gurme etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
gurme etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

15 Haziran 2017

ANKARA'NIN LEZZET YILDIZI















DENİZ YILDIZI

Turizm Medya Yayın Grubu Kurumsal İletişim Yöneticisi Şefika Onur Akatay; Deniz Yıldızı Restoran’ın iki başarılı işletmecisi Enver Apaydın ve Faruk Şahin ile sektöre ve Ankara’ya dair keyifli bir sohbet gerçekleştirdi. Onlar aynı zamanda Anadolu Turizm İşletmecileri Derneği’nin de üyesi.




Enver bey 40, Faruk bey de 30 yıldır bu sektördeler. Deneyimleri ve işlerine gösterdikleri özen, onları bu alanda çok sevilen ve aranan isimler haline getirmiş.


THM: Deniz Yıldızı Restoran ne zaman hizmet vermeye başladı?
Faruk Şahin: 2015 yılının Ekim ayında açıldı. Ben aynı yılın Eylül ayında, Enver bey de 5 ay sonra birlikte buranın başına geçtik.
THM: Nasıl bir konsept oluşturdunuz?
Enver Apaydın: Canlı çiçeklerle bezenmiş, mavi-beyaz renklerin hakim olduğu, iç açıcı, samimi bir ortam yaratmaya çalıştık. Burası balık restoranı. Tabi içkili bir mekan. Yunan ve Türkçe parçalar çalınıyor. Yılbaşında canlı müzik de yapıyoruz. Toplamda 260 kişilik bir oturma kapasitemiz var.
THM: Müşteri profilinizi ağırlıklı olarak kimler oluşturuyor?
E.A: Çocuklu aileler çok tercih ediyor. Çocuklar ilginç bir şekilde meze seviyorlar. Karides, kalamar tava da favorileri. Bir de anneler çocuklarına balık çorbası içiriyor. Onun dışında iş adamları da geliyor. 50-60 kişilik bir VIP bölümümüz var. Burayı iş görüşmeleri için tercih ediyorlar. Bir de bazen gündüzleri hanımlar kendi aralarında toplanıyorlar.

THM: Kaç kişilik bir ekiple çalışıyorsunuz?
E.A: Toplam 17 kişi çalışıyor. 2 vardiya halinde gelip gidiyorlar.
THM: Bir şubeniz yok bildiğim kadarıyla…
E.A: Yok ama ileride Bodrum’da açmak gibi bir düşüncemiz var.
THM: 40 yıldır bu sektördesiniz. Hep balık restoranlarında mıydınız?
E.A: Evet. Ben çizgimin dışına çıkmadım. Bu süre içinde 5 ayrı restoranda hizmet verdim. Bazılarının şubeleri de vardı. Ama hepsi balık ve meze üzerineydi. Sürekli kendimi geliştirdim. Araştırdım, okudum, bildiklerimi paylaştım. Hala da boş vaktim oldukça bunu yaparım.
THM: Yıllar içinde oturmuş klasik lezzetleriniz olduğunu bilirim. Bunların dışına da çıkıyor musunuz?
E.A: Evet, müşterilerimizin çok iyi bildiği, sevdiği olmazsa olmazlarımız var. Ve geldiklerinde bunları görmek istiyorlar. O yüzden seçenekleri aynı tutmaya çalışıyoruz. Ama özellikle Cuma ve Cumartesi günleri hamsi kuşu, balık mantı, balık kroket gibi farklı çeşitlere de yer veriyoruz. Narlı levrek de sevilen yemeklerimizdendir. Bir gün önce limon suyunda bekletilen ve bu suyla pişen levrek, üzerine Hatay’dan gelen nar ekşisi ve nar taneleriyle servis ediliyor. Dil kavurma da çok sevilir.
THM: Sektörde karşılaştığınız sıkıntılar neler?
F.Ş: Şunu çok net söyleyebilirim ki, restorancılıkta maliyetler yükseldi, kar marjı düştü. Alkol fiyatları çok yüksek. Balık ve diğer ürünlerin de öyle. Restoranlar artık yaşayabilirliğini kaybetmeye başladı. 120 TL ye aldığımız balığı kaça satabiliriz ki? Ya da 90 TL ye aldığımız başka bir balığı yine aynı fiyata satıyoruz. Kar yok yani çoğu zaman. Bunun ustalığı, işçiliği, yağı, tuzu var bir de. Bildiğimiz çoğu balık restoranı sahibi her ay kendi cebinden 15 bin lira civarında bir para takviyesiyle işini döndürmeye çalışıyor. Vergi, SSK, maaş, stopaj, elektrik, su, gaz, benzin derken aslında işletmelerin korkunç bir mali yükü var. Öyle olunca da kolay kolay bu işe yatırım yapmak istemiyorlar. Müşteri bir akşam için bazen cebinden 100 TL den başka para çıksın istemiyor. Sen de onun memnuniyeti için çalışıp, ona göre ayarlıyorsun kendini. Ayrıca ciddi bir rekabet ortamı var. Zaten gelen müşterilerin çoğu yabancı değil, yıllardır tanıdığımız insanlar. Hiçbir müşterimize normalin üzerinde bir hesap getirmeyiz asla. Zaten arkadaşımız, akrabamız gibi olmuşlar. Misafirini korumak zorundasın ki, bu işin sürekliliği ve bir keyfi olsun.
THM: Kalifiye eleman bulmakta zorlanıyor musunuz?
F.Ş: Eleman buluyorsunuz ama size faydalı olmuyor çoğu zaman. Çünkü yetişmiş değiller. 3-5 ay bir kafede çalışıp, ben garsonum diye geliyorlar. Garsonluk bu kadar basit olmuyor. Bir balık ya da et restoranını tecrübe etmiş, dünyanın farklı mutfaklarından anlayan, kanyak ve şarap gibi içkiler hakkında bilgi sahibi, müşteriyi bilgilendirebilecek yetkinlikte birilerini bulmak çok zor. Ben çeşit çeşit mutfakta çalıştım. Hepsini öğreneyim istedim. İleride bir şey yapmak istediğimde zorluk çekmeyeyim dedim.
Garson kimdir? Restorana gelen, menü hakkında bilgi sahibi olmayan insanı aydınlatabilecek, müşteri isterse onu yönlendirebilecek kişidir. Tabi bunlara hakim değilse başkasına ne anlatabilir ki? Garsonun işi sadece getir götür değildir.
THM: Müşteri menü hakkında fikir sahibi olmak ister. Sorduğu detaylı sorulara cevap ister. Bazen de öneri duymak ister. Benim için restorandaki önemli bir danışmandır aslında.
F.Ş: Bence de öyle. Garson sadece menüden değil, gündemden de haberdar olmalıdır. Ayrıca iyi bir gözlemci olmalı, isimleri de yüzleri de aklında tutmalıdır. Müşteri bize bazen maç sonucunu, bazen at yarışını, bazen de karşı masada oturan belki ismini hatırlayamadığı birini sorar.
E.A: Garsonun müşteriye yaklaşımı çok önemlidir. Paltosunu alır, sandalyesini çeker, kendini tanıtır, suyunu doldurur ve siparişleri alır. Tüm bunları güler yüz ve nezaketle yapar. Karşılama, uğurlama, içten yaklaşım, memnuniyeti sorma çok önemlidir. Artık böyle personel bulmakta zorlanıyoruz.
Sadece serviste değil, mutfak kısmında da kalifiye eleman sıkıntısı yaşıyoruz. Turizm Yüksek Okulu ya da aşçılık okullarından çıkan şimdiki öğrenciler daha terbiyeli, anlayışlı ve dürüst. Ama yine de bu öğrencileri otel kısmına göre yetiştirdikleri için restoranda zorlanıyorlar. Restoran ve otel çok farklı yaklaşımlar gerektirir. Otel disiplini başkadır. Restoranda içtenlik, candanlık da önemli yer tutar. Tabi ölçülü bir şekilde.
F.Ş: Ben İzmir Hilton’da yetiştim. 1992’de açıldığı zaman başladım. Sıkıntı esasında ne biliyor musunuz? Otel kültürüne göre yetişiyorsunuz. Oteldeki personel restoranda zorlanıyor. Restoranda yetişen de otelde. İkisi birbirinden farklı. Yıllar önce Antalya’da bir otelin genel müdürü olan bir arkadaşım aradı. Otelin yanına bir balık restoranı açmışlar. Ancak bir türlü işletemiyorlarmış. Otelden kimi verdiysek yapamadı dedi. Ben de ona buradan aşçıbaşı, şef ve bir de garson gönderdim. Senenin sonunda memnuniyet dolu bir telefon aldım. Otel ve restoranın personeli kesinlikle ayrı olmalıdır.
THM: Mesleğinizin renkli yanlarından biri de çok insanla tanışıyor olmanız. Evine her gün yeni misafirler gelen bir ev sahibi gibi.
E.A: Evet, bu işimizin çok güzel bir yanı. Hatta gündelik hayatta pek pek karşılaşamayacağınız insanlarla da tanışıyorsunuz. Yıllar içerisinde çok tanıdığımız oldu. Sohbet edip, şakalaşacak seviyede olduklarımız da var.
F.Ş: 19 yaşındayken Hilton’da protokol garsonuydum. Kral, kraliçe, cumhurbaşkanı, başbakan gibi insanlara servis yapıyordum.
THM: Peki, yiyecek içecek sektörü ekonomik ve siyasi dalgalanmalardan nasıl etkileniyor?
F.Ş: Çok fazla etkileniyor. 2015 yılından bu yana, seçimler, bombalar, patlamalar, darbe girişimi derken pek çok facia atlattık. Her birinde hep geriye gittik.
E.A: Bizim sektör her şeyden etkilenir. Maç olur etkilenir, kar yağar, yağmur yağar, yaz gelir etkilenir. bayram olur etkilenir, okullar kapanır etkilenir.
THM: Haftanın her günü açık mısınız?
F.Ş: Evet. Sadece bayramlarda kapatırız. Personel ailesiyle birlikte olsun, dinlensin diye bu kararı aldık.
THM: Ne güzel. Eminim daha yüksek bir moralle dönüyorlardır işlerine.
F.Ş: Aynen öyle.
THM: ATİD’in çalışmalarını nasıl değerlendiriyorsunuz?
E.A: Birol bey çok güzel çalışıyor. İyi bir insan ayrıca.
F.Ş: Daha çok oteller anlamında yoğun bir şekilde çalışılıyor. Restoranlara da biraz el uzatmak gerek. Turizm deyince yiyecek-içecek de bunun içine giriyorsa, o zaman bu alanı sırtlayan en önemli yerler restoranlardır. Otellerde fazla olmaz bu. Şehir otelleri genelde kahvaltı ağırlıklıdır.
Bu arada derneğin toplantılarında faydalı ve güncel bilgiler ediniyoruz.
E.A: ATİD devletle aramızda bir köprü olup sıkıntılarımızı dile getirmeli. Maliyetlerin yüksekliği, kapanış saatinin erkene alınması gibi konular bizleri çok zorluyor.
Dernek üyelerinin bir araya geldiği etkinlikler, toplantılar, eğitimler çok önemli ve faydalı bence. Her birine imkanımız elverdiğince katılıyoruz. Belki şehir dışı seyahatler bile düzenlenebilir. Üyelerin birbirlerini daha iyi tanıması, dayanışmanın artması açısından çok iyi olacaktır.
THM: Çok teşekkür ediyoruz bu güzel sohbet için.

DENİZ YILDIZI

Ahmet Taner Kışlalı Mah. Saltoğlu Bulvarı, 2753.Cad. No:37 
Çayyolu / ANKARA - Telefon: 0312 240 1211

KAYNAK: TURİZM HABER MERKEZİ - GURME RAKUN 


TİRE'DEN GELEN DOĞAL LEZZET
WATERSTATION SU ARITMA AYGITLARI
0850 532 0282

02 Mayıs 2017

KAYSERİ YÖRESEL MUTFAK KÜLTÜRÜ YARIŞMALARLA TANITILIYOR





Turizm Haftası etkinlikleri kapsamında, Kayseri Valiliği İl Kültür ve Turizm 
Müdürlüğü tarafından, Kayseri Park Alışveriş ve Yaşam Merkezi sponsorluğunda “Geçmişten Günümüze Kayseri Mutfağı Yemek Yarışması” düzenlendi.

 Turizm Medya Yayın Grubu Kurumsal İletişim Yöneticisi ve Gurme Blogger Şefika Onur Akatay’ın da değerlendirme komitesinde bulunduğu yarışmada Kayseri yöresi lezzetleri üç farklı kategoride jürinin beğenisine sunuldu.


    26 Nisan Çarşamba günü Saat 13.00’te başlayan yarışma programı; Başlangıç, Ana Yemek ve Tatlı olmak üzere üç farklı kategoride gerçekleştirildi. Yarışma programının finalinde her kategoride ilk 3’e giren katılımcılar hediyelerin sahibi oldu. Bir katılımcının bir kategoride yarıştığı yemek yarışması sonunda; başlangıç kategorisinin birincisi Novotel Zeytinburnu Oteli’nde, ana yemek kategorisinin birincisi Novotel Bosphorus Oteli’nde, tatlı kategorisinin birincisi de Conrad İstanbul Oteli’nde 2 gece 2 kişi, THY ulaşımı dahil İstanbul tatili kazandı. Başlangıç kategorisinin ikincisi Novotel Kayseri Oteli’nde, ana yemek kategorisinin ikincisi İbis Hotel Kayseri’de, tatlı kategorisinin ikincisi de Hilton Kayseri Oteli’nde 1 gece 2 kişi, oda kahvaltısı ve akşam yemeği dahil konaklama; kategorilerin üçüncüleri ise yine aynı otellerde 4 kişilik iftar yemeği kazandılar.
Yarışma programının sonunda, sanatçı Tuğba Özay sevilen şarkılarını seslendirerek, Kayseri Park misafirlerine unutulmaz bir gün yaşattı.

YARIŞMA SONUÇLARI VE DERECELENDİRME

BAŞLANGIÇLAR:

1        Nazende Okur-Tandır Böreği
2        Muhterem Yalçın-Sucuk İçi
          Ebru Güner-Yağlama

ANA YEMEKLER:

         Necla Erkara-Yahni
         Hülya Kılıç-Kayseri Mantısı
         Latife Kuvvet-Etli Kuru Fasulye

TATLILAR:

         Zehra Tantalkaya-Altın Kesesi
         Demet Okur-Nevzine
         İmran Erdoğan-Ayva Tatlısı



    




































Yarışma hakkında düşüncelerini paylaşan Turizm Medya Yayın Grubu Kurumsal İletişim Yöneticisi Şefika Onur Akatay yarışma izlenimlerini şu sözlerle ifade etti;

Öncelikle böylesine nitelikli bir yarışmayı Kayseri’ye kazandırdıkları için Kayseri Valiliği İl Kültür ve Turizm Müdürlüğüne, Kayseri Park Alışveriş ve Yaşam Merkezine ve de diğer sorumluluk paydaşlarına çok teşekkür ederim. Yarışma ve değerlendirme süresince olabildiğince kusursuz ve adil olmaya gayret gösteren değerlendirme jürisi de teşekkürü hak ediyor. Şahsım ve Turizm Medya Yayın Grubu adına dereceye giren tüm yarışmacıları kutluyorumdedi.

  





20 Şubat 2017

TAPAS SEVER MİSİNİZ?


BARSELONA'NIN EN İYİLERİ - Berkan Sarsılmaz
Barcelona’da geçirdiğim üç buçuk ay yabancı bir ülkede aralıksız geçirdiğim en uzun süreydi. Bu süre boyunca dil okuluna yazılmam çok doğru bir karar oldu, hem daha ilk günden onlarca insanla tanışıp bir kısmıyla kalıcı arkadaşlıklar kurdum, hem de sıkılmaya bile vakit bulmadan yepyeni bir şehirde yaşayıp elimden geldiğince yerel dili konuşmaya, halktan biriymiş gibi davranmaya çalıştım. Dil okulu her hafta gün doğumunda yogadan, tapas gecelerine, plaj voleybolundan müze gezilerine birçok aktivite düzenliyordu, herkes aynı kafada olunca bütün aktiviteler birbirinden eğlenceliydi. Ayda bir kez de çevredeki turistik yerlere turlar yapıldı. Yazın İbiza’da parti haftasonu, kışın Andorra’da kayak turu.. Barcelona’ya benim gibi sadece bir süre yaşayıp eğlenmeye gelmiş çok fazla kişi bulunuyordu zaten kursta, cazibesi çok büyük bir şehir burası. Aylar geçip dönüş zamanı yaklaştığında da her birimizin yüzünde aynı buruk ifade: bu şehri çok özleyecektik..
Zamanım bol olunca, şehrin pek bilinmeyen lokal mekanlarını keşfe koyuldum. Daha önce dört kez ziyaret ettiğim için bir turistin yapabileceği hemen her şeyi yapmıştım ve artık bu şehrin bir sakini gibi davranmanın sırasıydı. 2011’de yazdığım Barselona, Barselona yazımı okuyanlar ilk defa şehre gidecekler için kapsamlı bir rehber görevi görüyor. Bir önceki yazımda ise nerede yaşanır sorusuna detaylı olarak cevap verip, her mahalleyi diğerinden ayıran özellikleri ortaya çıkarmaya çalışmıştım. Bu yazımda ise 3,5 ay boyunca gittiğim onlarca mekanın, katıldığım sayısız aktivitenin arasından en beğendiklerimi listeleyip bir “Best of Barcelona” rehberi çıkardım. Liste tamamen kişisel deneyimlerime dayanıyor, ancak bu mekanların birçoğu hem Barselona’nın halkı, hem de ziyaretçileri tarafından kaliteleri konusunda hemfikir olunan yerler olduğu için gönül rahatlığıyla gidebilirsiniz.
En İyi Tapas – Bar del Pla/Bormuth (El Born)
Barselona’ya gidenlerin çoğu ilk olarak iyi bir tapas restaurantı bulmaya çalışır. Ben de sağdan soldan duyduğum birçok yere girip çıktım, genel olarak belli bir kalitenin üzerinde buradaki restaurantlar. Ancak iki yer alışılmışın dışında tapasları ve geniş menüleriyle aklımda yer etmeyi başardı. Bunlardan ilki Bar del Pla, rezervasyonsuz yer bulmanın oldukça zor olduğu küçük, mütevazı bir işletme. Çalışanları İngilizce konuşuyor, rezervasyon için çekinmeden arayabilirsiniz. Mürekkep balıklı (squidkroketfoie gras’lı çıtır biftek gibi başka yerde bulamayacağınız inanılmaz tapasları var. Bormuth ise ev yapımı vermut’larının yanında onlarca tapas çeşidi ile tam ziyafet çekilesi bir yer. Patatas bravas, ballı patlıcan kızartması, biftek tartar, yeşil soslu ızgara kalamar ve butterfish özellikle tavsiye olunur.

En İyi Paella – 7 Portes (La Barceloneta)

Tam 280 yıllık bir Barselona klasiği, Barselona’ya gelip de burada yemek yemeyen ünlü yok gibi. Robert de Niro, Picasso, Dalí’nin oturduğu şık masalarda oturup, menüdeki birbirinden lezzetli paella’ları (‘rich man’s paella‘ özellikle tavsiye olunur), Katalan usülü cannelloni’leri tadarken ana salondaki canlı piyano resitali sizi zamanda geriye götürecek. Önceden rezervasyon yapmak gerekiyor, yalnız mekan üst seviye olmasına rağmen aşırı pahalı bir yer değil. İstanbul’daki sırf lokasyonu iyi diye vasat yemeklere akıl almaz fiyatlar çeken restaurantlardan bıkmış biri olarak Barselona’da son derece kaliteli ve doyurucu yemekler sunan böyle bir işletmenin bütçemi zorlayacağını düşünüyordum ki adam başı içkisiyle, başlangıcıyla, tatlısıyla 30-40 €’ya çıkan hesabı görünce tatlı bir şaşkınlık geçirdim. Şehrin en sevdiğim tarafı bu, Avrupa’da cazibesi bu kadar yüksek, milyonlarca turist çeken bir şehir olmasına rağmen gidip en kaliteli restaurantında bile hesabı düşünmeden yiyebiliyorsunuz.


NOT: Size küçük bir tavsiye vereyim: Perşembe günleri Barselona’da paella günüdür. Özellikle Eixample’deki birçok restauranta öğle saatlerinde gidip menú del día (günün menüsü) söylerseniz ucuz fiyata taze ve kaliteli paella yeme şansına kavuşursunuz. İçeceği dahil üç çeşit yemeğe sadece 8-10 € veriyorsunuz. Yalnız şehir merkezinde çalışan halkın çoğu perşembe günleri bu mekanlara akın ediyor, o yüzden boş masa bulmanız biraz zor olabilir.
pintxos
En İyi Pintxos – Tasqueta del Blai (El Poble-Sec)
Pintxos esasen İspanya’nın kuzeyindeki Bask bölgesine özgü, ayaküstü yenen ucuz tapaslara deniyor. Barselona’da montadito olarak da geçer. Baget ekmek dilimi üzerine çeşitli yiyecekleri kürdanla sabitleyip büfede sergiliyorlar. Siz de bardan boş bir tabak alıp dilediğinizi yiyorsunuz. Sonunda tabağınızda ne kadar kürdan kaldıysa sayıp borcunuzu çıkartıyorlar. Güven üzerine kurulmuş mekanlar bunlar, kimse kürdanları attınız mı sakladınız mı diye takip etmiyor. Genelde 1€ oluyor tek kürdan ama karides, foie gras gibi pahalı ürünleri içeren bazı pintxos’lar 2 €’ya kadar çıkabiliyor. Tam bir yemek şöleni, sosyalleşmek için de birebir. Barselona’da özellikle Carrer del Blai Sokağı yanyana sıralanmış ondan fazla pintxos restaurantıyla ünlü. İçlerinde favorimiz açık ara farkla Tasqueta del Blai oldu. Sürekli yenilenen pintxos’larından aynı anda belki 20 farklı çeşit oluyor. Ondan da deneyim, şu nasılmış derken bir bakmışsınız kürdanlardan yer kalmamış tabakta. İçecekleri de oldukça ucuz, Tinto de Verano (kırmızı şarap ve gazoz ile hazırlanan kokteyl) ya da Kalimotxo (kırmızı şarap ve kola ile hazırlanan Bask kokteyli) pintxos ziyafeti yanına kişisel favorilerimiz oldu.

En İyi Börek – La Fabrica (El Born)

Börek derken aslında Arjantin’in ünlü sokak yiyeceği empanada’dan bahsediyorum. Şehirde büyük bir Arjantinli nüfusu olunca, ihtiyaca cevap vermek için El Born’da bir börek dükkanı açmışlar. Farklı peynir, et ve sebzeleri içeren 10-15 çeşit empanada’dan 12’li paket yaptırıp 3 tane de içecek alıyorsunuz, toplam 20 €, ev partisine götürmek için birebir. Bir tanesi bile oldukça doyurucu olan empanada’lar inanılmaz lezzetli, Türk damak tadımıza da çok uygun. Sonrasında tatlı bir şeyler isterseniz, yine Arjantin’in medar-ı iftiharı olan alfajor çikolatalarının en kaliteli markalarını ta Latin Amerikalardan getirmişler. Tavsiye ederim.
En İyi Hamburgerci – Kiosko (Çeşitli yerler)
Kiosko’nun şehirde 5 farklı yeri var. En ünlüsü La Barceloneta ile El Born arasında, Passeig d’Isabel Caddesi’nde bulunanı. Etinden, ekmeğine, içeriğine ve sosuna, dilediğinizce kişiselleştirdiğiniz hamburgerlerin hepsi birbirinden lezzetli. Zaman zaman mekan tamamen dolu oluyor, biraz beklemeniz gerekse de sonunda ödülünüz büyük.

En İyi Tost – Blitz (Urquinaona)

Urquinaona Meydanı’nda köşe büfelerden biri olan Blitz dışarıdan bakınca oldukça basit görünen bir yer ancak görünüş sizi aldatmasın, internet tavsiyesiyle gidip sipariş ettiğimiz tostlar şehirde yediklerimizin arasında en iyileriydi. Rozbif, cheddar, ton balığı gibi klasik çeşitlerin yanında şu an hatırlamadığım çok farklı kombinasyonlar yaratmışlar. Tostların boyutu çok doyurucu, bir tane söyleyip iki kişi paylaşabilirsiniz. Özellikle güneşli bir Barselona gününde dışarıdaki sandalyelerde oturup yoldan geçenleri izlemesi güzel oluyor.

En Latin Amerikan Tatlar – La Taguara Areperia (El Born)

Elinizi sallasanız Latin Amerikalı’ya çarpan bu şehirde her bir Latin Amerikan ülkesinin birbirinden güzel restaurantları bulunuyor. Zaten kendi mutfağı dillere destan lan bir ülkede bir de dışarıdan farklı lezzetler eklenince, şehir tam anlamıyla bir gurme cenneti haline gelmiş. Venezuela’dan yerel tatlar denemek isterseniz, adresiniz El Born’daki La Taguara Areperia. Mısır ekmeğine sandwich’ler (arepa) hazırlıyorlar, mutlaka frijoles (kara fasulye) içerenlerden bir tanesini seçin. Yanında da egzotik meyvelerden taze meyve suları. Sade bir yer, sandalye yok ayakta yiyorsunuz, arka planda Karayip müzikleri, art deko tasarım ve güler yüzlü çalışanlar.

En İyi Yemek Pazarı – La Boqueria (La Rambla)

Barselona’nın bir diğer güzelliği de dev mercado’ları. İçlerinde en popüleri olan La Boqueria, La Rambla’nın tam ortasında bulunduğu için aşırı sayıda turist çeken bir yer. Özellikle öğle saatlerinde bunaltıcı olabiliyor ama normalde turistik yerlerin düşük kaliteli olduğu algısını yıkarcasına kaliteli büfeler barındırıyor. Tam ortasındaki balık pazarında daha önce görmediğim onlarca çeşit deniz ürününü taze taze pişirip veren büfeler favorim oldu. Bunun yanında 1 €’ya taze meyve suları satan mekanlar, çikolatacılar, baharatçılar, oturup yemek isteyenler için gayet kaliteli tapasçılar, ne ararsanız var ve fiyatlar gayet uygun. Zaten birçok turizm otoritesi tarafından dünyanın en iyi yemek pazarı seçilmiş bir yerden bahsediyoruz. Erken kalkmayı başarabilirseniz sabah saat 7 gibi gidip şehrin en iyi kahvaltısı için Pinocho büfesine gidin, La Boqueria’nın tadını en iyi böyle çıkarırsınız.
Burayı denediyseniz ve farklı bir mercado arıyorsanız El Born’daki rengarenk çatısıyla ünlü Santa Caterina’yı tavsiye ederim.

En Lokal Yeme-İçme Deneyimi – La Xampanyeria (La Barceloneta)

Barselona’daki favori mekanım, Can Paixano olarak da geçiyor. Neden bilmiyorum, burayı keşfetmem 4. gidişimi buldu. Tabi sebep ara sokaklardan birinde, tabelasız ve dışarıdan bakıldığında anlaşılmayacak şekilde konumlanması olabilir. İnternette de pek reklamı yapılmıyor zaten. 1960’lı yıllardan beri çizgisini bozmadan açık kalmış, sadece bilenlerin geldiği ama bir gidenin müdavimi olduğu bir aile işletmesi burası. Artık 3,5 ayda o kadar kez uğramışım ki, çalışanlar ne sipariş edeceğimi tahmin eder oldular.  
Şehirdeki en iyi ızgara etleri, sosisleri, pate’leri tadıp yanında kendi yapımları olan şampanyaları yudumladığınız bir mekan. Mekan çok kalabalık oluyor, erken saatlerde gitmekte fayda var. Eğer içeri girip, boş bir yere yerleşebildiyseniz, barın arkasındaki çalışanlardan yakalayabildiğiniz birine sipariş veriyorsunuz ve yanında hangi şampanyadan istediğinizi söylüyorsunuz. Menü duvarda yazıyor ve sadece Katalanca. Sandwich’leri harika, biz genellikle ortaya karışık sosis tabağı (Plato mixto) ve turşu/zeytin tabağı (Plato de pepinillos) yanına sandwich’lerden (xoriçochuleta ahumada/roquefort y pepinillos ve roquefort/foie gras özellikle tavsiye olunur) daha önce denemediğimiz birini söyleyip bir şişe de rosé şampanya istiyorduk. Sandwich’ler 2-4 € arası, şampanyanın şişesi ise sadece 5 €, fiyatlar harika. Siz yerken yediğiniz içtiğinizi hesaplayıp en sonunda bir kağıda borcunuzu yazıyorlar. O yüzden bulunduğunuz yerden ayrılmamak da fayda var. Mekanın gerisinde ise kaliteli etlerini, peynirlerini ve tabi ki şampanyalarını satın alıp eve götürebilirsiniz, öyle yaparsanız şişesi 3 €’ya kadar düşüyor. Bu arada geçenlerde El Born’da 2. şubelerini açtılar, ismi El Xampanyet. Oturup yiyebileceğiniz biraz daha rahat bir mekan yaratmışlar, akşam saat 7’de açılıyor. Eğer sıkıntıya girmemek isterseniz burayı tercih edebilirsiniz, ama yemek yemek için adeta boğuştuğunuz orjinali gerçek bir Katalan deneyimi.
Mekan Pazar günleri kapalı. Ağustos aylarında da genellikle kapalı oluyor, daha önce dediğim gibi aile işletmesi olduğu için tatile de beraber çıkıyorlar anlaşılan.

En Ucuz Suşi – Toyo (Gracia)

Toyo’da hafta içi her gün saat 13:30-16:00 arası verilen açık büfe sınırsız suşi, geleneksel hale getirip her iki haftada bir gittiğimiz bir etkinliğe dönüştü. Kapı açılmadan 15-20 dakika önce gidip sıraya girmeniz lazım yoksa geri çevrilebiliyorsunuz, ya da içeri girseniz bile mekanın ortasındaki raylı suşi barında yer bulamıyorsunuz. Çünkü asıl eğlencesi burada, önünüzden geçen onlarca çeşit suşiden dilediğinizi alıp mideye indiriyorsunuz, 2,5 saat içinde yiyebildiğiniz kadar yiyin. Ve bunun bedeli sadece 10 €! Akşam 20:30-24:00 arası giderseniz 15€ veriyorsunuz ki yine inanılmaz uygun bir fiyat. Japon mutfağı sevenler, İspanyol mutfağından sıkılıp alternatif birşeyler arayanlar için birebir. 

En Lezzetli Pho – Bun Bo (Gòtic)

Pho’yu deneyenleriniz var mı bilmiyorum ama Vietnam mutfağının yapıtaşı olan bu çorba, bir kere içince bağımlılık yapıyor. Biz de Barselona’da nerede deneyelim diye bakınırken Bun Bo restaurantına denk geldik. Gòtic’in Via Laeitana’ya yakın olan bir ara sokağında bulunan bu mekanın içi klasik Vietnam tarzı dekore edilmiş. Öğle saatlerinde 10-12 € gibi fiyatlara içinde pho, ana yemek, tatlı ve içecekten oluşan şahane menüler veriyorlar. Şehirde yaşamaya alıştıktan sonra menú del día kültürüne de alışacaksınız zaten, öğlen vakti doğru saatte giderseniz tüm mekanlarda menü fiyatlarının çok altına yiyebiliyorsunuz. Zaten hangi İspanyol’a sorsanız bir günün en önemli öğünü nedir diye, öğle yemeği der. Neden öyle olduğu aşikar. 

En Tatlı Tatlılar – Bubo (El Born)

Sanki pastane değil de tatlı müzesi burası. En üst kalite çikolata ile hazırlanan küçük kekler ve pastalar üzerlerinde onlarca farklı malzemenin büyük titizlikle süslendiği birer sanat eseri adeta. İnsan mekana girip sadece vitrindeki tatlıların fotoğrafını çekmek istiyor, nitekim ben de birkaç kez öyle yaptım. Barselona’ya ziyarete gelen arkadaşlarımı gezdirirken bu pastaneye sokup tatlıları göstermeden turu tamamlamıyordum. Tatlıların fiyatı son derece yüksek, minik bir dilim pastaya 5-6 € istiyorlar ama ben iki çeşidini tattım ve gerçekten görüntülerinin hakkını vermeyi başarıyorlar. O yüzden tavsiyem, bir kere gidip yiyin ama mutlaka gidin. 

En İyi Dondurma – Mannà Gelats (Gòtic)

Burası Gòtic’ten ne zaman geçsem dondurma molası için ilk aklıma gelen yer oldu. Şehrin en taze ve kaliteli dondurmalarını hazırlıyorlar, dilediğiniz tadı seçin ve gidip yakınlardaki Barselona Katedrali’nin çevresinde bir yerlerde oturup hayatın akışını izlemeye koyulun. 
Kaynak: Berkan SARSILMAZ