Bu ülkelerin isimlerini pek duymadınız değil mi? Belki de kulağınıza yabancı gelmedi. Birleşmiş Milletlere kayıtlı 193 ülkeyi tamamlamam için Pasifik’te geniş bir coğrafyaya yayılan adalar coğrafyasına gitmeye karar verdim. Verdim de, düşünün Marshall Adalarının Nüfusu 52 bin, Nauru’nun ise sadece 10 bin. Aslında iki adanın da öyle fazla ziyaretçisi yok. Durum böyle olunca buralara ulaşmak hem zor, hem de pahalı oluyor. Öyle Münih’e uzanmak gibi değil. Uçak sayısı sınırlı ve rekabet olmadığı için biletler de çok pahalı.
Ben Fiji’nin Nari Havalimanı'ndan her Cuma sabah 01’de hareket eden Nauru Airlines ile uçuyorum. Ama içimde hep bir korku vardı. Ya fırtına veya Tayfun olur da uçak kalkmazsa? Veya oralarda kalırsam. Ne de olsa o zaman bir hafta beklemek zorundasınız. Bu durumda diğer uçak bağlantılarınızı da ister istemez kaybediyorsunuz. En pahalı seyahat sigortası bile inanın bu durumda yardımcı olmuyor. Ayrıca bu ülkelerin Türk pasaportlarına vize isteyip istemedikleri sorusunun cevabı maalesef kesin bilenemiyor. Bir defa Dış İşleri Bakanlığımızın sitesindeki bu konudaki bilgiler güncel değil. İnsanı şaşırtıyor. Adaların Dış İşleri Bakanlıklarına yazı yazıyorsunuz, cevap vermiyorlar. Uçak şirketlerine müracaat ediyorsunuz oralardan da uzun zaman yanıt gelmiyor. Kısacası son anda kontuara gidip Türk pasaportunuzu uzatınca memur bilgisayarına bakıyor siz de o zaman kesin durumu öğreniyorsunuz. Ama orada kalma “pahasına”. Bu durum inanın tam 3 defa başıma geldi. Bir anda şok oluyorsunuz. Biletiniz yanıyor. İnsanın içinden bir sandalyeye oturup ağlamak geliyor!Ben erkenden Nauru Havayollarının kontuarında bekliyorum ve korku içinde pasaportumu uzatıyorum. Bir gün önce Nauru Havayollarının ofisine uğrayıp vize konusunda olumlu cevap aldığım için nispeten rahatım. Neyse delikanlı gülümseyerek uçuş kartımı basıp uzatıyor, mutluyum.
Nadi Havalimanını artık çok iyi tanıyorum. Geçen yıl da buradan Tonga, Kiribati-Christmas Adası ve Samoa’ya uçmuştum. Fiji tüm Pasifik Adalarının merkezi konumunda. Artık listemde sona kalan coğrafyalara uçuyorum, rahatım, Bekleme salonunda soğuk kahvemi yudumlayarak kitabımı okuyorum.
Gecenin son uçağı olduğu için tüm yolcular salona yayılmış Nauru uçağını bekliyor. Uçak tamamen dolu ve hemen havalanıyoruz. Nadi’den Nauru yaklaşık 3,5 saat sürüyor. İkram cömert ama hostes hanım her iniş ve kalkışta dakikalarca aynı kuralları anlatıp duruyor, vallahi sıktı. Uçakta yerli halk dışında çok sayıda Çinli var. Çinli işçi ve meslek sahipleri Afrika ve Pasifik Adalarına hızla yayılıyor. Herhalde aralarında tek gezgin benim. Evet Nauru, Avustralya ile Hawai arasında dünyanın en küçük ülkesi sadece 21 kilometrekare. (6 kilometrex4 kilometre). Tuhaf bir ada çünkü ortası alınmış. Tüm çevresini 3 saatte yürüyorsunuz.
Albert Ellis, evinin önünde basamak olarak kullanılan “Pleasant Ada” diye bilinen Nauru’dan geldiği anlaşılan taşlaşmış odunu merak edip incelemeye alır. Londra’da yapılan analizler bunun çok kalitesi fosfat kayası olduğu gerçeğini ortaya çıkardı. 1907 yılında fosfat açık ocak işletmeciliği ile çıkarılmaya başlanır. Fosfat, Güney Kore, Japonya ve Avustralya’ya gübre olarak ihraç edilir. Platoda bulunan bu fosfat yatağının oluşumu ile ilgili farklı teoriler bulunmakta. Ancak kuş dışkılarının uzun bir süre içinde dünyanın en saf (%78 - % 84) fosfat yatağını oluşturduğu ihtimali daha yüksek. Nauru’nun en yakın komşusu Kiribati’ye ait Banaba Adasıdır ve Nauru ekvator çizgisinin sadece 60 kilometre güneyinde yer alıyor.
Nauru’ya ilk ayak basan İngiliz John Fearn olmuş ada halkının dostane sıcak davranışından etkilenip adaya “Pleasant Island” olarak isimlendirmiş. Nauru da komşu adalar gibi sürekli el değiştirmiş önce İngilizler 1789’da buraya gelmiş. Daha sonra Nauru 1888 yılında Almanlara satılmış. Almanya Birinci Dünya Savaşını kaybedince 1914’te bu adayı Avustralyalılar ele geçirmiş. İkinci Dünya Savaşında (1942) Japonlar diğer adalarla beraber Nauru’yu istila etmiş. İkinci Dünya Savaşı sonunda Japonlar mağlup olunca Avustralyalılar adaya geri dönmüş. 1968 yılında nihayet bağımsız bir ülke olarak tanınmış. Fosfat işletmesi 1970 yılında Nauru hükümetince millileştirilmiş. Yerleşim alanları ve tarlalar plato ile sahil arasındaki dar sahada yer alıyor. Hindistan Cevizi, muz, ananas ve sebze yetiştiriliyor. Su dahil hemen hemen her şey yurtdışından getiriliyor. Ancak yakında fosfat yatakları tükeniyor, hükümet yeni kaynaklar bulmak zorunda. Bu amaçla Nauru Havayolunu kurup Hawai, Avustralya ve Fiji’de habire arazi satın alıyorlar.
Ayrıca Avustralya’ya gelen sığınmacılar uçaklarla Nauru’ya getiriliyor. Nauru’da yüzlerce İranlı mülteci bulunuyor. Her mülteciye ayda 400 Avustralya doları ödeniyormuş. Bazıları ayrıca adada çalışıyor. Nauru yerlisi arazi zengini. Hatta bir aralar dünyanın en zengin ülkesi ünvanını bile almış. Arazi sahipleri sorumsuzca para harcamaya alışmış. Uçakta bir hanımla tanıştım. Altmış yaş kutlamaları için uçak kiralayıp tüm tanıdıklarını New York’ta partiye götürmüş. İftiharla anlatıyor iyi mi?
Uçaktaki diğer yolcuları inceliyorum. Yüzlerinden sevda, ayrılık, hayal, umut ve sevgi okunuyor. Koca bir alkol göbeğine sahip yanımdaki yaşlı adamın yüzündeki çizgilerde ise yılların yorgunluğu kendini belli ediyor. Artık Nauru’dan ayrılma zamanı geldi. Bu ufak ülkeden uçakla bir saat mesafede 1250 ada ve atolü ile Marshall Adaları beni bekliyor. Her yeni coğrafya beni heyecanlandırır. Elbette zaman zaman korkutur da. Acaba burada beni ne sürprizler beklemekte. Papua Yeni Gine ile Hawai’nin ortasında bulunan Marshall Adalarının toplam kara yüz ölçümü sadece 181 kilometrekare, bu adalar Ralik ve Ratak ada zincirlerini oluşturuyor. En büyük Kwajalein ama adalarının en ünlüsü ABD’nin 1946 – 1958 yılları arasında 64 nükleer deneme gerçekleştirdiği Bikini ve Enewetak Adaları. Bu adalar bugün kaderine terk edilmiş. Oysaki Bikini Adası kumsalı ile bir doğa harikası. Nükleer deney sonucu palmiyelerin bir bölümü sağa diğer yarısı sola yatmış.
Ama Bikini Adası’nda bikini giymek yasakmış. (Şaka)
Özellikle Avustralya ve Yeni Zellandalılar dalış ve spor ağırlıklı tatil için bu adaları tercih ediyor. Ekonomisini büyük çapta Kwajalein Adasındaki Amerikan üssünden dolayı ada yönetimine ödenen ABD yardımına dayandırmış. Ancak tüm adalarda olduğu gibi burada da rüşvet ve israf fazla imiş. Marshall ada halkının %90’ı köylerde yaşayıp tarım ve balıkçılıkla uğraşmakta. Adalar ismini 1788’de buraya ulaşan İngiliz Kaptan John Marshall’dan almış. Tarihi aynen komşu adalara benziyor. Almanlar, Japonlar ve sonunda Amerikalılar ve 1991 yılında ise bağımsızlık. Havaalanı komşuları gibi deniz doldurularak inşa edilmiş. Uçak sizi terminal binasının dibine kadar yanaştırıyor.
Kısa Kısa Marshall Adaları
Bu adalarda Mikronezya ve Guam gibi Amerikan doları kullanılıyor. Türk pasaportlardan vize istemiyor, ABD vizesi yeterli. Marshall Adaları Panama gibi birçok gemiye bayrağını dalgalandırma iznini ucuza veriyor. Kendi yerel lisanı dışında resmi dil İngilizce Başkent Majuru’da internet bağlantısı dahil istediğiniz her şeyi bulmak mümkün.Buraya fazla ziyaretçi gelememesinin en önemli nedeni aynı Mikronezya ve Kiribati gibi ulaşımın çok pahalı olması, ayrıca tatilcilerin arzu ettiği özelliklerde konaklama tesislerinin bulunmaması.
Kaynak: https://www.sizgezginler.com/blog/nauru-ile-marshall-adaları