canlı etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
canlı etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

09 Haziran 2017

BÜYÜK KIRMIZI ADA


Milyonlarca yıl önce Afrika anakarasından ayrıldığı söylenen Madagaskar, dünyanın dördüncü büyük adası. Başkenti Antavarino. “Büyük kırmızı ada” anlamına geliyor. 




Burada yaşayan insanlara Malgaş deniyor. Bu nedenle adanın bilinen diğer adı ise Malgaş Cumhuriyeti. Konuştukları dile de Malgaş deniliyor. Malgaş dili, Endonezya dillerini andırıyor. 

Buraya ilk olarak yerleşenlerin Endonezyalı ve Malezyalılar olduğu düşünülüyor. Haliyle Endonezya Malezya karışımı bir ırk. Bu ırka verilen isim ise “Marina”. Marina yüksek bir ırk. Madagaskar’da da kast sistemi mevcut. Ama son yıllarda biraz yumuşamış. 




Diğer ırk ise, “Bestineo”. Arica, Endonezya, Malezya ve Arap karışımına Betsineo ırkı deniliyor. Burada yüksek ırk, alçak ırkla evlenebiliyor. 

Ortalama yaşam süreleri 55 yıl. 



Günlük yaşamı belirleyen inanç şekline “fady” deniliyor. “Tabu” anlamına geliyor ve farklı gruplara ayrılıyor. Evdeki iki kapıdan sadece birinin kullanılması, diğerini sadece ölen kişiyi evden dışarı çıkartmak için kullanılması, aile büyüklerinin dediği herşeyin koşulsuz kabul edilip uygulanması bunlardan sadece bazıları. Bu fady’lere kesinlikle ters düşmüyorlar ve hayatlarını bunlara göre şekillendiriyorlar. Ailenin ölmüş büyüklerinin yaşayanlar üzerindeki etkisine “Razana” deniyor. Ülkenin güney kısmı bu fady’lere kuzeyine göre daha bağlı. 

Fady’ye uygun olacak şekilde gerçekleştirilen bir Sünnet etme gelenekleri var, buna da “Sambatra” deniliyor. Sünnet ancak Cuma ile başlayan yıllarda yapılıyor. Eğer uzun seneler Cuma ile başlamazsa Çarşamba ile başlayan yıllarda da yapılabiliyor. Ancak sünnet öyle yarım saatte falan bitmiyor, tam tamına 1 hafta süren törenler ile yapılıyor. Daha öncelerde ise 1 ay sürüyormuş. Bir de Ölüleri mezardan çıkartma törenleri var. 



Madagaskar uçsuz bucaksız pirinç tarlalarına sahip. Her öğünlerinde mutlaka pirinç yer alıyor. Pirinçsiz yoksa sofrada onu yemekten saymıyorlar. Pilavı da yağsız, tuzsuz lapa gibi pişiriyorlar. Madagaskar’daki inek ve öküzlere “Zebu” deniyor. Zebu’ların nüfusu insan nüfusundan çok bu adada. Zebu bir zenginlik ölçütü olarak kullanılıyor aynı zamanda. 

Fransa, Almanya, Amerika ve Çin, Madagaskar’a siyasi ve ekonomik yaptırım uyguluyor. 

Toplam nüfusun %80’i Hristiyan. Burada yaşayan müslümanların siyasi ve ekonomik durumu çok kötü. İslam bu adaya 11.yy’da geliyor. Bu nedenle bazı gelenek ve görenekler benzeşiyor. Takvimleri kameri aylar. Aylar arapça yazılıyor. 

Bu adada yaşayan canlıların %95’i endemik, dünyanın başka bir yerinde görmeniz mümkün değil. 

35 türü olan Lemurlar da bu adaya özgü olan hayvanlardan. En küçükleri 25cm’den başlıyor. Çok büyüklerine ise “indiri” adı veriliyor. Siyah lemurlar su içerken, beyaz lemurlar içmiyor. Ancak siyahlar içtikten sonra içiyorlar. En çok bambu filizi yiyorlar. Soyları tükenmesin diye ‘Lemur’lar koruma altına alınmış. 




“Aye aye” dedikleri kedi büyüklüğünde sincaplar da sadece bu adaya özgü. Bir de ışık saçan kaplumbağalar (Geochelone radiata) çok değişik. Kahverengi kabuklarının üstünde geometrik sarı şekiller var ve çölde yaşayıp, kaktüsle besleniyorlar. 

Faunası da çok zengin. Burada yetişen madagaskar menekşesi kan kanseri için çok etkiliymiş. Ada halkı için Boabab ağaçlarının özel bir anlamı var. “çok tohumlu meyve” anlamına gelen bu ağaçların ömrü 2.000 ila 5.000 sene arasında değişiyor. Bu ağaçlara, şişe ağaçları veya tepetaklak ağaçları da deniyor. En önemli özellikleri ile ateşe karşı dayanıklı olmaları. Bu nedenle pirinç ekimi için arazi açmak istendiğinde ormanlar yakıldığı zaman sadece bu ağaçlar ayakta kalıyormuş.


MADAGASKAR’IN UNUTULMAYACAKLARI 

Fakirlik ve sefalet, kadın ve çocukların elleri ile taş kırması. Yılang yılang ağaçları, ince derme çatma kanolar, sazlardan yapılmış çok bakımsız evler. Kızların yüzündeki motifli boyalar, çeşit çeşit masa örtüleri. Lemur, indiri, bulunduğu zeminin rengini alan iguanalar, aye aye, kırmızı kola ağacı, vanilya ağacı, kırmızı kurbağa, devasa ölçülerdeki banyan ağacı, Zebu, Fady. 

KAYNAK: Gezimanya.com - Hüseyin Yılmaz



TOKATLI  HANIMLARA MÜJDEMİZ VAR..
BLUE CRYSTAL GÜZELLİK MERKEZİ PEK YAKINDA TOKAT'TA..

16 Şubat 2017

KUYU'NUN KURTULUŞ ÖYKÜSÜ - Orhan KURAL














Size Kuyu’nun kurtuluş hikayesini özetlemek istiyorum!

Kızım Nil Kural, Berlin Film Festival’in den beni arayarak “Baba 9 gündür köpeği kurtaramıyorlar ancak sen bir şey yapabilirsin.” Dedi. Bunun üzerine “TTK”yı aradım. TTK (Türkiye Taş Kömürü Kurumu) bütün Türkiye’ye tahlisiye eğitimi veriyor. Özelikle Soma’da ve Ermenek’te çok başarılı oldular. Hatta Dünya çapında birçok ilke imza attılar.
Yarın bu kurtarma operasyonu ile ülkem adına Guiness’e müracaat edeceğim! 

Bunun üzerine TTK Tahlisiye ekibinin başkanı Faik Ahmet’i aradım. Ancak Enerji Bakanlığı’ndan izin almadan bunun mümkün olamayacağını söylediler. Bahreyn’de bulunan Enerji Bakanımız Berat Albayrak’ı arayınca gerekli talimat kısa zamanda TTK’ya verildi. Bunun üzerine TTK’da yetkili arkadaşlar (Bir mühendis üç uzman) Pazartesi saat 13.00’da yola çıktı, buluştuk, gece 23.00 da olay yerine vardık.

Bildiğin gibi orada birçok kurum iyi niyetle çalıştı. Beykoz İtfaiyesi, AKUT, AFAD, Beykoz Belediyesi, İstanbul Büyükşehir Belediye’si, Veterinerler Odası, Devlet Su İşleri, İSKİ ve birçok sivil toplum kuruluşu ile hayvansever. Ellerinde proje ile yurtiçinden ve yurt dışından bir çok kişi bize ulaştı. Onlarca telefon geldi. Herkes hayvanı kurtarmak için kendine göre bir plan yaptı ama olay o kadar basit değildi.



Sorunlar;
1) Oksijen çok düşüktü. Hava hızı çok azdı. Kastik yapıdan dolayı ancak bir miktar oksijen kuyudan yukarıya doğru çıkıyordu.
2) Bazıları kuyuya su doldurmak istiyordu.(Böylece köpek yukarı çıkar diyorlardı) Bu arada “Kuyu” kendisine kazarak bir yuva yapmıştı, korktuğu zaman oraya sığınıyordu. Su dolduğunda yuvasına sığınarak boğulabilirdi.
3) Bir grup çakıl ve kum doldurmak istiyordu. Ama kastik yapıdan dolayı kum ve çakıl çatlaklara gidererek zaten az olan oksijen ortamının tamamen azalmasıyla hayvancağız hayatını kaybedebilirdi!

Robot yapanlar oldu ama çok amatörceydi hemen bozuldu. (okul öğrencileri iyi niyetliydi maalesef okul yönetimi olayı reklam amacıyla yanlış bilgi vererek kullandı). İTÜ Robotik bölüm başkanı ile görüştüm. Böyle bir sistemin ancak bir ayda tamamlayacağını söylediler.

Salı sabahı oraya giderek diğer bütün kurumların TTK’nin liderliğinde bir koordinasyon ile çalışması gerektiğini söyledim. Kabul ettiler. Bu konuda deneyimli tek kurum TTK idi. Sahada en çok emek sevgili Barış Şengöl’e aittir.(11 gün oradan ayrılmadan koordinasyonu sağladı.) Böylece TTK kurumu hidrolik bir altyapı ile özel bir sistem kurdular. Amaçları hayvanı telden çember ile yakalayıp yukarı çekmekti. Veteriner Odası da bu sisteme sıcak baktı. Zaten yukarıda hazır bekliyorlardı. Hayvanı çember ile almak için bir çok hileye başvuruldu. Çemberin içine sosis atıldı. Annesinin kokusu sürülmüş bir oyuncak kuyuya indirildi. Lazer ile ışık tutuldu. Neticede bir türlü olumlu sonuç alınamadı. 

Çarşamba sabahı 04.30’da kuyudan kurtarıldığı haberini aldım.(evden fırladım.) Yuvasında uyurken TTK ekibi çemberi başından geçirip yukarı çekti.

Dünya çapında bir başarıya imza attık. “ Bu kadar zor durumda insanlar varken , insanlar açlıktan ölürken neden hayvanlar ile ilgileniyorsunuz. Paranızı ve zamanınızı niçin hayvanlar için harcıyorsunuz.” Derlerdi ve biz üzülürdük. Bu defa bu sözleri hiç duymadık. 

Bütün Dünya’da takip edilen bu olay sayesinde Türkiye’ye olumlu bir puan kazandı. Türk halkı bir araya gelerek “her canlının insan kadar yaşama hakkı” olduğunu haykırdı. Son zamanlarda hep üzücü olaylar olurken ülkece “Kuyu” adı verdiğimiz köpek çevresinde kenetlendi. Birçok kişi TV başında Kuyu’nun kurtuluşunu ağlayarak izledi.
Yüzlerce mail ve telefon aldım. Sevinçliyiz..

Kuyu, Beykoz itfaiyesinde artık kurtarma görevi yapacak.