tarih etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
tarih etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

26 Ocak 2018

LEYLEĞİN GÖZYAŞLARI


ORADA BİR LEYLEK AĞLIYOR..

Son yıllarda tarihi ve kültürel değerleriyle yerli ve yabancı ziyaretçilerin ilgi odağı olan Tokat’ın Niksar ilçesi bu kez gene dikkatleri üzerine çekmeyi başardı.

Leylekli Köprü restorasyonu


Konu başlığını okuyup, “Leylek de ağlar mı?” diye düşünebilirsiniz.. Evet, ağlar.. Yapılanlar karşısında taştan yapılmış leylek bile ağlar.. 

Leylek Rölyefi
Leylek rölyefi Roma Dönemine ait taş köprünün üzerinde yer alıyor. Şimdi dilerseniz Leylekli Köprünün konumlandığı Niksar hakkında sizi kısacık bilgilendirelim.

Ziyaret edenler bilir. Niksar, geçmişten bugüne su kültürünü yoğun yaşayan bir kent. Kelkit Çayının suladığı verimli Niksar Ovası, 1400 yıllık şifa kaynağı olarak ünlenen Ayvaz Suyu, Niksar Kalesinin her iki yanından akıp giden Çanakçı ve Maduru Dereleri, saymakla tükenmeyen pınarları ve görkemli taş köprüleri her zaman kent sakinlerine övünç; ozanlara, şairlere ve yazarlara esin kaynağı olmuş.

Medresesi, tarihi camileri ve kümbetleriyle tanınan Niksar’ın yerleşim olarak kullanımı milattan önceye dayanmaktadır. Tarihi belgeler; Pontus, Roma, Bizans, Beylikler Dönemi, Selçuklu ve Osmanlı Dönemine ev sahipliği yapan kentin o dönemlerde Danişmentli Beyliğinin başkenti olduğunu da yazıyor.  

MÖ 1. yüzyılda, Anadolu’da bilinen ilk dikey milli su değirmenlerinin bulunduğu Niksar’da geleneksel usulde çalışan değirmenlere artık rastlanmıyor. 
Ya köprüler.. Tarihin sessiz tanıkları Niksar taş köprüleri son zamanlarda biraz hüzünlü. 

Leylekli Köprü restorasyonu
Leylekli Köprü restorasyonu
Buram buram tarih kokan bu beldenin barındırdığı değerler, kenti ziyaret eden yerli ve yabancı ziyaretçilerde hayranlık uyandırırken Çanakçı Deresi üzerinde yer alan taş köprülerde “Restorasyon” tanımlamasıyla sürdürülen onarım çalışmaları kent sakinleri kadar ziyaretçileri de şaşırtıyor, kaygılandırıyor.

Leylekli Köprü restorasyonu













Leylekli Köprü restorasyonu
Bilirsiniz, ülkemizde akarsular üzerindeki köprülerin mülkiyeti Karayolları Genel Müdürlüğüne aittir.
Restorasyon, bakım ve onarım sorumluluğu da.. 
Bu kuruma bağlı, Köprüler Genel Müdürlüğünün yaptırdığı, onarımı 2017 Temmuz ayında tamamlanan SEYMENLİ KÖPRÜSÜ ile onarımı sürdürülen LEYLEKLİ KÖPRÜ bölgede üzüntü yaratıyor. 

Leylekli Köprü restorasyonu



Uygulamanın hatalı, yetersiz ve yanlış olduğu kanısında ortak düşünceye sahip olan Niksarlılar köprülerine sahip çıkmak için her yolu deniyor, resmi ve özel kurum ve kuruluşlarla iletişime geçiyor. Yöre basınında çıkan yazılarla da sorunlarını dile getirmeye çabalayan Niksarlıların tek amacı; Niksar kent kimliğinin önemli simgelerinden olan tarihi köprülerin konusunda yetkin uzmanlar tarafından restore edilmesi.

Leylekli Köprü restorasyonu


Yöreye ait yapı malzemelerinin kullanılmadığını, kullanılan yapı ürünlerinin özgün dokuyla uyuşmadığını ve uygulamadaki belirgin hataları da vurgulayan İstanbul Niksarlılar Derneği Yönetim Kurulu Başkanı Şafak Gümen; “Bu yanlış mutlaka düzeltilmeli. Biz, bugün bu duruma göz yumarsak yarın çocuklarımız, torunlarımız bizden hesap sorar” diyerek durumun niceliğinden çok sosyo-kültürel etiğine vurgu yaptı. Birkaç basın açıklamasının ötesine geçemeyen yerel yönetimden Niksarlıların isteği; yıllardır Tarihi Kentler Birliği üyesi olan Niksar'ın tarihi ve kültürel mirasına sahip çıkması ve bu konuda önder olması. 

Evet.. Niksar’da bir leylek ağlıyor..

Seymenli Köprüsü Restorasyon sonrası

Seymenli Köprüsü Restorasyon sonrası
Seymenli Köprüsü Restorasyon sonrası
Seymenli Köprüsü Restorasyon sonrası
Seymenli Köprüsü Restorasyon sonrası

Restorasyon fotoğraflarını gören bilim insanları ise; “Bunu Niksar’a nasıl yaparlar? Yüzlerce yıllık geçmişi olan bu tarihi yapıların geleceği asla oldubittiye getirilemez, getirilmemeli” diyerek kaygılarını belirtiyorlar.   
Niksarlılar köprülerine sahip çıkmaya kararlı görünüyor..

Not: Konu başlığında ve yazıda fotoğrafı kullanılan leylek rölyefi restorasyonlar sırasında kırılmamış olup, özgün durumunu yansıtmaktadır. 

Kaynak: Tokat Valiliği - Tokat Merkez ve İlçeleri Taşınmaz Kültür ve Tabiat Varlıkları Envanteri


https://www.instagram.com/sorichistanbul.boutique/https://www.instagram.com/sorichistanbul.boutique/

30 Mart 2017

İNŞAAT İŞÇİLERİ TESADÜFEN ASUR MEZARI BULDU..


Neo-Asur dönemine (M.Ö. 9.-7.) tarihlenen Asur mezar alanında yine aynı döneme ait 10 iskelet de kayıtlara geçti.
Irak”taki Erbil kentinde inşaat işçileri, yanlışlıkla Asur İmparatorluğu dönemine ait tonozlu bir mezar keşfetti. Alanda ayrıca 10 iskelet bulundu.
Mezar, Erbil’de yapılan inşaat çalışmaları sırasında tesadüfen bulundu. F: Courtesy of Goran M. Amin
Arkeologlar pişmiş tuğlalarla inşa edilen mezarın içinde iki iskelet barındıran pişmiş topraktan üç lahit buldu. Diğer sekiz iskelet, mezarın etrafındaki alanda bulundu.
Kazıları yöneten Goran M. Amin ve ekibi, değişik boyutlarda ve şekillerde pişmiş toprak kap buldu. Kapların günümüze kadar sağlam bir şekilde ulaştığı belirtildi. Geçtiğimiz haftalarda kaşfedilen mezar ve buluntular, henüz bilimsel bir yayında yayımlanmadı.
Bulunan mezar Neo-Asur dönemine ait ve MÖ. 9. ila 7. yüzyıllar arasına tarihleniyor. Bu zaman zarfında Asurlular, en parlak dönemlerinde Basra Körfezi’nden Mısır’a kadar uzanan muazzam bir imparatorluğu yönetiyordu.
Erbil’de bulunan bu mezara benzer mezarlar, Asurlular tarafından kurulan Nimrud gibi şehirlerde de daha önce keşfedilmişti.
Erbil’de Salahaddin Üniversitesi’nde öğretim görevlisi olan Assur arkeolojisi uzmanı Marf Zamua, “Asur döneminde bu mezarlar elit ve zengin insanlar için inşa edilmişti. Bazen bu mezarlar ailelerin yeni ölülerini gömmek istediklerinde birkaç kez açılmıştı.”
Asur mezarı ve içinde bulunan seramik lahitlerin bir görünümü. F: Courtesy of Goran M. Amin
Marf Zamua, “Asur İmparatorluğu döneminde Erbil, Arbela olarak biliniyordu ve Asuriler için önemli bir kentti.” diyor.
Marf Zamua, “Arbela, Zagros Dağlarının eteklerinde, Üst Zab ve Aşağı Zab nehirleri arasında stratejik bir konumda verimli bir ovada yer alıyordu. Bu kentte Asur Savaş Tanrıçası İştar’ın ana tapınağı da vardı. Birçok Asur kralı, Zagros ve Elam’daki doğu illerine yönelik askeri harekatlar öncesinde bu tapınakta ibadet ediyordu. MÖ. 7. yüzyılda Asur kraliçeleri hamileyken İştar tapınağında kaldı ve hatta İştar rahibeleri yenidoğan prensleri emziriyordu.”
Arbela ve çevresi, Asurların kültür ve arkeolojisini anlamak için önemli bir alan. Erbil, IŞİD’e karşı oldukça başarılı bir şekilde savunuldu ve bu sayede yağmalanmaktan ve yıkımlardan kurtuldu.
Zamua, “Ne yazık ki, Asur başkentleri Nimrud, Khorsabad ve Nineveh’deki son zamanlardaki yağma ve yıkımlar, bu alandaki gelecekte gerçekleştirilecek arkeolojik kazıları daha zor hale getirecek. Bu nedenle, Arbela ve çevresi, Assur arkeolojisi uzmanları için Asur arkeolojisi ve Zagros etekleri hakkında daha fazla bilgi edinmek için en iyi seçenek olacaktır.”
Kaynak: ARKEOFİLİ - Erman Ertuğrul

31 Ocak 2017

İLKBAHAR YAKLAŞIRKEN BU YOLDA YÜRÜNÜR



HİTİT YOLU: GÜNEŞ KURSUNUN İZİNDE
        Hitit Yolu, Anadolu’nun zengin tarihi ve kültürel mirasını doğa severlerle buluşturuyor.        
Altın sarısı başakların rüzgarda dans ettiği tarlaların arasında ilerliyor aracımız. Boz tepelerin eteğindeki tarlalar, geometrik desenler oluşturarak ardı ardına sıralanıyor. Çorum Afet ve Acil Durum İl Müdürü Ömer Bey ‘Çok değil, daha iki ay öncesinde bel hizasına kadar gelen yemyeşil otlarla bezeliydi buralar’ diyor. Baharın müjdecisi gelincikler, papatyalar ve kır çiçekleri, yeşile kesmiş otlarla birlikte haziran sonuna dek mavi gökyüzünü kıskandırıyorlar Hititlerin yurdunda. Sapsarı gülümseyen ayçiçekleri, her daim güneşe doğru dönüyorlar yüzlerini. Ardından nohut, mercimek ve soğan hasadı zamanı geliyor. Mevsim güze döndüğünde ise kaynayan kazanlardan yükselen üzüm ve kuşburnu pekmezi kokusu siniyor köylere. Ağaçların yapraklarını dökmeye başladıkları eylül ayının sonunda 'şingavut' adı verilen yalaklarda üzümlerin ezilmesi, cevizlerin ve elmaların toplanması, domates salçası ile bulgur yapımı gibi işler bitirilerek kış hazırlıkları tamamlanıyor. Uzun kış gecelerinin ayazında, derin bir sessizliğe bürünüyor Çorum’un güney bölgesi.


Çorum Valisi Nurullah Çakır’ın hayata geçirdiği ‘Hitit Yolu Yürüyüş ve Bisiklet Parkurları’ projesinde çalışmak üzere yaklaşık iki aydır Çorum ilindeyim. 1964 yılında Avrupa Konseyi'nin kıtanın kendi kültürel mirasını daha iyi algılayabilmesi için başlattığı 'Avrupa Kültür Yolları' çalışması giderek yaygınlaşıyor. Santiago de Compostela, Viking, Kelt, Manastırlar, Barok, İpek Yolu gibi tematik yürüyüş rotaları, tarihsel, kültürel ve doğal güzellikleriyle bulundukları bölgelere oldukça fazla sayıda turist çekiyorlar. Sürdürülebilir ekoturizm anlayışının önemli mihenk taşlarından biri sayılan yürüyüş ve bisiklet rotaları, son yıllarda ülkemizde de artan bir hızla yayılıyor. Kate Clow’un gerçekleştirdiği Türkiye’nin işaretlenmiş ilk  uzun yürüyüş parkuru ünvanına sahip olan Likya Yolu’nun ardından, 'Kastamonu-İstiklal Yolu', 'Karabük-Yenice Ormanları' ve 'Doğadan Tarihe Eskipazar' rotaları oluşturuldu. Dönemin valisi Nurullah Çakır’ın projelendirdiği son üç rota, benim de içinde bulunduğum ekip tarafından uzun süreli bir çalışma sonucu hayata geçirildi.
'Hitit Yolu Yürüyüş ve Bisiklet Parkurları' için, Hititlerin başkenti olan ve aynı zamanda Unesco Dünya Mirası listesinde yer alan Boğazköy-Hattuşa ören yeri ile bölgedeki diğer önemli Hitit yerleşimleri Alacahöyük ve Şapinuva'nın oluşturduğu üçgende çalışmaya başlıyoruz. Amacımız eski tarihi yollar ile doğal güzellikleri içeren bir yürüyüş güzergahı belirlemek. Hitit uygarlığı daha erken bir döneme tekabül ettiğinden, bölgede Ege ve Akdeniz’deki gibi taş döşeli antik yollar bulmak pek mümkün değil. Daha çok eski göç yolları ile kervan güzergahlarını soruşturarak işe başlıyoruz. Köylerdeki muhtarlar ve yaşlılar eski değirmen, pazar ve katır yollarını anlatıyor bize. Cılgaların (yerel ağızda hayvan yolu, patika) yok olduğunu aktarıyorlar. Son yıllarda artan göçten dolayı, Anadolu’nun birçok bölgesinde olduğu gibi, eski patikalar kullanılmadığı için kaybolmaya yüz tutmuş. Artık köylerde yıkık değirmenlere gitmeye gerek yok, yer sofrasında açılıp ocaklarda pişirilen ekmek bakkallardan temin ediliyor nasıl olsa. Katırlarla gidilen pazar yollarını yaban ağaççıkların dikenleri kaplamış. Asfaltın yapılmasıyla birlikte alışveriş için minibüslerle iniliyor merkeze. Göçten dolayı hayvancılık giderek yok oluyor ve bu nedenle patikalar bir bir kayboluyor. Eski yolların izlerini ararken, kültürel bir tarihin yok oluşuna da tanıklık ediyoruz.

Hattuşa

Ülkemizde Unesco Dünya Mirası listesine giren on üç yerden biri olan Hattuşa kentinin sur duvarları önündeyim. Eski çağlarda etrafı 6 kilometrelik surlarla çevrili ören yeri, Aşağı ve Yukarı Kent olarak ikiye ayrılıyor. Büyük Mabed, Kral Kapısı, Sfenksli Kapı, Aslanlı Kapı ve Yer Kapı’nın bulunduğu Hattuşa, uzun yıllar başkent olarak hizmet etmiş Hititlere. Kendilerini ‘Neşalılar’ olarak tanımlayan bu kavim, Anadolu’nun en eski uygarlıklarından biri. M.Ö. 1650-1450 yıllarında Eski Krallık ve M.Ö. 1450-1200 yıllarında İmparatorluk Devri olarak iki döneme ayrılan Hitit tarihi, çok sayıda kent yerleşimi, kaya kabartmaları ve diğer arkeolojik buluntularla günümüze ulaşan zengin bir birikime sahip. Hint-Avrupa kökenli bir topluluk olan Hititler, kil tabletlere yazılmış çivi ve hiyeroglif yazı kullanıyorlardı. Çok tanrılı bir din inanışına sahip Hitit panteonunun en önemli öğesi, fırtına tanrısı Teşup idi. Sanatta ileri boyutta eserler bırakan uygarlığın bir diğer özelliği de federatif bir yapıda olmasıydı. Yerli halklara uygulanan hassas denge politikası, şehir devletleri örgütlenmesinin ana temelini oluşturuyordu. İlkokul çağlarında Etiler olarak belleğimize kazınan bu uygarlığın tarihteki en belirgin imgesi, sembol kabul ettikleri Güneş Kursu’dur. M.Ö. 1274 yılında Mısır firavunu 2. Ramses ile Muvattalli arasında yapılan savaş sonucunda imzalanan tarihin ilk yazılı barış anlaşması Kadeş, antik çağın en önemli olaylarından biri kabul edilir. Günümüzde Ankara Anadolu Medeniyetleri Müzesi ve Çorum Müzesi'nde sergilenen zengin buluntular, Hitit uygarlığı hakkında detaylı bilgileri ulaştırıyor bize.
Yazılıkaya

Hattuşa-Şapinuva arasındaki tarihi yolun başlangıcı, kutsal Yazılıkaya Tapınağı'ndan geçiyor. Dev bir kaya kütlesine konumlanan iki farklı odada yer alan kaya kabartmaları, işçilikleriyle insanda hayranlık uyandırıyor gerçekten. Özellikle yeni yıl kutlama törenlerinin ve bahar aylarında bereket şenliklerinin yapıldığı kutsal mekanda, heybetli tanrı kabartmaları dikkat çekiyor. Ellerinde orak biçimli kılıçlarıyla on iki tanrı, Fırtına Tanrısı Teşup, Koruyucu Tanrı Şarruma, Kılıç Tanrısı Nergal ve Kral 4. Tuthaliya’nın kabartma figürleri, Hitit tarihinin görkemli günlerini yansıtıyor. Yazılıkaya’dan başlayan eski patika, yakın bir zamana kadar Yüksekyayla ve Küçükhırka köylüleri tarafından Boğazkale pazar yolu olarak kullanılıyormuş. Büyükhırka köyünden sonra rotamız, mağaraların yer aldığı dar bir vadiye giriyor. Alaca Baraj Gölü ve Kızıllı eski değirmen yolunun ardından Çatak, Soğucak ve Kızılhamza göletleriyle renkleniyor parkur. Sulama amacıyla yapılan göletler, Hitit yurdunu bozkırın ortasında yemyeşil bir vahaya dönüştürüyor. Seyrek de olsa meşe ormanlarının renklendirdiği bu coğrafyada tarlaların egemenliği hakim. Genelde nohut, mercimek, soğan ve şeker pancarı yetiştirilen tarlalarda hasat mevsimi yaz sonuna doğru. Kızılhamza’dan itibaren yeniden buluştuğumuz eski kervan yolu tarlalar arasında kayboluyor yer yer. Hitit Yolu, eski çağda yerleşim alanı olarak kullanılan mağaraların bulunduğu Delikkaya Boğazı ve Karahacip’in ardından, toplam 84 kilometre sonra Şapinuva arkeolojik alanına ulaşıyor.

Aygül ve Mustafa Süel hocaların yıllardır binbir emekle kazdığı Şapinuva sit alanı, Hitit krallığı için askeri ve dini bir merkez konumunda. Coğrafi ve siyasi yapısı itibariyle her daim önemini koruyan kentten çıkarılan dört bine yakın yazılı tablet, bilim adamlarınca bu gizemli uygarlığın tarihini aydınlatan önemli buluntular arasında sayılıyor. Ortaköy ilçesi yakınlarındaki tarihi mekan, Fırtına Tanrısı tapınakları, Kraliçe Sarayı ve pazar yerinin de bulunduğu büyük bir alana yayılıyor.
Kybele Kabartması

Şapinuva ören yerinin güneydoğusundan geçen tarihi kervan yolu, Amasya’ya kadar uzanıyor. Yer yer tarla ve bahçelerle ortadan kaybolan antik yolun 13. kilometresinde İncesu Kanyonu yer alıyor. Yozgat tarafında Kazankaya olarak anılan kanyon, Çekerek (Scylax) ırmağının yaklaşık 14 kilometrelik dar bir boğazda akmasıyla oluşuyor. Köylülerin ‘Uzun Geçit’ adını verdikleri İncesu Kanyonu'nun içinde, Anadolu yarımadasındaki en büyük Kybele kabartması bulunuyor. Yüzü ve bir bacağı kısmen tahrip edilmiş kabartma, İncesu köyüne 2 kilometre mesafede. Irmak kenarına konumlanan bu tarihi anıta ancak Ağustos-Eylül ayları arasında, diz boyuna kadar gelen ırmaktan tam on bir kez geçilerek ulaşılabiliyor. Zorlu ama bir o kadar da keyifli yürüyüş, olağanüstü kanyon manzaralarıyla süsleniyor. Kanyonun tepesinde eski bir yerleşimin kalıntıları ve içinde kaya merdivenlerin bulunduğu bir mağara yer alıyor. Yerel halk tarafından 'Kale' olarak anılan mağaraya, işaretlenmiş 4 kilometrelik bir patikayla ulaşabilmek mümkün.

Hitit Yolu parkurlarının bir diğer ayağı, kutsal Alacahöyük arkeolojik alanına ulaşıyor. Tunç ve Hitit çağlarından beri dini bir merkez olan ören yerinde kral mezarları, yapılar, sokaklar, su kanalları, şehir surları ve Sfenksli Kapı görülebilir. Şehrin hemen doğusunda yer alan Gölpınar su bendi, bilim adamlarınca Anadolu’nun ilk barajı sayılıyor. Hitit Yolu'nun Alacahöyük’ten başlayan alternatif güzergahlarından biri, çevresine Behramşah Külliyesi kalıntılarının yayıldığı dev kaya kütlesi Kalehisar’a götürüyor yolcularını. 40 kilometre uzaklıktaki Boğazkale’den bile görülebilen bu heybetli kale, birçok kavime ev sahipliği yapmış geçtiğimiz yüzyıllarda. Hitit Yolu'nun 32 kilometrelik Alacahöyük-Boğazkale etabı ise, eski göç yollarını takip ediyor. İmat-Tahirabat-Külah-Büyükgölpınar-Akçiçek-Emirler güzergahını izleyen rota, doğal güzelliklerin yanı sıra çeşitli höyük ve tümülüslerin eşliğinde devam ediyor başkent Hattuşa’ya dek. Eğer sonbaharda yürüyorsanız, hemen her köyde odun ateşindeki dev kazanlarda pekmez yapan köylü kadınlara rastlayabilirsiniz.
Alaca Çayı Vadisi

Hitit Yolu yürüyüş parkurlarının en güzel bölümlerinden birini Alaca Çayı Vadisi oluşturuyor. Tarihin birçok evresinde yurt edinilen bu vadi, altı noktada dar bir boğaza dönüşerek Cemilbey köyüne kadar uzanıyor. Vadinin başlangıç noktasına Geven köyü yakınlarındaki Gerdek Kaya Mezarı'ndan giriliyor. Kimi noktalarda yalçın tepeler arasında darlaşan kanyon sert bir coğrafya yaratıyor. Dere geçişleriyle yürünebilen rota üzerinde, kaya mezarları, eski mağara yerleşimleri, kaleler, Akçasoku ve Kabirkabil gibi terk edilmiş köyler görülebilir. Yürüyüş esnasında genişleyen dere yatağının kenarındaki meyve bahçelerinin nimetlerini sakın kaçırmayın.

Ülkemizin uluslararası normlarda işaretlenmiş uzun yürüyüş rotalarından biri olan Hitit Yolu, Anadolu’nun zengin tarihi ve kültürel mirasını doğaseverlerle buluşturuyor. 236 kilometre boyunca işaretlenen rota üzerindeki 17 parkur, alternatif güzergahlarla birlikte 385 kilometreye ulaşıyor. Dağ bisikleti parkurlarının toplam uzunluğu ise 406 kilometre civarında. Ülkemizdeki diğer benzeri yürüyüş rotaları gibi kırmızı-beyaz kılavuz çizgileri ve sarı-yeşil yön tabelalarıyla belirlenen Hitit Yolu’nun rehber kitabı, bu yıl sonunda yayımlanacak. Toplumun gözünde sıradanlaşan ya da yok olup gitmeye mahkum olan tarihi değerleri doğal güzelliklerle harmanlayan Hitit Yolu, bu alanda bir farkındalık yaratarak ülke ekonomisine katkı sağlamayı amaçlıyor.

Kaynak: ERSİN DEMİREL - Atlas Dergisi, Aralık 2010

Genel Bilgiler
Üzerinde farklı medeniyetlerin yaşadığı ve birbirleriyle etkileştiği Anadolu Yarımadası, insanlık tarihine damgasını vurmuş kültürel mozaiğin bir sentezidir. Döneminin ‘süper gücü’ kabul edilen Hititler, dünyanın ilk yazılı anayasası, toplum düzenini sağlayan zamanına göre ileri bir ceza yasası, dönemin korkunç silahı hafif savaş arabaları ve strateji uzmanı kralları, bin tanrılı pantheonu ve görkemli kentleriyle bu coğrafyada boy göstermiş önemli uygarlıklardan biri. Ülkemizde Unesco Dünya Mirası listesine giren on üç yerden biri olan Hattuşa antik kenti, Unesco Dünya Belleği’neadını yazdıran çivi yazılı tabletleri bize miras bırakan Hititlerin zengin birikimini yansıtan ayrıntıları ve huzurlu atmosferiyle Hitit Yolu, tarih, kültür ve doğa meraklıları için dünyanın o özel yerlerinden biri.

Rota Hakkında
1988 yılında milli park ilan edilen Boğazkale ilçesindeki Hitit kenti Hattuşa ve Alacahöyük kalıntılarını kapsayan 2634 hektarlık alan, Hitit Yolu’nun temel noktası. Hitit yurdunun önemli kentleri Hattuşa, Alacahöyük ve Şapinuva üçgenindeki tarihi güzergahlar kullanılarak oluşturulan Hitit Yolu Yürüyüş ve Bisiklet Parkurları çalışması, Çorum Valiliği tarafından 2010 yılı Ekim ayında tamamlandı. Eski kervan ve göç yollarından geçen 236 kilometre boyunca işaretlenen 17 yürüyüş parkuru, alternatif güzergahlarla birlikte toplam 385 kilometreye ulaşıyor. 
Konaklama
Çorum il merkezi ile Alacahöyük ve Boğazkale beldelerinde konaklama olanakları mevcut. Ayrıca İncesu köyünde bungalov tesisi bulunuyor. Bazı köy yerleşimlerinde aile pansiyonculuğu var. Çatak, Soğucak, Evci ve Kızılhamza göletleri kamp için uygun mekanlar.
Çorum 

  • Anitta Hotel (5*) : (0364) 2138515 (www.anittahotel.com) 
  • Dalgıçlar Otel (4*) : (0364) 2230909 (www.dalgiclarotel.com)
  • Çorum Büyük Hotel (3*) : (0364) 2246092 (www.corumbuyukotel.net)
  • Termal Penez Otel : (0364) 2277764
  • Real Residance Hotel : (0364) 2257333
  • Grand Park Otel : (0364) 2123044 
Boğazkale

  • Başkent Hotel : (0364) 4522037 (www.baskenthattusa.com)
  • Baykal Hotel : (0364) 4522013 (www.hotelbaykal.com)
  • Kale Hotel : (0364) 4522189
Sungurlu

  • Mavi Ocak Otel & Restaurant (3*) : (0364) 3130033 (www.maviocak.com.tr)
En İyi Sezon
Kış ayları dışında her mevsim yürüyüş açısından uygun.
Ulaşım
Çorum İstanbul iline 614 km., Ankara’ya 244 km., Merzifon Havalimanı’na ise 63 km.

uzaklıkta bulunuyor. Çorum-İstanbul ulaşımı Sungurlu-Kırıkkale-Ankara-Gerede-

Bolu-Düzce-İzmit karayolu üzerinden sağlanıyor. Ayrıca Çorum il merkezi Alaca'ya 52 km., 
Boğazkale'ye 87 km. ve Ortaköy ilçesine 57 km. mesafede yer alıyor.

  • Merzifon Havaalanı : (0358) 5351016
  • Çorum Otogar : (0364) 2136670
  • Ulusoy Turizm : (0364) 2254406 (www.ulusoyturizm.com.tr)  
  • Lider Turizm : (0364) 2250775 (www.liderturizm.com.tr)
  • Metro Turizm : (0364) 2254949 (www.metroturizm.com.tr)
En İyi Parkurlar
Hattuşa, Alacahöyük, Şapinuva ve Yazılıkaya gibi arkeolojik 
alanlardan geçen tüm rotalar
parkurun tarihi alanlarını oluşturuyor. İncesu Kanyonu, 
Alaca Vadisi ile Evci, Çatak,
Soğucak,Kızılhamza ve Kalecikkaya göletleri ise rotanın 
doğal güzelliklerle bezeli güzergahları.
7 Günlük Yürüyüş Önerisi
1. Gün : Hattuşa-Yazılıkaya-Büyükhırka (14 km)
             Büyükhırka’da köy evinde konaklama veya kamp
2. Gün : Büyükhırka- Evci (Alaca) Baraj Göleti (15 km)
             Gölet kenarında kamp
3. Gün : Evci (Alaca) Baraj Göleti-Alaca (7 km)
             Alaca’da otelde konaklama
4. Gün : Ünalan Köyü’ne transfer (dolmuş 6 km)
             Ünalan-Kızıllı-Çatak Göleti (14 km)
             Gölet kenarında kamp
5. Gün : Çatak Göleti-Kızılhamza Göleti (16 km)
             Gölet kenarında kamp
6. Gün : Kızılhamza Göleti-Şapinuva (14 km)
             Şapinuva'da kamp
7. Gün : Şapinuva-İncesu Kanyonu (13 km)
             İncesu'da konaklama
İletişim
Çorum Valiliği
Tel : 0364 213 84 18
http://www.corum.gov.tr
Hitit Yolu Web Sitesi : www.hitityolu.com
Hitit Yolu'nun yeni basılan rehber kitabını edinmek için; 
http://www.pandora.com.tr/urun/hitit-yolu/372113
Harita

Kaynak: ERSİN DEMİREL

WATERSTATION SU ARITMA TEKNOLOJİLERİ - 0850 532 0282

28 Ocak 2017

TURİZM - KÜLTÜR VE TARİH GALAKSİSİ NİKSAR


NİKSAR
Olay SALCAN - Turizm Yazarı ve Fotoğraf Sanatçısı


















Niksar Belediye Başkanı'nın nazik daveti üzerine bir grup turizmci arkadaş ile birlikte Niksar yollarına düştük. İlk başlarda bu kadar zorlu hava şartlarının olduğu bir kış gününde yola çıkmanın hiç de akıllıca olmadığı ve hatta ilerleyen zamanlarda hava şartlarının daha da ağırlaşacağı düşüncesi ile tedirginliğimiz fazlaydı ve bu da tüm grup personelinin yüzünden belli oluyordu. Ancak üst düzeydeki turizm sevgisi ve bu yolda sürdürdükleri çabalarını hiç bir şeyin engelleyemeceği azmi içerisinde olan tüm gezginler yoluna devam etti. Düşündüğümüz gibi de yol boyu kar yağışı durmadı. Uzun bir yolculuk oldu ama sonunda Niksar a ulaştık. Tüm bu zorlukların, Niksar da göreceklerimize değer mi endişelerimiz yol boyu aklımızdan da çıkmadı değil. 

Ben Niksar'a hiç gitmemiştim ama çok yakınına kadar gelmiştim. Bu yöreye yaptığım gezilerde Tokat ve Zile yi gezmiştim.  Bölgeyi çok sevmiş ve beğenmiştim. Ancak Niksar'ı görünce bu sevgim ve beğenim daha da arttı. 





















Buz kesen ve yürümenin zor olduğu bir günde Belediye Başkanı ve heyeti tarafından çok sıcak bir şekilde karşılandık. Emin olun bu samimiyet ve candan alaka havanın soğukluğunu bize unutturdu. Gruptan bir tek kişinin dahi soğuktan ve buzdan şikayet ettiğini duymadım. Belediye Başkanı'nın bizi karşılamasından sonra hazırlanan programa tam uyabilmek için yoğun bir geziye başladık. Yapılan program son derece iyi düzenlenmişti ve hava şartlarından dolayı yolda kaybedeceğimiz zaman da düşünülmüştü. 





















Anadolu, sahip olduğu insan varlığı, gelenekleri, kültürü, tarihi ve doğasıyla bir turizm evreni ve bu evrende her şehri, her beldesi, yerin üstündeki ve yerin altındaki zenginlikleri ile birer kültür ve tarih galaksisi. 





















Ben UNESCO'nun Anadolu'nun tamamını Dünya Mirası Listesi'ne almayı değerlendirmesinin uygun olacağını belirtirken hiç de abartmıyorum. Eğer Anadolu'yu gezer görür ve tanırsanız ne demek istediğimi anlarsınız. Tanımazsanız bu yazdığıma sadece gülersiniz. Anadolu yu gezip gördükçe buna daha da çok inanıyorum. Niksar, buna verilebilecek en güzel örneklerden birisi. Niksar her şeye sahip bir beldemiz. Çok şanslı ve görülmeye değer. Bu güne kadar yapılanlar ile Niksar da bu işe gönül vermiş olanların gösterdikleri çabalar, emin olun bize ilerisi için çok ümit ve heyecan verdi. 





















Turizmde önemli olan faktörler sıralandığında, başta insan faktörü gelir. Yani turizm insanla başlar insanla biter. Turizme gönül verenler ne kadar çaba gösterirlerse göstersinler ve ne yaparlarsa yapsınlar orada yaşayan halk buna sahip çıkmaz ise bir adım gidilmez. Onun için de turizmi yöre halkının benimsemesi ve bu alanda gösterilecek çabalara tam katkı ve destek vermesi gerekmektedir. Anadolu da gezdiğim yerlerde olumlu ve olumsuz örneklerini gördüm. Ancak Niksar da edindiğim izlenimlerden; halkın turizmi benimsediği ve yürütülen bu çabalara çok ciddi bir şekilde destek olduğunu değerlendiriyorum.



Niksar, tarih, kültür, doğa ve insanları olarak eşine ender rastlanan yörelerimizden birisi. Niksar da o kadar çok kümbet, türbe var ki hepsini görmemiz mümkün değildi. Anadolu ya hayran ve bunu “Ağladığım senin içindir, güldüğüm senin için, öpüp başıma koyduğum, ekmek gibisin. '' mısraları ile dile getiren büyük şair Cahit Külebi'nin mezarı Niksar'ın en güzel tepelerinden birisinin üzerinde. Niksarlılar kendisine çok güzel bir anıt mezar yapmışlar. 

















Hemen yanı başında ise Erzurumlu Emrah'ın türbesi var. Bu mezardan bakıldığında kalenin görüntüsü muhteşem. Çok karlı bir günde Niksar'a gittiğimiz için, her taraf karla kaplı, bembeyaz idi. Niksar, gelinlik içerisinde bir kuğu kadar zarif ve gelin kadar temiz ve güzeldi. Çoğu kimse ilkbahar ve yaz aylarında gitmeyi tercih edeceklerdir, ama bir de kışın karla kaplı görün. Çok farklı görüntülerin tadını çıkaracaksınız. Çünkü karla kaplı Niksar, bir başka güzel.




















Ben her zaman türbelere farklı bir gözle bakmışımdır. Türbelerde ölüm gerçeği ile sanatın bir arada bu kadar güzel kullanılmasında, atalarımızın ince zeka pırıltılarını görüyorum. Kırkkızlar Kümbeti ile Hacı Çıkrık Türbesi bunun en güzel örneklerinden ikisi. Türbelerden açılmışken tipik Şelçuklu mimarisinin bir örneği olan Niksar fatihi Melik Danişmend Gümüştekin Ahmet Gazi Türbesi ile Hacı Çıkrık Türbesi'nin sözünü etmeden olmaz. Özellikle Melik Gazi Türbesi'nin çevresindeki mezar taşları ve taştan çocuk beşikleri görülmeye değer. 























Danişmendli ve Anadolu Selçuklu eserlerinin yanında; Pontus, Roma, Bizans, İlhanlı, Beylikler ve Osmanlı İmparatorluğu kültürünün bir arada olduğu zengin değerlere sahip bir ilçemiz Niksar. Arsenal bunlardan en enteresan olanlarından birisi. Yerleşim yerlerinin altında kalmış bu silah ve mühimmat deposu, Roma uygarlığının bıraktığı zengin tarihi bir miras. 





















Niksar ın sahip olduğu değerlerden en güzeli, belki de asırlık kahvehaneleri. Bunlar, bu günün zamane “cafe'' lerine hiç benzemiyorlar. Bunlar asırların kültürünü yansıtacak kadar eskiler. Buralarda hokey ve domino oynanırken politik ve ekonomik sorunlara çözüm bulunur, özellikle futbol olmak üzere spor, sanat ve günlük konular hakkında ateşli tartışmalar yapılır. Bu asırlık kahvehaneler, gerçekte Niksar'ın dinamizmi ve güç kaynağı. Yıllara meydan okuyan Leylekli Köprüsü nün yanındaki Mahfel Kahvehanesi hala modernleşmeye direnen bir güç göstergesi.



Niksar'daki diğer önemli bir dinamizm merkezi, Arasta Çarşısı. Geçmişin derinliklerine uzanan bir yolun iki tarafında sıralanmış dükkanlardan oluşan bu çarşıda insanlarla sohbet etmenin, onları tanımanın coşkusuna kapılmaktan kendinizi alamazsınız. Bir başka dünyadır Arasta Çarşısı. Arasta Kahvehanesi'nde ince belli cam bardaklarda içtiğiniz çayın tadı bile farklıdır.



Niksar ın ortasından şırıl şırıl akan Çanakçı Deresi'nin çıkardığı ses, Seğmenli ve Leylekli Köprülerinin altından geçen rüzgarın çıkardığı sesle birleşiyor. Tarihin derinliklerinden gelen bir müzik gibi. Eğer biraz dikkat ederseniz nağmelerde Niksar'ın bu güne kadar gelen zengin tarih ve kültürünün hikayesini duyabilirsiniz.


Türk kültürünün zerefetini ve Türk insanının sanata verdiği değeri yansıtan Niksar ın bir kısmı eski halinde ve bir kısmı da restore edilmiş konakları ile birer anıt niteliğinde. Belediye tarafından restore edilerek hizmete açılmış, ahşap işçiliği ile dikkati çeken Softoğlu Konağı'nda yediğimiz öğle yemeğindeki tatlıyı çok beğendim. Neden yaptıklarını yapan bayana sorduğumda bana “sevgiden '' dedi. İşte Niksar halkı bu kadar sevgi dolu ve bunu herkesle paylaşıyor. Fazla söze gerek yok. 




















Niksar'daki en önemli yapılardan birisi de hiç kuşkusuz Hükümet Konağı. Sultan II. Abdülhamit zamanında yaptırılan oldukça yeni olan bu yapı, şimdiden Niksar'ın sembolu olma niteliğinde. 


Niksar da el sanatları ile ilgili çalışmalar da ilerlemiş durumda. Özellikle bu konuda kadınların oynağı rol son derece dikkat çekici ve etkileyici. “Niksar Kadın Üreticileri Sokak Atölyesi''nin alçı bebek ve kuklaları son derece özenilerek yapılmış, güzel çalışmalar. Leylekli Köprü yakınında bunları sergiliyorlar. Bu bebekleri sergilerken hayat vermişler. Niksar'ın günlük aile yaşamından, kına gecelerinden, geleneklerinden kesitler sunmuşlar. Onlara baktıkça Niksar ve Niksarlı'dan bir şeyler görüyorsunuz.



Gezimizin sonuna geldik, ama Niksar yukarıda anlattıklarım kadar değil. Gördüklerimin ve gezdiklerimin tamamını burada anlatmaya imkan yok. Biz de tamamını gezemedik. Olsun, daha iyi. Bir daha gitmek için bir nedenimiz var. 


Niksar da kaldığım sürece beni en çok etkileyen başta Belediye Başkanı olmak üzere tüm Niksarlılarda turizm konusunda gördüğüm heyecan ve coşku. Niksar'ın gösterdiği bu çabaların olumlu sonuçlarının çok yakın bir zamanda alınacağı inancı içerisindeyim. 

Saygılarımla.

OLAY SALCAN