karadeniz etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
karadeniz etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

27 Ocak 2017

NİKSAR'A GİTMEK GEREK

Tarihin Başkenti:NİKSAR

























Bu yazımızda az bilinen bir yöreye Niksar’a gideceğiz. Niksar, Tokat’a bağlı 33 bin nüfuslu bir ilçe. Ekonomisi bazı küçük sanayi kuruluşları olsa da ağırlıklı olarak tarıma dayanıyor. Son yıllarda ilçenin turizme kazandırılması için “Tarihin Başkenti: Niksar/Görmeyen Kalmasın” sloganı esas alınarak bazı çalışmalar yapılmaya başlanmış.Biraz TarihÖnce kısaca da olsa Niksar’ın tarihinden söz edelim. Karadeniz’i güney topraklarına bağlayan yol üzerinde bulunan Niksar’da Hititler, Persler, Pontuslular, Romalılar, Bizanslılar, Danişmendler, Selçuklular ve Osmanlılar hüküm sürmüş.Kent, Pontus Krallığı döneminde “Cabeira” adıyla anılmış. Romalılar döneminde ise “Diospolis”“Sebaste” ve “Neocaeserea” adları kullanılmış. Evliya Çelebi’ye dayanılarak kentin adının “Nik Hisar” yani “iyi hisar” sözcüğünden türediği de rivayet olunmakta.1890’larda Duyun-u Umumiye İdaresi’nin görevlisi olarak Niksar’a gelen Vital Cuinet La Turquie d’Asie adlı eserinde toplam nüfusun 21 bine yaklaştığını, kentte Müslümanların yanı sıra Gregoryen, Protestan ve Katolik Ermeniler ile Ortodoks Rumların da bulunduğunu kaydeder; kentte 10 cami ile birer Ermeni ve Rum kilisesi bulunduğunu, eğitimin 6 okulda sürdürüldüğünü belirtir.Nereleri Gezmeli?Olağanüstü güzellikte ve büyüklükte bir kalenin eteklerinde, tabanından Çanakçı Deresi'nin aktığı bir vadide kurulmuş olan Niksar’da günümüzde görülebilen eserlerin en eskileri Romalılar döneminden kalma. Daha sonra Danişmendliler, Selçuklular ve Osmanlılardan kalma eserler gelmekte.Niksar gezilmesi oldukça kolay bir kent. Görülecek eserlerin önemli bir bölümü birbirine yakın konumda. Bu nedenle kent merkezindeki eserleri yürüyerek görmek mümkün.
Çöreğibüyük Cami adını portalin iki köşesinde yer alan ve Niksar’ın cevizli çöreğine benzetilen rozetlerden almış. Muhtemelen XIV. yüzyılda yapılan ve uzun süre dergah olarak kullanılan cami, 1939 Erzincan ve 1942 depremlerinde tamamen yıkılmış, sadece portalı ayakta kalmış, 1957’de de ihya edilmiş.Portal kısmında en dikkati çeken nokta kitabe yerinin üstünde bulunan ön ayaklarını kıvırarak oturmuş, başını geriye çevirmiş bir geyik figürünün olması. Kapının hemen üstünde de ünlü İranlı şair Firdevsi’nin iki dizesi yer almakta. Bu veriler kanımızca Anadolu’nun kültürel geçmişinde rol alan unsurları son derece somut bir şekilde sergilemekte.Caminin hemen yanı başında çok ilginç bir çeşme bulunmakta. Günümüzde Lülecizade Kardeşler Çeşmesi olarak bilinen eser 1920’lerde Harmancık Tepesi’ndeki nekropol alanından getirilen bir Roma lahdi ile yapılmış. Lahit kapağının iki yanında bulunan rölyeflerin birinde sürüsünü otlatan bir çoban, diğerinde ise inek sağan kadın tasvir edilmiş. Yeri gelmişken küçük bir hatırlatma yapalım: Lahitten bozularak yapılan bir diğer çeşmenin Seyit Battalgazi külliyesinde bulunduğunu yıllar önce yazmıştık.Biraz ileride büyükçe bir meydana hakim konumda görkemli bir yapı olan Taş Bina yer almakta. Bina kısa bir süre önce restore edilmiş. Şimdilik gezme imkânının olmadığı konağın özellikle tavanlarının son derece dikkati çekici olduğu söylenmekte.
Hemen yakınlarda ise Hükümet Konağı bulunmakta. 1905-1907 arasında yaptırılan konak gerçekten çok gösterişli bir yapı. Bir zamanlar kütüphane olarak da kullanılmış. Birkaç yıl önce, yola hakim mermer bir çeşmenin iki yanından yükselen merdivenler ile ulaşılan konağın restorasyonuna başlanmış. Binanın çalışmalar bitince belediye başkanlığı ve kent müzesi olarak kullanılması planlanmakta.Bu konağın bitişiğinde ise Taş Mektep yer almakta. Kitabesi olmadığı için yapım yılı bilinmeyen, ancak XIX. yüzyıl eseri olduğu tahmin edilen bu küçük yapı vaktiyle okul olarak kullanılıyormuş. Yapı halen Prof. Dr. Metin Sözen Kültür Evi olarak hizmet vermekte.Devam ediyoruz. Biraz ileride muhtemelen XII. Yüzyıl başlarında inşa edilmiş olan bir kümbetle karşılaşılmakta: Kırkkızlar Kümbeti. İki katlı olan kümbetin en önemli özelliği Anadolu’da az görülen tuğla işçiliğine sahip olması. Kapı ve pencere üstlerinde vaktiyle firuze çiniler varmış, ama şimdi birkaç yerde izleri sezilebiliyor.Şimdi “böylesine özgün bir yapının mutlaka bir hikayesi vardır” diye düşündüğünüzü sanıyorum. Evet, tabii ki var. Hem de bir değil iki tane! Anlatmaya çalışalım:Hikaye bu ya; vaktiyle zalim bir hükümdar varmış, halktan vergi üstüne vergi toplarmış. Bu duruma üzülen hükümdarın kızı 39 arkadaşıyla birlikte, toplanan vergileri bir şekilde hazineden çıkarıp halka iade edermiş. Bir gün durum öğrenilmiş. Bunun üzerine çok kızan zalim hükümdar kızını ve arkadaşlarını kümbetin olduğu yerde öldürtmüş. Ve halk da onların anısına bu tuğladan kümbeti yaptırmış.Şimdi gelelim ikinci hikayeye. Artık ne zamansa, Türk askerleri Niksar kalesini muhasara altına almış. Uzun süren muhasara sırasında 40 kız, askerlere sevdalanmış ve onları kaleye almak için plan yapmış. Bu “ihanet” öğrenilince kızlar öldürülmüş. Yıllar sonra da Selçuklular yöreye hakim olunca kırk kızın anısına kümbeti yaptırmış! Burada da bir not ekleyelim: Selçuklu dönemi tuğla mimarisinin bir diğer güzel örneğini de Konya’da bulunan İplikçi Camii oluşturmakta.
Kırkkızlar Kümbeti’den sonra hafif eğimli bir yoldan devam ederseniz Niksar kalesinin dış surlarının bazı bölümlerini görebilirsiniz. Burada kısa bir süre önce bir tünel bulunmuş. Henüz çok az bir kısmı temizlenebilen tünelin yukarıda kaleye doğru uzandığı, aşağıda ise Çanakçı deresine kadar indiği tahmin edilmekte. Daha sonra da yazacağız, Niksar’da her an bu tür sürprizlerle karşılaşmak mümkün.
Yürüyüşümüz sırasında tepelere doğru yaklaştık, şimdi aşağılara doğru inelim:Anlatılan odur ki, yıllar yıllar önce çocuklar bir bahçede misket oynarken, birinin misketi yuvarlanıp bir çukura düşmüş. Misketi çıkarmak için toprağı eşelemeye başlamışlar. İşi biraz ilerletince karşılarına bir yapı çıkmış: Büyük Hamam! Günümüzde üzerinde apartmanların bulunduğu hamamın en az 500 yıllık bir geçmişinin olduğu tahmin edilmekte. Soğukluk, ılıklık ve sıcaklık bölümleri olan hamam çok yakın bir zamana kadar faaliyetteymiş.
Öyle ki eğer gezme imkânınız olursa son kullanılan peştamalları bile görebilirsiniz! Şimdi kapanmış. Moloz taştan yapılan hamamın en dikkati çeken yanı, üç halvet hücresinde yer alan kurnalar. Sakın şaşırmayın hamamın yekpare taştan oyulan kurnaları Roma döneminden kalma! Bazalttan yapılmış kurnaların her birinin üzerinde son derece zarif rölyefler bulunmakta. Kurnaların birinin ön yüzünde üst tarafı çıplak peştamallı bir insan resmedilmiş. Kurnanın yan yüzlerinin birinde yırtıcı bir kuşun bir ördeği avlaması, diğer yüzünde ise kâse üzerinde profilden iki tavus kuşu görülmekte.Niksar’daki gezimize kaldığımız yerden devam ediyoruz: Roma döneminden kalma kurnaların bulunduğu hamamın hemen aşağısında Ulu Cami yer almakta. Anadolu’daki ulu camilerin ilk örneklerinden biri olan eser, Selçuklu mimarisinin izlerini taşımakta. Kayıtlara göre Fatih Sultan Mehmet Trabzon seferine giderken Ramazan ayını ve bayramını Niksar’da geçirmiş, bu camide ibadet etmiş. Son yıllarda restore edilen camide bazı sütunların üzerinde yüzlerce yıl önce yapılmış süslemelerin izlerini görmek mümkün.
ArastaNiksar arastasında her biri neredeyse asırlık geçmişe sahip çok sayıda dükkanı görmeniz mümkün. Burada bulunan küçük bir çeşme II. Abdülhamit döneminde inşa edilmiş. Yakınlarında bulunan ve “mahfel” adıyla bilinen kahvehane ise Anadolu’nun en özgün “kültürel” yapılarından biri. Yaklaşık 80 yıllık kahvehanenin müdavimleri belli. Gaziantep’te bulunan birkaç asırlık Tahmis Kıraathanesi’nin bir benzeri sanki. Yolunuz Niksar’a düşerse en azından bir bardak çay içmek için uğramanızı öneririm.
Kahvehanenin hemen yanında, Çanakçı çayı üzerinde bulunan tek gözlü Leylekli Köprü, görülmesi gereken bir diğer eser. Devşirme taştan inşa edilen bir köprünün üzerinde bulunan ve muhtemelen yakınlarda bulunan bir Roma kentinden devşirilen “ağzında yılan tutan leylek” figürü köprüye adını vermiş. Biraz ileride de Seğmenli Köprüsü yer almakta.
İki Anıt MezarNiksar kalesinin karşısında bulunan tepeye doğru giderken Gregory Thamaturgus Kilisesi’nin kalıntılarını görmeniz mümkün. Yıllardır toprak altında kalan, bazı bölümleri depo olarak kullanılan kilise son yıllarda biraz temizlenmiş ve dışarıdan da olsa görülebilmesi sağlanmış.Biraz ileride ise Niksar’a gönülden bağlı olan iki sanatçının anıt mezarı yer almakta. Bunlardan ilki; “Senin dudakların pembe/Ellerin beyaz,/Al tut ellerimi bebek/Tut biraz!” dizelerinin sahibi olan Cahit Külebi’ye ait. 1997 yılında Ankara’da hayata veda eden Külebi’nin naaşı 2010’da Niksar’a getirilmiş ve kaleye hakim bir noktaya defnedilmiş.Hemen yanında da Erzurum’da doğan ancak hayatının büyük kısmını Niksar’da geçiren ve “Gönül gurbet ele çıkma/Ya gelinir ya gelinmez/Her dilbere meyil verme/Ya sevilir ya sevilmez” dizelerini kaleme alan Erzurumlu Emrah’ın türbesi bulunmakta.DiğerleriKent içinde görülmesi gereken iki yer daha bulunmakta: Bunlardan birisi Roma Arsenali yani silah üretim ve depolama merkezi. Niksar’da neredeyse her gün yeni bir eser bulunmakta. Arsenal de bunlardan birisi. Tek katlı bir evin altında bulunmuş. Yapıya evin bodrum katından girilmekte. Birbirine paralel iki galeriden oluşan bu yapıdaki çalışmalar halen sürmekte. İlginç bir yer; içinde havalandırma bacaları bulunan bazı odalar ortaya çıkarılmış. Mekanın temizlenmesi sırasında çok sayıda iskelet bulunmuş. Yapılan çalışmalar yapının ikibin yıldan eski olduğunu ortaya koymuş!Gezilmesini önereceğim bir diğer yer de Ayvaz Parkı ve Ayvaz Kent Ormanı. Kentin 2 kilometre uzağında bulunan ve tadı gerçekten çok güzel olan Ayvaz suyunun çıktığı alan günümüzde mesire yeri olarak kullanılıyor. Çam ağaçlarıyla kaplı alanda her türlü ihtiyacın giderileceği tesisler yer almakta. Evliya Çelebi’nin de bahsettiği bu alanda kısa bir süre önce tesadüfen yapılan kazıda Roma döneminden kalma mozaiklere rastlanmış! Yapılacak çalışmalar sonucu, zemini mozaik ile bezenmiş çok sayıda “yamaç evi”ne ulaşmak hiç de şaşırtıcı olmayacak gibi geliyor bana. Bekleyelim ve görelim!Kaleye Doğru…Artık kent merkezindeki gezimizi tamamladık sayılır. Bundan sonra kaleye doğru yola koyulabiliriz. Burada ilk karşılaşılan yapı Melik Gazi Türbesi. Doğrusunu söylemek gerekirse Türkiye’nin pek çok yöresinde Melik Gazi adına yapılmış türbe bulunmakta. Niksar’daki türbe Danişmendlilerin kurucusu olan Melik Danişmend Gümüştekin Ahmet Gazi adına XII. yüzyılın ortalarında yaptırılmış. Türbe çeşitli dönemlerde tamirden geçirilmiş, bu nedenle özgün halini önemli ölçüde kaybetmiş.
Türbenin çevresi günümüzde etraftan toplanan çeşitli dönemlere ait mezar taşları ile  “Türk-İslam Medeniyeti Taş Eserler Müzesi” haline getirilmiş. Burada bir not daha düşelim, benzeri bir müze Konya’da bulunmakta. Biraz ileride bulunan Selçuklu mimari geleneklerine göre yapılan Kolag Kümbeti de görülmesi gereken eserler arasında yer almakta.Niksar KalesiKente hakim bir tepenin üzerinde bulunan kalenin yapım tarihi bilinmiyor. Ancak, veriler kalenin Roma döneminde inşa edildiğini, Bizans, Pontus, Danişmend ve Selçuklu dönemlerinde genişletildiğini ortaya koymakta. Anadolu’nun en büyük kalelerinden birisi. Kale iç, orta ve dış olmak üzere üç bölümden oluşmakta. İç kalenin büyük bir kısmı günümüze gelebilmiş; orta ve dış kalenin ise bazı bölümleri ayakta kalabilmiş. Günümüzde kalenin bazı kısımları onarılmış ve park haline dönüştürülmüş. Burada çevrede bulunan bazı taş eserler de sergilenmekte. Gerçekten güzel bir mekan.
Anadolu’daki en eski medreselerden biri olan Yağıbasan Medresesi de kalede yer almakta. 1158’de inşa edilen medrese Anadolu’da tıp eğitiminin verildiği ilk yerlerden biri. 1939 ve 1942 depremlerinden önemli ölçüde hasar gören medrese kısa bir süre önce elden geçirilmiş. Günümüzde bazı kısımları lokanta olarak kullanılmakta, birkaç oda da “müze” olarak düzenlenmiş. Kültürel etkinlikler için de kullanılan “yeni” medrese hoş bir akşam geçirmek için önerilir. Ancak, yaz aylarında bile serin olduğu için tedbirli olmakta yarar var!Medresenin hemen yanında da Yağıbasan Türbesi bulunmakta. Türbe, 1939 depreminde tamamıyla yıkılmış, ancak birkaç yıl önce ihya edilmiş!Eğer vaktiniz varsa, Niksar’ın biraz dışına çıkıp Efkerit vadisini gezebilir, benzeri Kızılcahamam yakınlarında Alicin Deresi mevkiinde bulunan sığınağa dönüştürülmüş bir mağarayı görebilirsiniz. Ayrıca Çamiçi yaylasında hoş vakit geçirebilir, ardından da eski bir Rum yerleşkesi olan ve günümüzde Selanikli mübadillerin yaşadığı Ardıçlı Köyü'nü ziyaret edebilirsiniz.

Ne Alınır?Niksar belediyesi özellikle kadınların el emeklerinin karşılığını alabilmesi için örnek bir çalışma başlatmış ve “Niksar El Sanatları Kadın Çevre Kültür ve İşletme Kooperatifi”nin kurulmasını sağlamış. Niksarlı hanımlar ürettiklerini “sokak atölyeleri” olarak adlandırılan bir mekanda pazarlama imkanına sahip. Niksar’dan dönerken buradan gıda ve hamur işleri, ahşap boyama, seramik ürünleri, yöresel motifli keçe ve kilimler alabilmeniz mümkün.
Ayrıca, isterseniz “Unesco Yaşayan İnsan Hazineleri” listesinde yer alan kaval ustası Yaşar Güç’ü ziyaret edip hem müzik dinleyebilir, hem de ürettiği eserlerden alabilirsiniz. Bir başka atölyeden de Niksar’a özgü kök boya kullanılarak üretilmiş dokumalardan edinebilirsiniz.Hükümet Konağı’nın altındaki kooperatifte başta kuşburnu marmelatı, ceviz, peynir ve yağ olmak üzere Niksar’a özgü yiyecekler bulmanız mümkün. Bu arada, Niksar/Tokat yöresinde yetiştirilen Narince cinsi üzümün “salamura” yapraklarının son derece leziz olduğunu da hatırlatalım.
Niksar’ın mahalli pazarı Pazartesi günü kurulmakta. İmkanınız olursa bu pazarı gezmenizi öneririm. Dalından yeni koparılmış meyveler, daha sabahleyin toplanmış sebzeler sizi beklemekte!
Bir başka rotada birlikte olmak dileğiyle...Yazı ve fotoğraflar BÜLENT VARLIK / 2012