çorum etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
çorum etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

28 Şubat 2017

BİR GASTRONOMİ YOLCULUĞUNA NE DERSİNİZ?

KARGI



Kızılırmak Havzası’nın kıvrımları yanına halı gibi serilmiş çeltik tarlalarının akşam kızıllığındaki büyüleyici görüntüsü… Aklımda Yaşar Kemal’in bir Anadolu kasabasında çeltik tarlalarında geçen , çeltik ağaları ve kasabaya gelen genç kaymakamın onlarla mücadelesini anlatan “Teneke” isimli kitabı…

Dönüm dönüm, setler halinde çevrilmiş içi suyla doldurulmuş tarlalar… Suyun üstüne düşmüş pamuk bulutlar, ağaçlar ve otların yansıması… Çamurlu suların içinde çalışan çeltik üreticisi, traktörlerin arkasına akşam yemeği için dizilmiş koro halinde bekleyen hacı leylekler…Bir yandan insanın içine huzur veren eşsiz bir manzara, diğer yandan çeltiğin pirince dönüşme işlemine kadar verilen emeğin ve alın terinin yürek burkan öyküsünün ağırlığı.

Daha önce bilmediğim, farklı bir coğrafyadayım yine… Anadolu'da uygarlık tarihini başlatan Hititlerin ana yurdu Çorum'da. Hititlerin, "Marrasantiya" adını verdikleri Kızılırmak Havzası'nda,  Çorum Valiliği'nce düzenlenen "Kızılırmak Havzası Gastronomi ve Yürüyüş Yolu" festivalinde.


Hitit başkenti Hattuşa ile 1986'da UNESCO Dünya Kültür Mirası Listesi'ne giren Çorum, Vali Nurullah Çakır'ın özverili çalışmalarıyla bir çok turizm projesine imza attı.  Geçtiğimiz  yıl Hitit yerleşimlerinin çevresindeki eski yollarda rehber Ersin Demirel’in katkılarıyla yaklaşık 380 km. lik yürüyüş ve bisiklet parkuru oluşturuldu. Bu yıl da projenin devamı Kızılırmak Havzası boyunca uzanan yerleşim birimlerinin kültürel, tarihsel ve doğal güzelliklerinin, bölgeye ait özgün yemek kültürüyle  tanıtıldığı “Kızılırmak Havzası Gastronomi ve Yürüyüş Yolu” ekoturizm çalışması başlatıldı. Ben de bu güzel projenin tanıtıldığı festivalin davetlileri arasındaki bir şanslıyım.



Eskiler "yediğin içtiğin senin olsun" der ama ben gezip gördüğüm yerlerin tadını da paylaşmak istiyorum sizlerle. Belki gözlerinizi kapatıp, fotoğraflardan bir kaşık da siz alırsınız, o yöresel lezzetleri damağınızda hissedersiniz, belli mi olur?

Festivalin ilk günü akşam saatlerinde üç gün boyunca misafir edileceğimiz Anitta Otel'e yerleştik. Otelimiz kent merkezinde. Saat kulesine ve Çorum Müzesi'ne yaklaşık beş dakikalık yürüme mesafesinde, kentin tek beş yıldızlı oteli. 



Kısa bir dinlenmenin ardından  Çorum Müzesi’nde, “Hititlerden günümüze Çorum mutfağı” temalı geleneksel lezzetlerin sunulduğu açık büfe ziyafet sofrasıyla festivalin açılışını yaptık. Aralarında bir çok yemek yazarı, gurme, yemek tarihçisi ve lezzetçinin bulunduğu etkinlikte, Çorum’a özgü yemeklerin tadına baktık. Pastırmalı madımak, yumurtalı sirken, mercimekli yırtma ve ısırgan otlu muska böreği benim favorilerim oldu. 

Aniden bastıran yağmurla, müzenin bahçesinden içine taşınan açık büfenin en unutulmaz yanı, Hititlere ait antik vazoların, kabartmaların ve çeşitli objelerin karşısında yemek yememizdi bana kalırsa. İlginç bir deneyimdi diyebilirim. 



Yemek sonrası dinlenmek üzere otelimize geçtik. Ertesi gün için enerji toplamamız gerek. Mehmet Yaşin’in deyimiyle “damak çatlatan” lezzetlere ulaşmak için uzun gastronomi yürüyüşlerine başlayacağız çünkü… Sabah erkenden uyanıp, uçsuz bucaksız çeltik tarlaları arasından Çorum’un Osmancık ilçesine doğru hareket ettik. Kızılırmak kenarındaki tesislerde yöresel ürünlerden oluşan nefis bir kahvaltı ile güne başladık.  




Neler yoktu ki kahvaltıda?
Çeşit çeşit ekmekler, taze yapılan gözlemeler, mevsimin bütün yeşillikleri, yöreye ait çeşitli peynirler ve Kargı tulumu. Ayrıca çeşitli pekmezler, reçeller ve sayamadığım çok çeşitte yiyecek...



Çorum’un klasik kahvaltılıkları haricinde ilk dikkatimi çeken pirinç helvası   ve kapari salatası oldu. Osmancık demek pirinç demek. Sofraların yıldızı tatlıdan tuzluya pirinç olacak elbet. 


Hepimizin bildiği ama geleneksel de olsalar her elin ayrı yaptığı yaprak sarması, kapari salatası, yöreye özgü peynirler ve bir parça gözleme ile donattım tabağımı. Hepsinden tadacağım der ve bir de kaptırırsak iş kötü.. Sonra Kargı’da bizi bekleyen sırık kebabını nasıl yiyeceğiz? O yüzden kaşığın ucuyla alalım da, tadı damağımızda kalsın.


Osmancık’ta Koyunbaba Köprüsü altından akan Kızılırmak’a karşı yapılan besleyici bir kahvaltının ardından Kargı'ya hareket ettik. Yolda, "Kargı kültür evi ve yöresel ürünler" pazarına uğradım. Sırt çantama küçük bir poşet Osmancık pirinci, bir kavonoz kapari turşusu, mis kokulu pirinç sabunları ve Kargı Bezi’nden bir masa örtü attım. Kargı; tulum peyniri (koyun sütüyle yapılıyor), bamyası ve kargı beziyle tanınıyor.

“Kargı Bezi” dokumacılığının yörede geçmişi taa 1850’li yıllara kadar dayanıyor. Kargı İlçe ve köylerinde pek çok evde bulunan dokuma tezgâhlarında (işlik) dokuma yapan kadınlar ev halkının temel giysi ihtiyaçlarını karşılamanın yanı sıra, birbirinden zahmetli ve aylar sürecek göz nuru isteyen işlemelerle gelinlik kızlarına çeyizler hazırlıyorlarmış. Özellikle 1960’lı yıllarda neredeyse her evde bir dokuma tezgahı bulunurken, gelişen teknolojiyle birlikte zamanla önemini yitiriyor Kargı Bezi…


Çorum Valisi Nurullah Çakır’ın girişimleriyle 2011 yılından itibaren Kargı ilçesinde yeniden orijinal tezgahlar kuruluyor, bu sanatın son ustaları tekrar tezgah başına geçiyorlar. Çeyizlerden çıkarmaya kıyılamayan nadide dokuma örnekleri üzerinden ilçe kadınlarına Kargı Bezi dokuması üzerine eğitimler veriliyor. İşte yıllar sonra günışığına çıkarılan Kargı Bezi’nden  almadan buralardan geçip gitmemek gerek.



Vakit öğleye doğru ilerlerken Tepelice-Hacıveliler parkurunda yürüyüş için Kargı yaylalarına doğru hareket ettik. Kargı, elini Karadeniz’e uzatmış Çorum’un kuzeyi… Ahşap evleri, yemyeşil doğası ve yayla yaşamı ile tipik bir Karadeniz köyü gibi…



Kargı yaylalarının doğal güzellikleri eşliğinde kaya ve ağaç gövdelerindeki kırmızı-beyaz işaretli çizgileri takip ederek, devam eden 5 kilometrelik yürüyüşün ardından; Kargı Tatil Köyü’ne ulaştık. Tam da yürü yürü nereye kadar dediğim anda... Aç karnına yürümenin dayanılmaz mutsuzluğuna ramak kalmışken… 



Kargı ilçe merkezine 24 km. mesafedeki tatil köyü, bungalovlar ve yapay göletiyle doğanın içine saklanmış güzel bir yer. Üstelik midelerimizi mutlu edecek bir de sürprizi var. “Sırık kebabı!”  Kuzu, koyun, keçi, seyis gibi çevirme küçükbaş hayvanların yaklaşık 2,5 metrelik sırıklara takılıp, odun ateşinde özel yöntemlerle pişirilmesiyle ortaya çıkan, yöresel bir lezzet sırık kebabı… Pirinç pilavı üstünde servis ediliyor. Çevrilerek pişen hayvan etiyle mesafeli bir flört durumum olduğundan, bu yöresel damak tadının beni çok heyecanlandırdığını söyleyemem. Buradaki sırık kebabını diğer çevirme etlerden ayıran ve özel kılan, kebabın doğal ortamda beslenen kuzulardan yapılması.



Yemek sonrası Kargı Tatil Köyü’ne 400m. ilerdeki Kızılcaoluk Şelalesi’ne yürüdük. Şelaleye giden yokuşlu yolda Karadeniz yayla evlerini ansımsatan ve hiç çivi kullanmadan “çatkı” denilen bir yöntemle yapılmış evlerin doğayla uyumuna hayran kaldım. 

Geriye dönüp baktığınız da arkanızda bıraktığınız manzara gerçekten aşık olunası.


Yol, Kızılcaoluk Şelalesi’nden rol çalsa da, görmeye ve fotoğraflamaya değer. Doğanın bizlere şirin bir armağanı gibi.




Bol bol temiz hava, yürüyüş egzersizi ve lezzetlerle taçlandırılmış günün finalini dönüş yolunda Kızılırmak Havzası boyunca uzanan çeltik tarlalarının olağanüstü görüntüsünü  tepeden izleyerek yaptık. Yetişmesinde büyük emek veren çeltik işçileri için,  her bir başağını yerde, her bir tanesini tabaklarda bırakmayacak kadar kıymetli bir besin pirinç.Sadece güzelliğine değil, öyküsüne de kulak verirseniz, her pirinç tanesine büyük bir aşk ve şefkat duyacağınıza eminim. 


Kızılırmak Havzası'nda gastromomi yürüyüşü maceram bu kadarla sınırlı değil elbette. Daha sırada Çorum Katipler Konağı'ndaki kahvaltı, İskilip, İskilip yaylaları ve meşhur "İskilip Dolması" var sizlerle paylaşmak istediğim.  Bir sonraki yazıda buluşmak dileğiyle...


Lezzetle kalın...


NASIL GİDİLİR?
* Amasya-Merzifon Havaalanı, Çorum’a karayoluyla 60 kilometre mesafede. THY her gün İstanbul’dan tek yön 59 TL’den başlayan fiyatlarla direkt uçuyor.

* Kent karayoluyla İstanbul’a 614, Ankara’ya 244 kilometre uzaklıkta. Hattuşaş, Ulusoy firmaları İstanbul ve Ankara’dan tarifeli otobüs seferi yapıyor.

*Hiç otobüsle, uçakla, haritayla, otel rezervasyonuyla uğraşamam; ayrıca profesyonel rehberlik hizmeti de almak isterim diyenler için bir diğer alternatif, Tempo Tur'un düzenlediği Osmancık-Kargı- Dipsiz Göl gezisi.

Kaynak: Yazı ve Fotoğraflar - GÜLDEN KAYA




31 Ocak 2017

İLKBAHAR YAKLAŞIRKEN BU YOLDA YÜRÜNÜR



HİTİT YOLU: GÜNEŞ KURSUNUN İZİNDE
        Hitit Yolu, Anadolu’nun zengin tarihi ve kültürel mirasını doğa severlerle buluşturuyor.        
Altın sarısı başakların rüzgarda dans ettiği tarlaların arasında ilerliyor aracımız. Boz tepelerin eteğindeki tarlalar, geometrik desenler oluşturarak ardı ardına sıralanıyor. Çorum Afet ve Acil Durum İl Müdürü Ömer Bey ‘Çok değil, daha iki ay öncesinde bel hizasına kadar gelen yemyeşil otlarla bezeliydi buralar’ diyor. Baharın müjdecisi gelincikler, papatyalar ve kır çiçekleri, yeşile kesmiş otlarla birlikte haziran sonuna dek mavi gökyüzünü kıskandırıyorlar Hititlerin yurdunda. Sapsarı gülümseyen ayçiçekleri, her daim güneşe doğru dönüyorlar yüzlerini. Ardından nohut, mercimek ve soğan hasadı zamanı geliyor. Mevsim güze döndüğünde ise kaynayan kazanlardan yükselen üzüm ve kuşburnu pekmezi kokusu siniyor köylere. Ağaçların yapraklarını dökmeye başladıkları eylül ayının sonunda 'şingavut' adı verilen yalaklarda üzümlerin ezilmesi, cevizlerin ve elmaların toplanması, domates salçası ile bulgur yapımı gibi işler bitirilerek kış hazırlıkları tamamlanıyor. Uzun kış gecelerinin ayazında, derin bir sessizliğe bürünüyor Çorum’un güney bölgesi.


Çorum Valisi Nurullah Çakır’ın hayata geçirdiği ‘Hitit Yolu Yürüyüş ve Bisiklet Parkurları’ projesinde çalışmak üzere yaklaşık iki aydır Çorum ilindeyim. 1964 yılında Avrupa Konseyi'nin kıtanın kendi kültürel mirasını daha iyi algılayabilmesi için başlattığı 'Avrupa Kültür Yolları' çalışması giderek yaygınlaşıyor. Santiago de Compostela, Viking, Kelt, Manastırlar, Barok, İpek Yolu gibi tematik yürüyüş rotaları, tarihsel, kültürel ve doğal güzellikleriyle bulundukları bölgelere oldukça fazla sayıda turist çekiyorlar. Sürdürülebilir ekoturizm anlayışının önemli mihenk taşlarından biri sayılan yürüyüş ve bisiklet rotaları, son yıllarda ülkemizde de artan bir hızla yayılıyor. Kate Clow’un gerçekleştirdiği Türkiye’nin işaretlenmiş ilk  uzun yürüyüş parkuru ünvanına sahip olan Likya Yolu’nun ardından, 'Kastamonu-İstiklal Yolu', 'Karabük-Yenice Ormanları' ve 'Doğadan Tarihe Eskipazar' rotaları oluşturuldu. Dönemin valisi Nurullah Çakır’ın projelendirdiği son üç rota, benim de içinde bulunduğum ekip tarafından uzun süreli bir çalışma sonucu hayata geçirildi.
'Hitit Yolu Yürüyüş ve Bisiklet Parkurları' için, Hititlerin başkenti olan ve aynı zamanda Unesco Dünya Mirası listesinde yer alan Boğazköy-Hattuşa ören yeri ile bölgedeki diğer önemli Hitit yerleşimleri Alacahöyük ve Şapinuva'nın oluşturduğu üçgende çalışmaya başlıyoruz. Amacımız eski tarihi yollar ile doğal güzellikleri içeren bir yürüyüş güzergahı belirlemek. Hitit uygarlığı daha erken bir döneme tekabül ettiğinden, bölgede Ege ve Akdeniz’deki gibi taş döşeli antik yollar bulmak pek mümkün değil. Daha çok eski göç yolları ile kervan güzergahlarını soruşturarak işe başlıyoruz. Köylerdeki muhtarlar ve yaşlılar eski değirmen, pazar ve katır yollarını anlatıyor bize. Cılgaların (yerel ağızda hayvan yolu, patika) yok olduğunu aktarıyorlar. Son yıllarda artan göçten dolayı, Anadolu’nun birçok bölgesinde olduğu gibi, eski patikalar kullanılmadığı için kaybolmaya yüz tutmuş. Artık köylerde yıkık değirmenlere gitmeye gerek yok, yer sofrasında açılıp ocaklarda pişirilen ekmek bakkallardan temin ediliyor nasıl olsa. Katırlarla gidilen pazar yollarını yaban ağaççıkların dikenleri kaplamış. Asfaltın yapılmasıyla birlikte alışveriş için minibüslerle iniliyor merkeze. Göçten dolayı hayvancılık giderek yok oluyor ve bu nedenle patikalar bir bir kayboluyor. Eski yolların izlerini ararken, kültürel bir tarihin yok oluşuna da tanıklık ediyoruz.

Hattuşa

Ülkemizde Unesco Dünya Mirası listesine giren on üç yerden biri olan Hattuşa kentinin sur duvarları önündeyim. Eski çağlarda etrafı 6 kilometrelik surlarla çevrili ören yeri, Aşağı ve Yukarı Kent olarak ikiye ayrılıyor. Büyük Mabed, Kral Kapısı, Sfenksli Kapı, Aslanlı Kapı ve Yer Kapı’nın bulunduğu Hattuşa, uzun yıllar başkent olarak hizmet etmiş Hititlere. Kendilerini ‘Neşalılar’ olarak tanımlayan bu kavim, Anadolu’nun en eski uygarlıklarından biri. M.Ö. 1650-1450 yıllarında Eski Krallık ve M.Ö. 1450-1200 yıllarında İmparatorluk Devri olarak iki döneme ayrılan Hitit tarihi, çok sayıda kent yerleşimi, kaya kabartmaları ve diğer arkeolojik buluntularla günümüze ulaşan zengin bir birikime sahip. Hint-Avrupa kökenli bir topluluk olan Hititler, kil tabletlere yazılmış çivi ve hiyeroglif yazı kullanıyorlardı. Çok tanrılı bir din inanışına sahip Hitit panteonunun en önemli öğesi, fırtına tanrısı Teşup idi. Sanatta ileri boyutta eserler bırakan uygarlığın bir diğer özelliği de federatif bir yapıda olmasıydı. Yerli halklara uygulanan hassas denge politikası, şehir devletleri örgütlenmesinin ana temelini oluşturuyordu. İlkokul çağlarında Etiler olarak belleğimize kazınan bu uygarlığın tarihteki en belirgin imgesi, sembol kabul ettikleri Güneş Kursu’dur. M.Ö. 1274 yılında Mısır firavunu 2. Ramses ile Muvattalli arasında yapılan savaş sonucunda imzalanan tarihin ilk yazılı barış anlaşması Kadeş, antik çağın en önemli olaylarından biri kabul edilir. Günümüzde Ankara Anadolu Medeniyetleri Müzesi ve Çorum Müzesi'nde sergilenen zengin buluntular, Hitit uygarlığı hakkında detaylı bilgileri ulaştırıyor bize.
Yazılıkaya

Hattuşa-Şapinuva arasındaki tarihi yolun başlangıcı, kutsal Yazılıkaya Tapınağı'ndan geçiyor. Dev bir kaya kütlesine konumlanan iki farklı odada yer alan kaya kabartmaları, işçilikleriyle insanda hayranlık uyandırıyor gerçekten. Özellikle yeni yıl kutlama törenlerinin ve bahar aylarında bereket şenliklerinin yapıldığı kutsal mekanda, heybetli tanrı kabartmaları dikkat çekiyor. Ellerinde orak biçimli kılıçlarıyla on iki tanrı, Fırtına Tanrısı Teşup, Koruyucu Tanrı Şarruma, Kılıç Tanrısı Nergal ve Kral 4. Tuthaliya’nın kabartma figürleri, Hitit tarihinin görkemli günlerini yansıtıyor. Yazılıkaya’dan başlayan eski patika, yakın bir zamana kadar Yüksekyayla ve Küçükhırka köylüleri tarafından Boğazkale pazar yolu olarak kullanılıyormuş. Büyükhırka köyünden sonra rotamız, mağaraların yer aldığı dar bir vadiye giriyor. Alaca Baraj Gölü ve Kızıllı eski değirmen yolunun ardından Çatak, Soğucak ve Kızılhamza göletleriyle renkleniyor parkur. Sulama amacıyla yapılan göletler, Hitit yurdunu bozkırın ortasında yemyeşil bir vahaya dönüştürüyor. Seyrek de olsa meşe ormanlarının renklendirdiği bu coğrafyada tarlaların egemenliği hakim. Genelde nohut, mercimek, soğan ve şeker pancarı yetiştirilen tarlalarda hasat mevsimi yaz sonuna doğru. Kızılhamza’dan itibaren yeniden buluştuğumuz eski kervan yolu tarlalar arasında kayboluyor yer yer. Hitit Yolu, eski çağda yerleşim alanı olarak kullanılan mağaraların bulunduğu Delikkaya Boğazı ve Karahacip’in ardından, toplam 84 kilometre sonra Şapinuva arkeolojik alanına ulaşıyor.

Aygül ve Mustafa Süel hocaların yıllardır binbir emekle kazdığı Şapinuva sit alanı, Hitit krallığı için askeri ve dini bir merkez konumunda. Coğrafi ve siyasi yapısı itibariyle her daim önemini koruyan kentten çıkarılan dört bine yakın yazılı tablet, bilim adamlarınca bu gizemli uygarlığın tarihini aydınlatan önemli buluntular arasında sayılıyor. Ortaköy ilçesi yakınlarındaki tarihi mekan, Fırtına Tanrısı tapınakları, Kraliçe Sarayı ve pazar yerinin de bulunduğu büyük bir alana yayılıyor.
Kybele Kabartması

Şapinuva ören yerinin güneydoğusundan geçen tarihi kervan yolu, Amasya’ya kadar uzanıyor. Yer yer tarla ve bahçelerle ortadan kaybolan antik yolun 13. kilometresinde İncesu Kanyonu yer alıyor. Yozgat tarafında Kazankaya olarak anılan kanyon, Çekerek (Scylax) ırmağının yaklaşık 14 kilometrelik dar bir boğazda akmasıyla oluşuyor. Köylülerin ‘Uzun Geçit’ adını verdikleri İncesu Kanyonu'nun içinde, Anadolu yarımadasındaki en büyük Kybele kabartması bulunuyor. Yüzü ve bir bacağı kısmen tahrip edilmiş kabartma, İncesu köyüne 2 kilometre mesafede. Irmak kenarına konumlanan bu tarihi anıta ancak Ağustos-Eylül ayları arasında, diz boyuna kadar gelen ırmaktan tam on bir kez geçilerek ulaşılabiliyor. Zorlu ama bir o kadar da keyifli yürüyüş, olağanüstü kanyon manzaralarıyla süsleniyor. Kanyonun tepesinde eski bir yerleşimin kalıntıları ve içinde kaya merdivenlerin bulunduğu bir mağara yer alıyor. Yerel halk tarafından 'Kale' olarak anılan mağaraya, işaretlenmiş 4 kilometrelik bir patikayla ulaşabilmek mümkün.

Hitit Yolu parkurlarının bir diğer ayağı, kutsal Alacahöyük arkeolojik alanına ulaşıyor. Tunç ve Hitit çağlarından beri dini bir merkez olan ören yerinde kral mezarları, yapılar, sokaklar, su kanalları, şehir surları ve Sfenksli Kapı görülebilir. Şehrin hemen doğusunda yer alan Gölpınar su bendi, bilim adamlarınca Anadolu’nun ilk barajı sayılıyor. Hitit Yolu'nun Alacahöyük’ten başlayan alternatif güzergahlarından biri, çevresine Behramşah Külliyesi kalıntılarının yayıldığı dev kaya kütlesi Kalehisar’a götürüyor yolcularını. 40 kilometre uzaklıktaki Boğazkale’den bile görülebilen bu heybetli kale, birçok kavime ev sahipliği yapmış geçtiğimiz yüzyıllarda. Hitit Yolu'nun 32 kilometrelik Alacahöyük-Boğazkale etabı ise, eski göç yollarını takip ediyor. İmat-Tahirabat-Külah-Büyükgölpınar-Akçiçek-Emirler güzergahını izleyen rota, doğal güzelliklerin yanı sıra çeşitli höyük ve tümülüslerin eşliğinde devam ediyor başkent Hattuşa’ya dek. Eğer sonbaharda yürüyorsanız, hemen her köyde odun ateşindeki dev kazanlarda pekmez yapan köylü kadınlara rastlayabilirsiniz.
Alaca Çayı Vadisi

Hitit Yolu yürüyüş parkurlarının en güzel bölümlerinden birini Alaca Çayı Vadisi oluşturuyor. Tarihin birçok evresinde yurt edinilen bu vadi, altı noktada dar bir boğaza dönüşerek Cemilbey köyüne kadar uzanıyor. Vadinin başlangıç noktasına Geven köyü yakınlarındaki Gerdek Kaya Mezarı'ndan giriliyor. Kimi noktalarda yalçın tepeler arasında darlaşan kanyon sert bir coğrafya yaratıyor. Dere geçişleriyle yürünebilen rota üzerinde, kaya mezarları, eski mağara yerleşimleri, kaleler, Akçasoku ve Kabirkabil gibi terk edilmiş köyler görülebilir. Yürüyüş esnasında genişleyen dere yatağının kenarındaki meyve bahçelerinin nimetlerini sakın kaçırmayın.

Ülkemizin uluslararası normlarda işaretlenmiş uzun yürüyüş rotalarından biri olan Hitit Yolu, Anadolu’nun zengin tarihi ve kültürel mirasını doğaseverlerle buluşturuyor. 236 kilometre boyunca işaretlenen rota üzerindeki 17 parkur, alternatif güzergahlarla birlikte 385 kilometreye ulaşıyor. Dağ bisikleti parkurlarının toplam uzunluğu ise 406 kilometre civarında. Ülkemizdeki diğer benzeri yürüyüş rotaları gibi kırmızı-beyaz kılavuz çizgileri ve sarı-yeşil yön tabelalarıyla belirlenen Hitit Yolu’nun rehber kitabı, bu yıl sonunda yayımlanacak. Toplumun gözünde sıradanlaşan ya da yok olup gitmeye mahkum olan tarihi değerleri doğal güzelliklerle harmanlayan Hitit Yolu, bu alanda bir farkındalık yaratarak ülke ekonomisine katkı sağlamayı amaçlıyor.

Kaynak: ERSİN DEMİREL - Atlas Dergisi, Aralık 2010

Genel Bilgiler
Üzerinde farklı medeniyetlerin yaşadığı ve birbirleriyle etkileştiği Anadolu Yarımadası, insanlık tarihine damgasını vurmuş kültürel mozaiğin bir sentezidir. Döneminin ‘süper gücü’ kabul edilen Hititler, dünyanın ilk yazılı anayasası, toplum düzenini sağlayan zamanına göre ileri bir ceza yasası, dönemin korkunç silahı hafif savaş arabaları ve strateji uzmanı kralları, bin tanrılı pantheonu ve görkemli kentleriyle bu coğrafyada boy göstermiş önemli uygarlıklardan biri. Ülkemizde Unesco Dünya Mirası listesine giren on üç yerden biri olan Hattuşa antik kenti, Unesco Dünya Belleği’neadını yazdıran çivi yazılı tabletleri bize miras bırakan Hititlerin zengin birikimini yansıtan ayrıntıları ve huzurlu atmosferiyle Hitit Yolu, tarih, kültür ve doğa meraklıları için dünyanın o özel yerlerinden biri.

Rota Hakkında
1988 yılında milli park ilan edilen Boğazkale ilçesindeki Hitit kenti Hattuşa ve Alacahöyük kalıntılarını kapsayan 2634 hektarlık alan, Hitit Yolu’nun temel noktası. Hitit yurdunun önemli kentleri Hattuşa, Alacahöyük ve Şapinuva üçgenindeki tarihi güzergahlar kullanılarak oluşturulan Hitit Yolu Yürüyüş ve Bisiklet Parkurları çalışması, Çorum Valiliği tarafından 2010 yılı Ekim ayında tamamlandı. Eski kervan ve göç yollarından geçen 236 kilometre boyunca işaretlenen 17 yürüyüş parkuru, alternatif güzergahlarla birlikte toplam 385 kilometreye ulaşıyor. 
Konaklama
Çorum il merkezi ile Alacahöyük ve Boğazkale beldelerinde konaklama olanakları mevcut. Ayrıca İncesu köyünde bungalov tesisi bulunuyor. Bazı köy yerleşimlerinde aile pansiyonculuğu var. Çatak, Soğucak, Evci ve Kızılhamza göletleri kamp için uygun mekanlar.
Çorum 

  • Anitta Hotel (5*) : (0364) 2138515 (www.anittahotel.com) 
  • Dalgıçlar Otel (4*) : (0364) 2230909 (www.dalgiclarotel.com)
  • Çorum Büyük Hotel (3*) : (0364) 2246092 (www.corumbuyukotel.net)
  • Termal Penez Otel : (0364) 2277764
  • Real Residance Hotel : (0364) 2257333
  • Grand Park Otel : (0364) 2123044 
Boğazkale

  • Başkent Hotel : (0364) 4522037 (www.baskenthattusa.com)
  • Baykal Hotel : (0364) 4522013 (www.hotelbaykal.com)
  • Kale Hotel : (0364) 4522189
Sungurlu

  • Mavi Ocak Otel & Restaurant (3*) : (0364) 3130033 (www.maviocak.com.tr)
En İyi Sezon
Kış ayları dışında her mevsim yürüyüş açısından uygun.
Ulaşım
Çorum İstanbul iline 614 km., Ankara’ya 244 km., Merzifon Havalimanı’na ise 63 km.

uzaklıkta bulunuyor. Çorum-İstanbul ulaşımı Sungurlu-Kırıkkale-Ankara-Gerede-

Bolu-Düzce-İzmit karayolu üzerinden sağlanıyor. Ayrıca Çorum il merkezi Alaca'ya 52 km., 
Boğazkale'ye 87 km. ve Ortaköy ilçesine 57 km. mesafede yer alıyor.

  • Merzifon Havaalanı : (0358) 5351016
  • Çorum Otogar : (0364) 2136670
  • Ulusoy Turizm : (0364) 2254406 (www.ulusoyturizm.com.tr)  
  • Lider Turizm : (0364) 2250775 (www.liderturizm.com.tr)
  • Metro Turizm : (0364) 2254949 (www.metroturizm.com.tr)
En İyi Parkurlar
Hattuşa, Alacahöyük, Şapinuva ve Yazılıkaya gibi arkeolojik 
alanlardan geçen tüm rotalar
parkurun tarihi alanlarını oluşturuyor. İncesu Kanyonu, 
Alaca Vadisi ile Evci, Çatak,
Soğucak,Kızılhamza ve Kalecikkaya göletleri ise rotanın 
doğal güzelliklerle bezeli güzergahları.
7 Günlük Yürüyüş Önerisi
1. Gün : Hattuşa-Yazılıkaya-Büyükhırka (14 km)
             Büyükhırka’da köy evinde konaklama veya kamp
2. Gün : Büyükhırka- Evci (Alaca) Baraj Göleti (15 km)
             Gölet kenarında kamp
3. Gün : Evci (Alaca) Baraj Göleti-Alaca (7 km)
             Alaca’da otelde konaklama
4. Gün : Ünalan Köyü’ne transfer (dolmuş 6 km)
             Ünalan-Kızıllı-Çatak Göleti (14 km)
             Gölet kenarında kamp
5. Gün : Çatak Göleti-Kızılhamza Göleti (16 km)
             Gölet kenarında kamp
6. Gün : Kızılhamza Göleti-Şapinuva (14 km)
             Şapinuva'da kamp
7. Gün : Şapinuva-İncesu Kanyonu (13 km)
             İncesu'da konaklama
İletişim
Çorum Valiliği
Tel : 0364 213 84 18
http://www.corum.gov.tr
Hitit Yolu Web Sitesi : www.hitityolu.com
Hitit Yolu'nun yeni basılan rehber kitabını edinmek için; 
http://www.pandora.com.tr/urun/hitit-yolu/372113
Harita

Kaynak: ERSİN DEMİREL

WATERSTATION SU ARITMA TEKNOLOJİLERİ - 0850 532 0282