023 yılın için yayınladığı dünyanın ilham veren 100 kadını listesinde Türk bilim insanı Canan Dağdeviren de yer aldı.

Çalışmalarını ABD'deki Massachusetts Institute of Technology'de (MIT) sürdüren Canan Dağdeviren, kısa bir süre önce meme kanserinin ultrasonla erken teşhisi için giyilebilir "elektronik sütyen" icat etti.

Dağdeviren, "elektronik sütyen" icadında, düzenli kanser taraması yaptırmasına rağmen 49 yaşında geç evre meme kanseri teşhisi konan ve 6 ay sonra hayatını kaybeden teyzesinden esinlendi.BBC, insan hakları avukatı Amal Clooney ve eski ABD first lady'si Michelle Obama'nın da bulunduğu listede, Dağdeviren hakkındaki açıklamasında "Dağdeviren, teyzesinin başucunda, sütyen içine yerleştirilebilecek ve yüksek meme kanseri riski taşıyan bireylerin daha sık taranmasını sağlayacak bir teşhis cihazının kaba şemasını çizdi. Bu teknoloji potansiyel olarak milyonlarca hayat kurtarabilir" ifadesinde bulundu.Listenin açıklanmasının ardından sosyal medya platformu X'te sevincini paylaşan Dağdeviren, “BBC’nin 11.’sini düzenlediği dünyanın dört bir yanından seçilen 100 ilham verici ve etkili kadın listesine seçilmiş olmaktan, Cumhuriyet’in 100. yılında bu listede Türkiye Cumhuriyeti’ni temsil ederek ‘Biz de varız’ diyebilmekten dolayı çok mutluyum. Kadınlar için icat ettiğim medikal cihaz buluşum, dünya kadınlarına ve sevenlerine armağan olsun!" ifadesinde bulundu.

Kaynak: Cumhuriyet 

https://www.herkesebilimteknoloji.com/haberler/saglik/dunyanin-ilham-veren-100-kadini-arasina-girdi-cok-yasa-cumhuriyet

 

İnanmayacaksınız yaşım 50’yi geçti ve ben bu yaşta piyano çalmaya merak sardım. Doğrusunu isterseniz başlangıçta olabileceğine pek aklım kesmiyordu ama sabırlı ve iyi bir piyano öğretmeni ve çabayla “eh işte” bir şeyler olabiliyormuş, onu gördüm.
Arkadaşlarım, piyano çalmak istememin sağlıklı olmaya çalışmak, bellek fonksiyonlarımı korumak gibi nedenler yüzünden olduğunu sandı. Aslında ilgisi yoktu ama öyle sanmakta haklıydılar. Genel olarak müzik ile sağlık arasında bir ilişki olduğunun kanıtı çok çünkü.
Müziğin nörobiyolojisi çok karmaşık bir süreç. Kulağın fonksiyonları yanında sağlıklılık hali, bellek, ruhsal durum, kalp ve dolaşım sistemi fonksiyonları, kalp hızı, atletik performansı gibi bir çok faktör bu süreci etkiliyor.
Bir zamanlar bilim dünyasının çok tartıştığı “Mozart etkisi” diye tanımlanan bir kavram vardı. Bu kavramın temelini 1993 yılında yapılan bir çalışma oluşturuyordu ve çalışmanın sonucunda Mozart dinleyenlerin IQ değerleri ve kognitif fonksiyonlarında kısa süreli de olsa bir yükselme olduğu sonucu çıkıyordu. Wisconsin Üniversitesinde yapılan başka çalışmalarda da, Mozart dinlemenin insanların matematiksel ve uzaysal algılamalarını arttırdığı ileri sürülmüştü. Kimi başka araştırmacılar, Mozart dinleyen farelerin bile labirentte yollarını daha kolay ve hızlı bulduklarını ileri sürdü.
Bu iddialar oldukça ciddiye alındı. Hatta bir çok anne babanın çocuklarının başında devamlı Mozart çaldığını, çocuklar için Mozart CD’lerinin çıktığını bilirsiniz.
Kimileri “Mozart etkisi” olarak bilinen bu kavrama inanırken, kimileri bunun “seçkinlerin uydurduğu bir yalan” olduğunu öne sürdü.
Ben de Mozart etkisinin epey abartıldığını düşünüyorum ancak bu noktada haddimi aşmadan bir noktaya da dikkat çekmek isterim.
Müzik ile matematik arasında bir ilişki olduğunu düşünenlerdenim. Bilimsel kanıtları değerlendirecek yetkinlikte değilim ancak iyi bestecilerin iyi bir matematik kafası olmalı, ritim denen şey matematik değil de nedir?
Müziğin sağlıkla ilişkisi sadece mental durum ile sınırlı değil, stres bozukluklarında ve depresyonda da işe yarayabileceği ile ilişkili bilimsel çalışmalar var.
ABD’de yapılan az sayıda çalışma, cerrahi yapılan hastaların müzik yardımı ile daha kolay biçimde sürece adapte olduğunu gösteriyor. ABD’de 1994-1999 yılları arasında yürütülen 4 farklı klinik çalışmada, müzik ile depresyon bulgularının azaldığı gösterilmiş. Benzer biçimde 2006 yılında yayınlanan başka bir çalışmada da kronik ağrı yaşayan hastalarda müzik ağrıyı azaltmış ve depresyon bulgularını geriletmiş.
Ama yine de tüm bu çalışmalara bakıp müziğin “Prozac” etkisi yaptığını söylemek çok zor.
Müziğin yaşlı insanlarda düşme riskini azalttığından tutun Parkinson hastalarında hareketliliği arttırdığına, fizyoterapi alan hastalar ve felç geçirenlerde iyileşmeyi hızlandırdığına kadar bir çok başka çalışma da var.
Müzik-tıp ilişkisi çok eskiye dayanıyor.
Olympos’un yüce tanrıları Apollon’u müzik ve tıp ile ilgilenmesi için atamışlar. Apollon da müzik ile yaşamın mutlak uyumunu sağlamış ve emanetini su perisi Koronis’ten olan oğlu tıbbın ve sağlığın tanrısı Asklepion’a vasiyet etmiş. İlk Yunan’da hastalığın tanımı bile müzikseldir. Hastalık, “insanın iç armonisinin bozulması” diye tanımlanır.
Midenin ünlü cerrahı Billroth, müzik, tıp, anatomi ve fizyoloji ilişkilerini konu alan “Kim Müzikaldir” isimli bir kitap yazmış. Söz konusu kitapta beden ritimleri ile müzik ritimleri arasında bir ilişki bile kurulmaya çalışılmış. Örneğin en çok kullanılan müzik temposu ortalama nabız sayısı olan 78/dakikadır.
Müzik tıp ilişkisi doğu toplumlarında da önemlidir.
Evliya Çelebi, ünlü seyahatnamesinde çengilerin, udilerin, kemanilerin hastanelerde musiki faslı ettiklerini ve hastaların iyileşmelerine katkı sağlamaya çalıştıklarını anlatmış.
Müziğin sağlığımızı ne kadar düzelttiğinden emin değilim ama iyi geldiği kesin.
Boşuna dememişler müzik ruhun gıdasıdır diye.
Müziğin kendiyle yaşayanları daha sağlıklı yapıp yapmadığını bilemem ama daha duyarlı, daha entelektüel, daha farkında, daha eleştirel ve daha çok yönlü yaptığından şüphem yok.
Kaynak: Herkese Bilim Teknoloji - Dr. Mustafa Çetiner / dr.m.cetiner@gmail.com

01 Aralık 2023

"SEYEHATSİZ SEYAHAT" DİYE BİR KAVRAM?

 


"SEYAHATSİZ SEYAHAT" DİYE BİR KAVRAM?
Edip Emil ÖYMEN
Dünyanın en çok ziyaret edilen müzesi Paris’te Louvre: 2018’de 10 milyon 200 bin kişi kapısından girmiş – büyük çoğunluğu turist. Müzenin en medyatik eseri Mona Lisa tablosunu ise günde ortalama 30 bin kişi görmüş. Yılda 8 milyon kişi? Herkeslerin tatil aylarında, ve hele Noel, Paskalya gibi tatillerde sayı artıyor. Her ayın ilk Cumartesisi saat 18 – 22 arasında gece ziyareti bedava olduğundan, Cumartesileri 15 bin kişi daha.

Ama acaba içeri girenler tabloyu “görebiliyor mu?” Çünkü eser, öyle tavanlardan yerlere kadar büyük değil. Sadece 77 x 53 santim. Üstelik, kurşun geçirmez cam arkasında. Tabloya en fazla 5 metre yaklaşılabilir. Ve bunun için, salondaki yüzlerce kişinin ve kameralarının arasından kibarca itip kakacak atletik yapı gerek.
Louvre’un ıssız ve tenha salonları da var. Ama Facebook’luk, İnstagram’lık bu tür “yıldız” eserlere ilgi sürekli artarken, kalabalık yönetimi sürdürülemez hale gelecek. Bu duruma çare olarak müze yönetimi, ziyaretçileri Mona salonuna şeritle ayrılmış iki yoldan almaya başladı. Durumu 7 güvenlik görevlisi gözlüyor. Böylece, salondaki yoğuşma önlenecek? Yine de bu, izleyici sayısını azaltmaz, sadece düzenler belki?
Müze yönetimi başka bir fikir daha geliştirdi. Ayrı bir salonda, Mona’yı sanal gerçeklik (VR) yöntemiyle sunmaya başladı. Aynı anda 11 kişinin VR başlığı takarak izlediği  “sanal Mona turu” 7 dakika sürüyor. Gerçek Mona’yı “görememek” yerine, sanal Mona’yı görmek daha cazip olacak mı? Salondaki yığılmaya bu ileri teknoloji bir çare olabilir mi? [Müzenin HTC Vive Arts ve Emissive VR ile ortaklaşa bu girişimini, HTC Vive kullanıcıları kendi cihazlarında, ve evlerinde de izleyebiliyor].
Louvre’da geçen hafta (24 Ekim) açılan “en kapsamlı” Leonardo da Vinci Sergisi ve Mona Lisa VR için müzenin web sitesinden sinema bileti alır gibi gün ve saat belirterek bilet almak zorunlu. Kasım biletleri bitmiş. Aralık’ta sadece 19 gün için sabah 9’dan, akşam 20.30’a kadar yarım saatlik dilimlerde henüz yer var.
1 milyar 400 milyon turist
Buraya kadarki bunca ayrıntı, dünyanın en çok ziyaret edilen müzesinin, daha da artacak ziyaretçileriyle başa çıkabilmek için nasıl adımlar atmak zorunda kaldığını anlatmak için: Turizm, sağladığı yarar kadar, yol açtığı zararla da değerlendiriliyor artık. Birleşmiş Milletler Dünya Turizm Örgütü (UNWTO), 2018’de 1 milyar 400 milyon kişinin “turist” olarak dolaştığını hesapladı. 2019 tahminine göre bu sayı yüzde 3 – 4 artacakmış. Louvre’un sahibi Fransa, 2018’de 89 milyon 200 bin turist ağırlıyan, dünyanın en cazip ülkesiydi. İspanya onu 82.7 milyonla izledi. ABD ve Çin’in ardından İtalya 61.8 milyon turistle beşinci sırada. Ama bu gelenlerin 36 milyonu (2017) tek bir şehre gitti: Venedik.
Bir tek şehire 36 milyon kişi… O şehir üstelik gayet sıkışık, yaşamsal ciddiyette çevre sorunları artarak büyüyen, kendisi bir müze. Bu müthiş rakamın ayrıntıları da öyle: 2017’de Nisan – Ekim döneminde Venedik’e gelen cruise gemilerinden şehre “günde” 32 bin turist akmış (Uçak ve trenle gelenler bu sayıda yok). Ağustos ayında (Avrupa’nın tatile çıktığı ay) şehre günübirlik gelenlerin sayısı 465 bin. Aynı dönemde şehirde yatılı turist sayısı 2 milyon 200 bin. Venedik’e bu kadar yığılma karşısında şehir yönetimi - çok gecikmiş bir önlem olarak - “ayak bastı parası” almaya karar verdi. Ama, yönetim insaflı: 1 Temmuz 2020’den itibaren şehre sadece günübirlik geleceklerden 3 – 10 Euro giriş ücreti alınacak, yatılı turistlerden değil.

Venedik’in önlemini kopyalayacak başka şehirler sırada. Örneğin, yine çok sıkışık bir cazibe merkezi olan Amsterdam da 830 bin kişilik şehir nüfusuna karşılık yılda 5.3 milyon ziyaretçi ağırlıyor. Orada da 1 Ocak 2020’den itibaren her otel, kişi başına, her gece için 3 Euro turizm vergisi ekleyecek. Zaten otel fiyatlarında yüzde 7 turizm vergisi vardı. Amsterdam böylece, turistler için biraz daha pahalı bir şehir olacak. 2004’te şehrin en turistik adresine (Ulusal Müze’nin önündeki meydana) konulan beyaz ve kırmızı harflerden oluşan “I amsterdam” yerleştirmesi, geçen yıl sessiz sedasız kaldırıldı: Kitle turizminin sembolü haline geldiği için. Selfie kalabalığını da meydandan uzaklaştırmak için.
32 milyonun hücum ettiği Barcelona da her otelde her gece için kişi başına 4 Euro turizm vergisi koymaya hazırlanıyor. Hırvatistan kıyısındaki Dubrovnik’ta ise gelen cruise gemilerinden karaya en fazla 4 bin ziyaretçi çıkmasına izin var. Dünyanın başka yerlerinde de “cazip” şehirler, benzer önlemler alıyor, almaya hazırlanıyor.
Turizm nasıl sürdürülebilir?
Bu amaçla, Birleşmiş Milletler Sürdürülebilir Kalkınma Hedefleri’ni (SKH) “sürdürülebilir turizmle” bağdaştırma girişimini, yine BM bünyesindeki Dünya Turizm Örgütü yüklendi (https://bit.ly/32dn6aJ). Dünya nüfusunu refaha kavuşturmak ve gezegeni korumak amacıyla 2030 yılına kadar hayata geçirilmesinde uluslararası uzlaşmaya varılan 17 maddelik Sürdürülebilir Kalkınma Hedefleri’nin temelinde, hepsi birbiriyle bağlantılı yoksulluk, açlık, sağlık, eğitim, iklim krizi, eşitsizlik, ekonomik sorunlar, sosyal kalkınma gibi konularda iyileşme sağlama yer alıyor. Turizm, bütün bunları yatay eksende kesen bir alan.
Bu kurumsal girişimlerin yanı sıra, yine ne varsa inovasyonda var. Japonlardan, “seyahatsiz seyahat” anlamına gelecek bir projeyi ülkenin havayolu şirketlerinden ANA yakınlarda açıkladı. “Yeni Ben” (newme) adlı robot, üzerindeki ekranla, bulunduğu ortam ile başka bir ortamı görüntülü, sesli olarak bağlıyor. İnternet üzerinden görüntülü iletişim sağlayan tele-konferans Skype’ın mobili: Koridorlarda dolanan, odalara girip çıkan robotik biçimi. Burada yenilikçi olan, bir havayolu şirketinin, bunu “seyahatsiz seyahat” amacıyla kullanmayı önermesi. Seyahate siz çıkmayacaksınız, gitmeyi arzu ettiğiniz yerde böyle bir robot, size etrafı “gezdirecek.” (https://ana.ms/2Nz2HHK).

ANA, “Avatarınız (suretiniz) yanınızda” anlamına gelen “avatar-in” uygulamasını Nisan 2020’den itibaren sunmaya başlayacak. Şirketin kazançtan öte ulvî beklentileri var: Bir Japon kavramı olarak ortaya atılan Toplum 5.0’i “gerçekleştirme yönünde ilk adım olması.” Bundan amaç, seyahat edemeyen, veya uçak yolculuğunun sıkıntılarına dayanamayanların da seyahatten, turizmden geri kalmamasını, toplumsal katılımını sağlamak. Böylece, şu bu o nedenle kimse seyahatten, turizmden mahrum olmayacak. Avatar-in, bir bakıma BM SKH ilkelerinin turizme uygulanması gibi de… Gayet hızlı, gayet geniş bant internet (5G) üzerinden çalışması gerekecek. 5G uygulaması 2020 Japonya Olimpiyat Oyunları’nda kullanılacak, eğer Güney Kore ile Japonya arasındaki ticari anlaşmazlıklar halledilirse…
Aslında ANA projesinin ana fikri, bundan 10 yıl önce “Suretler” (Surrogates) adlı bilim kurgu filmin de ana fikriydi. Bruce Willis’li filmde insanlar, artık tamamen evlerinde yaşıyor, ama “dışarda” avatarları/suretleri dolaşıyor, parayı onlar kazanıyor, sporu onlar yapıyor, seyahate onlar çıkıyordu. Avatarların “sahipleri” ise zihinleriyle onları uzaktan yönetiyordu. Böyle bir düzende her şeyin rast gitmesi gerekirken, her halde baş rolde Bruce Willis olduğu için karman çormana dönen işleri elbette Bruce çözüyordu.
Sanal seyahat daha ucuz (!)
Film bir yana, Anybots adlı Amerikan şirketi, ANA Projesi’ndeki türden robotları başta düğünler olmak üzere çeşitli amaçlarla kiralıyor, satıyor. “Sınır tanımaz düğünler” için gelin-damat tarafını tanıyan herkesin düğüne –ekrandan- katılmasını sağlayan bir cin fikir bu. Böylece, herkesi ama herkesi düğüne davet etmeye gerek yok. Ama herkes düğüne “uzaktan” da olsa katılabilir, ortamı bizzat görür, konuklarla konuşur. New York Times’ta yayınlanan bir makale, daha 2014’te (çağdaş teknolojiye göre epeyce eski bir tarih!) bu uygulamayı haber vermişti (https://nyti.ms/2N8WL97).
Ve son olarak, yine bir Japon projesi ise seyahati, seyahat etmeden sanal gerçeklik (VR) gözlükleriyle “yaptırmak”. Bunu, sanki gerçek bir uçaktaymış, hem de Business Sınıfı’nda “uçuyormuş” gibi bütün ritüeliyle tiyatro gibi sunarak. Japonya’nın First Airlines havayolu şirketi “yolcularını” havalimanı gibi bir mekânda karşılıyor, onları “uçaktaki” (restorandaki!) yerlerine oturtuyor, hiç de uçak yemeğine benzemeyen gerçek bir lezzetle ağırladıktan sonra VR gözlüklerini taktırarak “seyahate” başlatıyor: Hawaii, Paris, Roma, New York gibi şehirlere bir uçuş simülasyonu bu aslında. Gerçekte kaç bin kilometre ve uzun saatler süren “sanal uçuş” süresi (!) sadece 2 saat. Normalde –hem de Business Sınıfı’nda- epey yüklü bir fiyatla uçulurken, bu sanal seyahatin fiyatı 50 – 60 Dolardan ibaret (yemek dahil).
Bu, sanki sadece Japonya’da mümkün olabilecek senaryo için şirketin web sitesindeki “sıkça sorulan soruları” Google Translate ile okuyabilirsiniz (https://bit.ly/2JIQdw1).
Edip Emil Öymen

28 Kasım 2023

Doc. Dr. EKİN BOZTAŞ'ın EFELER YOLU Projesi için tasarladığı Logo ve Mühürler İzmir Kültürparkta Sergileniyor...


 
İzmir’de turizme yönelik çalışmalarda örnek bir adım olarak nitelendirilen 28 etap ve 500 kilometrelik bir yürüyüş yolu projesi olan EFELER YOLU, Doç. Dr. Ekin Boztaş’ın mühür ve logo tasarımlarıyla İzmirli kültür ve doğa tutkunlarına tanıtıldı.


17 Kasım 2023 Cuma günü İzmir Kültürpark Pakistan Pavyonu’nda açılan "EFELER YOLU - Doç. Dr. EKİN BOZTAŞ Mühür - Logo Tasarımı Sergisi" 15 Aralık 2023 Cuma günü akşamına kadar görülebilir. 

Ege Üniversitesi, İzmir Valiliği, İzmir Büyükşehir Belediyesi, İzmir İl Kültür ve Turizm Müdürlüğü, İzmir Orman Bölge Müdürlüğü, İzmir Vakfı ve Efeler Yolu Derneği’nin paydaşı olduğu Efeler Yolu projesini Doç. Dr. Ekin Boztaş’a sorduk.

Doç. Dr. Ekin Boztaş; “Efeler Yolu’nun Görsel Kimlik Tasarımı Araştırması” projesinin yürütücülüğünü üstlendiğim süreçte Efeler Yolu kültür rotasındaki 28 destinasyon köyüne saha ziyaretleri gerçekleştirdik. Bu ziyaretlerde yerelin kimlik ve değerlerinin açığa çıkarılması gözetilerek 40 ayrı odak grup görüşmesi gerçekleştirerek yöre halkından toplamda 360 kişinin görüş ve önerilerini aldık.

Elde ettiğimiz tüm verilerin analizi ışığında, her köye özgü, özel temalı logolar tasarladım. Köy logolarının temalarına, yöre halkının görüş ve düşünceleri dikkate alınarak karar verdik. Bu bağlamda, temalarda tarımsal üretim ürünü, doğa, tarihi yapılar, dini yerler ve somut olmayan kültürel miras olmak üzere 5 ayrı kategori belirlenerek bu kategoriler kapsamında, Efeler Yolu Görsel Kimlik Tasarımcısı olarak 28 destinasyon köyüne özgü tasarladığım logoları bu etkinlikle sergiliyorum” dedi.


Sergi ziyaretçilerine, mühür ve Efeler Yolu Pasaportunu anlatan Efeler Yolu Proje yürütücüsü Prof. Dr. Özgür Özkaya;
“İzmir’in Bornova ilçesinden başlayarak Nif Dağı ve Bozdağ sıradağlarını geçerek Kiraz’ın yaylalarını dönen ve devamında Aydın sıradağları üzerinden Efes - Selçuk’ta bulunan Meryemana’da sonlanan 500 kilometrelik Efeler Yolu; Kavaklıdere, Nazarköy, Yukarıkızılca, Bayramlı, Yenikurudere, Ovacık, Sarıyurt, Kerpiçlik, Lübbey,Gölcük, Birgi, Bozdağ, Karakoyun Yaylası, Ovacık, Küçükibrahimler, Balyeri, Karabolu, Palamutçuk, Beyköy, Ovacık Yaylası, Demirdere, Karaçamur Yaylası, Dallık, Kaplan, Akçaşehir, Küçükkale, Şirince ve Meryemana etaplarından oluşmaktadır. Efeler Yolu projesinin yörenin sosyo-kültürel ve sosyo-ekonomik yapısına önemli katkı sağlayacağı öngörülmektedir.

Efeler Yolu, efe/zeybek temasını işleyen bir kültür rotasıdır. Bu bağlamda Efeler Yolu geniş bir coğrafyayı kapsayarak, bakir yaylalar ve dağ geçitlerini kullanan kadim yollarla kültürel zenginliklerini günümüze taşımayı başarmış önemli köyleri birbirine bağlıyor. Efeler Yolu, yürüyüşçülerin her günün sonunda turizm potansiyeli yüksek bir konaklama köyüne ulaşacakları şekilde tasarlandı. Bu köylerin her birinde en az bir adet Efeler Yolu Dostu İşletme bulunmaktadır. 

Efeler Yolu, sorumlu turizme yönelik çalışmaları ve fark yaratan özellikleriyle 2023 yılında Green Destinations Top 100 Stories arasında yer almaya hak kazanmıştır” sözleriyle Efeler Yolu projesinin önem ve değerine vurgu yaptı. 

Efeler Yolu Projesine ilişkin ayrıntılı bilgiye 
www.efeleryolu.com bağlantısından ulaşabilirsiniz...