botanik etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
botanik etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

28 Ocak 2018

GÜZELLİKLERE AÇILAN KAPI


KUYUCAK / Lavanta Kokulu Köy

Mavi huydur  bende (*)... Gönül penceremde, en sevdiğim renk maviye açılsa da, severim tüm renkleri umutla yine de. İnsanları, durumları, şehirleri de bir renkle tanımlamak, anılarımda öyle iz bırakmalarını sağlamak iyi gelir bana. Kars beyazdır, Kaş turkuaz... Mardin sarıdır, Antakya ebruli... Artvin yeşildir, Ankara gri... Ben değilim aslında bu renkleri  yakıştıran şehirlere. Hayat doğal olarak buluyor, bulduruyor yakışanını. Isparta Keçiborlu kazası Kuyucak Köyü de böyle bulmuş olurunu. Moru seçmiş... Yeri göğü mor kılmışlar, kucak kucak, mis gibi sunuyorlar gelenlere...
Bu sene Temmuz ayında Göller Bölgesine doğru yaptığım bir haftasonu kaçamağında gidip gezdiğim ve hayran kaldığım bu köyün adını, ilk defa "Gelecek Turizmde" diye anılan bir destek programında gördüm aslında. O tarihe kadar benim bildiğim tek Kuyucak, Sebahattin Ali'nin romanına kahraman olan Yusuf'un doğduğu Aydın'ın bir kazasıydı oysa.
Kültür ve Turizm Bakanlığı, Birleşmiş Milletler Kalkınma Programı ve Anadolu Efes'in ortaklığında sürdürülen programın amacı Türkiye'nin turizm potansiyelini ortaya çıkarmak, bu alandaki istihdamı artırmak ve sürdürülebilir turizm projeleri üzerinden yerel kalkınmaya destek olmaktı. Ama, benim ilgimi en çok, bu amaçla yola çıkanların genellikle kadınlar olması çekti nedense...
Kadın isterse, her şey değişir, güzelleşir diyenlerdenim ben de😉 O yüzden ilgi ile takip ettim yapılanları. Projenin ilk dönemlerinde Bursa'nın Misi köyü kadınları, yerel lezzetlerini ve ipekböceği ile yaptıkları geleneksel el sanatlarını tanıttılar. Ardından Mardin'in kadınları, eski bir Mardin evini harika İpekyolu Misafirevine çevirdiler...Seferihisar'daki kadınlardan geldi sonra ses. Yörenin birbirinden güzel doğal lezzetlerini markalaştıracağız ve herkese tanıtacağız dedi onlar da... Urfalı kadınlar biz de varız dedi. Göbeklitepe ile bir kez daha dikkat çeken taş işçiliğini yeniden hayata geçirmek için sıvadı onlar da kollarını, yanlarına birkaç aynı ruhta erkeği alarak... Ama kanımca en köklü etkiyi yaratan, Isparta'nın Kuyucak Köyü kadınları oldu. Yıllardır sessizce yaptıkları üretimden, bir peri masalı yarattılar.
Köyü görüp de, bunu kabul etmemek mümkün değil gerçekten... "Kuyucak" adının tılsımı bu herhalde... Dokunduğunu güzelleştiren kahramanlar yetiştiriyor.😊 Aynı Sebahattin Ali’nin romanda düzene, kadere isyan eden Yusuf’u gibi, Kuyucak Köyü kadınları da, güzeller güzeli köylerinin bu şekilde kendi kabuğunda yaşamasına isyan ettiler ve gerek köylerinin gerek kendilerinin hayatının akışını değiştirmeye kalktılar.
Burdur Gölü manzaralı köylerinde, araziler boş kalmasın diye tam 42 yıldır ürettikleri, kuruttukları, yağını, balını yaptıkları lavantalarla görünür olmayı başardılar.   Kendi halinde ama emek dolu devam eden sakin yaşamları, 2014 yılında bambaşka bir seyir aldı. O yıl, Keçiborlu kaymakamlığının önderliğinde, "Gelecek Turizmde" projesine başvurdular ve "Lavanta Kokulu Köy" projesi ile o yılın 1.si oldular.

Bundan sonra da peri masalı başladı işte. Önce kadınlara bir kooperatif kurduruldu. 20 kadından oluşan kooperatif üyelerine, aromatik bitki yetiştiriciliği, kooperatifçilik, ev pansiyonculuğu, hijyen, güzel konuşma, girişimcilik, satış ve alan tanıtımı gibi konularda eğitimler verildi. Hatta tecrübe olsun diye, kadınlar Fransa'ya bile götürüldü. İşte bundan sonra da, köye değen o sihirli el sayesinde, değişim-gelişim başladı...

İşte tüm bu bilgiler ışığında çıktık yola. Köye sabah saat 7 gibi ulaştık. Gün yenice doğmuştu. Toprakta, evlerin üzerinde gecenin gölgeleri vardı daha... Köyün girişindeki bir dondurmacıda "Barcelona" tabelası, onun yanında da sağa-sola yatmış, yıkılmak üzere olan terk edilmiş eski evler dikkatimi çekti ilk olarak. Bu tezat Anadolu'nun her yerinde var elbette. Ama gönülden geçen, Gelecek Turizmde projesinin köyün geneline sihirli değneğini değdirmesi yönünde... Oraya ait olmayanların köyden çıkarılmasını, yıkılsın diye beklenen o evlerin restore edilerek köyde konaklama imkanlarının artırılmasını istiyor insan…


Bugün yaklaşık 3.000 dönümlük bir alan lavantalarla kaplı Kuyucak ve civarında. Tarlalar haziranda tomurcuklanıyor, temmuzda çiçekleniyor ve ağustosta da hasat yapılıyor. Lavantaların güldeki gibi koku kaybetme endişesi olmadığı için, erken saatte hasat zorunluluğu olmadığını ve az suyla bakımlarının yapılabildiğini, bunların da kazancı artıran bir durum olduğunu öğreniyorum orada.

Açıkhava fotoğraf stüdyosu gibi tarlalar. Hayalleri deklanşöre düşsün diye, doğru ışığın, doğru açının peşinde tarlaların yeni misafirleri. Herkesin dilinde “Fransa’nın Provence Bölgesi gibi” benzetmesi, şaşkınlık nidaları… Yerin göğün neredeyse mora bulandığı burnumuzun dibindeki bu köyün, şimdiye kadar bilinmemesi acı aslında. Provence’ı görenlerin aklından da “Tıpkı Türkiye’deki Kuyucak gibi” cümlesi geçsin diye tüm bu çabalar. Şimdiye kadar gidersen varlığından haberdar olduğun yerlerin kaderini yaşayan, gözden kaçan hayatlar, birileri görmeyince gölgesiz, sessiz yaşayan insanlar diyarı Kuyucak, artık çemberin dışına çıkacak diye umuyorum.
Tarlaların moru, sıcak geçen yıl nedeniyle bu yıl erken solmuş. Ama yine de köy üstü denilen eresil taraflarındaki tarlalarda daha çok mor çiçekli öbekler görmek mümkün.  Lavantanın yükseği sevdiğini de burada öğreniyorum. Gözün değdiği her yerin böyle lavantalarla kaplı olması, mor bir düşün içine girmek gibi. O kokunun yoğunluğu, arı vızıltılarının sessizlik içindeki uyumlu korosu... Herşey çok güzel görünüyor bana.


Gözümüz gönlümüz bu güzelliğe doyunca, açlığımızı anımsıyoruz … Kuyucak'ta lavanta kokulu kadın kooperatifinin açtığı şirin çardak altı tesiste yapıyoruz kahvaltımızı. Gözleme, haşhaş ezmesi, lokul... her biri kooperatif üyesi kadınların birbirinden güzel el emekleri...  Ama dar zamana yığılan bu kalabalık yormuş köyün güzel, üretken kadınlarını... Hizmete yetişemiyorlar. Zamanla olacaktır. Yılgınlık, yorgunluk yaşamadıkları takdirde, her yıl üzerine daha güzel başarılar ekleyecektir. 

Köy muhtarı emekli öğretmen Mehmet Aydemir'in çabasıyla, 145 dönümlük hazine arazisinin, köy tüzel kişiliğine geçirildiğini öğreniyorum kahvaltı esnasında. Amaçları Lavanta tarlaları arasında ahşaptan evler yaparak, lavanta turlarını konaklamalı hale getirmekmiş. Umarım, bunu da başarırlar. Araziler köy tüzel kişiliğine ait kalır. Rant sağlamayı ve el attıkları yerin posası çıktıktan sonra fırlatıp bir kenara atmayı planlayan şehir eşkıyalarının, rant düşkünlerinin eline geçmez buraları... Var çünkü bunun örnekleri. Alaçatı 20 yıl önce kendi halinde güzel bir köyken, bugün geldiği nokta çok mu güzel sizce? Ben, yerel hayatı bozmadan, oradaki insanların hayatlarını, alışkanlıklarını değiştirmeden yaşanan gelişimden yanayım. Değişime-gelişime evet, dönüşüme, tek tipliliğe, turist soygunculuğuna, kültür yok ediciliğine hayır diyorum ısrarla…

Gezinin asıl amacı lavanta tarlalarını görmek olsa da, amaca ulaştıktan sonra civarda gezmeye kim engel olabilir diyoruz. Kahvaltı sonrasında lavantalara veda edip, rotamızı Eğirdir’e çeviriyoruz. Gölde, gecenin ve sabahın üstümüzdeki yorgunluğunu atmadan önce, Burdur Müzesine uğruyoruz. Müze, Anadolu'daki en güzel müzelerden biri bence. Daha önce yaptığım Sagalassos gezimde yazdığım  bu yazımdan  müze ile ilgili detaylara ulaşabilirsiniz.  Sagalassos ve Kybiria antik kentlerinin bulgularıyla dolu, harika bir sunuma sahip bu müzeyi herkes görmeli bence...

Öğleden sonra, Eğirdir Gölü'nde yüzme molası veriyoruz. Göl, haftasonu olması nedeniyle oldukça kalabalık. Suyu bulanık ve çok sığ... İki neden de keyifle yüzmeme engel oluyor. Ama yine de, "gölde yüzmedik" dememek için giriyoruz suya. Sonrası sahil kenarında sohbet muhabbet.

Akşama doğru otele eşyaları bırakıp, bir duş alıp Eğirdir'in tepelerindeki seyir terasına gidiyoruz. Daha önce gelip gördüğüm kır kahvesinden hallice görünümlü manzara terasını, bugün böyle düzenlenmiş, seyir balkonları oluşturulmuş, tertemiz bir halde görmek çok mutlu ediyor beni. Manzara gönlümüzü, gözümüzü doyuruyor ama acıkan karnımızı da doyurmamız lazım. Bunun için de, Yeşilada tarafına geçiyoruz. Eğirdir'in en güzel balık lokantaları burada...
Ertesi gün, kahvaltı sonrası Kovada gölü Milli parkına gidiyoruz. Bu göl, belki de göller bölgesinin suyu azalmayan ender göllerinden biri. Suyu yemyeşil,  manzarası çok güzel, ortamı huzurlu... Milli park alanı zengin bir bitki örtüsüne sahip. Kızılçam, karaçam, meşe ve ardıç gibi ağaç türleri ile çok sayıda maki florası kaplı her yer. Suyun yeşilliği biraz bu gölü kaplayan bitki örtüsünden, biraz da suda bulunan tortulardan ötürü...
Eğirdir Gölü’nün güneye devamı olan Kovada Gölü, aradaki dar bölgenin alüvyonlarla dolması sonucu ayrı bir göl halini almış. Gölü kaplayan yeşil alan içerisinde yaşayan canlı türlerinin, ne yazık ki hayatta olmayan örnekleri, Milli park girişindeki park tanıtım ofisinde sergileniyor... 
Buradan Yazılı Kanyon'a gidiyoruz. Yazılı Kanyon da Milli Park. Hafta sonu olması nedeniyle piknikçilerle dolu. Havaya yayılan mangal kokusu, kanyonun içlerine doğru yürüdükçe doğanın sunduğu eşsiz kokuların arasında kayboluyor Allahtan. Kanyona adını veren yazıt, iç kesimlerde bir kaya üzerine eski Yunan şairlerinden Epiktetos'un yazmış olduğu "Hür İnsan üzerine Şiiri" aslında...

Şöyle diyor Epiktetos şiirde;

"Ey yolcu, yol hazırlığını yap ve koyul yola, şunu bilerek;
Hür kişi sadece karakterinde hür olan kişidir.
Kişi hürriyetinin ölçüsü bizzat kendi doğasında bulunur.
Ve kararında içtenlikliyse hür kişi,
Yüreğinde ise dürüstlüğü, işte bunlar asil yapar kişiyi
Ve bununla yücelir hür kişi hatalarla değil
Ana-babadan gelen uydurma bir asaletten tat almaz o;
Zira ana baba değildir hür insanı doğuran
Zeus'tur herkese ata olan ve de tek kök insanoğluna
Herkesin tek şansı vardır, o alır kader icabı beden güzelliğini
Budur soy güzelliği ve hür olma  hali gerçek anlamda
Ruhen köle olan ise saklamaz kötü sözden, katmerli köle olmasa da
Aşırılıktır şiarı bu kişinin, yüreğinde soysuzluk vardır.
Ey yolcu Epiktetos köle bir anadan doğmuştu ama
Yüceydi herkesten, bir kartal gibi, bilgelikte ise takdire şayandı ruhu
Söylemem gerekirse tanrısal bir varlık doğurdu onu
Keşke şimdi de bu mümkün olsa
Böylesine yararlı ve sevinç kaynağı bir insan
Tüm ünlü kişiler arasında köle bir anadan dünyaya geldi"

Bu şiirin verdiği ilhamla, Aksu çayının kanyon içinde oluşturduğu küçük göl sularından birinde yüzme molası veriyoruz yine. Su buz gibi. Bu yorgunluğu, ancak böyle bir soğuk, bıçak gibi kesip alır bu bedenden diyoruz. Buz gibi suya, bedenimizi olmasa da ayaklarımızı sokuyoruz...

Bir gezi de böylece bitiyor işte. Geride  nice renkli, güzel anı bırakarak...

Gittiğin yerde gördüklerin değil, gözlerini kapattığında o yerden akılda ve gönülde kalanlardır önemli olan diye düşünüyorum. Benim aklımda da gönlümde de Kuyucak Köyünün emek veren insanlarının güzelliği kalıyor bu hafta sonuna dair. Doğanın muhteşemliği bir de...

Görmek istediğimizde, aslında tüm güzelliklerin burnumuzun dibinde olduğunu unutmadan gezeceğimiz yerlerde buluşmak ümidiyle…

  (*) Edip Cansever şirinden

Kaynak: Leyleğin güncesi - Yazı: Sonat Şen / Fotoğraflar: Serhat Güler


21 Şubat 2017

GEZİ: İYİ YOLCULUKLAR..

Sidney’e Gitmek İçin çok Neden var.. İşte 10 neden..

Avustralya‘nın en popüler şehri Sidney, ikonlaşmış dünyaca ünlü yapıları, dünyanın farklı yerlerinden aldığı göçle birlikte oluşmuş kozmopolit atmosferi, upuzun plajları ve rahat yaşamı, doğa, kumsal ve şehir hayatının iç içe olduğu uyumu ile insanı kendine hayran bırakan; modern şehir hayatının nasıl keyfili olabileceğinin en güzel örneklerinden birisi.
Dünyanın ucunda olmasından mıdır bilinmez, Sidney’de gerilimsiz ve rahat bir yaşam tarzı var. Dünyanın en gözde turistik destinasyonlardan birisi olan Sidney, dünya şehirleri yaşam kalitesi sıralamalarında ilk 5’te yer alıyor. Sidneysiders olarak tanımlanan Sidneyliler ise, sohbet etmeyi, kahkaha atmayı seven enerjik ve dost canlısı insanlar. Şehir capcanlı; her zaman bir yerlerde festival veya etkinlik düzenleniyor.

Bondi Beach




Bondi-Beach-Sydney
Bondi Plajı, Sidney


Sidney bembeyaz kumsalları olan çok sayıda irili ufaklı koylar ile çevrelenmiş bir şehir. Sidney’de bulunan 100’e yakın plajların en ünlülerinden olan Bondi Plajı, sörf tutkunlarının en gözde sahili. Şehir merkezine sadece birkaç km uzaklıkta yer alan, Bondi’de yaşam tam bir tatil kasabası atmosferi hissettiriyor.
Plaj, sörf yapan, dalgalara karşı kürek çeken, paten kayan, güneşlenen, flört eden gençlerle dolup taşıyor. Yüksek dalgaların arasında tüm hünerlerini sergileyen yetenekli sörfçüleri izlemek oldukça keyifli. Plaj paralelinde uzayan Campbell Parade üzerinde ise canlı kafeler, oteller, butikler, publar yer alıyor. Pasifik Okyanusu kıyısında altın rengindeki kumuyla 1 km uzunluğunda yay gibi uzayan Bondi Plajı, 2000 Yaz Olimpiyatları’nda voleybol karşılaşmalarına da ev sahipliği yapmıştı.

Darling Harbour




Darling-Harbour-Sydney
Darling Limanı, Sidney

Darling Harbour, Sidney’in en eğlenceli duraklarından birisi. Yüzlerce restoran, kafe ve alışveriş mekanına ev sahipliği yapan Darling Harbour (Darling Limanı), hareketli bir panayır alanına benziyor sanki, şehrin en cıvıl cıvıl çekim alanlarından birisi.
Sidney’in batısında bulunan Darling Limanı’da ünlü Sydney Akvaryumu, Wild Life Sydney Zoo, Ulusal Denizcilik Müzesi, Madame Tussauds Müzesi, Çin Bahçeleri ve Tumbalong Parkı bulunuyor. Sydney Eğlence Merkezi, IMAX Sinemaları, su sporları merkezi, dev fuar merkezi, marina, oteller, çeşitli eğlence mekânları ile kentin canlı ve turistik noktalarından biri. Sidney’in bu gözde bölgesinin King Street ve Cockle Bay iskelelerinde sıralanan çok sayıdaki restoran, farklı ülke mutfaklarından lezzetlerin keşfedileceği en güzel adreslerden birisi.

Sydney Opera House




Sydney-Opera-Binasi
Sydney Opera Binası

Sydney Opera House, hiç kuşkusuz dünyanın en göz alıcı yapılarından birisi. Port Jackson’ın Harbour Bridge ile kesiştiği noktadaki burunda yer alan Sydney Opera Binası, Danimarkalı mimar Jørn Utzon tarafından dizayn edilmiş. Eserin yapımına 1957 yılında başlanmış ve aradan geçen 16 yılın ardından, Sidney ile özdeşleşen bu nefes kesici yapı 1973 yılında tamamlanmış.
20. yüzyılın en önemli mimari eserlerinden biri olarak kabul edilen Sydney Opera Binası, her görkemli yılbaşı kutlamalarında ekranlarımızda yer alıyor. Haziran döneminde kutlanan, coşkulu ses ve büyüleyici ışık şovlarının yapıldığı Avustralya’nın premier festivallerinden Vivid Sydney Festival’ine de ev sahipliği yapıyor. Her yıl 4,5 milyon insanın ziyaret ettiği Sydney Opera Evi performanslarını ise yılda 1,5 milyondan fazla kişi izliyor. Modern dünyanın harikaları arasında sayılan, dış görünümü denizde süzülen yelkenlileri andıran bina, UNESCO Dünya kültür Mirası Listesinde yer alıyor.

Sydney Harbour Bridge




Sydney Harbour Bridge
Sidney Harbour Bridge

Harbour Bridge, Sidney’in karakterini oluşturan ikonlaşmış tasarımlar arasında yer alıyor. The Rocks ile Sidney’in kuzeyini birleştiren köprü, şehrin en iyi manzaralarının deneyimleneceği yerlerden birisi. 134 metre yüksekliğiyle dünyanın en geniş çelik köprüsü olan Harbour Bridge, kemerleri üzerinden 3 saat süren tırmanış sonrasında görülecek kuşbakışı Sidney şehir manzarası ise eşsiz. Harbour köprüsü üzerinde yer alan yaya yolunun Pylon Lookout yerinde, köprünün inşası hakkında bilgiler sunuluyor. 1400 işçinin çalıştığı 8 yıllık inşaatın sonunda 1932’de hizmete açılmış.

The Rocks




The-Rocks-Sidney
The Rocks, Sidney

Avustralya doğum yeri olarak tanımlanan The Rocks bölgesi, Sidney’in ilk yerleşimi olması nedeniyle tarihi ve kültürel anlam taşıyor. 1788 yılında Kaptan Arthur Phillip tarafından kurulan ilk beyaz yerleşim alanı olan The Rocks, sömürge dönemi mimarisi ile uyumlu inşa edilen yeni yapıları ile kendine özgün bir kimliğe sahip. Barlar, restoranlar ve Aborjin kültürüne dair hediyelik mağazaların sıralandığı Dar kaldırımlı sokakları ile keşfedilmeyi değer bir yer.
Yaklaşık 30.000 yıl önce Asya’dan adaya göç eden Aborjinlerin ana yurdu olan Avustralya’nın modern tarihi ise, 1788’de İngilizler tarafından bir cezaevi kolonisi olarak kurulması ile başlıyor. Adanın ilk batılı yerlileri 1788’de 8 aylık bir deniz yolculuğu sonrası ilk donanma gemisi ile gelen 750 mahkum ve 250 denizci muhafız. Bu sürgün kolonisinin suçlu geçmişinin mirası The Rocks bölgesinde yer alan Town Hall’da görülebilir. Opera Binası’nın tam karşısında yer alan, ilk yerleşim yeri The Rocks bölgesinde, 19. Yüzyıldan kalma kalıntılar bulunuyor. Ayrıca, Sydney Gözlemevi, hafta sonu pazarı ve çeşitli sanat galerilerine ev sahipliği yapıyor.
Taronga Zoo



Taronga-Zoo
Taronga Zoo

Taronga Hayvanat Bahçesi, gördüğüm hayvanat bahçeleri arasında açık ara en güzeli. 28 hektarlık Taronga Zoo ve Featherdale Wildlife Park’ta 2200’den fazla hayvan bulunuyor. Ülkenin simgesi kanguruları, uyuşuk koalaları, gürültücü ve asabi Tazmanya canavarı gibi Avustralya’ya özgü hayvanların yanında, diğer nesli tükenen nadir hayvanları sağlıklı ve geniş bir ortamda görmek mümkün.
Circular Quay bölgesine bakan nefis manzarasıyla eşsiz bir yer. Şehrin merkezi yerinde, nefis bir manzaraya sahip olan hayvanat bahçesine Circular Quay bölgesinden önce feribot, sonra da teleferik yolculuğuyla gidiliyor.

Royal Botanic Gardens & The Domain




Sydney-Domain-Sky-Tower
Sydney-Domain-Sky-Tower

Sidney, bir park ve bahçeler şehridir desek yanlış olmaz. Sydney Opera Binası’nın arka kesiminden kısa bir yürüyüş ile ulaşılabilen Royal Botanic Gardens, iş merkezlerine ev sahipliği yapan gökdelenlerle Sydney Limanı arasında geniş bir alana yayılıyor. Yiyecek sepetlerini doldurup, sabahtan akşama kadar ailecek eğlenmeyi seven Sidneylileri, botanik bahçelerinde ve parklarda eğlenirken, spor yaparken, top oynarken görmek mümkün.
Ocak aylarında Sydney Festivali’nin de mekânlarından olan park, Güney Pasifik bitkilerinin muhteşem bir koleksiyonunu barındırıyor. Park alanına ilk egzotik bitki ve ağaçlar 1816’da dikilmeye başlanmış. Sydney Harbour kıyısına kadar uzanan ve geniş bir alanı kaplayan park insanların gelip kafa dinlediği bir yer.

Müze ve Sanat Galerileri

Müzeler ve sanat galerileri, insan, kültür, sanat, tarih gelişim süreci için bir bakış açısı sağlar. Sunulan kültürel zenginlikler, yeri doldurulamaz eşsiz hazinedir. Avustralya müzelerinden her zaman övgüyle söz ederim. Sidney’de, her biri ilgiyle gezilmeyi hak eden 34’ten fazla müze ve sanat galerisi bulunuyor.
Bunlardan biri olan The Art Gallery of New South Wales, 1870’lerde tasarlanmış ve 1909 yılında halka açılmış ve 29.000 adet koleksiyona sahip; Avustralya’da en iyi sanat müzelerinden birisi. Avustralya, Asya , Aborjin ve çağdaş Avrupa sanatının kalıcı koleksiyonlarına yer veriyor.
Sidney Çağdaş Sanatlar Müzesi (Sydney Museum of Contemporary Art) ise çağdaş sanatlara dair, hem Avustralya’dan hem de dünyanın birçok noktasından çağdaş sanat eserlerini barındırıyor.
Avustralya’nın ilk müzesi olan Australian Museum ise bölgenin antropolojik tarihine ışık tutuyor. 1827 yılında kurulan müze, Aborijinler hakkında bir çok bilginin edilebileceği yerlerden birisi. Australian National Maritime Museum, ise ilk koloni gemilerinin modellerini yakından incelenebileceği bir yer.

Blue Mountains




Blue Mountains, Sidney
Blue Mountains, Sidney

Sidney’in 103 km batısında yer alan Blue Mountains, mistik ve vahşi dokusu ile, Avustralya’nın en büyük kanyonu. Okaliptüs ormanları, yeşille gökyüzü mavisinin birbirine karıştığı manzaralar ve nesli tükenen hayvan türlerinin buluştuğu 1.000 km’lik alana yayılan Blue Mountains, 2.000 yılında beri UNESCO Dünya Mirası Listesinde yer alıyor.
Aborjin (Avustralya yerlisi) efsanesine göre (Three Sisters), Katoomba kabilesine mensup bu 3 kız kardeş, komşu kabileden 3 oğlana aşık olur. Ama kabile yasaları gereği evlenmelerine izin verilmez. Bunun üzerine 2 kabile arasında savaş başlar. Katoomba kabilesinin büyücüsü, kız kardeşleri korumak için onları geçici olarak taşa çevirir, fakat büyücü savaşta hayatını kaybedince, kız kardeşleri tekrar insana çeviremeden ölür.
Rüzgar erozyonu ile oluşmuş kayalıkların isimleri ise Meehni (922 m), Wimlah (918 m) ve Gunnedoo (906 m). Blue Mountains bölgesi uçsuz bucaksız ormanlarla kaplı ve uzak bölgeleri ultraviyole ışınlarının, atmosferdeki bölgeye özgün partiküllere çarpıp dağılması sonucu mavi renkte görünüyor.

Yurtdışı İngilizce Eğitimi




Avustralya Dil Okullari - yurtdışı dil okulları
Avustralya Dil Okullari

Dünyanın en çekici şehirlerinden olan Sidney, sadece gezi amacıyla değil, yurtdışı dil okulları açısından da popüler bir yer. Yerel alışveriş pazarları, pırıltılı alışveriş caddeleri, renkli festivalleri ile birçok uluslararası öğrenciler için Avustralya dil okulları en iyi fırsatları sunuyor. Dünyanın farklı yerlerinden gelen genç ve dinamik öğrencilerin oluşturduğu çok kültürlü yapısı ile şehir tam bir kültür mozaiği. Dinamik şehir Sidney, sunduğu eğitim kalitesi ve yaşam şartları açısından İngilizce dil eğitimi için oldukça ilgi görüyor. Avustralya’da uluslararası bir öğrenci olmanın avantajlarından biri de, öğrencilik süresince çalışmaya izin vermesi. Yılın 340 günü güneşli olan ılıman iklimi, temiz ve deniz kokan havası, rahat atmosferi, güvenli ortamı ve yukarıda sadece bir kısmını aktardığım gezilecek yerleri ile baştan çıkarıcı bir şehir.
Sydney Opera Binası, Bondi Beach, Rocks, Sydney Harbour Bridge, Sydney Harbour, Paddy Markets, Darling Harbour, Blue Mountains ve çok daha fazlası ile Sidney, başka şehirleri kıskandıracak bir cazibe merkezi.
Kaynak: www.yoldaolmak.com