22 Ocak 2018

DOĞRUSUNU ÖĞRENİN



Nöralterapi hakkındaki bilginizi yenileyin..

NÖRALTERAPİ NEDİR?
Nöralterapi, vücudun kendi nörovejetatif sistemini kullanarak işlev gören bir tedavi formunu ifade eder. Nöralterapi lokal anestezik madde kullanılarak yapılan regülasyon yani düzenleme tedavisidir.
Bedenimizin tüm parçaları organları hatta hücreleri birbirinden haberdar olarak ve uyum içinde hareket ederek  çalışır. Bedenimizin kendini onarabilme, yenileyebilme ve dışardan gelen zararlı uyarılara karşı kendini koruyabilme yetenekleri vardır. Bedenimiz, tüm bu fonksiyonlarını ve bilgi aktarımlarını “Vegetatif(otonom) Sinir Sistemi (VSS) üzerinden gerçekleştirmektedir. 
“Nöralterapi”, vegetatif(otonom) sinir sistemine (VSS) etki ederek vücudun dengesini düzenleyebilen, bölgesel enjeksiyon tedavisi yöntemidir. Aynı zamanda vücudun onarım sistemlerini uyararak, bedenin kendi kendisini tedavi etme yeteneğini harekete geçirir. Nöralterapi tedavileri vücudun kendi kendini düzeltmesi üzerine kurulu bir yöntem olması dolayısı ile kalıcı bir tedavi yöntemidir. 

Vegetatif (otonom) sinir sistemi (VSS); vücudun istemli kas hareketleri dışındaki tüm işlevlerini düzenleyen bir sistemdir. Kalbin çalışması, solunumun düzenlenmesi, kan basıncının kontrol edilmesi, hormonların dengelenmesi, sindirim sisteminin çalışması, bağırsak hareketleri, idrar çıkartılması, cinsel işlevler, adet görme, terleme ve vücut sıcaklığının ayarlanması gibi temel işlevlerin tamamı bu sistem aracılığıyla yapılmaktadır. VSS’de düzensizlik olması; kalp çarpıntısı, solunum sıkıntısı, tansiyon sorunları, sindirim-barsak problemleri, hormon düzensizlikleri (buna bağlı üreme problemleri), adet düzensizlikleri, aşırı terleme, aşırı yanma-sıcak hissetme veya çok üşüme gibi rahatsızlıkları oluşturmaktadır. Bu durum, bize hastalıkların VSS üzerinden şikayetler oluşturduğunu, temel ve kalıcı tedavilerin de VSS üzerinden yapılabileceğini göstermektedir. Böylece bir çok hastalık; VSS üzerinde dengeleme etkisi olan yöntemlerle kalıcı olarak tedavi edilebilmektedir.


Yapılan lokal anestezik enjeksiyonları direk sinirler içine değil, sinirlerin en yoğun bulunduğu cilt altı bölgelerine yapılmaktadır. Cilt altındaki bu sinirler aracılığı ile ilgili organlara kadar uyarı gönderilebilmektedir. Bu nedenle yan etkisi yok denecek kadar azdır.  Organlarda oluşan dengesizlik, bozukluk veya hastalık bu pozitif uyarılarla tedavi edilebilmektedir. Böylece zararlı kimyasal ilaçlar ve cerrahi uygulanmadan, vücudun iç dengesi sağlanmakta, hücreler üzerindeki olumsuz etki kaldırılmakta ve hücrelerin normal çalışması sağlanabilmektedir.
Nöralterapide özellikli yerlere uygulanan lokal anestezik enjeksiyonu ile vücutta 3 tane dolaşım düzenlenmiş olur; Kan dolaşımı, lenf dolaşımı ve sinirsel ileti. Bir dokunun kan dolaşımı yani perfüzyonu artınca o doku beslenir; lenf dolaşım artınca doku metabolitlerinden arındırılır yani temizlenir ve sinir iletisi artan, düzenlenen doku ise daha düzenli çalışır. Beslenen temizlenen ve düzenli komut alan dokunun kendini iyileştirme kapasitesi artar.
Nöralterapi'de temel mantık düzenlemedir; regülasyondur. Dolayısıyla endikasyonları mevcut olan bir yapının regülasyonudur. Anatomik bir eksiklik, genetik bir bozukluk tablosu nöralterapi endikasyonlarını oluşturmaz.
Almanya'da 1940 yılında bulunan ve Avrupa'da yaygın bir şekilde hekim uygulamasında olan bu tedavi yöntemi (Nöralterapi) sadece kalıcı bir tedavi yöntemi olmakla beraber aynı zamanda bir koruyucu hekimlik yöntemidir. Çünkü kanserden basit bir ağrıya, grip gibi viral bir hastalıktan allerjiye kadar tüm hastalıkların temel patolojisi aynıdır. Hasta olan tüm doku ya da bedenlerde perfüzyon, lenfatik drenaj ve innervasyon bozuktur. Ve Nöralterapi bu sistemlerin regülasyonu ile hem hastalıklarla mücadelede hem de sağlıklı halin korunmasında (koruyucu hekimlikte) çok etkin kullanılan bir yöntemdir.

NÖRALTERAPİ NASIL GELİŞTİRİLDİ?
Nöral terapi 1920’lerde Alman iki anestezi hekimi kardeş Ferdinand ve Walter HUNEKE’nin dikkatlerini çeken bir olayla başlamıştır. Her iki hekim migrenini bir türlü geçiremedikleri kız kardeşlerine ağrı kesici bir ilaç kompozisyonunu damardan uyguladıklarında kız kardeşlerinin daha ilaç bitmeden ani olarak ağrısının geçtiğini, neşeli ve mutlu bir hale geldiğini gözlemlemişler. Bu durumu araştırdıklarında yanlışlıkla damardan procainli ilaç verdiklerini görmüşlerdir. Ağrı kesici ilaç etkisini göstermeden olan iyileşmenin, procainin damarı çevreleyen sinir ağına olan etkisine bağlı geliştiğini düşünmüşlerdir.
1940 yılında Dr.F.Huneke sağ omzunda bir türlü geçmeyen ağrı ve hareket kısıtlılığı olan hastasını, omuz bölgesine uyguladığı tedavi ile iyileştirememiştir. Ancak aynı hasta kısa süre sonra çocuklukta geçirdiği sol ayağındaki kemik iltihabı yarasının tekrar ağrıdığını belirterek başvurmuştur. F. Huneke bu bölgeye procain uygulaması sırasında, tam tersi taraf omzunun ağrısının anında geçtiğine şahit olmuştur. Bu durum “flash etki-yıldırım etkisi” olarak tanımlanmaktadır. F. Huneke bundan sonra nöral terapinin babası olarak kabul görmüş ve bozucu alan uygulaması nöral terapide yerini almıştır.
NÖRALTERAPİ yaklaşık yüzyıldır dünyada uygulanmaktadır. Birçok Avrupa ülkesinde başta Almanya olmak üzere üniversitelerde eğitimi verilmektedir. Ülkemizde Prof. Dr. Hüseyin Nazlıkul önderliğinde 2004 yılından beri Uluslararası Huneke’ye Göre Nöralterapi Derneğinin (IGNH) kabul ettiği eğitimler, hekimlere verilmektedir.

http://www.drmesutcaner.com/tamamlayici-tip-noralterapi
NÖRALTERAPİ NASIL ETKİLER?
Yaşam sadece madde ile sınırlanmış değil, aynı zamanda enerji ile de bağlantılıdır. Bir hücre zarının normal şartlarda, dinlenme durumunda dış tarafta pozitif, iç tarafında negatif elektriksel yük vardır. Bir uyarılma söz konusu olduğunda bu tablo değişir ve hücre depolarize olur. Depolarize olan hücrenin – 40-90 mVolt arasında olan elektriksel potansiyeli düşer. Ancak hemen ardından hücre repolarize olarak eski elektriksel potansiyeline döner.
Dışarıdan gelen uyaran (fiziksel, kimyasal, travmatik vd.) çok kuvvetli ise veya birçok uyaran aynı anda etkilerse (kümülatif stimulus) hücre yeniden repolarize olmayı başaramaz. Sürekli depolarize olmuş ve bu nedenle zayıflamış ya da hastalanmış hücre de fonksiyonlarını sürdüremez. Bu durumda nöral terapi için kullanılan procain, içerdiği yaklaşık -290 mVoltluk gücü ile hücreyi hiperpolarize eder. Yapılan her enjeksiyon, hücre normal potansiyeli olan -40-90 mVoltu depolayana kadar, hücrede bir miktar potansiyel bırakır. Böylece hastalıklı hücre sağlıklı hücreye dönüşür.
Nöral terapi vücudumuzda çok geniş bir elektriksel ağ (network) yapısında olan vejetatif (otonom) sinir sisteminin uyarılması ve regulasyonunu sağlar. Otonom sinir sistemi ve kan damarlarının en uç uzantıları hücreler arası sıvıda sonlanmaktadır. Matriks olarak tanımlanan bu sıvıda metabolik biyokimyasal, biyofiziksel işlemler oluşur. Hastalanma ile matriksin dengesinin bozulduğu, akışkanlığının azalıp ağırlaştığı bilinmektedir. Prof.Dr.Ricker vücudumuza dışarıdan gelen her uyarının (mekanik, termal, kimyasal, fiziksel, elektromagnetik, toksik, mikrobik vd.) öncelikle sinir sisteminde (afferent sempatik nöronlarda) frekans ve amplitüd düşüklüğü yaptığını belirtmiştir. Günümüzde zararlı uyaranın sağlıklı hücreyi hastalandırma etkisini öncelikle matriksteki sinir sonlanmaları üzerinden başlattığı bilinmektedir. Nöral terapi hastalanmanın ilk aşamasında düzelmeyi sağlar. Ayrıca koruyucu hekimlik olarak kabul edilen hastalanma oluşmadan nöro-vejetatif düzenleme ile hastalıktan korunmayı da sağlamaktadır.
Vücudun herhangi bir yerindeki önceden geçirilmiş veya halen devam eden lokal irritasyon (inflamatuvar, kimyasal, fiziksel veya travmatik olabilir), patolojik bir saha (bozucu alan; kafa bölgesinde, özellikle de diş, tonsil ve paranasal sinüsler) haline gelebilir ve nöro-vejetatif sisteme sürekli olumsuz uyarı verir. Bu uyarı sistemi bozar ve vücut fonksiyonlarının bazılarında rahatsızlığa neden olabilir. Bozucu alandan tamamen farklı bir organdaki şikayetler bozucu alana yapılan nöral terapi sonrası azalır veya kaybolur (flash fenomeni veya yıldırım etkisi). Bu bozucu alanlar sıklıkla kafa bölgesinde, özellikle de diş, tonsil ve paranasal sinüslerde lokalizedir. Ayrıca geçirilmiş ameliyat alanları özellikle bozucu alan olarak değerlendirilmelidir. Ülkemizde çok sık yapılan sezaryen ameliyatları sonrası sağlığı bozulan baş ağrıları, hipertansiyon vb. şikâyetleri başlayan kadınların sayısı hiç az değildir. Yara izine yapılacak procain enjeksiyonları hastaların hayatlarını değiştirmektedir.
Uygulamalar yüzeyel (cilde), segmental ve derin enjeksiyon ile bozucu alan tedavisi olarak üç biçimde yapılmaktadır. Öncelikle lokal tedavi ile rahatsızlığın bulunduğu alanda cilde yapılan quadle (cilt içine az miktarda procain verilmesi) adı verilen küçük iğneler vardır. İkinci aşama olan segmental tedavide ise rahatsızlığın bulunduğu segment ve omurilik (spinal cord) ile bağlantısına uygulama yapılır. Bu bağlantıda da omurilik çevresi cilde quadle yapılmaktadır. Segment tedavisi ile spinal kord yolu ile periferden segmentle ilişkili organa ulaşan (cuti- visceral refleks yol), ya da organdan spinal kord yolu ile diğer organa ulaşan (viscero-visceral refleks yol) olumsuz uyarılar düzenlenir ve nöral terapinin iyileştirici etkisi ortaya çıkar. Üçüncü aşamada ise hastaların birçoğunda alınan hastalık öyküsü ile ortaya konulabilen bozucu alan tedavisi yer almaktadır. Hastalığın kaynağı olan bu bölgeye yapılan enjeksiyon ile şikayetlerinde ani düzelme sağlanabilmektedir (flash fenomeni=anında etki).
https://www.instagram.com/sorichistanbul.boutique/
NÖRALTERAPİ KİMLERE UYGULANIR?
Nöral terapi çocuk ve yaşlılar dahil olmak üzere her yaşta hastaya uygulanabilir.
Tansiyon, şeker, kalp vb. hastalıklar ve hastanın kullandığı ilaçlar tedaviye engel değildir.
Anti-koagülan grubundan kan sulandırıcı ilaç kullananlarda bazı uygulamalarda dikkatli davranılmalıdır. Sadece myastenia graves kas hastalarında nöral terapi uygulanmaz.


NÖRALTERAPİ NASIL UYGULANIR?
Nöral terapi hastalıkların çözümü için bir yaklaşım sunmakla birlikte uygulamasında iğneler olabilir. Cilde yapılan iğneler yanı sıra organlara, vücuttaki tüm yara ve ameliyat izlerine uygulama yapılmaktadır. Bu iğneler “bir yere bir ilacı zerk etmek” tarzında değildir. Amaç otonom sinir sisteminde olumlu uyarımı oluşturmaktır. Bu nedenle çoğunlukla cilde yapılan küçük iğneler yeterli olmaktadır. Nöralterapi bir iğne tedavisi olarak algılanmamalıdır. Ayrıca ciddi iğne fobisi olanlara dahi rahatlıkla uygulanabilir. İğneler sinire yapılmamaktadır, cilde yapılmaktadır. 3 gün aralıkla yapılan tedavi ile 3 veya 6 seansta hastanın kliniğinde iyileşme sağlanmaktadır.

NÖRALTERAPİ KULLANIM ALANLARI?
Nöralterapi hemen hemen her hastalıkta kullanılabilen bir tedavi metodudur. Özellikle klasik tıbbın yetersiz kaldığı uzun süreli, geçmeyen ağrılarda çok etkindir. Hormonal bozukluklarda, sistemik bazı hastalıklarda etkili olur.
  • Migren ve baş ağrılarının tedavisi
  • Boyun, sırt ve bel ağrıları gibi kas kökenli ağrıların tedavisi
  • Bel ve boyun fıtıklarında ağrının giderilmesi
  • Eklem hastalıkları (menisküs yırtılması, eklem içindeki sıvının azaltılması, sporcu yaralanmaları)
  • Sinir basısına bağlı oluşan ağrıların tedavisi
  • Romatizmal hastalıkların tedavisi
  • Allerjik astım ve allerjik rinit gibi allerjik kökenli hastalıkların tedavisi (bağışıklık sistemindeki denge bozukluğu)
  • Tiroid hastalıklarının tedavisi
  • Menapoz sıkıntılarının giderilmesi
  • Adet düzensizlikleri ve şiddetli adet sancılarının tedavisi
  • Hormonal bozukluğa bağlı üreme sorunları
  • Kronik tonsillit (geçmeyen boğaz iltihabı) tedavisi
  • Kronik sinüzit tedavisi
  • Fibromyalji (yaygın kas ağrıları), devamlı yorgunluk hissi ve halsizlik tedavisi
  • Depresyon ve panik atak gibi ruhsal hastalıkların tedavisi
  • Kronik kabızlık tedavisi
  • Bağırsak hastalıklarını tedavisi (irrtabl kolon sendromu, ülseratif kolit ve crohn)
  • Yüz felci tedavisi
  • Trigeminal nevralji tedavis
  • Spor yaralanmaları tedavisi
  • Vücudun toksinlerden arındırılması
  • Anti-aging (yaşlanmanın önlenmesi)
NÖRALTERAPİNİN YAN ETKİSİ VAR MIDIR?
Seksen yılı aşkın süredir batıda uygulanan nöralterapinin bilinen hiçbir yan etkisi yoktur.
Doğal bir tedavi olarak kabul edilen nöralterapi ilaç tedavisi değildir. İğnelerdeki kısa etkili lokal anestezik maddenin otonom sinir sistemi üzerinde oluşturduğu uyarıdan faydalanılır. İğne cilde yapılır yapılmaz bu uyarı sinir ağında yayılır ve eskiden kalmış sinir hasarları bio- elektriksel olarak düzeltilir.
Bazı hekimler tarafından vücuda yapılan iğne tedavileri ile karıştırılmamalıdır. Diğer tedavilerde dokuya ilaç verilir. Nöralterapide ise iğneler çoğunlukla cilde yapılarak olumlu uyarı oluşturulur.
Nöralterapide ise sadece procain ve lidokain lokal anestezik maddeleri kullanılmaktadır. Bu maddelerin anestezik etkisinden faydalanılmaz, bio-elektriksel etkisinden faydalanılır. Özellikle procain en kısa etkili lokal anesteziktir. Etki süresi 15-20 dakikadır.
Bu nedenle hamileler, emziren anneler bile tedaviye rahatlıkla alınabilmektedir.


NÖRALTERAPİDE TEDAVİ PROTOKOLÜ NASIL?

1- Kapsamlı Anamnez ve Muayene:
Nöralterapide hastadan alınan anamnez bazı yönleriyle farklılıklar gösterir. Bu kapsamda alınan genel anamneze ek olarak, kişiyi nöralterapi yaklaşımı ile değerlendirecek özel bir öykü alma zorunluluğu vardır. Çünkü hastalığın ortaya çıkışı ile aynı zamana denk gelen olaylar arasındaki zamansal ilişki çok önemlidir.
2- Lokal/Yüzeyel Tedavi:
İlk yaklaşım lokal tedavidir. Lokal olarak ağrı neredeyse, oraya quadel şeklinde enjeksiyonlar yapılır.
Yüzeyel enjeksiyon yöntemi, özel akupunktur noktalarına da (aku-noktaları) yapılabilir.
Akupunktur noktaları gerçekte yoktur; özellikle kan ve lenf damarlarının etrafındaki vejetatif sinir liflerinin yoğun olduğu yerlerde bulunurlar; vücut, kulak, kafa - saçlı derisi, ağız içi, dil ve diğer bölgelerde bulunan  akupunktur noktaları, otonomik sinir sisteminin düzenlenmesi açısından çok önemlidir.
Nöralterapi yaklaşımıyla akupunktur noktalarına yapılan uygulamanın Geleneksel Çin Akupunkturu tedavisine göre avantajı, uygun ilaçların aku-noktalarına enjekte edilmesinin, dramatik olarak etki göstermesidir.
3-Segmental ve Derin Enjeksiyonlar:
Lokal tedavinin etkisiz olduğu durumlarda segmental tedavi uygulanır. Segment tanımı dermatomla aynı değildir; segment dermatomu kapsar. Segmental tedavinin esası, herhangi bir irritasyonun segmentin tamamında veya bir bölümünde refleks cevap vermesi ve medulla spinalis üzerinden yol bularak periferden organa ve organdan perifere bir etkileşimin meydana gelmesidir (kutaneo visseral refleks hattı).
İnsan bedeni, servikal bölgede 8, torakal bölgede 12, lomber bölgede 5 ve sakral bölgede 5 tane olmak üzere toplam 30 segmente bölünebilir. Bu zonlara “Head Zonları” denir.
Bir segment içinde bulunan tüm oluşumlar birbirleriyle ilişki içindedirler. Bu nedenle segment içinde ortaya çıkacak bir engel veya uyarı sadece sorunlu bölgeyi değil, tüm segmenti etkileyecektir. Nöralterapide bu mekanizmadan yararlanılmaktadır.
Örneğin bir segmente yapılan quadel veya periost uyarısı sadece uygulama yapılan yerle sınırlı kalmayıp, segment içinde bulunan organ, adale ve diğer tüm yapıları da olumlu olarak etkilemekte ve o bölgenin kanlanmasını artırmaktadır.
Segment ayrıca diagnostik açıdan da önemlidir. Yapılan palpasyon ile gözlenen renk değişiklikleri ve adalelerin tonus durumu, organ ve eklemlerin fonksiyonları hakkında bize bilgi vermektedir.
Hatta o alan içindeki bozucu alanlar da, bölgesel cilt ve cilt altı değişiklikleri yapabilirler. Başarılı bir tedavinin sonucunda, segment içindeki tonus ve turgorda da düzelme ve iyileşme görülür.
İrrite olmuş segmente yapılan prokain enjeksiyonuyla, membran polarizasyonu sağlıklı hale getirilerek, refleks hatlarındaki patojen iletiler ortadan kaldırılır ve normal iletinin oluşması sağlanır. Böylece tüm vejetatif işlemler optimal fonksiyonlarına geri dönerler.
4- Ganglion Tedavisi:
Tedaviye cevap alınamayan durumlarda, üst etki yapan organlara müdahale etmek gerekir. Bu anlamda rahatsızlığın olduğu bölgede bulunan ganglion veya trigger noktaları da uyarılarak tedaviye dahil edilir. Otonomik ganglionlar toksik hale gelip, uzun süre böyle kalabilirler. Ganglion enjeksiyonu yapmak, ganglion detoksifikasyonu için en hızlı yoldur.
5- Bozucu Alan Tedavisi:
Vücudun herhangi bir yerinde önceden geçirilmiş veya hali hazırda var olan lokal bir irritasyon, patolojik bir saha (bozucu alan) haline gelebilir ve nörovejetatif sistemi bozarak vücut fonksiyonlarının bazılarında bozukluklara neden olabilir. Bu nedenle tedaviye cevap alınamaması durumunda, bozucu alanların araştırılarak tedavi edilmesi son derece önemlidir.

http://www.drmesutcaner.com/tamamlayici-tip-noralterapi

AMOR MUNDİ - HAYALDEN GERÇEĞE..

ZEYTİNİN BİR BİLDİĞİ VAR!


Ölümsüz ağaç, “ZEYTİNİN BİR BİLDİĞİ VAR '' çünkü artık ona özel bir okulu var. İZMİR KARABURUN İNECİK köyünde bir ZEYTİN OKULU açıldı. Karaburun ve Mordoğan, İzmir den 100 km uzaklıkta olan ulaşımı çok zor olması nedeniyle uzun yıllar doğallığını korumuş tarihi ve doğal bir yarımada. Mitolojik adı Mimas. 
Her yılın, Ocak sonu ve Şubat başlarında nergis çiçeklerinin Bozköy ve Tepeboz köylerinde mis kokularıyla, açması yörenin en güzel doğa olaylarından biri. Asırlarca, Rumlar ve Türkmenler birlikte yaşadığı Bozdağ eteklerine kurulu Eski Mordoğan, Eğlenhoca, İnecik, Bozköy ve Tepeboz, Sazak köyleri gerek kültürel, gerekse eko turizm anlamında yörenin kilit taşları. 



Son dönemlerde, oniki ay sürdürülebilir turizm ve gezi Mimas - Efes rotası projesi kapsamında bölge, fotoğraf, doğa yürüyüşü, dağcı ve günübirlik tur sevdalılarının akınına uğruyor. Her köyün bir denizle bağlantılı limanı olması nedeniyle balıkçılık ta önemli bir gelir. Poseidon çimeni ile dolu denizlerinde oksijeni bol ortamda yetişen balıkların daha bir lezzetli olduğu söyleniyor. Üzüm bağları da bol olan Karaburun yarımadasının ana gelir kaynağı zeytin. Bu nedenle olsa gerek Karaburun da çok özel bir oluşum gerçekleşti: ZEYTİN OKULU. 

Zeytin Okulu, önceleri bir hayaldi, Zeytince Derneği üyelerinin düşlediği ve taşımalı eğitime geçildiği için terkedilen boş bir ilkokulun üzerine atılan beton temeller üzerine bakarak korunan bir hayal. 
İzmir Büyükşehir Belediyesinin katkılarıyla ve Zeytince Derneği'nin çalışkan üyelerinin kişisel çabalarıyla bu hayal gerçek oldu. 



Peki, neden bir ZEYTİN OKULU dağın tepesinde açıldı? 

Okulda konserler olsun, bilgiler, kültürler, hayat deneyimleri paylaşılsın, İnsanlar dolsun taşsın, neler yapmışlar anlatsınlar. Gençler, öğrenciler, çocuklar hep beraber oyunlar oynasın istediler. Hayali olmayana hayaller katmak istediler ve “çay eksik olmasın '' dediler. Okulun içindeki sıraları kaldırdılar her yere minderler, halılar, kilimler yaydılar, herkes yerlere oturdu. Gelen misafirlere börek ve kek ikram etmek istediler. Masal gibi bir hayal, masal gibi bir dağın tepesinde. Kendi sesini dinleyenler, hayallerinin peşinden gidenler Mayıs 2017 tarihinde Zeytin Okulu'nda bu güzel masalın parçası oldular. 

AMOR MUNDİ 
Kuruculara göre, Zeytince Derneği ve Zeytin Okulu'nun hayata geçirilmesindeki ana çıkış noktası AMOR MUNDİ yani DÜNYA SEVGİSİ felsefesi imiş. 
Dünya sevgisi kavramını ünlü siyaset ve sosyal bilimci Hannah Arent'in yazılarından tanıyoruz. Dünya, bir yandan içinde yaşadığımız gezegenimiz ve onun bize sunduğu tüm olanaklara, çevreyle ilgili sisteme işaret eder. Ancak aynı zamanda Dünya, yeryüzünün fiziksel olanakları içinde, insanların birlikte hareket ederek, çok çeşitli ilişkiler ağı içinde oluşturdukları ve hayatlarına anlam kazandıran tüm pratikleri, kurumları, kültürleri de içerir. Dünya sevgisi yani amor mundi; bizlere sunulmuş olan fiziksel doğa ile insanlar arası oluşturulan dünya arasında uyum sağlamayı, her ikisini de koruma ve özen göstermeyi, sunulmuş olana minnet duymayı ve Dünya'yı yaşamaya uygun bir yer olarak gelecek kuşaklara aktarma duygusu ve sorumluluğunu anlatır. 

Amor mundi sadece soyut bir kavram değil, öncelikle bunun pratikte hayata geçirilebilmesinin olanaklarını içinde barındırıyor. Yani gezegenimizi ve hepimizi ilgilendiren konularda birlikte düşünmeye, hatırlamaya, ortak sorunlarımız üzerinde tartışarak çözümler aramaya ve dayanışma içinde ortak hareket etmeye olanak tanıyan kamusal alanın önemini vurguluyor. ZEYTİN OKULU, zeytin tutkunu doğaseverlerin yaşantılarında bu Amor Mundi'nin gerçekleşebilirliğinin önemli yollarından yollarından biri olmuş. 

Karaburun Kaymakamlığı tarafından başlatılan çalışmalar, Milli Eğitim Bakanlığı'nın oluru, İzmir İl Milli Eğitim Müdürlüğü, İzmir Defterdarlığı, Karaburun Mal Müdürlüğü'nün izinleriyle sonuçlandırılmış ve Karaburun İnecik köyünde 1992 yılından bu yana taşımalı eğitim sistemine geçilmesi nedeniyle boşaltılmış ve metruk halde bulunan eski ilkokul binasının derneğe kiralama yoluyla tahsisi gerçekleştirilmiş. İzmir Büyükşehir Belediyesi'ne sunulan “Zeytin Okulu Projesi '' nin olumlu karşılanmasıyla, eski ilkokul binasının yerine aynı ölçülerde yeni bir prefabrik bina inşa edilmiş ve çevre düzenlemeleri tamamlanmış. 

Böylece gönüllü akademisyenler ve diğer gönüllü katılımcılar tarafından çok amaçlı bir eğitim ve kültür yuvası haline getirilmiş. Okul iki katlı olup ve ek binalarla donanmış içinde yok yok. Kütüphane, toplantı salonu, derslik ve oturma grupları, mutfak gibi de yaşam alanları yaratılmış. Mimas Efes tarihi gezi rotasının güzide noktalarından olmaya aday Zeytin Okul tamamen gönüllük esasına dayalı hayallerini gerçekleştirmek için bir araya gelen bir avuç akademisyen ve doğa dostu sayesinde ayakta kalıyor. 

Her yaştan öğrenciler, mühendisler, dağcılar, İngiliz ve Amerikalı misafirler ve yerel çiftçiler kısacası tüm doğa dostları bu güzel oluşumda ZEYTİN sevgisi için birlikteler. Katılımcılar genellikle eğitim ve geçim sağlama amaçlı zorunlu şehre doğru kayan hayatlarından kopamayan ama kendilerini hep doğaya yakın hisseden, doğal yaşamı özleyen, eğitimli, özverili ve de hayalleri olan elit kişilerden oluşuyor. 



2009 yılında bu güzel felsefe ile ortaya çıkan ZEYTİN OKULU planı 2017 Mayıs ayında İzmir Büyükşehir Belediyesinin desteğini de arkasına alarak ete kemiğe bürünmüş ve özellikle Mimas -Efes gezi rotası üzerinde olması nedeniyle birçok ilgili ziyaretçiyi ağırlıyor. Her yaştan, her sınıftan ve her hikayeden gelen zeytin öğrencileri bir araya gelip burada doğa ile dostluk kurarak “Zeytinin bir bildiği var '' diyerek varoluşlarını arıyorlar. Tutkulu ve disiplinli insanların bir araya geldiği uluslararası doğa dostu bir eğitim yuvası…Ortak tutku, zeytin ve doğa sevgisi, sadece zeytini sevmek değil insanları da tanımak… Zeytin Okulu üyeleri, çok değerli bilimsel çalışmalar yaparak yöredeki Zeytinin daha kaliteli yetişmesini sağlayarak bölge ekonomisine de katkıda bulunuyorlar. 

Örneğin, Zeytince Derneği proje ekibinde olan ve Zeytin Okulu'nun da kurucuları olan bazı değerli Akademisyenler, çok kapsamlı bir proje olan zeytin sineği ile mücadele projesinin saha çalışmaları yürütüyor. Ve proje içinde olan Karaburun'daki Eğlenhoca, Kösedere ve İnecik köylerinin zeytin ağaçlarını harita üzerinde sayararak ZEYTİN OKULU nun en önemli görevlerinden birini yerine getiriyorlar. Bu köylerde yapılan sayım sonucunda ortalama 50 bin zeytin ağacının bu proje kapsamına gireceği düşünülüyor. Kesin sayının bilinmesi çok önemli ve tüm havzanın zeytin ağaçları tek tek sayılıyor. 

2017 Mayıs ayından itibaren faaliyetlerine başlayan okulun var olma amaçları ise şöyle özetleniyor: 

⦁ Efes – Mimas Kültür Rotasının ziyaretçileri, yürüyüşçüleri ve bisikletçileri için bir uğrak noktası,
 
⦁ Zeytin Yolu için bilgi ve danışma merkezi,

 
⦁ Zeytin ve zeytin ürünleri başta olmak üzere doğal, kültürel ve endüstriyel varlıkların korunmasını ve bu varlıklara dayalı istihdam ve gelir yaratılmasını sağlayan bir çevreyle ilgili tarım eğitim merkezi, olarak faaliyet göstermesi planlanmaktadır. 
Zeytin Okulu bir uğrak noktası ve aynı zamanda bir bilgi, danışma ve eğitim merkezi olarak;

 
⦁ Eğitim seminerleri, atölye çalışmaları ve hasat şenliği gibi faaliyetler düzenleyerek, ulusal ve uluslararası düzeyde, bölgenin doğal, endüstriyel ve kültürel mirasına yönelik farkındalığın artmasına, bu mirasın korunmasına ve zenginleşmesine katkıda bulunacaktır.

 
⦁ Yöredeki ürünlerle ilgili, üretim, tüketim, pazarlama alanlarında eğitim ve atölye faaliyetleri düzenleyerek;

 
⦁ Bölgedeki yerleşiklere özellikle kadın ve gençlere, istihdam ve gelir arttırıcı yeni alanlar yaratılmasına,

 
⦁ Bölgede üretilen katma değerin niteliğinin ve niceliğinin artmasına,

 
⦁ Bu faaliyetler aracılığıyla bölge refahının artmasına ve dolayısıyla köyden kente göçün önlenmesine katkı sağlayacaktır.

 
⦁ Ulusal ve uluslararası çalıştaylar düzenleyerek, Yarımada'nın uluslararası ekolojik turizm ve eko-ağlara entegre olmasını destekleyecektir. 
Zeytin Okulu, Efes – Mimas Kültür Rotası üzerinde, bu rotanın ziyaretçileri, yürüyüşçüleri ve bisikletçileri için bir uğrak noktası olmanın yanında, Zeytin ve zeytin ürünleri başta olmak üzere doğal, kültürel ve endüstriyel varlıkların korunmasını ve bölgede bu varlıklara dayalı istihdam ve gelir yaratılmasını amaçlayan bir eğitim ve dayanışma merkezi olarak faaliyet gösterecektir. 
Bununla birlikte, bilim, sanat, spor vb. alanlarda da insana ve doğaya faydalı / saygılı, ekolojik kaygılar taşıyan her türlü faaliyetin desteklendiği bir mekan yaratma amacı gütmektedir. 
Bu kapsamda,

 
⦁ Eğitim seminerleri, atölye çalışmaları ve hasat şenliği gibi faaliyetler düzenleyerek, ulusal ve uluslararası düzeyde, bölgenin doğal, endüstriyel ve kültürel mirasına yönelik farkındalığın artmasına, bu mirasın korunmasına ve zenginleşmesine katkıda bulunacaktır. 


⦁ Yöredeki ürünlerle ilgili, üretim, tüketim, pazarlama alanlarında eğitim ve atölye faaliyetleri düzenleyerek;

 
⦁ Bölgedeki yerleşiklere özellikle kadın ve gençlere, istihdam ve gelir arttırıcı yeni alanlar yaratılmasına,

 
⦁ Bölgede üretilen katma değerin niteliğinin ve niceliğinin artmasına,

 
⦁ Bu faaliyetler aracılığıyla bölge refahının artmasına ve dolayısıyla köyden kente göçün önlenmesine katkı sağlayacaktır.

 
⦁ Ulusal ve uluslararası çalıştaylar düzenleyerek, Yarımada'nın uluslararası ekolojik turizm ve eko-ağlara entegre olmasını destekleyecektir.

 
⦁ Yürütülecek tanıtım faaliyetleri, Efes – Mimas Kültür Rotasının ve Zeytin Yolu'nun ulusal ve uluslararası düzeyde bilinirliğini, cazibesini artıracaktır, 


⦁ Yaratılan öğrenme ve tartışma platformu sayesinde, bölgedeki yerleşikler ve üreticiler ile rota ziyaretçiler, yürüyüşçüler ve bisikletçiler bir araya gelecek ve böylece yenilikçi ve yaratıcı fikirlerin ortaya çıkmasına ortam sağlayacaktır. 
Zeytin Okulu'nun düzenlediği faaliyetlerin hedef grupları:

 
⦁ Başta gençler ve kadınlar olmak üzere Yarımada'da yaşayanlar, 


⦁ Efes – Mimas Kültür Rotası ve Zeytin Yolu ziyaretçileri, yürüyüşçüleri ve bisikletçileri,

 
⦁ Yurtiçi ve yurtdışı tüm disiplinlerde öğrenim gören öğrenciler, araştırmacılar, 


⦁ Kooperatifler, başta zeytin üreticileri olmak üzere yerel üreticiler, sivil toplum örgütleri, meslek odaları,

 
⦁ Yurtiçinden ve dışından akademisyenler ve uzmanlar, kurum temsilcileri,

 
⦁ Duyurusu yapılan eğitim ve tanıtım faaliyetlerine katılmayı arzu eden kişiler. 
Zeytin Okulu'nun faaliyetleri şöyle özetlenebilir: 


⦁ Eğitim Faaliyetleri (zeytin ve ekoloji başta olmak üzere, bilimsel bilgi ile kadim bilginin buluştuğu eğitim faaliyetleri)

 
⦁ Atölye Faaliyetleri (resim, müzik, fotoğrafçılık, felsefe, tarım, ekoloji, yararlı otlar vb. alanlarda atölye çalışmaları) 


⦁ Sosyal Faaliyetler (hasat şenliği, anıt ağaç gezileri, antik ve taş baskı işlik ziyaretleri)

 
Zeytin Okulu'nun Gurme Şehirler ağı Delice ve Slow Food'a dahil olması öngörülmektedir. Böylece yerel düzeyde başlayan faaliyetlerin uluslararası düzeyde de sürdürülmesi imkanı yaratılmış olacaktır. Ayrıca, uluslararası ekoköylerle bağlantılar kurulması, karşılıklı ziyaretlerin gerçekleştirilmesi, olanaklar çerçevesinde öğrencilere ve araştırmacılara burs verilmesi, çeşitli etkinlikler için ulusal ve uluslararası düzeyde gönüllü programlarının oluşturulması da planlanmaktadır. 


İçinde bulundukları evreni, gezegeni ve insanı anlamaya ve de öğrenmeye çalışan bu güzel insanlar Zeytin sevgisi etrafında birleşerek Sanat, Ekoloji, Felsefe, İktisat ve Bilim ile Amor Mundi felsefesini hep birlikte yaşıyorlar. 

Şehirden başka yerde yaşamayan kekiğin kokusunu bilmeyen gençlerin doğa ile buluştuğu bir ev Zeytin Okulu. 

Bilinçli veya bilinçsiz seçimlerimizle dünyada var olmaya çalışan insanların hayatı anlamlaştırma çabasıdır Zeytin Okulu. 

Karaburun İnecik köyüne yolunuz düşerse sizleri ağırlamaktan mutluluk duyacaklarına adım gibi eminim. Hep birlikte AMOR MUNDİ diyebilmek için.. 

Kaynak:http://zeytinokulu.net/ http://www.zeytince.org/ - info@zeytince.org

19 Ocak 2018

DAĞCILIK

KENDİNE MEYDAN OKUYANLARIN ASİL SPORU

Nasuh MAHRUKİ

Dağcılık: Kendine Meydan Okuyanların Asil Sporu

Dağcılık, insanların doğayı, yaşamı ve kendilerini tanımak için, kendi fiziksel ve psikolojik sınırlarını öğrenmek ve geliştirmek için doğada, yükseklere doğru yaptıkları yolculukların oluşturduğu asil bir spor dalıdır. Dağcılar, dağcılık sporunun kuvvetli ekip dinamiklerine sahip olması nedeniyle iyi birer takım oyuncusu olmayı, riskli ve tehlikeli yapısı gereği kritik süreçlerde karar verme ve problem çözme becerilerini, çok değişkenli ve karmaşık doğası gereği planlama ve lojistik becerilerini, çok iyi gözlem yapabilme ve çevredeki her değişikliği fark edebilmeyi, sürekli ve düzenli olarak kendi yeteneklerini sınadıkları için kendilerini geliştirebilmeyi ve tüm bunların karışımı nedeniyle de liderlik vasıflarını diğer sporlara göre çok daha kuvvetli geliştirme fırsatları bulurlar. Ülkemizin öncü kurtarma örgütü AKUT'un dağcılar tarafından kurulması, bu nedenle bir tesadüf değil, dağcılığın kendine özgü dinamiklerinin bize kazandırdığı meziyetlerden dolayıdır...

İLK KURAL: RİSK ve TEHLİKE

Everest TırmanışDağcılığın unutulmaması gereken ilk ve en temel kuralı riskli ve tehlikeli bir spor olmasıdır. Dağcılık sporuyla ilgilenen herkesin öğrenmesi gereken ilk ders, bu sporun yaralanmalara, sakatlanmalara, hatta bazen daha kötüsüne de yol açabileceğidir. Bu nedenle nitelikli bir eğitim, sürekli ve düzenli fiziksel, teknik ve psikolojik hazırlık, antrenman, rota, mevsim, ekip ve lojistik planlama bilgisi, malzeme kullanma becerileri, harita okuma, meteoroloji, ilkyardım, metabolizma ve yüksek irtifa fizyolojisi bilgileri gibi pek çok bilgi ve beceriyi gerektirmektedir. Doğada yapılan tüm sporlar çeşitli seviyelerde risklere ve tehlikelere sahiptir. Bu nedenle bu tür sporlarla ilgilenmek isteyen kişiler adım adım ilerlemeye ve kendi yetkinlik düzeylerine uygun hedefler seçmeye büyük özen göstermelidirler. Fazlası, ölümcül derecede tehlikelidir...

SEYİRCİSİ OLMAYAN SPOR

Everest TırmanışBurada en önemli ve kritik beceri riskin ne zaman kabul edilir olduğunu, ne zaman da artık kabul edilemez seviyeye geldiğini doğru analiz edebilmektir ki bu da ancak tecrübe ile edinilir. Dağcılık bir tecrübe sporudur. Ne kadar çok dağa giderseniz o kadar iyi bir dağcı olursunuz. Riskli ve tehlikeli bir spor olmasının ötesinde, dağcılığın diğer sporlarla arasındaki en önemli fark seyircisi olmayan bir spor olmasıdır. Futbol, basketbol veya diğer stadyum ve salon sporlarındaki yoğun ve güçlü seyirci desteğine sahip değildir. Bu nedenle dağcıların en güçlü motivasyonu, dağlarla aralarında kurdukları içsel bağ ve dağların zirvelerine ulaşmak için kendilerine göre gerekçelerle içlerinde besleyip büyüttükleri motivasyondur...
Everest TırmanışDağcılığın içinde risk, tehlike, zorluklarla mücadele ve korku vardır. Bunlar olmasa zirveye ulaşıldığında duyulan tatmin duygusu, başarmış olma duygusu eksik kalırdı. Tehlikeler ve korku faydalı bir uyarıcı gibidir. Dağcı korkusunu, heyecanını kontrol eder ve bu stresin getirdiği heyecanı ve adrenalini, aşırı uyarılmaya izin vermeden hedefine ulaşma amacıyla olumlu yönde kullanıp konsantrasyonunu, dikkatini ve gücünü artırır, sınırlarını geliştirir ve bu motivasyonla, normal şartlarda belki de aşamayacağı engellerin üstesinden gelir. Zorlu bir tırmanışın tamamlanması ile dağcı, kendi içinde de bir şeylerin tamamlandığını hisseder. Dağcı bir dağın zirvesine ulaştığında kendi içinde de yeni bir zirveye ulaşır. Bir tırmanış, sonuna kadar yaşadığını hissetmektir de bir yandan. Dağcıları dağlara tırmandıran şey derin ve tutkulu bir yaşama arzusudur. Dolu dolu, soluk soluğa, özgür, yoğun ve güçlü sonuna kadar yaşama arzusu, yaşamı daha fazla ve daha derin hissetme, içine çekme arzusu...

DAĞCILIK KİŞİLİĞİ YÜCELTİR

Everesrt TırmanışElbette ki, dağlara tırmanmanın salt amacı riske girmek, tehlike duygusunu yaşamak olarak nitelendirilemez. Burada hedef yaşam tecrübesini derinleştirmek ve zenginleştirmektir de. Aynı şekilde yalnızca adrenalini yükseltmek ya da spor yapmış olmak da değildir, kişinin kendi içine ve çevresine farklı açılardan bakabilmesidir de bir yandan. Dağcılık, kontrollu risk sporudur, insanın kendini bırakmasına, boş vermesine müsade etmez. Her zaman uyanık, dikkatli, tedbirli ve antrenmanlı olmayı gerektirir. Bu disiplin, yaşamın her alanında insanın hayatına güç ve üretkenlik katar. Spor zaten kişiliği geliştirir, dağcılık kişiliği yüceltir. Dağların riskli ve tehlikeli doğasında güvenli hareket edebilmek tecrübe ve olgunluk gerektirir. Dağlar insanı olgunlaştırır... 
Everest TırmanışDoğanın zorlu, tehlikeli ama huzurlu ve dingin ortamında, dağcılar ve doğa sporcuları diğer insanlardan daha fazla kendileriyle baş başa kalırlar ve kendilerini daha iyi tanırlar, sınırlarını daha doğru bilirler. Bu farkındalık kişiye yaşamın her alanında büyük fayda, verimlilik, üretkenlik ve kolaylık sağlar. Bu insanlar diğerlerini geçmek, yenmek, diğerlerinden daha iyi olmak düşüncesiyle değil kendini iyileştirmek ve geliştirmek, kendini daha iyi yapmak düşüncesiyle hareket eder. Başkalarıyla değil, kendiyle yarışır, kendine meydan okur, kendini aşmaya, kendini geliştirmeye çalışır. Kendiyle yarışan, menzilini de, sınırını da kendi koyar, kendi aşar. Bu, kişinin geri kalan hayatında büyük etkileri olacak bir zihinsel devrimdir...
Everest Tırmanış*Everest Dağı Zirve 8850 metre

ÇOCUKLA YOLCULUK TÜYOLARI

Çocukla Seyahat Hakkında 

Yıkılması Gereken Tabular


Sömestr tatili geldi çattı. Çocukla seyahate çıkmanın zorlukları şu sıralar sohbetlere meze olmuş durumda. Çocukla seyahat etmenin bazı kalıplaşmış rutinleri vardır ve bu rutinler kişiden kişiye değişir. Mesela bazı ailelerde yemek saatleri oldukça stresli geçerken, kimi ailenin ise uçak ya da araba yolculukları hem kendileri hem de diğer yolcular için işkenceye dönüşür. Bu da bir zaman sonra çocuk büyüyene -en azından söz dinleyene- kadar uzak seyahatleri rafa kaldırmaya neden olur.

Ebeveynler için çocukla seyahat belli kalıplardan dışarı taşmamalıdır, aksi korku filminden farksızdır. Tam bir azıcık aşım kaygısız başım durumu yani. Evet, çocuklarla -özellikle bebek ve küçük çocuklarla- seyahat etmek kesinlikle zorluklar taşıyor. Ancak siz hazır olduğunuz sürece, bebeğinizle ya da çocuğunuzla unutulmaz maceralara yelken açmamanız için hiçbir neden yok. Gelin, çocukla seyahate dair bu kalıplaşmış tabuları birlikte yıkalım.

"Uzun Uçak Yolculukları Bize Göre Değil"

çocuklu tatilUykusuzluk, hem çocuklar hem de ebeveynler için en iyi işkence yöntemlerinden biridir. Bebeğinizi veya küçük çocuğunuzu bu uğurda sakinleştirmeye çalışmak ise daha büyük bir işkencedir. Hele de henüz yürümeye başlamış bir çocuğunuz varsa, üstüne bir de ekstra hareketli bir çocuksa işiniz gerçekten de çok zor, haklısınız. Ancak bu bir savaşsa eğer, burada ebeveynlerin kazanan taraf olmaması için hiçbir neden göremiyoruz.

Yapılması gereken; Gece uçuşlarını tercih etmek. Uçağa binmeden önce havalimanında çocuğunuzun enerjisini atmasını sağlayın. Mağaza dolaşın, oyun makinelerinde zaman geçirin, taşıyabileceği ölçüde sorumluluklar verin. Kabin ışıkları azalana kadar da uyumasına izin vermeyin. İlgisini çekebilecek bir video seyrettirebilir, resimli bir dergi ile vakit geçirmesini sağlayabilir ya da kısık ses tonuyla onunla sohbet edebilirsiniz. Kabin ışıkları azalınca yavaş yavaş uyku moduna geçiş yapabilirsiniz.

"Ay Bizimki Orada Çok Üşür-Çok Terler :("

çocukla tatilTabi ki de hiç kimse çocuğunun soğuktan tir tir titremesini veya kızgın güneşin altında sıcaktan bunalmasını istemiyor. Fakat bu demek değil ki gideceğiniz yeri buna göre belirleyin. Aslında çocukların vücutları bizim düşündüğümüzden çok daha esnektir. "Girince alışıyorsun" bir şehir efsanesi değil, gerçek. Bununla birlikte, belli saatlerde güneş ışınları sadece çocuklar için değil, yetişkinler için de sağlıklı değil.

Yapılması gereken; Böyle zamanlarda deniz kenarından ayrılıp, daha gölge bölgelerde zaman geçirebilirsiniz. Gittiğiniz beldenin çarşısını gezebilir, bir kafede oturup serinletici bir şeyler içebilirsiniz. Soğuk iklimli bir yere gitmeyi planlıyorsanız da, gerçekten kaliteli kumaşa sahip termal kıyafetler ve içlikler bir hayli işinize yarayacaktır. Portatif el ve ayak ısıtıcıları da içinizi bu konuda büyük ölçüde rahatlatacaktır.

"Plajın Kum Olması Şart"

2 yaş bebekle tatilKumla oynamayı hangi çocuk sevmez? Hayal gücünün sınırlarını genişleten kumdan kaleler her tatilin olmazsa olmazı değil mi? Üstelik bir de kumlu sığ sularda yüzmeleri onlar için daha güvenli. Varsın kulaklara, buruna, mayonun ya da şortun (hatta bebek bezinin) içine kum dolsun. Yeter ki plaj kum olsun. Ama güneşin alnında kumdan kale yapmaya daha ne kadar dayanabilir ki bir çocuk? Birinci gün, ikinci gün derken ondan da sıkılacak. Gelin, vazgeçin artık bu kum plaj sevdasından.

Yapılması gereken; Ne demişler, çeşitlilik hayatın baharatıdır. Bir kere gittiğiniz yerdeki tüm plajları keşfedin. Sizinle birlikte çocuğunuz da keşfetmeyi öğrensin. Ayrıca her gün plaja gideceksiniz diye de bir kural yol. Günübirlik geziler yapmayı da ihmal etmemelisiniz. Çakıl plajlarda da çocuğunuz pekala eğlenebilir. Taş toplarsınız, taşlardan kule yaparsınız, taş sektirirsiniz… Ayrıca çakıl plajlara kıyısı olan denizde şnorkelle yüzmek çok daha zevklidir, çünkü sualtı daha bir çeşitli görünür. Sağlam bir deniz ayakkabısı işinizi çözecektir.

"Bizimki Çok Yemek Seçiyor"

çocuklar için tatil otelleriGenelde çocuklar farklı lezzetler denemeye pek yanaşmazlar. Çocuğunuzu sizden daha iyi kimse tanıyamaz elbette ama bu algıdan bir an olsun uzaklaşmayı hiç denediniz mi? Deneyip olumsuz sonuç aldıysanız da hemen vazgeçmiş olamazsınız. Çocukların da kendi rutinlerinden çıkmaları gerekiyor neticede. İlla ki çocuğunuzun seveceği farklı bir lezzet vardır. Memleketteki büyükannesinin yaptığı köy yemeklerini yemiyor olması, Kayseri mantısını da yemeyecek anlamına gelmiyor. Belki gittiğiniz yerin meşhur bir meyvesiyle güzel bir başlangıç yapabilirsiniz. Mesela meyve suları müthiş birer kandırma yöntemidir.

Yapılması gereken; Yurt içi ya da yurt dışı fark etmez, yerel pazarları mutlaka birlikte gezin. Stantlarda ilgisini çeken şeyi tatmasına müsaade edin. Seyahate çıkmadan önce, bazı ülkelerin ünlü yemeklerine yakın lezzetlerinden bir seçki hazırlayın ve kendisine sunun. Her gün farklı bir atıştırmalık çantası hazırlayın. Böylece seyahatlerinizde yemek sorununuz ortadan kalkacaktır. He, onun canı hala daha pilav ve patatesten başka bir şey istemiyorsa, yapacak bir şek yok. Zaten ortada bir sorun da yok, zira nereye giderseniz gidin pilav ve patates bulmakta zorlanacağınızı düşünmüyoruz.

"Biz Hep Her Şey Dahil Otele Gideriz"

bebekle tatil blogNe yazık ki bu konuda ebeveynleri ikna etmek gerçekten çok zor. İşin gerçeği şu ki, her şey dahil oteller çocuklu ailelere büyük bir konfor sağlıyor. Bebek bakım hizmeti, animasyonlar, mini kulüpler, çocuk oyun alanları, çocuk dostu menüler ve çocuk havuzları derken ailelere de başka bir seçenek kalmıyor gibi görünüyor. Üstelik tüm bu olanaklar, kimi otellerde oldukça ekonomik fiyatlarla sunuluyor. Haliyle ailece unutulmaz bir macera ya da farklı bir deneyim yaşamaya da gerek kalmıyor. Ama işin aslı maalesef öyle değil.

Yapılması gereken; Tatil anlayışınızı yeniden gözden geçirmeli, sırf küçük çocuğunuz var diye her şey dahil otellere kendinizi zorunlu hissetmemelisiniz. Bu bir süre sonra size de müthiş bir rahatlık sağladığından, konfor alanınızdan çıkmak istemeyecek ve ufuk açıcı seyahatlere daha mesafeli durmanızı sağlayacak. Bize kalırsa butik oteller veya pansiyonlar gibi küçük işletmelere de şans tanımalısınız. Mesela aile işletmelerine yönelebilirsiniz. Böylece her gün farklı bir deneyim yaşayacak ve çocuğunuzun seyahat anlayışı da sizinle birlikte gelişmeye başlayacaktır.

"Uzun Araba Yolcukları Bizim İçin İşkence :("

aile tatil köyleri"Anne daha gelmedik mi?" İşte bu düşüncenin temelini oluşturan kilit cümle tam olarak bu. Çoğu ebeveyn bu noktada çocuğuna tatmin edici cevaplar vermediğinden kaçınılmaz bir son olarak mızmızlanmalar başlıyor ve yol boyu giderek artıyor. Uzun araba yolculukları çoğu yetişkin için oldukça eğlenceli bir aktivite olmasına rağmen, aynı durum ne yazık ki çocuklar için geçerli değil. İşin mahareti, çocuğun ilgisini çekecek bir şeyler bulabilmekte.

Yapılması gereken; Eğer böyle bir yolculuğa ilk kez çıkıyorsanız, nispeten daha kısa mesafede olan bir yeri tercih edebilirsiniz. Bir de şaşırtıcı manzaraların olduğu bir rota izler ve ilgi çekici noktalarda mola verirseniz, çocuğunuz için bu durum eğlenceli bir hal alabilir. Yolda belli aralıklarla eğlenceli bir oyun bulabilirsiniz. Mesela kırmızı arabaları saymak gibi. En büyük problem ise uyku saati. Bununla baş etmenin yolu da çocuğun enerjisini harcatmaktan geçiyor. Abur cubur, çoğu zaman çocukların mızmızlanmasını büyük ölçüde engelliyor. Lakin, çikolata gibi enerji verici şeylerden uzak durmakta fayda var.

"Tatilde Gece Hayatı mı? O da Ne?"

bebekle gidilecek otel tavsiyeKüçük çocuğunuzla veya bebeğinizle seyahate çıktıysanız eller havaya modunda elbette ki takılamazsınız. Ancak otel odasına tıkılıp kalmanızı da gerektirecek bir durum yok. Eşinizle baş başa bir akşam yemeği yiyebilmeli, kahve içebilmeli ya da ufak bir yürüyüşe çıkabilmelisiniz. Çocuğunuzu odasında tek başına bırakmayı içiniz el vermeyebilir, çok doğal. Ancak öğleden sonra 1 saatlik bir şekerleme ile çocuğunuz da akşamları size eşlik edebilir.

Yapılması gereken; Konaklayacağınız oteli seçerken bir takım noktalara dikkat edin. Mesela çocuğunuzu hiçbir şekilde odada bırakma şansınız yoksa ve öğle uykusu da kurtarmıyorsa, en azından manzaralı balkona sahip bir oda tercih edin ki akşamları biraz rahatlama şansınız olsun. Güzel bir bahçesi veya şirin bir restoranı olan küçük bir otel de tercih edebilirsiniz. Odanızdan çok fazla uzaklaşmadan kendinize biraz zaman ayırabilirsiniz. Portatif bir bebek kamerası, bu anlamda içinizi bir hayli rahatlatacaktır. Odaya çıkmadan çocuğunuzu kontrol edebilirsiniz böylelikle.

Kaynak: https://www.neredekal.com/blog/cocukla-seyahat-hakkinda-yikilmasi-gereken-tabular/

İSTEDİ, GERÇEKLEŞTİRDİ VE BAŞARDI

Kas gücüyle 13 yılda tüm dünyayı dolaştı

“Karada kötülüklerle yaşamaktansa okyanusta tek başıma kürek çekmeyi tercih ederim.”

Bu sözlerin sahibi Jason Lewis, 13 yıl boyunca gerçekleştirdiği dünya turunda hiçbir motorlu araç kullanmayıp tamamen kendi kas gücüyle okyanusları ve kıtaları aşarak alıştığımızdan çok farklı bir seyahate imzasını atıyor.
İngiliz gezgin Jason Lewis’in 1994 yılında çıktığı ve 13 yıl süren dünya turu alıştığımız diğer turlardan oldukça farklı. Amacı hiçbir motorlu araç kullanmadan tamamen kas gücüyle tüm dünyayı gezmek olan Lewis, bu süreçte tam 46 bin 505 mil (79 bin km) yol aldı. Beş kıtayı yürüyerek, bisiklet sürerek ve patenle kayarak gezen Lewis suda ise pedallı kayık ve kanosu ile nehirleri, denizleri hatta okyanusları aştı.
3_Jason-Lewis-travel

Bu zorlu macerası onun
 Guinness Rekorlar Kitabı‘na birden fazla kategori ile girmesini de sağladı. Dünyanın çevresini yüzerek dolaşan, Kuzey Avrupa’dan başlayıp Kuzey Amerika kıyısından çıkarak Atlas Okyanusunu geçen ve Kuzey Amerikayı patenle gezen ve Büyük Okyanusunu pedallı kayıkla geçen ilk insan kategorilerine imzasını attı.İngiltere’den pedallı teknesi Moksha ile başladığı serüvenine Fransa, buradan bisikletle Portekiz ve İspanya, ardından da pedallı teknesiyle Atlas Okyanusunu geçerek devam etti. Turks ve Caicos Adaları üzerinden Miami’ye ulaşan Lewis, buradan paten ile San Francisco’ya gitti. Colorado’da uzun bir süre hastanede kalan maceracı daha sonra yoluna devam ederek Orta Amerika, Hawaii, Avustralya, Batı Timor, Singapur, Malezya, Güneybatı Çin, Hindistan, Kuzey Afrika ve Türkiye’nin ardından Avrupa’yı aşarak Belçika üzerinden ülkesine ulaştı. 2007 yılında da Thames Nehri’ndeki iskeleye yanaşarak turunu başladığı yerde bitirdi.
4_Jason-Lewis-travel
Ve böyle bir macera beraberinde birtakım bedeller de getirdi. Avustralya’daki timsah saldırısından sağ kurtulan Lewis, Colorado’da dokuz ay fizik tedavi göreceği ciddi bir kaza geçirdi ve iki bacağını kırdı, Atlas Okyanusu’nda kayığı battı hatta Mısır’da casusluk suçlamasıyla tutuklandı.
Kendi gücümüzle yaşadığımız maceraların kesinlikle daha özgürleştirici olduğuna inanan Lewis deneyimlerini üç kitaptan oluşan serisi ile bizlerle paylaştı.
10_Jason-Lewis-travel
9_Jason-Lewis-travel
8_Jason-Lewis-travel
7_Jason-Lewis-travel
6_Jason-Lewis-travel
5_Jason-Lewis-travel
2_Jason-Lewis-travel
Kaynak: The Plaid ZebraJason ExplorerBBC