14 Mart 2017

KİM İSTEMEZ Kİ?

15390909_1233542623407371_3612480497824094526_n1

HASTA OLMAK İSTEMİYORSANIZ

Brezilyalı bir doktora ait bu yazıyı mutlaka okuyun ve hatta her gün yeniden okuyun..
Eğer hasta olmak istemiyorsan
Duygularını anlat.
* Saklanan veya baskılanan heyecan ve duygular; gastrit, ülser, bel fıtığı, bel ağrıları gibi hastalıklara yol açar.
* Zamanla, duyguların bastırılması kansere dönüşür.
Öyleyse, sırlarımızı, hatalarımızı birileriyle paylaşmalıyız!
* Diyalog, konuşma, kelime çok güçlü birer ilaç ve mükemmel birer terapidir!
Karar Vermelisin..
* Kararsız kişi güvensiz, endişe ve ıstırap içinde olur. Kararsızlık, sorunları, endişeleri ve çatışmaları çoğaltır.
* İnsanlık tarihi kararlardan oluşur.
* Karar vermek, diğerlerinin kazanması için vazgeçmeyi ve avantajları kaybetmeyi kesinlikle bilmektir.
* Kararsız kişiler mide rahatsızlığı, sinir hastalıkları ve cilt sorunlarının kurbanıdırlar.
Olduğundan Farklı Yaşama.
* Gerçeği saklayan, rol yapan, her zaman mutlu olduğu görüntüsü veren, mükemmel görünmek isteyen kişi tonlarca ağırlığı biriktirmektedir. Ayağı kilden olan bronz bir heykeldir.
* Aldatıcı görünerek yaşamak kadar sağlık için kötü bir şey yoktur.Kaderleri ilaç, hastane ve acıdır.
Kabullen.
* Reddedicilik ve kendine saygı eksikliği, kendimizi kendimize yabancılaştırır.
* Kendimizle barışık olmak sağlıklı yaşamın anahtarıdır. Bunu kabul etmeyenler kıskanç, taklitçi, aşırı rekabetçi ve yıkıcı olurlar.
* Eleştirileri kabullen. Bu bilgelik, akıllılık ve terapidir.
Çözümler Bul.
* Olumsuz kişiler çözüm bulamazlar ve sorunları büyütürler. Üzülmeyi, dedikoduyu ve kötümserliği tercih ederler.
* Karanlığı kovmak için kibrit yakmalı. Arı ufacıktır fakat var olan en tatlı şeylerden birisini üretir.
* Biz ne düşünüyorsak oyuz.
* Olumsuz düşünce, hastalığa dönüşen negatif enerji üretir.
Güven.
* Güvenmeyen kişi iletişim kuramaz, açık değildir, derin ve sağlam ilişkiler geliştiremez, gerçek arkadaşlıkları nasıl kurabileceğini bilemez. Güven olmadan, bir ilişki de olamaz. Güvensizlik sendeki inancın azlığıdır.
Hayatı Üzgün Yaşama.
* Mizah. Kahkaha. Huzur. Mutluluk. Bunlar sağlığa güç verir ve daha uzun bir yaşam getirir.
* Mutlu kişi yaşadığı çevresini geliştirir. “İyi mizah bizi doktorun elinden korur”.
* Mutluluk sağlık ve terapidir.
Kaynak: Dr. Dráuzio Varella

PAZARDA ÇİFTÇİLERİNİZE TEŞEKKÜR ETMEYİ UNUTMAYIN !..

Yerel ve organik gıdaları neden tercih etmeliyiz?

Geçtiğimiz son birkaç yılda organik çiftçilik ve tarıma gösterilen haklı bir ilgi var. Amerika Birleşik Devletleri Tarım Bakanlığı, organik tarımı “çevreyi koruyan ve böcek ilacı, antibiyotik gibi en sentetik materyallerin kullanımından kaçınacak yöntemleri kullanan ürünler” diye tanımlıyor. Yine de organik sözcüğü, sağlık için dillere pelesenk olmuş bir sözcük haline geldi.
Yerel ve organik gıdayı tercih etmek için bir sürü neden olsa da, işte size neden pazara daha sık uğramanız gerektiğinin 9 nedeni!

1. Üretimde büyük besleyici değer

Yerel olarak yetiştiğinde, mahsuller tamamen olgunlaştığı zaman toplanırlar. Öte yandan, konvansiyonel (klasik tarım) olarak yetiştiğinde, perakendecilere gönderilmek ve dağıtılmak üzere erken toplanırlar.
Yerel organik mahsullerin toplanma ve masaya gelme arasındaki süreç daha kısadır, bu yüzden mahsulün besin değerinin zayıf olması ihtimali düşüktür. Örneğin antioksidanlar, vitaminler ve mineraller gibi bitkisel kimyasallar, konvansiyonel olarak yetişmiş mahsullerin işlem görme ve taşıması sırasında kaybolabilir. Ayrıca, yerel organik gıda doğal ve saf durumdadır. Hiçbir yapay kimyasal katkı maddesi ya da kimyası değiştirilmiş üretim yoktur!

2. Yerel ekonomiyi desteklemek

Yerel çiftçiler ve yetiştiricilere harcanan para evinize yakın kalır ve yaşadığınız yerdeki diğer iş ve hizmetler için yeni bir yatırım olacak olması muhtemeldir. Büyük perakende şirketlere para kazandırmak yerine pazarlardan alışveriş yaparak paranızı yerel ekonomide tutmaya çalışın. Sermayeyi kendi yaşadığınız yerde tutarak, merkezleşmiş şirketlere kâr sağlamaktansa yerel düzeydeki işlerin sürdürülmesine yardım edebilirsiniz.

3. Biyoçeşitliliği yaymak

Birleşmiş Milletler Gıda ve Tarım Örgütü’ne göre, 20. yüzyılda tarımsal genetik çeşitliliğin yüzde 75’inden fazlası kaybedildi. Çoğunlukla daha küçük yerel çiftlikler, değişik çeşitlilikte birçok mahsul yetiştirir ve uzun bir hasat sezonu sağlamak için devam ettirir. Bunun yanı sıra, konvansiyonel tarım uygulamaları, sınırlı sayıda bitki çeşitliliğiyle tek mahsul yetiştiriciliğinden oluşur. Bu nedenle gıda mirasını korumak adına, biyolojik çeşitlilik barındıran küçük çiftliklere mutlak bir ihtiyaç vardır.

4. Yerleşim yerini güçlendirme

Yerel ve organik gıdayı tercih etmek, gıdanızı yetiştiren harika çiftçiler aracılığıyla sizi yerleşim yerinize bağlar! Ayrıca, yerel kaynaklardan satın almak, tüketici olarak doğrudan proaktif bir rol oynamanıza olanak sağlar. Aydınlık güzel bir sabahta pazarların, insanların diğer yerleşim yeri sakinlerinin işbirliğini izleyip keyif alması açısından harika yerler olduğundan bahsetmiyoruz bile!

5. Daha az çevresel atık

Gıda üretimi büyük tarım modellerinin, toprak tahribatı ve erozyon, su sistemlerine kimyasalların karışması, böcek ilaçları ve zararlı ot öldürücü ilaçlara dirençli böcek ve otların gelişmesi gibi çevreye zararlı sonuçları olabilir. Bu zarar verici etkilerin yanı sıra, yerel organik çiftçilik sentetik ya da petrol-temelli böcek ilaçları ya da suni gübreye dayalı değildir. Bu nedenle, bu kimyasalların karışmasından kaynaklanabilecek su ve toprak kirliliği riski azdır. İyi yönetilen ve sürdürülen sağlıklı çiftlikler, verimli toprağı korur ve yaşadığımız yerlerdeki suyu temiz bırakır. Böyle çiftlikler, aynı zamanda yaban hayatına doğal yaşam alanı görevi görebilirler. Böylece herkes kazanır!

6. Karbon ayak izinin azaltılması

Yerel organik gıda daha az mesafe (yaklaşık 100-225 mil) kat eder ve tabağınıza geldiğinde daha lezzetli olur. Manavınızın rafındaki gıda ise daha uzun (yaklaşık 13,000 mil) yol kat eder. Uzun süreli yolculuk, daha çok enerji ve benzin kullanılması demektir. Şaşırtıcı bir istatistik, 5 kalorilik bir çileğin Kaliforniya’dan New York’a uçmasının 435 fosil yakıt kalorisi olduğunu gösteriyor. Yerel satın almak, bu enerji maliyetini ve yenilenebilir olmayan değerli kaynakları kurtaracaktır.

7. Gıda güvenliğinin iyileştirilmesi

Gıda güvenliliğinin önemi daha da ciddi hale geliyor. Devam eden nüfus artışı ve biyoyakıtların artan kullanım ve tüketiminden kaynaklanan, büyüyen bir dünya gıda krizi su yüzüne çıkıyor. Yoksul yerleşim alanları, artan gıda fiyatlarına ve kıtlığa en yatkın alanlar. Yerel ve organik çiftliklerin gelişmesi, yerleşim alanları ve mahallelere taze ürün sağlayarak gıda güvenliğini artırabilir. Gıda güvenliğini iyileştirmek, yerel ekonomileri destekleyerek el birliğiyle yürütülebilecektir.

8. Daha güvenli gıda sağlama

Yemeğinizin tabağa gelmesinde ne kadar az aşama varsa, gıda kirliliği riski o kadar azdır. Güvenlik sorunları, konvansiyonel olarak yetişmiş gıdanın hasat, yıkama, sevkiyat ve dağıtımı esnasında meydana gelir. Çiftlikten yerel ve organik gıda almak, yol boyu daha az aşama gerektirir, bu nedenle gıda güvenliği risklerini azaltır.

9. Üreticiler için iyi bir yatırım

U.S. Bureau of Labor Statistics’e göre, konvansiyonel çiftçilikteki kariyerler düşüşte. Ancak küçük çaplı çiftçi piyasası daha çok başarı ve kâr deneyimliyor. Ayrıca, yerel ve organik tarımla uğraşmak daha ucuz! Yerel ve organik üreticiler, büyük miktarda pahalı kimyasal gübreler, böcek ilaçları ve genetiği değiştirilmiş tohum stoklarına ihtiyaç duymadığından dolayı, daha az miktarda başlangıç sermayesine ihtiyaç duyuyorlar.
Bir daha pazardayken çiftçilerinize teşekkür etmeyi unutmayın!
Kaynak: GAIA - One Green Planet


AMAN DİKKAT !..








Google sesli arama özelliği söylediğiniz her şeyi kaydediyor..

Sadece konuşmak bile kayıt işlemini aktif etmeye yeterli – neyse ki bunları duyabilmek ve silebilmek için kolay bir yol var.
Google sesli arama özelliği ile söylediğiniz her şeyi ve telefonunuzun etrafında gerçekleştirdiğiniz konuşmaları kayıt altına alıyor olabilir.
Google bu zamana kadar yıllardır konuştuğunuz, söylediğiniz her şeyin kaydına sahip olabilir ve siz bunları şu anda dinleyebilirsiniz.

Şirket usulca ürünlerinin etrafındaki insanların konuşmalarının çoğunu kaydediyor.
Bu özellik insanlara internette kendi sesleriyle aramaya imkân veriyor ve bu kayıtları muhtemelen insanlara gösterilen sonuçların yanı sıra bir de kendi dil tanıma araçlarının gelişimi için depoluyorlar.
Fakat toplanılan bütün bilgilerin dinlenebilmesi ve silinebilmesinin kolay bir yolu var. Bu, Google’ın size sahip olduğu bilgileri bir araya getiren özel bir sayfası aracılığıyla yapılıyor.
Bu Google geçmiş sayfasına ve kayıtların uzun listesine bakılarak bulundu. Şirketin internet üzerinde ses sayfası ve aktiviteler için internette olduğunuz bütün zaman boyunca size kayıtlarınızı göstereceği özel bir sayfası var.
Bu yeni portal Haziran 2015’te öne çıkarıldı ve son 1 senedir aktif durumda – yani söylediğiniz birçok şeyin gizli kaldığını düşünmüş olabilirsiniz.
Kayıtlar bir günlük gibi çalışabilir, sizin ve telefonunuzun çeşitli yerlerdeki ve durumlardaki halinizi hatırlatabilir. Ama aynı zamanda sizin hakkınızda toplanan bilgilerin ve bu bilgilerin ne kadar özel olduğunun da hatırlatıcısı niteliğinde.
“OK Google” özelliği
Eğer bir Android telefonunuz varsa sadece “OK. Google” diyerek daha fazlasını görebilirsiniz. Fakat aynı zamanda Google kullanarak girdiğiniz her türlü cihazlar orada kayıtlı olabilir.
O sayfa üzerinde, kayıtlarınızı dinleyebilirsiniz. Sesin nasıl kaydedildiğine dair bilgiler görebilirsiniz. Mesela sesin, Google uygulaması üzerinden mi yoksa başka bir uygulama üzerinden mi kayıt edildiği buradan anlaşılabilir. Bununla beraber eğer Google başarılı bir şekilde metin haline çevirebilirse söylenen her şeyin transkripsiyon (deşifre) halini bulabilirsiniz.
Ama belki de sayfayı ziyaret etmenin en yararlı sebebi her şeyi oradan silebilecek olmanız. Belirli kayıtları seçerek veya hepsini tek bir tuşla rahatlıkla silebilirsiniz.
Belirli dosyaları silmek için, soldaki kutucukları işaretleyip sayfanın üst kısmına giderek “sil” butonuna tıklayabilirsiniz. Her şeyden kurtulmak içinse “Daha fazlası” butonuna tıklayarak, “Silme seçenekleri” kısmından “Gelişmiş” butonuna tıklayabilirsiniz.
Google kayıtlarını engellemenin en basit yolu sanal asistanı kapatmak ve sesli arama özelliğini kullanmamak. Ama bu çözüm bugün kullanılan asıl veri ve gizlilik sorununu ortaya çıkarıyor, bu şekilde çözümlemek Android telefona sahip olmanın ya da Google aramasının en faydalı özelliklerinden birini yabana atıyor.
Kaynak: Independent
Reklam..


FRİDA KAHLO'YU TANIMAK

6 Temmuz 1907 yılında Meksika’nın güneyindeki Cayoacon’da bulunan Mavi Ev’de dünyaya geldi. (Hayatının sonraki dönemlerinde bu Mavi Ev’in önemi devam edecek) Fakat kendisi doğumunu Meksika’nın kurtuluş günü olan 7 Temmuz 1910 olarak kabul etmektedir. Annesi Matilde ve babası Guillermo’nun üçüncü kızlarıdır. Özellikle babası adının Almanca “barış” demek olan Frieda olmasını istedi. Bu isim azizler takviminde yer almadığı için vaftizle uzun süren tartışmalar sonrasında Frida’ya üç isim konuldu. İlk iki isim vaftiz gereğince üçüncüsünü de yaşam boyu kullanacaktı. Magdalena Carmen Frida
Henüz altı yaşındayken geçirdiği çocuk felci sonrası bir bacağı engelli kaldı ve bu dönemde kendisine “Tahta Bacak Frida” dendi. Daha sonraki yıllarda Frida, Ulusal Hazırlık okulunda okudu.

17 Eylül 1925’te otobüs ile trenin çarpışması sonucu tüm hayatını etkileyecek bir kaza geçirdi. Bu kazada trenin demir çubuklarından biri Frida’nın sol kalçasından girip leğen kemiğinden çıktı. Kazadan sonra acısını dindirmek için resim yapmaya yöneldi.

1927 yılında yatağa bağımlılığı sona erdi ve yürümeye başladı. İki yıl sonra Meksika Komünist Partisi’ne üye oldu. Ve yine aynı yıl içersinde Meksikalı ressam Diego Rivera ile evlilik yaptı.
Diego Rivera ile yaşadığı aşkta senin sevmediklerini de sevdim ben diyen taraf oldu. Evlilikleri sırasında sağlık sorunları nedeniyle bir kere çocuk aldırmak zorunda kaldı ve iki kere üst üste düşük yaptı. Bu Frida’yı gerçekten etkileyen bir olaydı.
1939 yılında bu evliliğini bitirdi. İki tarafında evlilik süresince birbirlerine karşı sadakatsizlikleri oldu. Fakat bu ayrılık kısa sürdü, 1 yıl sonra tekrar evlendiler ve Frida’nın çocukluğunun geçtiği Mavi Ev’e yerleştiler. Frida’nın sağlık sorunları hayatı boyunca devam etti. 1953 yılında sağ bacağı kesildi. Ve 13 Temmuz 1954’te akciğer embolisi teşhisi ile yaşamını yitirdi. 
Son sözleri güncesinde yazan şu cümleydi: Çıkış yolunun güzel olacağını ve asla geri dönmeyeceğimi umarım.
Külleri, yaşamı boyunca önemini yitirmeyen Mavi Ev’de muhafaza edilmektedir. Bu ev, Diego Rivera tarafından 1955 yılında devlete bağışlanmıştır.
Frida yaşamı boyunca çok acı çekmiş ama yine de yaşamını kendine zehir etmemiş güçlü bir kadındır. 20. yüzyılın popüler ikonlarından, ressam, devrimci ve feminist bir kadın. Kendisini sürrealist bir ressam bir ressam olarak tanımlayanlara karşı; Ben sürrealist bir ressam değilim. Asla hayallerimi resimlemedim. Yalnızca kendi gerçeğimi resimledim. diyerek cevap vermiştir. Zorlu yaşamında güzel eserler bırakmış ve tarihe geçmiş önemli bir ikondur.
Tablolarının birçoğunda kendi yüzünden yola çıkarak portre çalışmaları yapmış ve yaşadığı acıları resmetmiştir. Bu tablolarından en önemlileri: “Çok Çirkin Otoportre ” (1913), Birkaç Küçük Delik (1935), Ben ve Papağanlarım (1943), Kırık Sütun (1944)…
Kaynak: Rauda Jamis, Frida Kahlo Aşk ve Acı - GAIA


WATERSTATION SU ARITMA TEKNOLOJİLERİ - 0850 532 0282
Konut ve ofis çözümlerimiz için hemen arayınız.

12 Mart 2017

HER ZAMAN KARADENİZ



Bulutlar Diyarına Yolculuk...


Karadeniz, her sene “Yine mi Karadeniz!” nidaları eşliğinde koşup, sığındığım cennet. Aslında Karadeniz’le tanışalı çok uzun zaman olmadı ama o zamandan bu yana benim için vazgeçilmez bir sevda oldu. 2009’da “Baştan Başa Karadeniz”, 2010’da “Doğu Karadeniz Yayla Gezisi – Şavşat, Macahel, Meydancık” ve 2011’de “Boydan Boya Kaçkarlar”.


“Boydan Boya Kaçkarlar” bir dizi yürüyüş rotasını içeren, bir Karadeniz Trekking programı. Zorlu bir tur programı gibi görünse de biraz motivasyonla yaşanası bir deneyim.


Programa dahil olmamla birlikte heyecanı hemen sarıp sarmalayıveriyor beni. Öylesine bir heyecan ki bu, gezi tarihine daha çok zaman olmasına rağmen yaptığım alışverişlerde, dostlarla olan sohbetlerde hep kendini hissettiriyor.


Sabırsızlıkla geçen haftaların sonunda nihayet mutlu son. Bütün detaylar düşünülmüş, hazırlıklar tamam, heyecan dorukta ve yola çıkıyoruz. Buluşma noktamız Trabzon. Gezi ekibimiz dostlardan oluşuyor. Tanıdık yüzlerin verdiği güven, yeniden birlikte olabilmenin coşkusu ve Karadeniz’i tekrar keşfedecek olmanın merakıyla düşüyoruz yollara. 

Rize-İkizdere-Şimşirli’deki mangal keyfinden sonra (buradaki küçük mekândaki mangallarda kömür yerine fındıkkabuğu kullanılıyor), gezimizin ilk gününe kısa(!)  bir yürüyüşle başlıyoruz. Çamlık (Vaşa) Yaylası’ndan iki saatlik bir yürüyüşle Demirkapı Yaylası’na iniyoruz. Karadeniz’in süsü sis (yöre halkının deyimiyle duman) karşılıyor bizi. Yoğun sis yüzünden önümüzü göremesek de, bu durum hoş fotoğraflar çekmek için bir engel değil. Ne de olsa her anın keyfini çıkarmak gerek.
                                              

Gezimizin ikinci günü oldukça zorlu geçiyor. Bugün Cimil Vadisi boyunca ilerleyip Verçenik Yaylası’na geçiyoruz. İnanılmaz olsa da 3150 metreyi görüyoruz. Kaçkarların eteklerinden içerilere doğru sokulurken ve her adımda biraz daha yükselirken hissettiğim, müthiş bir özgürlük duygusu. Manzara her an değişiyor.


Başlangıçta görebildiğim detaylar kaybolurken, en güzel manzaranın beni zirvede beklediğini biliyorum.  İşte o zaman manzaraya doyasıya bakıyorum ve şunu geçiriyorum içimden “Yaşıyorum ve iyi ki buradayım”. Ve kuşları kıskanıyorum, hani bir çift kanadım olsa da uçabilsem… Tam yeri ve zamanı o an.


Üçüncü gün yürüyüşümüz oldukça keyifli başlıyor. İnişli çıkışlı bir rota izleyerek ilerliyoruz.


Yürüyüşümüz boyunca bölgenin en güzel yaylaları diyebileceğim pek çok yaylayı görme şansımız oluyor. Elevit, Trovit, Palovit, Amlakit, Samistal, Hazindağ ve son olarak Pokut.


Sis eşliğinde bazen dere kenarındayız, bazen de orman içinde. Parkuru keyifli kılan sürekli yeşilliklerin arasında ilerliyor olmamız. Bize eşlik eden birbirinden güzel yayla çiçeklerini de unutmayalım.


Rotamızı yarılarken Hazindağ Yaylası’nda mola verip, dinleniyoruz. Hazindağ bizi otantik evleriyle karşılıyor. Sonrasında, yayla evleriyle sınırlanmış dar bir alanda top oynamaya çalışan çocuklar sarıyor etrafımızı.


Onlarla yapılan sohbetlerin tadına doyum olmuyor ama daha yolumuz uzun. Ne de olsa Pokut bizi bekliyor. Aslında daha önceden görmeyi isteyip de göremediğim Pokut Yaylasının , “Boydan Boya Kaçkarlar” programına sonradan dâhil olduğunu öğrenince çok mutlu oldum. Eğer yanlış bilmiyorsam Karadeniz’de her köyün bir yaylası var. İrili ufaklı yaylaların içinde oldukça ünlü olanları mevcut. Pokut da bu yaylalardan biri. Bu kadar ünlenmesinde oldukça fotojenik olmasının büyük payı var tabi.


Yakınında bulunan ve kısa bir yürüyüşle ulaşılabilen Sal Yaylasına hafif bir caka satan edasıyla Pokut, çok güzel bir görünüme sahip. Kaçkar dağ silsilesi içerisinde yer alan Büyük Kaçkar, Kemerli Kaçkar, Altıparmak Dağları ve Verçenik Dağlarını buradan görmenin keyfine doyum olmuyor.Bulut Dağları Kaçkar Dağları'nın KuzeyDoğu bölümünde yer alan ufak bir dağ silsilesidir. En yüksek tepesi Kemerli Kaçkar (3562 m.) Dağı'dır.

Gezimizin üçüncü gününün sonunda yürüyerek geldiğimiz Pokut’tan, dördüncü gününün sabahında yine yürüyerek ayrılacağız. Demircioğlu Pansiyon’da geçirilen oldukça eğlenceli ve bir o kadar da sohbet dolu(!)  bir gecenin ardından, Pokut’ta geçireceğim zamanı biraz uzatmak ve gün doğumunun keyfini yaşamak için sabahın dördünde fırlıyorum yataktan.

Neyse ki kimseyi uyandırmadan pansiyondan sessizce dışarıya süzülüyorum. Fotoğraf makinem ve ben, baş başa iki saat geçiriyoruz. Yaşamaktan doyasıya keyif aldığım anlardan birini daha anılara eklerken, çektiğim fotoğraflar da buna şahit oluyor.


Yaylada çeşit çeşit yöre peynirleriyle yapılan kahvaltı sonrasında tekrar yollardayız. Yürüyerek Sal Yaylasına geçip, manzaranın keyfini çıkardıktan sonra minibüsümüzle devam ediyoruz yola. Ayder’den Huser Yaylasına Karadeniz türküleri eşliğinde çıkarken, gezimizin en güzel sürprizinin yukarıda bizi beklediğini bilmiyoruz. Bakıp da gözlerime inanamadığım ve bakmaktan kendimi alamadığım eşsiz bir manzara: göz alabildiğine bulut denizi.


Bir tarafta Kaçkarlar, bir tarafta ise Ayder’e dökülen Gelin Tülü ve Ayder şelaleleri.


TEMPO TUR Karadeniz rehberi sevgili Dayza da manzaranın büyüsüne kapılmış olacak ki, bizi kırmıyor ve bu güzelliği doyasıya fotoğraflamamıza izin veriyor. Ancak doğa koşullarına göre hareket etme zorunluluğu, bizi burada gün batımını izlemekten alıkoyuyor ne yazık ki! Yüreğimin bir parçasını bırakarak, biraz buruk ayrılıyorum Huser’den.

Beşinci günümüzde bir Ayder sabahına uyanıyoruz. İtiraf etmek gerekirse biraz yoruldum ancak bedenimi yoran bu gezi, ruhumu derinlemesine dinlendiriyor. Bugün rotamız Altıparmak dağlarını gösteriyor.


Yürüyüşümüz boyunca pek çok irili ufaklı göl görüyoruz. Hepsi birbirinden güzel görüntüye sahip bu göller o kadar soğuk ki,  fırsat bulup ayaklarımızı sokabildiğimizde şok etkisi yaratıyor. Suyun doğayla olan dansı hiç bitmiyor Karadeniz’de.Kimi zaman kıvrıla kıvrıla vadilerin arasından süzülerek, kimi zaman dağların doruklarından çağlayarak, kimi zaman da köpüre köpüre taşları döverek en güzel figürlerini sunuyor bize.


Kaçkarların doruklarında buzul, güneşle buluşamadığı kuytularda kar, sabahın erken saatlerinde çiy olarak çıkıyor karşımıza.


Gezimizin 6. gününde Kaçkarlar’a veda ediyoruz. Veda ediyoruz diyorum çünkü Kaçkarlar’ı bir daha bu kadar yakından görme şansımız olmayacak.


Yine keyifli bir yürüyüşle Kemerli Kaçkar’ın dibine kadar sokuluyoruz, artık göl kenarında uzun bir molayı hak ettik. Dönüş yolunda sisin nazlı nazlı vadiyi dolduruşuna şahit oluyoruz. İşte yine bir bulut denizi. Bu güzellik karşısında biz de biraz hayal gücümüzü zorluyoruz, sonuç çekilen karelere biraz muzipçe yansıyor.


Fotoğraflara yansıyan tek muziplik sadece bizim ürünümüz değil elbette. Espri Karadeniz insanının doğasında var. Bunun örneklerine ise hemen her yerde rastlamak mümkün.


Rüya gibi bir haftanın sonunda kaçınılmaz son: ayrılık vakti! Gezimizin son gününün sabahında dostların yüzü o kadar da içten gülmüyor artık. Herkes biraz buruk. Bense burada doğmuş, hep burada yaşamış, belki de köyünden bile dışarı çıkmamış Karadeniz’in o güzel yüzlerini görüyorum.


Ve soruyorum kendi kendime, “gitmek mi zor, kalmak mı?”


Kaynak: GAMZE BAŞTAK