“Yalanlar olmasaydı Dünya nüfusunun ancak dörtte biri yaşıyor olurdu” desem yalan olmaz.
Bu yazımda yalan ve doğrular üzerine düşüncelerimi sizinle paylaşacağım.
Sözcük anlamı olarak; yalan, doğru olmayan söz, yalancı ise doğruları söyleyemeyen
kişi olarak tanımlanır.
Doğruları ve gerçekleri söyleyenlere ise..
“DELİ” denir (!)
Şimdi gelelim gerçeklere..
İnsan yalancı olarak mı doğar? Hayır!
Çünkü “Yalancılık Geni” diye bir gen yoktur. Yalan söylemek, toplumun beklentileri sonucunda oluşan ve
öğrenilebilen mucizevi bir davranış biçimidir.
Nedense yalan söylediklerini bildiğimiz halde normalmiş gibi kabulleniriz de,
doğru söyleyenleri garipser, kuşkulanır ve inanamayız. Yalanı o kadar kanıksamış
ve özümsemişiz ki; yalandan çok doğrulardan rahatsız oluruz.
Yalan, hayatımızın olmazsa olmazı haline gelmiş. Adeta damarlarımızda dolaşıyor.
Kan gibi yaşamsal. Yalan ile besleniyor gibiyiz..
İşte birkaç örnek:
Karısını aldatan bir erkek düşünün. Eşine açıklayamadığı zaman dilimleri
var.
Karısı “neredeydin?” diye sorduğunda,
erkek yalancıysa, en yakın arkadaşı Ahmet ile kahve içtiğini söyler, eğer deli
ise “seni aldatıyorum” der.
Müdür, işlerin neden yetişmediğini sorar, çalışan yalancı ise; “araya acil işler girdi”, deli ise; “canım istemedi” ya da “maaşıma yeterli zam alamadığımdan işleri
yavaşlatıyorum” der.
Koca, oğluna bakıp karısına; “bu çocuk
bana hiç benzemiyor” der, eşi yalancı ise “huyu sana benziyor”, deli ise “çünkü
babası sen değilsin” der.
Annesi, eve geciken kızına “nerde kaldın?” diye sorar. Kız yalancıysa “fazla mesai yaptım”, deliyse “sevgilimle buluştum” der.
Son bir örnekleme daha yapalım;
Diyet yapan birisi “nasıl da kilo
vermişim değil mi?” diye konuşur arkadaşına. Arkadaşı yalancı ise “muhteşem olmuşsun”, deli ise “hala öküz gibisin” der.
Bu örnekleri siz de çoğaltabilirsiniz.
Şimdi, kendinize yalan söylemeden karar verin bakalım. Siz bir YALANCI mısınız
yoksa DELİ mi?
Çoğunuzun “ben bir yalancıyım”
diye haykırdığınızı duyar gibiyim.
Çünkü, toplum bize yalancı olmaktan başka çare bırakmıyor. Sadece çocuklar
doğru söylüyor. Onları da “ayıp” diye
susturup, yalan söyleme davranışının temellerini atan ebeveynleri şiddetle alkışlıyorum.
Bir melek masumiyetinde doğan çocuklar anne babaların yönlendirmeleriyle
masum şeytanlara dönüşüyorlar.
Yalanı bir de estetik açıdan düşünelim.
Sırası gelmişken, özellikle hanımlar için önemli bir bilgiyi de paylaşmakta
yarar var.
Yaşla birlikte yüzümüze yerleşen derin çizgilerin aslında yıllar boyu ne
kadar yapay mimik (gülümseme) yaptığımızla ilgili olduğunu belirtmek istiyorum.
Yüz kasları, doğal olarak yapılan mimiklerde normal kasılırken, yapay mimikler
fazladan güç gerektirdiği için kaslar yıpranır, zaman içerisinde ne kadar sahte
olduğunuzla doğru orantılı olarak ciltte çizgiler belirginleşir. Kısaca, yalancı
gülümsemelerin faturası cildimizdeki çizgilerin derinliğine yansır.
Söylediğimiz yalanlarla sözlerimiz ne kadar estetikse cildimiz o kadar
estetikten uzaklaşır.
Botoks vb. uygulamalara, pahalı kozmetik ürünlere hiç gerek yok. Sahte
mimik yapmayın yeter! Üstelik paranız da cebinizde kalsın..
Ama, gerçek şu ki; Dünya yalanlarla dönüyor.
Herkesin doğruları söylediğini bir düşünün. Toplumda yaşanacak kaosu, karmaşayı,
cinayetleri, infazları, rezillikleri düşünün!..
Yalana benim penceremden baktığımız yazımın sonuna geldik.
Taktik yalanları
ben de seviyorum ama siz siz olun asla stratejik yalanlar söylemeyin.
İyi ki varsın YALAN!..
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder