22 Ocak 2017

ŞEKER Mİ, EKMEK Mİ ? HANGİSİ DAHA ÇOK TEHLİKELİ ?

Dr. Mesut Caner YUSUFOĞLU'na teşekkürler..

Görüntünün olası içeriği: 1 kişi, gülümsüyor, yazı
TİP 2 DİYABETTE TÜRKİYE'NİN AVRUPA ŞAMPİYONU OLMASININ EN BÜYÜK NEDENİ EKMEK ÖNEREN ZİHNİYET!
ŞEKERİ YASAKLAYIP GÜNDE 6-8 DİLİM TAM TAHIL EKMEĞİ ÖNEREN DOKTOR VE DİYETİSYENLERE DUYURULUR!
Tam tahıl ekmeğinin glisemik indeksi (Gİ) sofra şekerinden ve beyaz ekmekten daha fazla.
"Sofra şekeri Gİ 59,
Beyaz ekmek Gİ 69,
Tam tahıllı ekmek Gİ 72" (1)
Prof. Dr. Canan Karatay diyor ki;
"EKMEK YERİNE, FINDIK - FISTIK - CEVİZ - BADEM YİYİN!"
Ekmek insanı acıktırır ve daha sık yemek yemeye neden olur. Yer fıstığının ekmekten daha ucuza geldiğini biliyor musunuz?
"Sık tükettiğimiz kuruyemişlerin 100 üzerinden glisemik indeks değerleri şöyledir:
→ Badem = 0-15
→ Ceviz = 0-15
→ Kavrulmamış fındık = 0-15
→ Kavrulmamış yerfıstığı = 0-15
→ Antepfıstığı = 0-15
→ Fındık ve çekirdekli siyah kuru üzüm karışımı = 20
→ Kurukayısı (gün kurusu) = 30
→ Kuru mürdüm eriği = 29 " (2)
Kaynaklar
(1) Davis, Dr William, Buğday Göbeği, Pegasus, İstanbul, 2014, S52.
(2) Karatay, Prof. Dr. Canan, Karatay Diyeti'yle Yaşam Boyu Sağlık, HayyKitap, İstanbul, 2011

Reklam Alanı - 0532 549 9805


REKOR KIRDI

Baklagillerin anavatanı olan Türkiye, tüm baklagil ürünlerinde ithalatçı oldu.

Yüz Ölçümü Konya'dan Biraz Daha Büyük Olan Hollanda Tarım Ürünü İhracatında Rekor Kırdı

Ülkenin yüz ölçümünün sadece 41 bin kilometrekare! (Konya'nın yüz ölçümü 38 bin kilometrekare)

Tarım ihracatında dünya ikincisi konumunda bulunan Hollanda'nın 2016'da tarımsal ihracatı bir önceki yıla göre yüzde 4,4 artarak 85 milyar Euroya çıktı.

Hollanda İstatistik Bürosu'nun verilerine göre, Hollanda’nın tarım ve gıda ihracatı 2016 yılında rekor seviyeye ulaşarak 94 milyar euro oldu. Hollanda'nın yüz ölçümü Konya'dan sadece 3 bin kilometrekare daha büyük olması ise konunun sosyal medyada tartışılmasına sebep oldu.


Ülkenin yüz ölçümünün sadece 41 bin kilometrekare! (Konya'nın yüz ölçümü 38 bin kilometrekare)

Açıklanan verilerine göre dünya genelinde en fazla tarım sektörü ihracatını ABD yapıyor

Açıklanan verilerine göre dünya genelinde en fazla tarım sektörü ihracatını ABD yapıyor


İkinci sıradaki Hollanda'yı ise AlmanyaBrezilya ve Fransa takip ediyor.

Avrupa'da ise lider konumda

Davutoğlu ve Kılıçdaroğlu arasında polemik olmuştu

Davutoğlu ve Kılıçdaroğlu arasında polemik olmuştu

Ahmet Davutoğlu'nun başbakanlığı döneminde CHP lideri Kılıçdaroğlu ile aralarında Konya ve Hollanda kıyaslaması polemiği yaşanıyordu.
Türkiye Ziraat Odaları Birliği 26. Olağan Genel Kurulu'na katılan Davutoğlu 'Sayın genel başkan Hollanda büyüklüğünde Konya'dan bahsediyor. Konyalı olarak gurur duyuyorum. Birçok Avrupa ülkesinden büyüğüz ama Konya ile karşılaştırırken Hollanda'nın tarımsal ihracatı ile Türkiye'nin tarımsal ihracatını karşılaştırmak doğru değil. Biz iktidara geldiğimizde Konya Ovasınını toplam milli hasılası 2,2 milyar lira, şimdi 10,4 milyar Türk Lirası. Sadece Konya Ovası. Konya Ovasının sulama kapasitesiyle Türkiye'nin en az yağış alan yeri Hollanda'nın sulama kapasitesi ve yağış alma oranlarını karşılaştırdığınızda aslında Türkiye'de bir tarım mucizesi yaşanıyor.' demişti.

Kaynak: ONEDİO




Sipariş İçin: 0535 441 2220

11 YAŞ DAHA GENÇ OLMAK İSTER MİSİNİZ?

Otomatik alternatif metin yok.
Bir araştırmaya göre beslenmemizde ıspanak, pazı gibi yeşil yapraklı sebzelere fazla yer vermek zihinsel gerilemeyi yavaşlatıyor. Çalışmada bu etkiyi hangi besinlerin meydana getirdiği de incelenmiş ve K vitamini tüketmenin zihinsel gerilemenin yavaşlamasıyla bağlantılı olduğuna değinen ilk çalışma olmuş.

YEŞİL YAPRAKLI SEBZE YİYELİM BEYNİMİZİ KORUYALIM!

Rush Üniversitesi'nde gerçekleştirilen çalışmada araştırmacılar 950'den fazla sayıda yaşlının zihinsel yetilerini ve beslenme şekillerini 5 yıl kadar izlemişler. Günde 1-2 porsiyon yeşil yapraklı sebze yiyenlerin zihinsel yetilerinin 11 yaş gençlerinkine denk olduğunu belirlemişler.

Hangi besinlerin bu etkiyi meydana getirdiğine de bakılmış ve K vitamini, lutein, folat ve beta-karotenin beyni sağlıklı tuttuğu bulunmuş.
Çeviri: Nurçin Çağlar
Sağlıklı Yaşıyoruz
Kaynak: https://www.sciencedaily.com/releases/…/03/150330112227.htm…

Reklam Alanıdır.. 0532 549 9805


NEDEN EKMEK (HİÇBİR ÇEŞİDİNİ) YEMİYORUZ?

Otomatik alternatif metin yok.

Lütfen bu gönderinin fotoğrafını çekip "ekmek yiyenlere" veya "ekmek öneren doktor ve diyetisyenlere" gösterin. Mutlaka linkini de bir yere kaydedin. 

ÇÜNKÜ EKMEĞİN GLİSEMİK İNDEKSİ ŞEKERDEN BİLE FAZLA!

Bu bilgi, dünyada tıp alanında en güvenilir kaynak olarak kabul edilen Amerikan Ulusal Sağlık Enstitüleri Ulusal Tıp Kütüphanesi olan PubMed'de yayınlanan bir çalışmadan alınmıştır. 

Tam buğday ekmeğinin glisemik indeksi 72, beyaz ekmeğin 69, sofra şekerinin 59. 

İnsanlara şeker yeme diyen zihniyet, glisemik indeksi şekerden bile yüksek olan tam buğday unu ile yapılmış ekmek öneriyor. Hem de günde kaç dilim. Tam buğday ekmeğinin glisemik indeksi beyaz ekmekten bile yüksek. 


İşte bunun için ister beyaz, isterse de tam buğday ekmeği yiyenlerin Tip 2 Diyabet hastalığından kurtulmaları mümkün değil. Bu da size belgesi... 


Glisemik indeks tablosuna ulaşmak için: aşağıdaki bağlantıyı açtıktan sonra sayfanın altında "full text" yazan yere tıklarsanız makalenin tamamı açılacak ve ikinci sayfada tabloyu bulacaksınız.


Kaynak: http://www.ncbi.nlm.nih.gov.secure.sci-hub.bz/pubmed/
6259925


SİPARİŞ İÇİN: 0505 656 1539

21 Ocak 2017

GIDA İNTOLERANSI NEDİR, BELİRTİLERİ VE NEDENLERİ NELERDİR, NASIL TEŞHİS VE TEDAVİ EDİLİR?

Otomatik alternatif metin yok.
İnsan sağlığını çok yakından ilgilendiren paylaşımı için Dr. MESUT CANER YUSUFOĞLU'na teşekkür ediyoruz. 
GIDA İNTOLERANSI NEDİR?
Gıda intoleransı; IgE ilişkili olmayan gıda hassasiyeti veya allerjik olmayan gıda hassasiyeti olarak da bilinir, bazı gıdaları sindirmedeki güçlüğü ifade etmektedir.
Gelişmiş ülkelerde çok sık görülen bir problemdir. Tüm dünyadaki insanların %15-20’ sinin etkilendiği düşünülmektedir. Gıda intoleransının besin alerjisinden farklı olduğunu bilmek önemlidir. Gıda alerjisinde bağışıklık sistemi tetiklenir, gıda intoleransında etkilenmez. Bazı insanlar, bazı gıdaları yedikten sonra bağışıklık sistemi tepki göstermiyor olsa bile sindirim sorunları yaşarlar (alerjide salgılanan histamin tepkisi yoktur).
En yaygın gıda intoleransı ile ilişkili besinler tahıllar (beyaz ekmek), bazı sebzeler (fasulye, lahana, soğan), süt, acılı baharatlar, yağda kızartılmış besinler, kafein içeren içeceklerdir.
Gıda intoleransının ilişkili olduğu hastalıklar: Hassas bağırsak sendromu (IBS), ülseratif kolit, Crohn hastalığı, fibromiyalji, kronik yorgunluk gibi pek çok hastalık ile ilişkilidir.
Gıda İntoleransı durumunda oluşan şikayetler: Şişkinlik (aşırı gaz), migren, baş ağrısı, öksürük, kaşıntı, mide ağrısı, irritabl bağırsak (IBS), ürtiker, burun tıkanıklığı, karın ağrısı, ishal.
Şikayetlerin başlaması genellikle, rahatsız edici yiyecek veya bileşiği aldıktan birkaç saat sonra ortaya çıkar ve birkaç saat veya gün sürebilir. Bazı durumlarda belirtiler 48 saat sonra da ortaya çıkabilir.
Mekanizması: Besin içindeki protein T hücrelerinin yetersiz veya sorunlu yanıtı ile bağışıklık sisteminin aşırı yanıtına neden olmaktadır.
GIDA İNTOLERANSININ NEDENLERİ VE MEKANİZMASI
1. Sindirim kanalında besini sindirecek bir enzimin yokluğu/transport problemi: Gıdaları tamamen sindirmek için enzimlere ihtiyaç vardır. Bu enzimlerin bir kısmı eksik ya da yetersizse, besinler yeterince sindirilemez. Bundan başka früktoz gibi ya da poliol içeren (kiraz, şeftali, mantar, karnıbahar…) bazı gıdaların bağırsaklardan emilimi sınırlı olmakta, kanal içinde emilmeden kalabilmektedir. 
2. Kimyasallar:
Gıdalardaki ve içecekteki bazı kimyasal maddeler, bazı peynirlerdeki aminler ile kahve, çay ve çikolatalar içindeki kafein tahammülsüzlüğe neden olabilir. Bazı kimseler bu kimyasallara diğerlerinden daha fazla duyarlıdırlar.
a. Aminler (histamine): Şarap, bira, olgunlaştırılmış peynir, işlenmiş etler, balık konservelerinde bulunur. Vücutta histamine seviyesini yükselterek düz kas kasılmalarını arttırabilirler. Bu kişilerde ayrıca cilt döküntüleri, karın krampları, diyare, kusma ve mide bulantısı görülür.
b. Salisilatlar: Kahve, çay, yeşil elma, muz, limon, nektarin, domates, salatalık, havuç, bezelye, erik, üzüm, greyfut, otlar ve baharatlarda bulunur. Zararlı bakterilere, mantarlara, böceklere ve hastalıklara karşı savunma mekanizması olarak bitkilerde doğal olarak bulunan salisilik asit türevleridir. Daha çok ise işlenmiş gıdalarda, aromalarda (özellikle nane, çilek ve narenciye aromasında), domates sosunda salisilatlar bolca bulunur. Mast hücrelerini uyararak lökotrien metabolitlerinin aşırı üretilmesine neden olur, bu da pro-inflamatuar reaksiyonlara ve bağırsak düz kasının kasılmasına neden olabilir.
c. Glutamatlar: Domates, peynir ve mayada bulunur.
d. Kafein: Kahve, çay, çikolata, kola, kafeinli içecekler.
e. Lektin: Az pişmiş fasulyede bulunur. Tamamen pişmiş fasulyede lektinler tahrip edilir. Diyare, mide bulantısı ve kusmaya neden olur.
f. Gıda katkı maddeleri: antioksidanlar, yapay renklendiriciler, yapay aroma vericiler, koruyucular, aroma arttırıcılar, emülgatörler, tatlandırıcılar, nitratlar, monosodium glutamate, sülfitler, 
3. Non-çölyak gluten hassasiyeti.
GIDA İNTOLERANSININ TEŞHİSİ
1. Besini dışlamak-takip etmek.
2. Nefes testleri:
Soluk ile çıkarılan havada hidrojen/metan gazlarının ölçümüne dayanır. Ağızdan glukoz, laktuloz, fruktoz, sorbitol vb verilerek soluk havası araştırılır. 
3. Lazer endomikroskopisi.
4. Deri testleri:
Şüphe edilen gıdanın az miktarda bir kısmı hastanın sırt veya ön koluna yerleştirilir. Cilt, bir maddenin cilt yüzeyinin altına nüfuz etmesine izin veren bir iğne ile delinir. Allerjik kişilerde o bölgede şişlik görülür. Ancak, deri testleri %100 güvenilir değildir.
5. Kan testleri:
a. IgE düzeylerini ölçer (immünoglobulin E). Besine özel IgE birkaç saat içinde ortaya çıkar.
b. IgG ve IgG4 seviyesi: geç ortaya çıkabilen besin allerjilerini çok iyi tanımlar.
Kan ve deri testlerini hastanın klinik tablosu ile birlikte değerlendirmek, sonrasında da dışlanan besin ile vücuttaki IgG, IgE ve inflamasyon göstergeleri (CRP ve sedimentasyon seviyeleri ) ile takip etmek gerekmektedir. 
6. Sitotoksik testler, saç analizi, elektrodermal testler (Vega)

GIDA İNTOLERANSI TEDAVİSİ

Gıda intoleransının tedavisi için:
- En az 1 ay o besinden uzak kalmak,
- Bağışıklık sistemini güçlendirmek, bunun için D Vitamini seviyesini 100 ng/ml'ye çıkarmak ve kefir, yoğurt, turşu, sirke gibi probiyotiklerden zengin gıdalarla beslenmek.
- Çok gerekmedikçe antibiyotik kullanmamak,
- Katkı maddesi ilave edilmiş, rafine edilmiş, paketlenmiş gıdaları yememek,
- Un ve şekerden fakir, sebze, meyve, ot, et ve yumurta gibi doğal gıdalardan zengin bir diyet uygulamak,
- Yeterli omega-3 alarak; ayçiçeği, mısır, soya, pamuk ve margarin gibi yağları diyetinizden çıkartmak. Bunların yerine zeytinyağı ve doğal hayvansal yağları (tereyağı, iç yağı ve kuyruk yağı) yemek, yararlı olacaktır.
Prof. Dr. Nazan Uysal Harzadın
Sağlıklı Yaşıyoruz Danışma Kurulu Üyesi
Kaynaklar:
(1) https://www.ncbi.nlm.nih.gov/pmc/articles/PMC4069289/
(2) http://onlinelibrary.wiley.com/doi/10.1111/apt.13041/full
(3) http://alcat.it/wp-content/uploads/2015/11/Pietschmann.pdf
(4) https://www.ncbi.nlm.nih.gov/pmc/articles/PMC3314037/…
(5) http://beslenmebulteni.com/…/allerjik-hastaliklar-ve-besle…/
(6) https://www.ncbi.nlm.nih.gov/pubmed/27455092

Belgesel: D Ü N Y A

Belgesel yapımlar toplumların kültürel zenginliklerine önemli katkı sağlayan medya ürünleridir. Paylaştığımız DÜNYA belgeselini hiç kuşkusuz zevkle izleyeceksiniz. İyi seyirler..





SİPARİŞ İÇİN: 0505 656 1539


6 ADIMDA OKUMA ALIŞKANLIĞI - Rüya Salik / HÜRRİYET


Konu edebiyat olunca; okumayı alışkanlık haline getirenler ve sadece ‘okumaları söylendiği için zorla okuyanlar’ olarak ayırabiliriz insanları. Bir de; çeşitli bahanelere sığınıp bir türlü okumaya zaman yaratamayanlar var tabii! Aşağıdaki 6 adımı tamamladıkça, okumayı günlük bir rutin haline getirip tam bir kitap kurduna dönüştüğünüzü göreceksiniz!

1 - BİR KİTAP SEÇİN

Etrafta hiç kitabın olmadığı bir yerdeyseniz, nasıl okuyabilirsiniz ki? Okuyacak bir şeyler bulun. Gazete, dergi, roman; herhangi bir şey… Önemli olan; seçtiğiniz yayının size bir başlangıç sağlaması. Buradaki püf noktası şu: Sakın ilk etapta çok kalın ve ağır bir kitap seçmeyin!
2 - GÜNLÜK OKUMA RUTİNİNİZ OLSUN

Ne okuyacağınıza karar verdiniz. Şimdi sıra, günde 15 dakikanızı sadece okuyarak geçirmeye geldi… Bu 15 dakika boyunca tamamen kitaba odaklanın, başka hiçbir şeyle ilgilenmeyin. 15 dakika sonra kitabı kapatıp başka şeylerle ilgilenebilirsiniz. Bunu her gün tekrarlayın. Alışkanlık haline getirin. Zamanla 15 dakikayı günde 20-30 dakikaya çıkarın.
3 - SIKILDIYSANIZ YARIDA BIRAKIN

Başladığınız kitaba bir türlü odaklanamıyorsanız, sıkılıyorsanız veya bitiremeyecek gibi hissediyorsanız sakın kendinizi suçlamayın ve korkmayın! Bu çok normal. Hiç kimse her başladığı kitabı bitiremez. ‘İlla bitireceğim’ baskısıyla da kitap okunmaz. Demek ki o kitap size göre değilmiş… Tekrar tekrar denemenin hiçbir mahsuru yok. Hemen yeni bir kitaba başlayın.
4 - SOSYAL MEDYADA OKUDUĞUNUZ KİTABI DUYURUN

İnsanlarla paylaşmak sizi motive edebilir. Örneğin Facebook durumunuzu ‘kitap okuyor’ olarak değiştirebilir, okuduğunuz roman hakkında bir-iki cümle yazarak arkadaşlarınızla fikir alışverişinde bulunabilirsiniz.


5 - BİR KİTABA BAŞLAMADAN ÖNCE, MASANIZIN ÜZERİNE KİTABIN ANLATTIĞI EŞYALARI KOYMAYI DENEYİN

Hikâyeler ve kurmacalarda her zaman küçük betimlemeler olur. Kitabın anlattığı eşyayı masanızın üzerine koyup o paragrafları okurken eşyaya bakmak konsantrasyonunuzu artırabilir. Örneğin Orhan Pamuk’un Masumiyet Müzesi romanını okurken masanızda başkarakter Füsun ve Kemal’inkine benzer eşyaların olması hoşunuza gitmez miydi?
6 - NE OKUYACAĞINIZA KARAR VERMEDEN ÖNCE ELEŞTİRİLERİ GÖZDEN GEÇİRİN

Kitap ekleri bu konuda size yardımcı olabilir. Güvendiğiniz isimlerin önerdiği kitapları takip edin. İlginizi çekebilecek konuları işleyen romanları bir kenara not edin. Kendinize ‘okuma listeleri’ oluşturun. Bu listeye sadık kalın.
BİRKAÇ İPUCU
1- Unutmayın: Kitap okumayanların, ‘Zamansızlıktan okuyamıyorum’ diyenlerden hiçbir hiçbir farkı yoktur!
2- Kötü alışkanlıklar, rahat bir yatağa benzer. İçeri girmek kolaydır, uyanmak zor! Artık uyanma vakti geldi... Hemen bir kitap alın!
3- Her zaman olumlu olun! Eğer okumanın eğlenceli olduğunu düşünürseniz hakikaten eğlenceli olduğunu fark edeceksiniz. Kitabı okumadan önce kendinize, “Çok iyi vakit geçireceğim!” deyin.
4- İyi bir kitap, iyi bir okuma deneyimi sunar.
5- Gün geçtikçe ve okuma alışkanlığınız oturdukça daha çok zevk alacağınızı unutmayın.
6- Okumanın başka bir alternatifi yoktur. Onun yerini hiçbir aktivite tutamaz.
7- Asla vazgeçmeyin.
BUNLARA DİKKAT!
1- Bir gün bile okuma rutininizi bozmayın.
2- Sevmediğiniz bir şeyi okumak için kendinizi çok zorlamayın.
3- İlk etapta eski ve yabancı kelimeleri içeren, anlaşılması zor kitapları seçmeyin.
4- 15 dakikalık okuma rutininizi 1 gün sonra 30-60 dakikaya çıkarmaya kalkmayın. Bu sizi baskı altına sokabilir ve vazgeçmeniz için bahane üretmenize sebep olur!

Kaynak: Rüya SALİK - HÜRRİYET GAZETESİ


SİPARİŞ İÇİN: 0505 656 1539

SON YOLCULUK - Ece ÇAYIRLI

SON YOLCULUK - Ece ÇAYIRLI

Pasaport kontrolünden problemsiz geçince, genç kız mutlu oldu. Dikkat çekmemek için, yaşıtları gibi giyinmişti. Önünde artık tek engel vardı: Terminale gidip, Adana uçağına binmek.

Bu yolculuk için, aylardan beri gizli gizli hazırlanmıştı; yaptığından çok emindi. Chat grubundan yazıştığı kızlar, ona kutsal bir görevi (?) yerine getirdiğini defalarca yazmıştı. Ailesinin hiçbir şeyden haberi yoktu; onu en yakın arkadaşına yatılığa gittiğini sanıyorlardı.

Problemsiz kontrolden geçmenin verdiği rahatlıkla, bekleme salonuna yöneldi. Yolcuların çoğu geldiği için, oturacak pek yer kalmamıştı.. Yaşlı bir adamın yanındaki koltuğun boş olduğunu görünce, hemen gidip oturdu.Heyecanını belli etmemek ve zamanı değerlendirmek için, sırt çantasından çıkardığı "Kültürlerin beşiği: Hatay ilinin tarihi ve güzellikleri" adlı kitabı okumaya başladı. Gideceği yeri az da olsa tanıması önemli idi.
Kitap, yaşlı adamın dikkatini çekmiş olmalı ki, kendisine dönerek:
"Yolculuk Adana'da bitmeyecek galiba? diye sordu. Şaşırsa da dikkat çekmemeliydi: "Evet amca, Antep'e gidiyorum."
"Güzel memlekettir" dedi yaşlı adam. "Oralı mısın?"
"Hayır amca, ilk defa gidiyorum. Siz oralı mısınız?"
"Ben Ankara'nın yakınlarından bir köydenim."
"Memleketini ziyaret edeceksin o zaman amca?"
"Hayır, artık ölmeye gidiyorum."
"Amca, tövbe de! Ölümle şaka olmaz; onu Allah bilir."
"Olur, olur; bu gözler 93 yıldır neler gördü, bu kulaklar 93 yıldır neler duydu... Göreceğimi gördüm, duyacağımı duydum; daha fazlasına tahammülüm yok. Son bir vazifem kaldı; onu da yerine getirdim mi, ölmeye hazırım."
"Torunlarınızı mı görmek amca?"
"Hayır, Ata'nın huzuruna çıkıp, hesap vermek. O bize önemli bir görev verdi; kıymetini bilemedik, kaybettik."
"Amca, Ata'dan sana ne? Adam öleli çok oldu. Bilse ne olur, bilmese ne olur?"
"Sen Türkiye doğumlu değilsin, değil mi?
"Hayır amca, dedem 1963'te Almanya'ya gelmiş; annem ve babam orada doğdu, benim gibi."


"Sizin evde Atatürk'ten hiç bahis edilmez miydi?"
"Dedem severdi, anlatırdı; annem babam hiç konuşmadı."
"Ben Atatürk'ü bizzat tanıdım. O zaman 12 yaşında çocuktum. Bir gün tarlada çalışırken, yolun kenarında bir araba durdu; uzun süre bizi izledi. Sonra dört insan indi; birisi Atatürk'tü. Babam yanlarına gitti. Biraz sonra işaret etti, beni çağırdı. Adımı sordu. 'Cumhur' olduğunu öğrenince, çok mutlu oldu. Büyüyünce ne olmak istediğimi sordu. Kısa bir süre önce kız kardeşim doktorsuzluktan zatürreeye kayıp düştüğü için, doktor olmak istediğimi söyledim. 'Cumhuriyet'in senin gibi evlatlara ihtiyacı var; o, sizin omuzlarınızda büyüyüp güçlenecek' dedi, saçlarımı okşadı ve arabaya bindi."
"Sözünü tuttun mu, amca?"
"Evet, doktor oldum. Görüşmeden bir ay sonra, köye bir görevli geldi ve Atatürk'ün beni Ankara'da yatılı okula aldırtacağını söyledi. Cumhuriyet'in bursu ile okudum ve üniversite eğitimi için, devlet imkânlarıyla üç yıl Fransa'ya ve üç yıl İngiltere'ye gönderildim. Döndüğümde, ülkenin değişik vilâyetlerinde severek görev aldım."
"Almanya'ya ne zaman geldin?"
"27 Mayıs Darbesi esnasında üniversite de hocalık yapıyordum. Tutuklandım ve suçsuz yere beş yıl hapis yattım. Sonra beraat ettim ama, ülkeye ve onu yönetenlere çok kırılmıştım. Biraz uzak kalmak için, Almanya'ya iş için başvurdum. Tam dönecektim, 12 Mart Muhtırası oldu, akabinde 12 Eylül Darbesi. Ondan sonra, her şey hızlı bir şekilde değişti."
"Amca, yaşına göre çok sağlıklı görünüyorsun?"
"Hep, herşey düzelecek umuduyla yaşadığım için. Cumhuriyet'in nereye doğru gittiğini görmeyi, buna tanıklık etmeyi görev bildim. İzlenimlerimi, anılarımı yazdım; günlük tuttum. Onları da gittiğimde Anıtkabir Kütüphanesi'ne vereceğim. Belki birgün ilgili biri gelir ve hasbelkader okumak ister."
"Çok kesin konuşuyorsun amca."
"Senin yaşın daha çok genç evladım; sen bir şeylerin bittiğini görmenin, insanda nasıl bir derin yara açtığını bilemezsin! Ben zamanımı tamamladım ve şanssızlığım, benimle birlikte, Cumhuriyet de..."
Bu arada, havayolu şirketi, Ankara ve Adana uçaklarının hazır olduğu ve yolcu alımına başlanacağının anonsunu yaptı.
Genç kız ve yaşlı adam yerlerinden kalktı; çıkış kapılarına yöneldi. Tam sıraya girerken, yaşlı adam genç kızın omzuna elini koydu:
"Belli olmaz; belki birgün senin gibi bir genç çıkar ve neydi bu Cumhuriyet? Neden yıktınız onu diye sorar?" dedi... 

Kaynak: Ece ÇAYIRLI - Kanal Kültür


Sipariş için: 0535 411 2220


16 Ocak 2017

1952'den 2017'ye TÜRKİYE



SİPARİŞ İÇİN: 9535 411 2220

HİÇ ŞAŞIRMADIK !..


McDonald’s davayı kaybetti: Hamburgerlerin içindeki 'et' hayvansal yağ hamuru ve amonyaktan oluşuyor.

Dünyaca Ünlü İngiliz aşçı Jamie Oliver, tüketim kültürünün en büyük simgelerinden biri olan McDonald’s’a karşı açtığı davayı kazandı. Oliver’ın kazandığı davayla, McDonald’s hamburgerlerinin içindeki “et”in, hayvansal yağ hamuru ve amonyaktan oluştuğu kanıtlamış oldu.
Jamie Oliver, McDonald’s hamburgerlerinin içindeki “et”in, hayvansal yağ hamuru ve amonyaktan oluştuğu defalarca açıklamıştı.
Oliver, bu iddiayla kapitalist dünyanın en büyük simgelerinden biri olan McDonald’s’a karşı açtığı davayı kazandı.
Sağlıkaktüel‘de yer alan habere göre, Oliver kazandığı davayla, McDonald’s fast food zincirinin gerçek et yerine, kasaplık hayvanın kesiminden geriye kalan et, tendon, yağ ve bağ doku karışımından oluşan macun kıvamındaki bir hamur ile amonyak kullandığını kanıtlamış oldu.
İngiliz aşçı ve televizyon programcısı Jamie Oliver, hamburger ve kızarmış tavukların (nugget) lezzetinin ardındaki ürkütücü gerçekleri ortaya çıkardı. Jamie Oliver’ın ifadesiyle, McDonald’s restoranlarında servis edilen ürünler, besin olarak tanımlanamaz.
Kaynak: haber.sol.org

15 Ocak 2017

MEDYANIN CEHALETİ



Medyanın Arkeoloji Cehaleti Göbekli Tepe’yi de Vurdu

Şanlıurfa’nın Haliliye ilçesinde yer alan Göbekli Tepe, yüzyılın en önemli arkeolojik keşfidir. Bir kült alanı, dünyanın en eski tapınağı vb. şekilde lanse edilen Göbekli Tepe’de; T biçiminde büyük taşlar (megalit) bir mimari bütünlük içirişinde inşa edilmiş ve taşların üzerlerine insan ve hayvan kabartmaları yapılmıştır. Yaklaşık 6 metre boyutlarına çıkabilen dikilitaşların 12.000 yıl önceye ait olması, hem arkeoloji dünyası için hem de dinler tarihi ya da geçmişe gizemli bir alan olarak bakan her oluşum için büyük bir sürpriz olmuştur.
Arkeoloji camiası bugüne kadar kabul edilen bir sürü bilimsel veriyi geçersiz hale getiren bu keşfi tartışırken, bazı çevreler Göbekli Tepe’nin “kutsal kitaplarda sözü edilen cennetin kapısı olmasından, uzaydan gelenlerin merkezi olmasına kadar” (Özdoğan 2015) tutarsız, hayalci ve saçma yorumlar da bulunmaktadır.
Neredeyse küresel bir hal alan bu “cehaletin” en son örneğine ne yazık ki ülkemizde şahit olduk. TRT Belgesel kanalında yayınlanan “Suların Ateşin ve Taşların İmparatorluğu” adlı belgeselde (!) semavi dinlerin ortak figürü olan İbrahim Peygamber ile Göbekli Tepe arasında bağ kurulmakta ve şöyle denmekte; “Göbekli Tepe’de yer alan heykellerin Hz. İbrahim’in babası Aser’in yapmadığını kim bize söyleyebilir? Ya da Hz. İbrahim’in kırdığı putların yer aldığı tapınağın Göbekli Tepe olmadığını ileri sürebilir miyiz?” Bu seslendirmeyi takiben Göbekli Tepe’den bir dikilitaşın parçalara ayrılışının canlandırılması yapılmakta, Irak ve Suriye’deki kültürel mirası katleden IŞID benzeri bir görüntü verilmektedir.
Unesco Dünya Kültür Mirası Geçici Listesi’nde yer alan Göbekli Tepe, daha önce Davos’ta büyük bir organizasyonla tanıtılmıştı. Dünya Ekonomik Forumu’nun 46. Yıllık toplantısında Kültür ve Turizm Bakanlığı ile Doğuş Grubu’nun desteğiyle yapılan tanıtımda Göbekli Tepe’nin tarihi yanlış verilmiş, daha sonra basındaki haberlerden ötürü yanlış tarih değiştirilmişti.
Artık biraz silkinmemiz lazım. Göbekli’den ne istiyoruz? Nedir alıp veremediğimiz bütün dünyanın merakla ve heyecanla takip ettiği bu merkezden? Neden her güzelliğe düşmanlık ediyoruz? Google’da ya da Amazon’da bir Göbekli Tepe araması yapın bakın karşınıza nasıl yüzlerce kitap, makale, belgesel, fotoğraf çıkıyor. Bu gurur duyulası güzelliği niye katletmeye çalışıyoruz?
Arkeoloji insanoğlunun hayatı ve dünyayı anlama çabasına, merakına hizmet eden bir bilim alanıdır. Geçmişi anlayıp geleceğe umutla bakmaya yönelen naif bir düşünceye ve insanlığın gidişatı hakkında insanlığı bilgilendirme gibi bir misyona da sahiptir. Dünyanın arkeolojik açıdan en zengin topraklarında har vurup harman savuran bir zihniyetle hareket eden Türkiye, değersizleştirdiği arkeolojik geçmişine daha fazla sahip çıkacağına neden ötekileştirmektedir? Bu soruyu herkesin sorması gerekiyor. Neden her şeyi dine alet ediyoruz? Bu soruyu herkesin sorması gerekiyor. Neden her alanda cehalet bu denli kendine yer buluyor? Bu soruları herkesin kendine ve içinde yaşadığı sisteme sorması gerekiyor.

TRT’deki yayına dönüp sorularına cevap verirsek “Göbekli Tepe’de yer alan heykellerin Hz. İbrahim’in babası Aser’in yapmadığını kim bize söyleyebilir? Ya da Hz. İbrahim’in kırdığı putların yer aldığı tapınağın Göbekli Tepe olmadığını ileri sürebilir miyiz?”
Biz arkeologlar söyleriz. Göbekli Tepe ile Aser arasında hiçbir ilişki yoktur. Eğer cehalet içinde boğulmuyor olsaydınız gerek Yahudi ve Hıristiyan araştırmacıların hatta arkeologların gerekse İslami kaynakların Abraham/İbrahim’in hayatını anlamak ve algılamak adına yaptıkları çalışmalara değinirdiniz. Bilimin ideolojik bir araca dönüştüğü bu çalışmalar bana anlamlı gelmese de insanların bilme ve öğrenme özgürlüklerinin iyi bir örneğini oluşturur. Bunlara değinirdiniz.
Bize sorsaydınız din üzerinden böyle bir yorum yapamayacağınızı, insanların avcı toplayıcı bir yaşam sürdürdüğü bir dönemde Göbekli Tepe gibi bir şaheseri inşa etmelerinin ne anlama geldiğini öğrenirdiniz.
Sizin ifadenizle “Hz. İbrahim’in kırdığı putların yer aldığı tapınağın Göbekli Tepe olmadığını” ileri sürebiliriz. Hiçbir ilişkisi olmadığını, saçmalamış olduğunuzu da ileri sürebiliriz. Türkiye’nin bu en önemli kültürel miraslarından birini IŞID zihniyeti gibi tehdit edişinizi, hepimizin vergilerinden sağlanan paralarla finanse etmenizi de bir yurttaş olarak; meslektaşlarım, öğrencilerim ve fikirlerime katılan insanlar adına protesto ediyorum.

Yararlanılan ve “Önerilen Kaynaklar”
Mehmet Özdoğan, “Göbekli Tepe’yi Anlamak”, Aktüel Arkeoloji 2015. (Genel olarak derginin Göbekli Tepe’yi Anlamak sayısı)
Klaus Scmidt, Taş Çağı Avcılarının Gizemli Kutsal Alanı Göbekli Tepe, Arkeoloji ve Sanat Yayınları, 2007.
Ian Hodder, Origins of Settled Life; Göbekli and Çatalhöyük, Talks At Google. https://www.youtube.com/watch?v=zKwSg7OyvoE
Kaynak: ARKEOFİLİ



SAYGIYLA ANIYORUZ..

ZÜBEYDE HANIM
Osmanlı devrinde, II. Mehmed zamanında Karaman'dan Rumeli’ye göçen ve Selanik yakınlarındaki Langaza’da toprak işleri ile uğraşan bir Türkmen ailesi olan Hacı Sofu ailesindendir. Mustafa Kemal Atatürk'ün anne soyu da, Karaman'dan gelerek Selanik ile Manastır'ın arasında bulunan Vodina Sancağı'na bağlı "Sarıgöl" de denilen "Kayalar" Nahiyesine yerleştiler. Aile, sonradan Selanik yakınlarında bugün de kaplıcaları ile meşhur olan Langaza'ya yerleşmiştir. Dedesi Feyzullah Efendi'in taşıdığı "Sofu-zade" (Sofular) lâkabı, yerleştikleri Sarıgöl bölgesindeki yer adları ve ailedeki hatıraların gösterdiği üzere, Mustafa Kemal Atatürk'ün anne soyu Karaman'dan Rumeli'ye gelen ve bundan dolayı da "Konyarlar" olarak Rumeli'de anılan Yörük Türkmenlerdendir. Zübeyde, 1857'de Lankaza'da dünyaya gelmiştir. Babası Sofuzade Feyzullah (Sadullah) Ağa, annesi Molla Hanım olarak anılan Ayşe Hanım’dır. Döneminde kadınların okula gitmesi yaygın olmadığı için, okur yazar oluşu nedeniyle kendisi de Zübeyde Molla olarak anılırdı.
Zübeyde Hanım, kızı Makbule ve oğlu Mustafa Kemal ile birlikte
Hacı Sofu gibi dinine bağlı bir aileden geldiği için kendisi de öyleydi. Türk tarih kitaplarında sıkça geçen, eğitim sisteminin karışık olduğu bir dönemde, Mustafa Kemal'in ne tür bir okula gideceği konusundaki tartışmalarda Zübeyde'nin, dini eğitim veren Mahalle Mektebi'ne gitmesinde ısrarcı oluşu bu yüzdendir.
Selanik'te Gümrük Muhafaza Teşkilatında memur Ali Rıza ile 1871 yılında henüz 14 yaşında iken evlendi. Ali Rıza, sarışın ve mavi gözlü bir kadınla evlenmeyi düşlerken, kendisinden 20 yaş küçük olan, siyah saçlı ve derin mavi gözlü bu kadına sevdalandığını belirtmiştir.
Yeni çift Selanik Yenikapı semtinde yeni hayatını başlatmış ve Zübeyde Fatma, Ömer ve Ahmet adlı çocukları doğmuştur. Ancak Fatma bu dönemde ölmüştür.
Eşi Ali Rıza'nın Yunanistan sınırında Çayağzı (ya da Papaz Köprüsü)'na tayin ediliği için taşınmış ve orada Ömer ve Ahmet ölmüş.
1881’de dördüncü çocukları Mustafa1885’te Makbule1889’da Naciye doğdu. Naciye’yi de küçük yaşta veremden kaybettiler. Ali Rıza Efendi de 1888 yılında öldü.
Mustafa Kemal Atatürk annesi Zübeyde Hanım'ın cenaze töreninde, İzmir, 1923
Bunun üzerine Zübeyde, çocuklarını da alarak abisi Hüseyin Bey'in Langaza'daki çiftliğine gitti. Babasının erken ölümünün ve dayısının çiftliğinde ailenin erkeği olarak yaşadıklarının Mustafa üzerinde derin etkileri olduğu düşünülür.
Abisine daha fazla yük olmak istemeyen Zübeyde, ikinci evliliğini Selanik Gümrükler Başmüdürü Ragıp Bey ile yaptı. Ragıp'ın da önceki evliliğinden dört çocuğu vardı. Bu evlilik, babasının hatırasına saygı gösterilmediğini düşünen Mustafa Kemal'i kızdırdı. Zübeyde Balkan Savaşı’ndan sonra Ragıp Bey’den ayrıldı ve artık Osmanlı toprağı olmaktan çıkan Selanik’i terk ederek kızı Makbule ile birlikte İstanbul’a göç edip Beşiktaş Akaretler’de bir eve yerleşti.[3]
Mustafa Kemal, Ali Fuat Cebesoy'a, Ragıp Bey hakkında "Bana karşı hep çok saygılı davranmış, büyük adam muameleleri etmiştir. Nazik ve kibar bir insandır." demiştir.[4]
1919’da Anadolu'ya çıktığından beri görmediği ve üstelik Osmanlı Padişahı tarafından hakkında ölüm emri verildiğini öğrendiği oğlu Mustafa Kemal ile ancak 14 Haziran 1922’de Adapazarı’nda tekrar buluşan Zübeyde, onun yanına Ankara’ya yerleşti. Ancak bu şehrin sert iklim koşulları sağlığını olumsuz etkileyince tedavi amacıyla İzmir’e gitti. 14 Ocak 1923 günü 66 yaşında oğlunun başarılarını gördükten sonra hayatını kaybetti. İzmir’in Karşıyaka ilçesinde 1940 yılında yaptırılan anıt mezarda yatmaktadır.

Kaynak: VİKİPEDİ

SAYGIYLA ANIYORUZ..


NÂZIM HİKMET RAN

Çağdaş Türk şiirinin öncülerinden Nâzım Hikmet Ran 20 Kasım 1901'de Selanik'te doğdu. 
(aile çevresinde 40 gün için bir yaş büyük görünmesin diye bu tarih 15 Ocak 1902 olarak anılmış, kendisi de bunu benimsemiştir), 
Ölüm Tarihi: 3 Haziran 1963 - Moskova / RUSYA.