yazın etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
yazın etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

26 Haziran 2017

BAYRAMLIK AYAKKABILAR













BAYRAMLIK 
AYAKKABILAR

Evde büyük bir telaş vardı,
Üç gün sonra bayramdı.
Börekler açıldı, sarmalar sarıldı,
Hazırlıklar hemen hemen tamamdı.
Elbisemin kumaşı keten ve desenli,
Üzerinde yelkenli resimleri,
Büzgülüydü kısacık eteği,
Bayram yaza geliyordu besbelli.
Eksik olan tek şey ayakkabılar.
Bu kargaşada ya unuturlarsa?
Denizciydi halamın oğlu, binbaşı.
Sabah işe giderken halam hatırlattı.
Fethi, akşam işten dönerken
Ayakkabı getir çocuğa Kadıköy’den.
Kızamıktan daha yeni kalktı,
Tam iyileşemedi, gezemeyiz pazar-çarşı.
Bir kâğıda çizildi ayağın şekli,
Bu işin garantisi demekti.
İple çektim akşamı, ayakkabılar geldi.
O da ne? Ayakkabılar iki,
Kırmızısı rugan ve atkılı,
Burnu açık ve kremdi öteki.
Seç hadi dediler bunlardan birini.
Seçemedim, ikisi de birbirinden güzeldi.
Halam dedi ki usulca;
Yatarken nasılsa beğendiğini alır koynuna,
Seçimini anlarsın şimdi sorma boşuna.
Uyku vaktim gelince alıp iki çifti de
Uyudum büyük bir keyifle.
Uyandığımda, ağabeyim çoktan gitmişti işe.
Akşam işten dönünce atlayıp kucağına;
Hani dedim götürecektin birini?
Unuttun mu yoksa geri götürmeyi?
Kıyamadım, dedi beğenmiştin ikisini de.
Ne yani, bana mı kaldı dedim şimdi bunlar?
Okşayarak başımı dedi elbette;
Bu bayram gezersin biriyle,
Kurbanda giyersin ötekini de…
Veda vakti gelince, sanıyorum sadece
Bayramlık ayakkabıları götürebildi öteye.

Naime ÖZEREN

BLUE CRYSTAL GÜZELLİK MERKEZİ - TOKAT  ww.bcguzellik.com Tel: 0356 214 0014



07 Mayıs 2017

Bir “Ulusal Dil” Savaşımcısı: TARIK KONAL

Okuyacağınız yazıyı Tarık Konal'ın "BİZE ÖZ TÜRKÇE YARAŞIR" kitabına ön söz olarak Emekli Yazın (edebiyat) Öğretmeni Hami Karslı yazdı.



Bir “Ulusal Dil” Savaşımcısı: TARIK KONAL

Alman düşünürlerinden Wilhelm Humbolt (1767-1835): “Bir ulusun gerçek yurdu, onun dilidir. Dil, ulusal dileği belirten güçlü bir varlıktır. Ulusal dil yok olunca ulusal duygu da çok geçmeden yitirilebilir. ” diyor. 
Doğal olarak “ulusal duygu” yitirilince, o ulus da yok olur. Osmanlı Devleti’nde ne “Türklük” ne de “Türk Dili bilinci” vardı. Bu nedenle de devletin adı “Türk Devleti” değil, “Osmanlı Devleti” idi.  Yayılımcılığın (emperyalizmin) Osmanlı Devleti’ni parçalayarak yok etmesinin bence en önemli nedenlerinden biri Osmanlı’da “ulusal duygunun” bulunmamasıydı. Osmanlıca dediğimiz dil, Orhan Hançerlioğlu’nun tanımıyla “Başta Farsça - Arapça olmak üzere Almanca, Cermence, Bulgarca, Ermenice, Fransız ca, İbrani ce, İngilizce, S lavca, İspanyolca, İtalyanca, La tince, Rusça, Yunanca, Türkçe, on altı dilin karışımından oluşmuştur.” 
Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin kurucusu Büyük Atatürk, bir bireyi olduğu Türk Ulusu’nun, sonsuza değin yaşayabilmesinin ilk koşulunun “ulusal duygu” olduğunu, bunu yaratabilmenin koşullarından birinin de “ulusal bir dil” olduğu gerçeğini çok iyi biliyordu. 
Bu nedenle, 2 Eylül 1930’da “Ülkesini, yüksek bağımsızlığını korumasını bilen Türk Ulusu, dilini de yabancı diller boyunduruğundan kurtarmalıdır.” ; 17 Şubat 1931’de ise "Türk demek ‘dil’ demektir. Ulusun çok belirgin niteliklerinden biri dildir. Türk Ulusundanım diyen insan, her şeyden önce, kesinlikle Türkçe konuşmalıdır.”  diyerek, Türk olmanın en önemli öğesinin dil olduğunu vurgulamıştır.
            12 Temmuz 1932’de Atatürk’ün buyruğu ile kurulan Türk Dili Tetkik Cemiyeti”nin ereği “Türk Dilinin öz güzelliği ile varsıllığını ortaya çıkarmak, onu yeryüzü dilleri arasında değerine yaraşır yüksekliğe eriştirmek” olarak belirlenmişti. 
Atatürk, O’nu sonsuzluğa uğurladığımız güne dek, dilde özleştirme akımının en büyük öncüsü, dayanakçısı, destekçisi olmuştur.
Bırakıtının (tereke, miras) bir bölümünü, el yazısıyla yazdığı bir kalıtyazıyla (vasiyetnameyle) Türk Dil Kurumu’na bırakan Atatürk’ün bu buyruğu, bu kurumun 1983’te devletleştirilmesiyle çiğnenmiştir.  1987 yılında, siyasal erki ellerinde bulunduranların tüm engelleme çabalarına karşın “Dil Derneği” kuruldu.
Dernek, amacını “Türk dilinin özleşmesine, gelişmesine, Dil Devriminin güçlenmesine katkıda bulunmak, bu konularda uğraş verenler arasında dayanışma sağlayarak uygar ve barışçı çabalarla bilimsel, yazınsal, ekinsel, sanatsal etkinliklere ağırlık verip öncülük yapmak ve Atatürk'ün başlattığı Dil Devrimini sürdürmek” olarak belirlemişti.  Ancak, ülkedeki siyasal güç, Atatürk dönemindekine benzer bir desteği vermiyordu devrimci dilcilere. Bu nedenle Derneğin çalışmaları beklendiğince, amaçlanan ölçüde başarışlı olamadı.

***
Ben, elinizde tuttuğunuz bu yapıtın yazarını kişisel olarak hiç görmedim. Yüz yüze görüşüp, konuşmadım. 
Yolda görsem tanımam. Boyunu, posunu, saçlarının gözlerinin rengini bilmem. Ama birisi çıkıp da “Bana Atatürk devrimcisi üç kişinin adını söyle” dese öncelikle onun adını söylerim.

***
Geçtiğimiz yıllarda bir gün elektronik postama bir “Öz Türkçe  Sözlük” geldi. Sözlükte, dilimize girmiş yabancı sözcüklerin öz Türkçe karşılıkları vardı. 
Hemen “Türkçe ne, öz Türkçe ne?” dediğinizi duyar gibi olduğum için aradaki farkı anlatayım: 
Yeryüzünde yüzde yüz öz bir dil yoktur. Ama bütün uluslar için özlenen, yüzde yüz o ulusa ait bir dilin kullanılmasıdır. 
2007 yılında Türk Dil Kurumu Başkanlığına bir yazı ile Güncel Türkçe Sözlük’te kaç sözcüğün bulunduğunu, bu sözcüklerin kökenlerini sormuştum. Türk Dil Kurumu Başkanlığından gelen yanıtta, “82511 madde başı sözden 67615 sözün Türkçe, 14896 sözün ise yabancı kökenli” olduğu yazılıydı. 
İşte, Türkçe kökenli bu sözcüklere “Öz Türkçe”, yabancı kökenli sözcüklerle karışık olarak kullandığımız dile de “Güncel Türkçe” diyoruz. 
Güncel Türkçe sözlükte Almanca, Arapça, Arnavutça, Bulgarca, Ermenice, Farsça, Fince, Fransızca, İbranice, İngilizce, İspanyolca, İtalyanca, Japonca, Korece, Latince, Macarca, Moğolca, Norveççe, Portekizce, Rumca, Rusça, Soğdca, Yunanca olmak üzere 15000’e yakın sözcüğün bulunduğunu sanırım çoğu kimse bilmiyordur. 

            Bana ulaşan çalışmayı iyice inceledim. Özenle düzenlenmiş, uzun bir uğraşın ürünü olan bu sözlük çok hoşuma gitti. 
Sözlüğü hazırlayan, Tarık Konal adlı bir arkadaştı. İstanbul Büyükşehir Belediyesinde Park-Bahçeler Müdürlüğü görevinde (1989-1992) bulunmuş bir Yüksek Orman Mühendisiydi. O, kamuoyunda, İstanbul’un bir çınar ağacını kesenlere Türk Belediyecilik Tarihi’nde en yüksek cezayı yazmış bir çevreci olarak tanınıyordu. Araştırdım, onun Türk Dili konusundaki çalışmaları da göz ardı edilemeyecek denli içerikliydi.
Ona yanıt vererek çalışmasını beğendiğimi, onu kutladığımı bildirdim. O gün başlayan dostluğumuz, birbirimize gönderdiğimiz e-postalarla günümüze değin sürdü; sürüyor. 
İlerleyen sürede onun yalnızca bir öz Türkçe tutkunu olmadığını, bütünüyle Atatürk İlkeleri ile Devrimlerinin ödün vermeyen bir savunucusu da olduğunu öğrendim. 
Türk dilini, dilbilgisini iyi biliyor, bunları iyi kullanıyordu.
Ulusal basını izliyor, gördüğü yanlışları, ‘neme gerek’ demeden ilgililere duyuruyor, ünlü yazarların -Türkçeleri varken- yabancı kökenli sözcük kullanmalarını kınıyordu. 
Eleştirel yazılarını “Bilge Önder ATATÜRK'ün Dil Devrimini doğru alımlamış bir öz Türkçe tutkunu” diye imzalıyor; yazılarına başlamadan önce de, “Öz Türkçe sözcükleri kullanmak, kullanılmasını önermek, özendirmek, bilge devrimci ATATÜRK'e olan -ödenmesi olanaksız- borcumuzun hiç değilse bir bölümünü ödemek anlamına gelir. Duraksamayalım; ödeyelim bu borcu!”  tümcesini kullanıyordu.  
Onun, bilgisayarımda biriktirdiğim yazılarından bir örnek vermek istiyorum:                                                                                    
“Saygın Arkadaşlarım, 3 Temmuz 2008 günü gazetem Cumhuriyet'te bir düşünçizi (karikatür) yayımlanmıştı. Zafer Temoçin Bey çizmişti bunu. Belgeliğimden çıkardım, sizlerle bir kez daha paylaşmak istedim. (Yazının ekinde gönderilen düşünçizide, Anıtkabir’in kapısında bekleyen iki sivilden biri elindeki telsizle “Bekliyoruz amirim… Çıkar çıkmaz gözaltına alıcaz!” diyordu. H.K.)        
Çok sık rastlanır bir davranış oldu bu. Türk halkı, başı her dara düşt üğünde, toplanıyor, Anıtkabir'e çıkıyor; yakınıp duruyor. Yakında, okyanus öte sinden gelecek bir emir gereği onu da tutukladıklarında, bu toplananların ne yapacağını merak ediyorum.        
Gün, ah - vah ederek, yakınarak, bir kurtarıcı beklemek günü değildir. Bu ulus, karşıdevrime direnmeyi neden a kıl edemez, neden denemez?  Ne Bilge Önderimiz ATATÜRK bir ke z daha, ne de bir başka ATATÜRK yeniden insanlık tarihine gelecektir...        
Bir ATATÜRK daha beklemek boşunadır. Böyle bir beklentiye gerek de yoktur. Saygıdeğer ulusumuz, artık Mustafa Kemal Paşa ya da TSK tarafından kurtarılmayı düşlemek yerine, kendi anayasal-yasal haklarını özümsemeli, şu “ölü toprağı”nı üs tünden atmak için silkinmeli, “ben de varım” demelidir.
            Her türlü gericiliğe, yazgıcılığa, paranın gücüne, baskıcılığa (faşizme), insanı ezen bilgisizliğe, ABD - AB'ye, onun yandaşlarına karşı direnmelidir.            
Bir Mustafa Kemal’in bir daha gelmeyecek oluşu, Türk ulusunun her bireyinin bir Mustafa Kemal olmasına engel değildir...”  Böyle yazmıştı Tarık Konal, düşündeşlerine…

***
Tarık Konal, düşünce ve eylemiyle bana hep Nurullah Ataç’ı çağrıştırıyor. 
17 Mayıs 1957’de Ataç’ı kaybettiğimizde ben, öğretmen okulu son sınıf öğrencisiydim. Eleştiri ve deneme yazılarını beğeniyle okurdum. 
Onun, Dille düşünce arasında dolaysız bir ilişki olduğunu, somut düşünme geleneğinin doğabilmesi için kavramların saydam, hangi kökten geldiklerinin anlaşılır olması gerektiğini vurgulaması, çağdaşı bazı yazarları kızdırıyor, hatta bazıları ona deli, kullandığı dile de uydurma dil diyorlardı.
Ataç onlara şöyle yanıt veriyordu:  
“Uydurma dil dediler mi, bir şey söylediklerini sanıyorlar. Söyleyim ben size; Bu uydurma sözünü, Türkçecilik akımına karşı bir silah diye kullanmaya kalkanlardan ne dediğini bilen, şöyle gerçekten düşünerek konuşan bir tek kişi tanımıyorum. Evet, uyduracağız; bizim yaptığımız, uydurduğumuz kelimeler de yavaş yavaş halk’a işleyecek, eski Arapça, Farsça kelimelerin işlediği gibi. Onların yerini tutacak.” 
“…  Ben, öz Türkçe için nice kazançları teptim, rahatımı kaçırdım, üzdüm kendimi, adımı deliye çıkardılar. Hepsi de ne dediklerini bilmez, kafalarına düşüncenin gölgesi bile girmemiş birer alıktır, bana deli diyenler. Öz Türkçeye özenişim de duygularımın etkisiyle değildir. Latince, Yunanca öğretilmeyen bir ül kede tek doğru yolun, akla uygun yolun öz dile gitmek olduğunu düşüncemle anladım da onun için o yolu buldum”

***
Bir gün Tarık Konal’la, sesiletirle (telefonla) konuşurken, öz Türkçe konusunda yaptığı çalışmaları, neden bir yapıtta toplamadığını sordum. Bana, kimi arkadaşının aynı soruyu sorduklarını, bu nedenle de böylesi bir çalışmaya başlayacağı yanıtını verdi. 
Sonra da elinizde tuttuğunuz yapıt ortaya çıktı.  

Sevgili Konaleline, yüreğine sağlık!                                                                              
      
  Hami Karslı
Emekli Yazın Öğretmeni





30 Nisan 2017

4 YAZAR 4 KİTAP

22-30 Nisan 2017 tarihleri arasında gerçekleşen 22. İzmir Kitap Fuarında yayınevleri kitaplarının tanıtım ve satışlarını sağlarken yazarlar da yapıtlarını okurlarıyla buluşturdu. 
Şiir, roman, öykü, anı, deneme ve kişisel gelişim yazarları kendilerine ayrılan standlarda sevenlerine kitaplarını imzaladı.
Şair Necdet Arslan 3. şiir kitabı "Susmalar"ı, çiçeği burnunda yazarımız Tuana Kılıçlı ilk yapıtı "Bermuda Kadın Üçgeni"ni, Birçok şiir ve öykü kitaplarından tanıdığımız yazar Naime Koç Özeren "Ölü Kuşlar İçin Üzülme" adlı kitabını ve Sami Başkaya 5. baskısını yaptığı "Prangalı Düşler" anı kitabını okurlarına imzalayarak tanıttı. 
Yazarlarımızın fuar izlenimlerini ve yayıncılık sektörü hakkında merak ettiklerinizi, pek yakında, yazarlarımızla hazırlayacağımız söyleşilerde bulacaksınız..

22 Nisan 2017

İZMİR'DE ŞİİR DOSTLARIYLA BULUŞACAK


3. şiir kitabı yayımlanan Necdet Arslan İzmir'deki Niksarlı ve Tokatlı hemşehrileriyle buluşacak. 



İz

Şair NECDET ARSLAN 30 Nisan 2017 Pazar Günü İzmir kitap Fuarında kitaplarını imzalayacak..mir Niksarlılar Kültür ve Dayanışma Derneği Başkanı Turan Özmet yaptığı açıklamada; Şair Necdet Arslan'ın İzmir Kitap Fuarına katılmasından duyduğu mutluluğu belirterek; "Hemşehrimiz Necdet Arslan bulunduğu her ortamda Tokat ve Niksar'ımızın gönüllü kültür elçiliğini yapmaktadır. Dolayısıyla, bu anlamda çabaları ve eserleri çok değerlidir. Bir şair, bir yazar, bir sanatçı kolay yetişmiyor.. Toplumların kültürel gelişimi Necdet Arslan yürekli insanların gayretleriyle gerçekleşiyor. Biz dernek yönetimi olarak Şair hemşehrimiz Necdet Arslan'ı Kitap fuarındaki imza gününde ziyaret edeceğiz. Kendisine İzmir'e hoşgeldiniz diyor ve başarılı yapıtlarından dolayı Necdet Arslan'ı yürekten kutluyorum." dedi. 

BİLGİ:

NECDET ARSLAN İMZA GÜNÜ 

30 Nisan 2017 - Pazar günü
saat:16.00-18.00 
izmir Kitap Fuarı - Uluslararası İzmir Fuarı (Kültür Park) 
2. Salon, Bölüm: 710-A (Kanguru Yayınları)






10 Nisan 2017

Gonca Evirgen: BAZILARI ŞAİR DOĞAR

























"Doyasıya okuduğum, çoğu dizelerinde kendimi bulduğum ve satır aralarında yaşamın en elim sarmallarını yüreğimde duyumsadığım Necdet Arslan şiirlerine sadece saygı ile şapka çıkarılır."

İlk iki şiir kitabını okumuştum. Üçüncü kitap, “Susmalar” yayımlandığında her üç yapıtını da bana gönderme inceliğini gösteren yazın ustası Necdet Arslan’a yürekten teşekkür ederek siz okurlarıma “merhaba” demeyi anlamlı buldum.

Güneşli bir bahar sabahı, balkonda kahvemi yudumlarken sabırsızlıkla beklediğim paket ulaştı bana. İçerisinde üç şiir kitabı olan gönderi sabah keyfimi bütünleyen ve beni epey mutlu eden saygın bir armağan oldu benim için. “İşte bu… İşte böyle olmalı her insan” diye aklımdan geçirdim. 

Sözcüklerle dans edercesine, halay çekercesine sarmaş dolaş olan şairin sadece şiir yazan insan olmadığı aynı zamanda yaşamı tüm yalınlığıyla ve şiirsel duyumsamalarla içselleştiren onurlu bir yazın insanı olduğu kuşkusuz. Bu bağlamda, şair Necdet Arslan’ın her türden teşekkürü bolca hak ettiğini düşünüyorum.

”Şair olunmaz, şair doğulur..” düşüncesini belleklerimize derinden kazıyan engin yürekli şair 30 Nisan 2017 Pazar günü Saat:16.00'da İzmir Kitap Fuarı’nda, yayınevinin gerçekleştireceği Necdet Arslan İmza Günü’nde okurlarıyla buluşmaya hazırlanıyor. Yazar - okur buluşmalarının her iki taraf için de bitimsiz coşku türettiğini bilenlerdenim.

Güncel Türkçe sözcükleri öz Türkçe sözcüklerle ustaca harmanladığı dizelerini duygu çağlayanlarına dönüştürmeyi başaran Necdet Arslan, sınır tanımayan coşkusuyla insanı tüm yönleriyle ve en doğru betimleyen bir yazın ustası duruşu sergiliyor bizlere.

Bir Gün Ansızın, 2015 yılında yayımlanmış şiirlerin kitabı oldu.
Taşra Akşamlarından 2016’da kutup yıldızı gibi parıldadı şiir dostlarının üstüne.
Bu sene Susmalar’ın yılı oldu. 2017’de Susmalar yayımlandı Necdet Arslan sevenleri için.

Kendisiyle yaptığım kısa telefon görüşmesinde, yayımlanan üç kitaba değgin görüşlerimi sormuştu bana.. İyi bir okur olmak beni, elbette ki, yazın insanı ya da eleştirmen yapmaz. Doyasıya okuduğum, çoğu dizelerinde kendimi bulduğum ve satır aralarında yaşamın en elim sarmallarını yüreğimde duyumsadığım Necdet Arslan şiirlerine sadece saygı ile şapka çıkarılır. Üç kitap, üç başyapıttır..

Tüm şiir dostları adına Necdet Arslan’ı kutluyor, esenlik diliyorum.

GONCA EVİRGEN 











































NECDET ARSLAN İMZA GÜNÜ
İzmir Kitap Fuarı (Kültür Park)

30 Nisan 2017 - Pazar Günü
Saat:16.00
2 numaralı salon 710A standı
(Kanguru Yayınları)






07 Ocak 2017

ŞAİR CAHİT KÜLEBİ ANKARA'DA ANILDI






Çocukluğunu ve ilk gençlik yıllarını Niksar’da geçiren ve anıtmezarı Niksar’da bulunan Türk şiirinin usta kalemi Cahit Külebi doğumunun 100. yılında Ankara’da anıldı. 

Gerçekleştirdikleri kültür ve sanat etkinlikleriyle kültür tutkunlarının dikkatini çeken Niksarlılar Yardımlaşma ve Dayanışma Derneği etkinlikler zincirine bir halka daha ekledi. Edebiyatımızın saygın yazarlarından Şair ve Yazar Cahit Külebi’yi anmak amacıyla 07 Ocak 2017 Cumartesi günü, Çankaya Belediyesi Çağdaş Sanatlar Merkezindeki anma etkinliğine katılan konuklar Cahit Külebi şiirlerine doyarken birbirleriyle özlem de giderdiler.

Dernek Başkan Yardımcısı Fatma Erdem Seçkin’in sunuculuğunu üstlendiği etkinliğe Niksarlı ve Tokatlı hemşehrilerimizin yanı sıra başkentte bulunan edebiyatçı ve sanatçılar da katıldı. Yazar ve Şair Yekta Güngör Özden, Şair Ergun Evren, Şair Ahmet Telli, Yazar Işık Kansu, Yazar Remzi İnanç ve Şair Ahmet Özer’in konuşmacı olarak bulunduğu anma gününün Moderatörlüğünü Yazar İbrahim Karaoğlu yaptı.


Niksarlılar Yardımlaşma ve Dayanışma Derneği Başkanı Necip Aktaş, tüm konuklara ve konuşmacılara hitaben yaptığı selamlama konuşmasında; “Cahit Külebi, şiirlerinde Anadolu insanının acılarını, ulusal bağımsızlığı, Atatürk devrimlerinin savunuluculuğunu dile getiren Niksar’ın yetiştirdiği önemli değerlerden biridir. Cahit Külebi bir şiir ve dil ustasıdır. Biz, dernek olarak bu değerleri yaşatma, tanıtma ve kentimiz Niksar’ı her platformda anlatacak biçimde daha sık etkinlik düzenlemeyi planlıyoruz” dedi.  

Dernek Başkanı Necip Aktaş; Çankaya Belediye Başkanı Alper Taşdelen’e, Görüntü Yönetmeni Cihat Taşkın’a, etkinlik sponsorlarından Niksarlı İşadamı Salih Tüzemen’e, Mühendis Ümit Erdem’e, Hakim Sebahattin Ali Erdem’e teşekkür etti.

Şair ile Ankara’da çok sık görüştüklerini belirten Yekta Güngör Özden yaptığı konuşmada Külebi’nin Niksar’a geliş öyküsünü ve bir memur çocuğu olarak geçirdiği Niksar günlerini anlattı. Cahit Külebi’nin şiirleri Tiyatro Sanatçısı Ferahnur Batur’un duygulu sesinden dinlendi.

Yazar Hami Karslı, Prof. Dr. Turgut Özeke, Şair Necdet Arslan, Müjdat Özbay, Tarih Öğretmeni M. Necati Güneş ve Eğitimci Hasan Akar’ın kitaplarının dağıtıldığı toplantıda kırkbeş yıl önce TRT tarafından hazırlanmış Cahit Külebi hakkındaki “Edebiyat Dünyası” belgeseli gösterildi.
    
CHP Tokat Milletvekili Kadim Durmaz, Tokat Vakfı Başkanı Fahrettin Alıcı, Tokatlı İşadamları Derneği Başkanı Sadık Saper, Tokat Dernekleri Federasyonu Başkanı Kâmil Dündaroğlu Tekel Eski Genel Müdürü Süreyya Yücel Özden, Niksar Eski Belediye Başkanı Duran Yadigâr ve Emekli TRT Yapımcısı Hüseyin Taşkın katıldı.

Şairin oğlu Ali Külebi yurtdışında bulunma mazeretini gönderdiği bir yazıyla belirterek toplantı için dernek yetkililerine ​​​​​​​​​​teşekkür etti. Program sonunda konuşmacılara, sponsorlara, Gezi Yazarı Nuray Özener Değirmencioğlu’na ve TRT  Emekli Kameramanı Cabbar Yıldız’a Niksar Çini Atölyesi tarafından özel olarak hazırlanmış çini tabaklar armağan edildi.