13 Şubat 2017

GEZİ: SERHAT ŞEHRİ KARS

Hoş Gelişler Ola Serhat Şehri Kars'a...


2005 yılında katıldığımız Doğu Anadolu turunda, Kars şehrini pek beğenmiş ve ızgara planlı sokaklarını, Ani Harabelerinin heybetini, satın aldığımız kaşar peynirinin lezzetini zevkle anlatmıştık. Yıllar geçti; Tempo Tur'un kışın trenle Kars turu başlattığını duyunca, Kars şehrini bu kez de karlar altında görmeyi istedik. Gezi planımıza aldık ve aylar öncesinden heyecanını yaşamaya başladık. Gezinin keyfine ortak etmek istediğimiz arkadaşlarımız da “Tamam” deyince, geriye sadece termal çoraplar ve kalın pantolonlar almak kalmıştı...


Kemaliye turunda yataklı treni tecrübe etmiştik ve pek hoşumuza gitmişti. O yüzden Kars’a giderken hem tura adapte oluruz hem de kış manzarasının tadını çıkarırız diye treni, dönüşte de yorgun oluruz diye uçağı seçtik. 


Trende okunacak kitaplarımızı ve yolluk kurabiyelerimizi hazırlayıp garda buluştuğumuzda 2012 yılının ilk turuna çıkıyor olmanın mutluluğuyla çocuklar gibi şendik...


Tren rahat ve sıcaktı. Yemekli vagonun yemekleri pek başarılı sayılmazdı ama yol boyu kaç tane saydığımızı unuttuğumuz tilkiler, Erzincan' lı zurnacı Erduran' ın canlı müzik ziyafeti, insana "Bura nire, ben kimim?" dedirten manzara görülmeye değerdi. 


29 saatlik yolculukta, treni tercih eden katılımcılar olarak tanışmış, kaynaşmış ve sevgili rehberimiz Serhan'dan ilk bilgileri almıştık: Kars,  dağ ve yaylalarıyla yurdumuzun en yüksek şehirlerinden biri. Türk kavimlerine Anadolu yolu, Selçuklu Sultanı Alparslan' ın, 1064'te Kars'ı ele geçirmesiyle açılmış. Adını buraya yerleşen Türk boyu Karsaklar' dan alması nedeniyle Türkçe il adına sahip ilk şehir Kars. Osmanlı döneminde Ruslar' la yapılan savaşlarda gösterdiği kahramanlıktan dolayı da "Gazi" unvanı almış ilk şehrimiz... 


Uçakla gelen arkadaşlarımızla yaptığımız ilk kahvaltının ardından yola koyulduk. Programda Ani Harabeleri ve Sarıkamış vardı. Ani Antik Kenti, Kars'a 42 km uzaklıktaki Ocaklı Köyü sınırları içinde, volkanik bir tüf tabakası üzerine kurulmuş bir ortaçağ şehri... Türkiye - Ermenistan sınırını ayıran Arpaçay Nehrinin batısında yer alıyor; karşıda Ermenistan'ın boş gözetleme kuleleri var. 


Antik kent surları, kapıları, kiliseleri, hamam ve sarayıyla görülmeye değer. Anadolu'daki ilk Türk camisi olan Ebul Menuçehr Camisi Ani'de yer alıyor. Tarihi İpek yolu üzerinde kurulmuş Anadolu'daki ilk ticaret kenti olan Ani'ye yılda 30.000 ziyaretçi geliyormuş. İlk ziyaretimizde buradaki fotoğraf çekme yasağı yeni kalkmıştı. 


Bu kez de karlar altındaki Ani'de bol bol fotoğraf çekip, surların dibinde çaylarımızı içtik, çocuklara şeker dağıtıp Kars'a döndük.


Kars Müzesi'nde, herhangi bir müzede görebileceğimiz çanak, çömlek, taş eserler ve etnoğrafik eserler dışında çok özel bir şey var: Müze yanında döşenen kısa ray üzerinde, Rus komutan Keker'in Kazım Karabekir Paşa'ya armağan ettiği vagon sergileniyor. 17 m. uzunluğunda, yataklı, banyolu, büfeli ve yazı / çalışma masası, kitaplığı da bulunan Kazım Karabekir Paşa tren salonu ziyaretçilerin çok ilgisini çekiyor. 


Sarıkamış, 7 yıl önce nasıldıysa hala öyle.. Hiç bir gelişme göremedik. Hatta o zaman tuvalet bile bulamamıştık da, Belediye'ye gitmiştik. Tuvaletin kilitli olduğunu görünce temiz olacağını düşünmüştük ama açıldığında hayal kırıklığına uğramıştık.. :(
Sarıkamış Kayak Merkezi ise kış sporları bakımından Türkiye’nin birinci derecede öncelikli beş merkezinden birisiymiş. 


Kayak için ideal kar çeşidi olan "kristal kar"a sahip ve özellikle 'Alp ve Kuzey Disiplini' kayak uygulamaları ile 'kayak safari' ve 'kızaklı geziler' için çok uygun olduğu söyleniyor. Çevresi ünlü sarıçam ormanları ile kaplı, 2 adet telesiyejin olduğu merkezin günlük kapasitesi 15.000 kayakçı.. 


Kars, Türkiye'nin ilk planlı kenti olarak biliniyor, il merkezi eski ve yeni olmak üzere 2  bölümden oluşuyor. Eski Kars, kuzeyde, kale içinde yer alıyor. Kars Kalesi şehre hakim konumundan öte, hiç onarım görmeden bugüne gelmiş olmasıyla önem taşıyor. 


Kalenin etrafındaki Taş Köprü, hamamlar, Evliya Camii ve Fethiye Camii de görülmeye değer eserler. Yine bu bölgedeki Havariler Kilisesi, Selçuklular tarafından camiye dönüştürülmüş ve Kümbet Camii adını almış. 


Gezerken etrafımızda dolaşan çocuklar bize rehberlik yapmaya çalışırken bir tanesi Havariler'in adını sayınca gülmekten ısındık: "Büyük Yakup, Küçük Yakup, Patos, Cheetos, Andreyas, Tomas..."
Rus işgalinden sonra güneyde geniş caddeleri, büyük parkları ve ızgara planıyla çağdaş bir kent oluşturulmuş. Kuzeyden güneye uzanan 4 cadde, doğudan batıya uzanan 4 cadde ile kesişince 16 blok oluşmuş. Yollar boyunca yer alan, Rus döneminden kalma Baltık mimari stilinde birçok ev ve bina kente düzenli bir görünüm kazandırmış.


Vali Konağı, PTT Binası, Ortodoks Kilisesi (Merkez Camii), Demir Köprü, İsmet Paşa İlköğretim Okulu, Hekim Evi (Opera Binası), Fevzi Paşa İlköğretim Okulu bunlardan birkaçı...


Şehrin sokaklarını yürüyerek gezince yorulduk ve üşüdük. Otele dönmeden önceki son durağımız 1 asırlık Ariş Ticaret'ti. Kaşar tekerleri arasında kendimizi kaybettik; soba üstünde ısıtılan lavaş arasına koyduğumuz kaşar peyniri, bal ve kaymağı çay eşliğinde kısa sürede tükettik. Evlerimize kargo ile gönderilmek üzere peynir, bal ve kaz siparişlerimizi verip otele döndük.


Ertesi gün buz tutmuş Çıldır Gölü'nde balık avlama heyecanıyla yola çıktığımızda başımıza ne geleceğinden habersizdik: Çıldır'a 38 km kala yolda kaldık! Allahtan "her yerde adamımız var" diyen sevgili rehberimiz Serhan hemen İl Turizm Müdürü'nü aradı, karayollarının aracı çok kısa sürede geldi ve uzunca bir süre bize eşlik etti. Böylece Serhan hocanın sözünün doğruluğu da test edilip onaylanmış oldu :)


"Buzlar kırılır da göle düşer miyiz?" nidaları arasında Çıldır Gölü'ne düşe kalka indik. :) 


Balık ağları göl buz tutmadan önce atılıyor ve şamandıralar konarak yerleri işaretleniyormuş.  Buzlar kırıldı ve balıklar avlandı, fotoğraflar çekildi, sonra da Atalay'ın Yeri'nde balık yemeye gittik. 


Sıcak şarapla iyice ısınıp, buz tutmuş göl üzerinde atlı kızaklara bindik. Atların süsleri o beyazlıkta öyle güzel görünüyordu ki..  

       
Bu gezide bir an bile boş geçmedi; gezilen görülen yerler ve yapılan her şey değişik ve eğlenceliydi. En duygulu anları ise Sarıkamış Şehitliği'nde yaşadık. Enver Paşa Rusları Allahüekber dağlarından aşarak vurmayı ve Kars'ı geri almayı hedeflemiş. Ama Mısır'dan yazlık üniformalarla gelmiş Türk askerleri, Allahuekber dağlarında soğuğa ve yanlış stratejilere yenilmişler. Kardan topraklara gömülen binlerce şehit bahar gelip de karlar eriyince  kardelen çiçekleri gibi ortaya çıkmış. O yüzden Sarıkamış, kardelen şehitlerinin yurdu olarak biliniyor. 1914 yılında Sarıkamış'ta donarak şehit olan askerlerimiz anısına yapılan şehitlikte bedenlerimizden çok yüreklerimiz üşüdü...


Akşam yemeğinden sonra aşıkların atışmalarını izlemek üzere KarStore'daydık. "Dudak değmez" ustaları Kars türkülerini söylemeden önce hepimize tek tek "hoşgeldiniz" dediler. Herkesin adını, işini ve memleketini öğrenip başladılar söylemeye: "Sizlere ısındı canım / iliğimde damarımda kanım  / Amasya'dan Çiğdem Hanım / Serhat Kars'a hoşgeldiniz, Kars'ımıza hoşgeldiniz..." Ve tabii bu sıcak hoşgeldinin karşılığını da aldılar.


Kars'ta lezzetli yöresel yemeklerin tadına bakma imkanımız da oldu: "Oklava" erişte aşı çorbası, hangel, kaz, kavurma ve diğer yemekleri ve tatlılarıyla damaklarımızda güzel bir tat bıraktı. Son akşam yemeğimizi yediğimiz "Hanımeli"nde ise nefis yemeklere dükkan sahibi Dilek Hanım'ın eşinin çaldığı akordiyon ve tar eşlik etti.


Ve dönüş: Uçuşumuz hava muhalefeti nedeniyle iptal edilince, gittiğimiz gibi trenle döndük Kars’tan… Gidiş dönüş 60 saat tren yolculuğu sohbetle, kitap okumakla, etrafı seyretmekle ve uyumakla geçti.. 2 günlük gezi için 2,5 gün yol yaptık; uçak, tren, minibüs, atlı kızak ve telesiyej olmak üzere 5 farklı seyahat aracımız oldu :)
Her ne kadar uzun ve karlı Ankara kışından bunalsak ta,  karlı Kars teneffüs gibi geldi bana.. İnka tapınaklarına çıkan Avrupalıların hikayesindeki gibi, bizler de çoğu zaman ruhlarımızın bedenlerimize yetişemediğini unutup koşturmaya devam ediyoruz. 


Durup soluklanmaya, etrafa bakmaya, iç sesimizi dinlemeye vaktimiz yok. Hayat alelacele geçiyor. Oysa hayat biz nasıl istersek öyle geçiyor, hızlı ya da yavaş… Trende etrafı seyrederken, Kars sokaklarında dolaşırken hep bunu düşündüm. Yıllar geçmiyor, ömrümüz geçiyor ve zamanı genişletip ömrümüzü uzatacak şey bizim seçimlerimiz.. Siz de arada teneffüs yapmak için kendinize izin verin bence...

Tempo Tur'a, sevgili rehberimiz Serhan ve şoförümüz Sevdakar'a teşekkürlerimizle...


Kaynak: ÇİĞDEM ATABEY - BATURHAN ATABEY

10 Şubat 2017

DUVAR RESİMLERİ SEVER MİSİNİZ?

Küba'da Duvar Resimleri...


Tempo Turizm'de gerçekleştirdiğim Küba sunumumdan sonra Gülden Hanım benden, “Leyleğin Güncesi” sayfası için Küba'daki duvar resimleri ile ilgili fotoğraflarla birlikte bir yazı yazmamı istedi. İlk defa istek üzerine yazı yazacağım için ilk başta biraz zorlandım. Ama yazıyı yazarken farkettim ki Küba beni gerçekten heyecanlandıran bir ülke...


Küba benim gördüğüm ülkeler arasında en renkli ve coşkulu olanı... Renkler coşkuyla birleştiğinde sokaklara taşıyor ve bence duvar resimleri de böyle doğuyor. Küba'da bu coşkuya insan sevgisi ve resim sanatı da karışmış. Kübalı ressamlar duvarları tuval, sokakları da sanat galerileri haline getirmişler.


Habana'da her an bir duvar resmi ile karşılaşabilirsiniz. Küba resim sanatının taşındığı bu duvarlarda grafitiden tutun da Jose Marti'nin karikatürize edilmiş resimlerine, Küçük Prens'den tutun da kötü kedi Şerafettin'e kadar her şey var.


Hatta zaman zaman Picasso ve Kandisnsky etkisi ile de karşılaşmanız çok mümkün.


Havana'da duvar resimlerinin en zengin ve en organize biçimde yapıldığı iki yer var; biri Amistad Bulvarı, diğeri Callejon Hamel. Her ikisinde de kısaca söz etmek gerekirse; Amistad Bulvarı'da bulvar boyunca uzanan tüm duvarlar, ressamlar tarafından boyanmış. Ayrıca bu mahallede yer alan evlerin bir çoğunda da duvar resimleri görmeniz mümkün.


Burada ilginç olan bir diğer şey ise; siz bu ressamlara gidip, evinizin duvarına resim yapmasını rica edebiliyorsunuz. Onlar da gelip sizin evinizin duvarına resimler yapıyorlar.


Callejon Hamel ise bambaşka bir dünya... Burası denize paralel uzanan Malecon Bulvarı'nın arkasında, eskiden puro işçilerinin yaşadığı Cayo Huesso semtinde yer alıyor. Kendini Afro-Küba kültürünü korumaya adamış Kübalı sanatçı Salvador Gonzales, Hamel sokağının her köşesini bir sanat galerisine dönüştürmüş.


Bu sokak duvar resimleri bakımından zengin olduğu gibi, aynı zamanda her pazar saat 12:00-15:00 arası Afro-Küba törenleri ve rumba gösterilerine de ev sahipliği yapıyor. Burada isterseniz gösterilere izleyici isterseniz katılımcı olabiliyorsunuz. Dansçılarla birlikte dans edip, Küba'nın bu sıcak saatlerinde serin birşeyler içebiliyorsunuz. Ayrıca Gonzales'in stüdyosunu da gezmeniz mümkün.






Gerçekten zamanın nasıl geçtiğini anlamıyorsunuz. Beni bu sokakta en çok şaşırtan ve heyecanlandıran ise en sevdiğim kitap olan “Küçük Prens'in duvar resimleri olmuştu. 


Diğerlerinden farklı olarak bir tek “Küçük Prens” duvar içine gömülmüş eski küvetlerin içine resmedilmiş, hikayeden kısa pasajlar eklenmişti.


Eğer bir gün yolunuz Habana'ya düşecek olursa Hamel'e gitmenizi ve sokaklarda dolaşırken duvarlardaki güzellikleri kaçırmamanızı tavsiye ederim.


Kaynak: BAŞAK ÇETİN

GEZGİNLER İÇİN AKILLI TELEFON UYGULAMALARI

Seyahat App








Hayatımızın pek çok alanında bir danışman olarak yerini alan uygulamalar seyahat alanında da bizlere yardımcı oluyor. Seyahatinizde ya da seyahatinizi planlarken otel rezervasyonundan, uçak biletine, şehir tavsiyelerinden, haritalara kadar size yardımcı olabilecek en iyi uygulamaları derledik. İşte o uygulamalardan bazıları;

Booking

Hem yurtiçindeki hem de yurtdışındaki alternatif konaklama tiplerini bulabileceğiniz Booking,  konaklama konusunda gezginlere yardımcı olan bir uygulama. Konaklayacak kişi sayısı, konaklama tipi, konaklanacak yerdeki koşullarla ilgili ayrıntılı bilgileri içinde bulunduran Booking, istediğiniz yerde istediğiniz fiyata konaklayabileceğiniz yerleri tek bir aramayla karşınıza çıkarıyor. Gizli fırsatlar ve erken rezervasyon sayesinde konaklamanızı çok uygun fiyatlara getirebileceğiniz Booking, “ücretsiz iptal” seçeneğiyle plan değişikliklerinizde de sizi zarara sokmuyor.  Konaklama hakkında aradığınız tüm soruların yanıtlarına sahip bu uygulamanın offline modu sayesinde de seyahat planınızı kaybedip, başkalarıyla paylaşabiliyorsunuz.

Turna

En uygun uçak bileti ile ilgili tüm ihtiyaçlara cevap vermek için hazırlanan Turna, istediğiniz yere istediğiniz tarihte olan tüm uçuşları önünüze getiriyor. Yerli ve yabancı çok sayıda havayolunu içinde bulunduran Turna, fiyat avantajları sayesinde aradığınız destinasyon için en uygun uçak biletini bulmanızı kolaylaştırıyor. Uçak bileti iptali ve değişikliğinin online yapılabildiği Turna’da, bir destinasyonun yıl içindeki tüm fiyatlarına da ulaşabiliyorsunuz. Şimdi Android uygulaması da artık indirilebiliyor. Kullanın.

Google Maps

Yine Google tarafından geliştirilen bir web haritalama sistemi olan Google Maps, herkesin telefonunda mutlaka bulundurması gereken uygulamalardan biri. Dünyanın dört bir yanına ait ayrıntılı haritalarıyla iyi bir navigasyon olma özelliği bulunan Google Maps, gerçek zamanlı trafik koşullarını da gösteriyor. Ayrıca hem yürüyerek, hem arabayla ,hem de toplu taşıma araçlarıyla seyahat etmek için uygun olan rotaları  çıkaran Google Maps, gezginler için bir hayli yardımcı.

Hostelbookers

Hostelbookers,  Hostelworld Group bünyesinde hizmet veren ve konaklama konusunda gezginlere yardımcı olabilecek uygulamalardan biri. Dünyanın dört bir yanındaki hotelleri ve hostelleri detaylarıyla önünüze getiren bir uygulama olan Hostelbookers, uygun fiyatlarıyla hostel kültürünü geliştirmeyi amaçlıyor. Bütçeniz ve beklentinize göre çok sayıda konaklama alternatifini bulabileceğiniz Hostelbookers’da fiyat karşılaştırması yapabiliyor, kalacağınız yer hakkında bilgi edinebiliyor, hiçbir ücret ödemeden rezervasyon yapabiliyorsunuz.

HostelWorld

Hostelbookers’tan başka Hostelworld Group, bünyesinde hizmet veren uygulamalardan bir diğeri de Hostelworld. 170’den fazla ülkede bulunan hostelleri ve hotelleri içinde bulunduran Hostelworld, tesisler hakkındaki detaylar ve müşteri yorumlarıyla seyahatlerinizde konaklama sorununu ortadan kaldırıyor. Size en uygun fiyatla konaklama garantisi veren bu uygulama, istediğiniz hostele istediğiniz tarihe rezervasyon yapabilmenize imkân sağlıyor.

Google Trips

Google’ın seyahat etmeyi seven kişiler için geliştirdiği Google Trips, gitmek istediğiniz yerle ilgili hayatınızı kolaylaştıracak önemli bilgileri sizinle paylaşıyor. Dünyadaki pek çok şehirle ilgili gezilecek yerler, yapılacak şeyler hakkında bilgi veren Google Trips; otel, uçak ve yemek rezervasyonları ile araç kiralama gibi birçok özelliği tek elden kontrol etmenizi sağlıyor. Dünyayı tek yerden keşfetmenizi sağlayan bu uygulama offline olarak kullanılabiliyor.

TripAdvisor

TripAdvisor; bir şehir, gezilecek yer ya da otelde daha önce bulunmuş kişilerin deneyimlerini, tavsiyelerini bulabileceğiniz bir uygulama. Kullanıcıların yorumları ve çektiği fotoğraflar sayesinde gitmek istediğiniz yerle ilgili ayrıntılı bilgi sahibi olabileceğiniz bu uygulama, seyahatinizi planlamadan önce mutlaka bakılması gereken yerlerden.

TURİZM - GEZİ: BİR İSTANBUL MASALI

Polonezköy, Şile, Ağva



















Dizilerin ülke turizmine katkısı çok. Özellikle 2000'li yıllarla birlikte başlayan dizi furyasının yurtiçi ve yurtdışındaki etkilerini hepimiz medyadan takip ediyoruz. Daha önce kimsenin ilgilenmediği bir bölge, dizi çekimleri sayesinde biranda popüler hale gelebiliyor. "Asmalı Konak" dizisiyle Kapadokya, "Yabancı Damat" dizisiyle Gaziantep ve 2003-2005 yılları arasında çekilen "Bir İstanbul Masalı" ile Ağva-Şile-Polonezköy gezileri kitle turizmine açılmış oldu.

"Bir İstanbul Masalı" ile başlayan ve yıllardır TEMPO Tur'un klasiği haline gelmiş "Ağva, Şile, Polonezköy" gezisini paylaşacağım sizlerle bu yazımda. Geziye katılmış mutlu bir yolcunun notları değil benimkisi! Bizzat içerden, işin mutfağından gelen birinin yazıya dökülmüş sohbetleri denilebilir...  


"Ağva, Şile, Polonezköy" masalımız bir cumartesi sabahı başlıyor. Doğanın içine saklanmış cennet köşelerde verdiğimiz kısa molalarla yolculuğumuzu daha keyifli hale getiriyoruz.


Öğle saatlerinde Sapanca Gölü yakınlarındaki Maşukiye'ye ulaşıyoruz. Alabalık tesisleriyle donatılmış Alabalık Vadisi'nde yürüyüşümüzde yolun sonunda bizi bir sürpriz bekliyor. Ormanın içine saklanmış küçük bir şelale... Fotoğraflanası!




Doğada yürümek, tertemiz havayı ciğerlerimize doldurmak harika. Tek yan etkisi midemizden gelen gurultu! Zilin sesini duyduk, vadi üstündeki Köyevi Restoran'da, güveçte mantar ve eritme peynirle midemizi mutlu etme zamanıdır. 



Güzel yemek yemenin tüm insanlarda yarattığı pozitif etki mi yoksa ortamın büyüleyici atmosferi mi bilmem herkes çok mutlu. Yüzlerdeki gülümseme, tur liderinin enerjisinin bir yansıması da olabilir kanımca :)


Yemek sonrası yolculuğumuz Polonezköy’e doğru devam ediyor. Yol üstündeki Beykoz Konakları ve Acarkent Villaları'na doğru ilerlerken, sol yanımızda kalan İstanbul boğazına uzaktan da olsa selam yolluyoruz. Yemyeşil kıvrılarak Polonezköy'e giden bu yoldan yüzlerce kez geçtim.  “Dikkat Karaca Çıkabilir” uyarısında bulunan karaca tabelalarını da yüzlerce kez gördüm. Görmediğim tek şey Karaca! Günün birinde bir “karaca” ile karşılaşır mıyım? bilmiyorum ama heyecanla etrafa bakmaya devam edeceğim. Beklemeye değer.




Polonezköy, 1842 yılında Polonya’nın işgali sebebiyle Osmanlı’ya sığınan Polonyalılar tarafından kurulan şirin bir köy. Zamana yenik düşse de, tarihi binaların orijinalliğini koruduğu köyde, ilk durağımız Meryem Ana Kilisesi.



Katolik olan Meryem Ana Kilisesi’nin tarihi çok eskilere taa 1845’li yıllara dayanıyor. Depremde yıkıldıktan sonra yine yerine yenisi yapılmış ve I.Dünya Savaşı'nda Türk Ordusu kiliseyi karargâh olarak kullanmış. En son 1918’de restore edilen kilisede sürekli din görevlisi olmadığından dini tören için her hafta İstanbul’dan bir görevli geliyor.

  

Ülkelerinden çok uzakta, özgürlük savaşçıları Polonyalılar tarafından kurulan Polonezköy; bugün atalarının geleneklerini yaşatan ve mütevazi bir köyü popüler bir tatil beldesi haline getiren konuksever insanların yaşadığı bir yer. Eski adı "Adampol" olan bu yere Polonyalıların gelip yerleşmesi, 1830 Polonya Ayaklanması sırasında hükümet başkanı olan ve daha sonra da Polonyalı sürgünlerin siyasî lideri olan Prens Adam Czartoryski’nin 1842’de Osmanlı Devleti sınırları içinde bir yerleşke kurmak istemesi ile başlamış ve 1853 Kırım Savaşına katılan askerlerin yanı sıra Sibirya sürgünü ve Çerkes esaretinden kaçan Polonyalılarla nüfus giderek artmış.
Köy sakinlerine geçmişlerini en çok hatırlatan ve ziyaretçiye Polonezköy’ün eski günlerini en iyi anlatabilecek iki yer Köy Mezarlığı ve Zofia Teyze’nin Anı Evi. Köy mezarlığındaki 270 mezar içinde, isimsiz ve topraktan yapılmış olanlar var. Kilise kayıtlarındaki ilk defin kaydı ise 1848 Haziran ayına ait.   




Bu "turistik köy" o derin tarihe yolculuk etmenizi sağlayacak ilginçlikte insan hikayeleri ile dolu. Mesela 1882'den kalma, köyün en eski evi sayılan  Zosia Teyze’nin Anı Evi. Yemyeşil bir bahçenin içinde yeralan tek katlı ev, Polonezköy'ün canlı tarihi gibi.



Polonezköy’ün tarih ve yaşamının özenli bir düzenlemeyle sunulduğu bu anı evinde, belge ve fotoğrafların yanısıra, 1915’ten beri bu köye gelen ziyaretçilerin izlenimlerini, yaptıkları resimleri ve yazdıkları şiirleri bu anı defterlerinde görmek mümkün. Bunların orijinalleri bugün Polonya Varşova Müzesi’nde. 



Herkesin bir yaşam öyküsü var elbet ama onlarınkini diğerlerinden ayıran öykülerini mücadele vererek yaşatmaları bana kalırsa. Wincenty Rizi, Petersburg Üniversitesi’nde tıp öğrencisiyken vatanperver faaliyetlerinden dolayı Sibirya’ya sürgüne gönderilir. 1881’de Adampol’e gelerek bu evi inşa eder.
Buraya ilk yerleşenlerden İgnacy Kepka’nın kızıyla evlenir. En küçük kızı Zofia, Rizi’lerin evini Polonya geleneklerinin merkezi haline getirir ve Polonya konukseverliğini burada gösterir. Gelenlerin ideolojileri ne olursa olsun, her Polonyalıyı kabul eder.  Köyün bir "Polonya köyü" olarak kalması için büyük emek verir. Bu uğurda hiç evlenmez. 1975’te Polonya Cumhuriyeti tarafından Gümüş Liyakat Nişanı verilir. Zofia Rizi’nin ölümünden sonra, 1992’de, Antoni Dohoda ve Leslav Rizi, konuksever teyzelerinin anısına bu evi anı evi olarak düzenlerler.


Zosia Teyze’nin evinde geçmişe yaptığımız yolculukla yola devam ediyoruz. Sıra köy meydanındaki  Arıcılık Müzesi'nde... Çünkü Polonezköy doğal ortamda üretilen balıyla da oldukça meşhur. Burada üretilen organik bal, polen, arı sütü, propolis (arıların değişik bitki ve ağaç kabuklarını çiğneyerek elde ettikleri macuna bazı enzimlerini eklemeleriyle ortaya çıkar. Kanser tedavisinde destek olarak kullanılıyor) , balmumu görmeye ve almaya değer.



Polonezköy’e gidip Polina’da pasta yemeden ayrılırsanız, büyük bir hazdan kendinizi mahrum bırakmış  olacaksınız. Pastalar hakkında bilgi vermiyorum, yemeden tarif edilemez çünkü...  Fotoğraflar birazcık ipucu verebilir  belki :)



Sadece pasta yemek için bile buraya gelinir bana kalırsa. Polina'nın pastalarının ününü duymayan yok aslında... 


Yalnızca bazılarımız diyette olduğu için bu pastalara "hayır" diyebilir o kadar ;)



Pastalarımızı afiyetle mideye indirip, Şile’ye doğru yola çıkıyoruz. Yaklaşık 50 dakikalık keyifli bir yolculuk sonrası Şile’deyiz. Gezimize Ağlayan Kaya ile başlıyoruz. Efsane, Türk filmleri tadında, kavuşamayan aşıklar üzerine...



Plajı harika. İncecik kum taneciklerinden  oluşan plajda kış aylarında dolaşmak, yazın sarı sıcaklarda denize girip serinlemek müthiş.  Karadeniz'in hırçın dalgalarının kaybolduğu, sakin bir denizi var Şile'nin... 



Şile’nin üç şeyi meşhurdur; feneri, Şile bezi ve denizi. Denizin keyfini çıkardık. Sıra fenerinde... Gezimize katılan hanımefendiler feneri hızlı geçip, Şile bezinden hazırlanmış kıyafetleri daha yakından tanımak isteselerde, fener önemli!



Türkiye’nin Uluslararası standartlarda en büyük deniz feneri öncelikle. Yapım yılı Sultan Abdülmecit döneminde, 1858-1859 yıllarına dayanıyor. Metal bölümü ve kristal sistemi Paris Barbır fabrikası ürünü. 1000 watlık elektrik lambası ile aydınlatılıyor ve ışığı 20 mil (32 bin metre) uzaklıktan görülebiliyor. 


Şile'nin amblemi haline gelen fenerin 201o'da 150. yaş günü kutlandı. Fenerden deniz kıyısına kadar Şile bezinden yol yapılarak... Fener, yıllardır kıyısında sadakatle beklediği denizle buluşturuldu.




Şimdi bayanların heyecanla bekledikleri şeye sıra geliyor: alışveriş! Şile bezinden   hazırlanmış,  son derece sağlıklı, uçuş uçuş  elbiseler, bluzler, tunikler ve daha neler neler...
İçimizdeki alışveriş canavarını durdurabilirsek, fenerden yaklaşık 300m. aşağıdaki Maşatlık Parkı'na kadar yürüyeceğiz. Ama ne mümkün :) 




Parkta manzara harika. Özellikle fotoğrafseverler için nefis kompozisyonlar var. Feneri, kaleyi ve limanı panoramik olarak fotoğraflayabileceğiniz bir yer. 



Bugün çok yorulduk artık otelimize gidip dinlenelim. Değirmen Otel, Şile merkezdeki en güzel otellerden biri. Odalar temiz, yemekler leziz, akşam yemeğinde de Müzisyen Cevat kardeşimiz bizi eğlendirmek için tüm enerjisini harcıyor. Daha ne olsun? değil mi ama :)



Sabah otelimizde aldığımız kahvaltı sonrası sahil yolundan, yeşillikler içinde tablo gibi bir yoldan geçip Ağva’ya ulaşıyoruz. Bu yolculuğumuz 45 dakika sürüyor. Ağva, Yeşilçay ile Göksu nehirleri arasında kalan şirin bir yerleşim yeri. Her iki nehir de denize buradan dökülüyor. Deniz kenarında da Ağva’nın plajı yeralıyor. Sonbaharda kimseciklerin olmadığı plaj, yaz mevsimde cıvıl cıvıl oluyor. 



Göksu Çayı'nda, "Gizli Bahçe" restorana ait tekneyle tura çıkıyoruz. "Bir İstanbul Masalı" dizisinden önce burada 3 veya 4 tane otel bulunuyordu şimdi sayamıyoruz bile. "Dizi turizmi" bölgeyi çok değiştiriyor. Teknemiz nehirde çalışan en büyük tekne olmasına rağmen, kalabalık gruplarda dışardan bakıldığında sınırı geçen mültecilere benzesek de, gezi herkesin beğenisini kazanıyor.




Tekne gezisi sonrası otobüsümüze binip, Kandıra üzerinden Kerpe’ye geçiyoruz.. Mesafeler kısa gibi görünse de Karadeniz’in virajlı ve dar yolları yolda geçen süreyi uzatıyor. Kerpe’nin sembolü "kayalıklar"a gidiyoruz. Görülmesi gereken doğal bir güzellik. Burada yaşayan gençlerin kayalıklardan denize balıklama atlayarak yaptıkları show bizi gülümsetiyor.  



Kerpe'de öğle yemeği için "Kerpe Diem Restoran"ı tercih ediyorum. Restoranın ismi Carpe Diem, "Anı yaşa" anlamını taşıyan Romalı şair Horace'nin "Odes" adlı şiir kitabında kullanılan latince bir deyiş, yaşam felsefesi. "Carpe Diem Quam Minimum Credula Postero" yani "bugünü iyi yaşa bir sonrakine güvenme"  diyor şair. 



Burası Sertan Acar’a ait. Hani Ayşecik filimlerinde Zeynep Değirmencioğlu'nun rol arkadaşı, tüm kızların yakışıklı sevgilisi... Zaman Sertan Bey'in yüzünde yaşanmışlık çizgileri bırakmış ama o hep yakışıklı... 



Tabağımızda tazecik günlük ızgara balığımız, yanında rakı... Denize karşı kadeh kaldırıp, Karadeniz'e dalıp duruyoruz.




Gezimizi tamamladık, masal gibi geçen iki günün sonunda artık dönme zamanı. Tüm masallar mutlu sonla biter, bizimki de öyle oldu :) 

Kaynak: ARİF ÇAKIR - tempotur